Ayaklarımın altındaki taşları hissetmiyorum. Belki de en doğru ifade, onlar benim varlığımı öylesine kabul etmişler ki adeta süzülmeme izin veriyor ve yolumu kesmiyorlar.
Sessizliğin sesini , görünenin bilinmeyenini tümüyle duyumsadığım bir fanusun – farklı bir boyutun- bana açılan kapısından içeriye adım attığımın farkındalığı ile yürüyorum.Zamandan ve mekandan bağımsız bir alanda oluşan bilinçli hipnoz denizinde kulaç atıyorum. Önümde çok uzun bir yol, karşımda çok uzak bir dağ var. Hiç duraksamadan çağrıldığım yere doğru gidiyorum. Anda kendimi zirvede buluyorum. Etrafta başkaları da var. Kendi dünyalarının gerçekliğinde, burada olmaktan çok mutlu bir şekilde bol bol resim çektiriyorlar. Onlara sunulmuş inancı hiç sorgulamadan tamamen benimsemenin sarhoşluğuna rüzgar eklenmiş,sağa sola nedensizce savruluyorlar herkesin Sarıkız türbesi dediği yerde…
İşte buradayım diye haykırıyorum, yüksek bir uğultu bana eşlik ediyor ve sesimi en yükseğe taşıyor. 1726 metredeyim, aşağıdaki muhteşem manzaranın girdabına kapılmamak için çaba harcıyorum. Bir kartaldan yunusa dönüşmem an meselesi. Oysa şu anda ben efsanedeki bilge kazım. Çok yükseklerden uçabilen bir kaz.
Tam karşımda bir bulut beliriyor nereden çıktığı anlaşılmaz olan…Grubumuzun geri kalanları yavaş yavaş gelmeye başlıyor..Rehberimiz konuşuyor…Belli belirsiz duyuyorum onu, gözlerim karşımda gittikçe devasa bir uzay gemisine dönüşen bulutta. Bu tepenin manyetik olduğu bilgisi taşınıyor kulaklarıma. Ölçümler yapıldı deniliyor. Bir yer bulup oturuyorum. Artık sizlerle konuşma zamanı . Biz davetinizi duyduk ve geldik diyorum. Ve gözlerimi bu dünyaya kapatıp sonsuz ışıklı olan gerçekliğin o en mükemmel maviliğine açıyorum.
Bizler sizlerin ataları Annunakiler… Hepimiz buradayız. Enlil, Enki, Ninnurta, Inanna, Marduk…Göksel gemimizle geldik.Sizleri çok uzun süredir gözlemliyoruz. Sizler aldığınız içsel çağrıya cevap olarak buraya geldiniz. Ana üslerimizden ve en önemlilerinden birsi burası. Burayı görmenizi ve keşfetmenizi istedik. Bizler uzun uzun zamandır buradayız. Siz insanoğluna oldukça fazla haksızlık yaptığımızı düşünüyoruz. Genetik müdahaleler, dna’lara konulan kilitler,çeşitli hastalıklar vs. Köle olarak çalıştırıldığınız üzerinizde her türlü deneyin yapıldığı dönemler, toplu yok edilişleriniz…
Sonra bir şeyler değişmeye başladı. Bilincinizdeki evrimin başlangıcı aslında bizim müdahalemizle olmadı. Biz bunu istemiyorduk. Burada başka bir uzaylı ırkın devreye girmesi söz konusu. Ve sizler hızla gelişmeye başladınız. Öyle ki kilitleri fark edip açmak için çaba sarf ediyordunuz. (Özellikle uzun yaşam genini şifrelemistik.) Ne yazık ki burada şifreler devreye girdi ve birçoğunuz kanser oldu. Zamansız açılımlar bunun nedeniydi. Ama yükselişe devam ettiniz. Öyle bir sınıra geldiniz ki artık bizim de bir şeyler yapmamız ve izin vermemiz gerekiyordu.
İşte şimdi birkaç nedenden ötürü buradasınız.
Birincisi; artık bilinçte belli bir seviyeye gelmiş olanların kilitlerindeki şifreleri kaldırıyoruz. Onlar bilgiye, öngörüye, sezişe daha kolay ve hızlı ulaşabilecekler.
İkincisi ve en önemlisi; bizlerin insanoğluna bir özür borcumuz var. Annunakiler daha önce hiçbir ırktan özür dilememiştir.
Ey İnsanoğlu; yaptığımız tüm müdahaleler için sizlerden özür diliyoruz ki bazısı sizin gelişmemiz için bile olsa.Bir ırkın diğeri üzerinde böyle bir etkisi olmamalı.Şu an dünyanın birçok yerinde devam eden kölelik düzeni bizim eserimiz.Ama birçok teknolojik gelişme de bize ait.
Sadece bilinçte yükselişe geçenlere bu yardımı sunabiliriz. Tamamınızın kilitlerini açmak kaos ve karmaşaya yol açar. Bunu sizler de istemezsiniz. Sizler gelecek nesillerin öncü grubusunuz. Sayıca çok azsınız, ancak çocuklarınız bu görevi sizlerden devralacak ve yola devam edecekler.
Bizleri fiziksel olarak görmek istediğinizi biliyoruz.Buna henüz tam hazır değilsiniz. Ancak zamanı gelecek. Hemen değil çok yakında…
Ben Kazdağları’nda bir rüya gördüm. Hayal perdesinin hemen altında gerçekliğe bir adım kala…