Evrende tek bir olasılık yoktur her salise yaptığımız davranışlar,duygularımız veya düşüncelerimizle milyarlarca olasılık oluşur.
Bu olasılıklar birbirine bağlı zaman tünelleri var eder. Örneğin ; Bir yolda yürüyorsunuz amaç A noktasından B noktasına varmak. A noktasından başladınız, düz bir yol var önünüzde gideceğiniz güzargah belli. Yolun ikinci metresinde tanıdığınız birini gördünüz ayak üstü konuşalım derken yarım saat geçti anattıkları sizi biraz üzdü. Dalgınsınız. Anlatıklarını düşünerek yola devam ettiniz. O dalgınlıkla yanlış yola girdiniz. Yanlış yola girdiğinizi ancak 40 dakika sonra fark ettiniz geri dönüş yolunu aramaya başladınız bu arada telaşlı ve sinirli bir ruh haline girdiniz. Gergin yapınız yolda bir köpeğe çarpmanıza sebep oldu. Çok üzüldünüz fakat geç kalmayı bahane ederek zavallı hayvanı öylece bırakıp dönüş yolunu aramaya devam ettiniz. Öfkenin üzerine vicdan azabı da eklendi. Beyniniz sürekli düşünüyor kendiyle çatışıyor. Ben kötü insanım diye kendini yargılayıp diğer yandan da hafifletici sebepler buluyor. Neyse devam ederken kırmızı ışığı son dakikada fark edip ani frene basıyor ama öndeki araca çarpmış bulunuyor. Şöför sinirli. Aracından inip bağırarak hesap soruyor. Siz zaten hat saffada gerginsiniz. Bu bağrışma itişip kakışmaya sonundada feci dayak yemenize sebep oluyor. Maddi zararın yanında bir de hastanelik oluyorsunuz.
Hikaye böylece uzayıp gider… Oysa evden çıkışı gayet masumane B noktasına varmaktı. Konuyu tek tek ele alırsak belki de hiçbir zaman B noktasını kendinize layık görmediniz. Belki de köpeğe çarpmadaki gibi vicdan azabı duyup kendinizi cezalandırdınız. Belki de hedefinize kilitlenmekten çok etrafın ne dediği ile ilgilendiniz. Veya çok oyalandınız. Sonuç; B noktasına gidilemedi.
Peki hikayeyi baştan alalım özellikle bu yazımda fallar veya gelecek tahmınlerine değinmek istiyorum. Yazının başında da dediğim gibi, herkes için geçerli olan gerçek her saniye önümüzde açılan zaman tünelleridir. Bunu bizim eylemlerimiz, dugularımız, düşüncelerimiz oluşturur. Eğer yola çıkmadan önce bir falcıya gitmiş olsaydınız ve falcı size başınıza sıkıntılı olaylar gelecek deseydi siz tüm bu yaşanan kötü olayları kendinize çekmiş olurdunuz.
Nasıl mı ?
Tabi ki bunların tek tek senaryosunu siz yazmadınız ama bilinçaltınız çalışmaya başladı. Kötü ne olabilir ? diye sorular alt benlikte sorguluyor. Yola çıktınız ve birbirini kovalayan olumsuz olaylar yaşamaya başladınız. Düz gidilecek zaman tünelinden önünüze başka gelecek olasılıkları açtınız ve örneğin düzü değil sağdaki tüneli tercih ettiniz. Tanıdığınızla konuştuktan sonra sıkıntılı, olumsuz bir ruh haline girdiniz yani başka bir olasılık tüneli açıldı hem de ruh halinize göre sıkıntılı gelecek olasılığı. Ordan çıkabilirdiniz. Telaş yapmak yerine birkaç dakika dinlenip sakinleşerek yola devam etseydiniz bu zaman tünelleri olumluya dönecekti. Ve o köpeğe çarpmayacaktınız. Hem köpek yaşayacaktı hem de siz bunca vicdan azabıyla o dayağı yemiyecektiniz.
Tüm bunlar geleceği bildiğini idda eden kişiye fazla inanmanızla oluştu.Bu sistemlerin en büyük hareket ettirici mekanizması ‘inanç’tır. Geleceği gören kişi yalan söylemiyor büyük olasılıkla . O da o anki ruh halinizin önünüze açtığı olası gelecek zaman tünellerini hissediyordur. Biraz da olumsuz bir yapısı varsa veya o da o gün keyifsizse ,yorumu tamamen olumsuz olacaktır .Ve ikinizden çıkan olumsuz enerji bu geleceği yaratmaya başlayacaktır.
Sonuç; ne falcı veya geleceği yorumlayan bildi.
Bunu toplumlar olarak ele alırsak ; daha önceki yazımda da ortak bilinçten yani kolektif bilinçaltından bahsetmiştim. Herkes kendi çapında kahin olmuş. En ufak bir olumsuzlukta öldük bittik, mahvolduk, felaketler ardı ardına gelecek gibi tahminler yapıyor. Bu tahminleri çevresiyle paylaşıyor . Sonra ne mi oluyor Bingooo ! tüm tahminler gerçekleşiyor.
Tahmini dinleyenler veya okuyanlar ne kadar çoksa o kadar kuvvetle muhtemel gerçekleşiyor. Mutlak gelecek diye bir kavram yoktur ama mutlak yaratım diye bir kavram vardır.
Madem kehanete çok meraklıyız o zaman olumlu tahminler yapın .Olumlu olanı yaratıp çoğaltalım. Bu ütopik bir masal değil. Yaratım gücü elimizde onca insanın hayali muhakkak gerçek olacaktır. Olumlu ya da olumsuz.
Bu arada maksadım geleceği görenleri eleştirmek değildir. Gerçekten çok özel insanlar var. Adına kahin, astrolog, falcı, medyum, hoca deyin hiç fark etmez insanlığı uyarmak için gelen haberciler var. Ama bu özel insanların hiçbiri ortalığa korku salıp yaygara koparan insanlar değillerdir tam tersi olacak olumsuz olayı önlemek için insanlığı nasıl pozitife çevirip düzeltebilirim diyenlerdir.
Gelelim neden insanlar bu kadar doğa üstü yetenek sahibi olmak ister veya olanlara özenip hemen farkında dahi olmadan biat eder.
Mitolojik tanrıları hepiniz bilirsiniz. Yunan tanrıları, Sümer tanrıları, Hint tanrıları v.b.
Günümüze kadar ulaşan yüzlerce efsane ve olağanüstü hikayaler var. Hepsinde de akıllı, bilgili, güçlü, kuvvetli, savaşçı , bazen merhametli, bazen de dehşet saçan kahramanlardır.
Bu dönemlerde insanlar onlara köle veya hizmetkar olmuşlar veya öyle hissetmişler. Sonuç olarak hiçbir insanın onlardaki gibi özellikleri yoktu. Onlar ölümsüzdü sonsuz hayatları vardı.
Peki ya insan kısıtlı vaktiyle ne yapabilirdiki bu dünyada. Ve insan tanrı olmaya hep özendi. Kendi ırkını basit ,aşağılık buldu. Bu bilgi bir şekilde genetik aktarımla günümüze kadar geldi. İşte bu insanlar geleceği tahmin ederken neden korku yayar; çünkü onun genleriyle getirdiği bilgi buydu geleceği tahmin etmek ayrıcalıklı olmaktı. Ayrıcalık onu Tanrı yapardı ve Tanrı olmak korku yaymaktı..
Hasina Koç