Merhabalar sevgili okuyucularım, uzun zamandır sizlere yazamadam, kusura bakmayın ne olur, hayat gailesi..
Dün İstanbul’dan bir haber aldım. Elli beş yıllık belki de daha da fazla bir geçmişi olan, ailemizin yaşamının geniş bir bölümünü geçirdiği apartmanın, kentsel dönüşüm nedeni ile yıkılacağı haberi idi bana ulaşan.
Hayatımızın büyük bir bölümünün içinde geçtiği bu evin, apartman dairemizin de içinde olduğu İstanbul’un hala güzel, temiz, yeşil, hala nefes alınabilecek beldelerinden birinde olan evimizin bahçesinde, ziraat mühendisi bir komşumuz tarafından ekilen bir sürü bitkinin dışında, koskocaman bir çınar ağacının, ve ağaçlarının dikili olduğu bahçenin ortasında yer almış İstanbul’un en nadide semtlerinden birinde olan bu apartmanın yıkılma kararı alınmış.
Geçen yıl (2023-Mart) babamın vefatına kadar, babamın içinde ikamet ettiği apartmanda uzun süredir bu yıkım söylentileri var idi.
Babam apartmanın depreme karşı sağlam olmadığı ve bu nedenle yıkılması gerektiği ile ilgili apartman sakinlerinin yıkıma olumlu baktıklarından bahsedip duruyordu. Açıkçası ben bu yıkım kararının pek de gerçekleşeceğine inanmamış, bu yayvan, çok katlı olmayan zanederesem altı katlı, ağaçlar içindeki, bizim onlarca anımızı barındıran apartmanın yıkılacağına inanmak istememiş, ve sadece söylentide kalacağını düşünmüştüm. Ama bütün bu söylentiler gerçekmiş ve apartmanın yıkılma kararı alınmış.
Sevgili dostlarım ve okuyucularım, mimar değilim, mühendis de değilim, çevre bilimci falan da değilim, ama sıradan bir vatandaş olarak ben bu kentsel dönüşüme biraz değil fazlaca karşıyım galiba…
Benim inancım öncelikle bir şeyleri yıkmadan önce onarmak, ve güçlendirmekten yana, bu onarmak ve güçlendirmek sadece tarihi binalar, kiliseler, camiler vs gibi mekanlar için geçerli olmamalı, bu bina güçlendirme tüm ayakta olan, kullanılan, çevresel bir sorunu olmayan bina ve yapılar için de geçerli olmalı diye düşünüyorum.
Bu binaları yıkıp yapmak mı kolay, yoksa onarmak ve güçlendirmek mi?
Bir binayı yıkıp, yeniden yapmanın ülkeye maddi olarak yarattığı ağır bir maliyet var.
Neden durduk yerde tertemiz, yemyeşil bir muhitte, içinde yaşanan bir apartman yıkılır?
Cevaplarınızı duyar gibiyim, ‘Deprem kaygısı’…
Ben bu sava kesinlikle katılmıyorum, (Bu durumda bir rant talebi var gibi geliyor bana, eskiler yıkılacak, eski yapı, daha küçük konutlara ve çok katlı bir binaya dönüştürülecek, ve bundan bazı kişiler cebini dolduracak), nasıl ki tarihi binalar yüzyıllardır ayakta ise ve yaşatılıyorsa, eski apartmanlar, eski evler, eski binalar, hepsi sağlamlaştırılabilir, artık bu konuda dünya çok ileri teknolojilere sahip, diğer yandan de azıcık geçmişe bakarsak Mimar Sinan’ımızın kullandığı teknolojiyi biraz incelersek, Mimar Sinan’ın yaptığı yapıların nasıl yüzyıllardır ayakta kaldığının sırrını anlayabiliriz.
Eğer Mimar Sinan’ın yapıları ayakta kalıyorsa bu binaların ayakta kalmaması için hiçbir neden yok.
‘Gardrop’ adlı kitabımda Mimar Sinan’ın binaların dayanıklılığını sağlayan ve binaların temelinin güçlenmesini sağlayan ‘Küfeki taşından’ bahsetmiştim, Mimar Sinan’ın küfeki taşının sırrını biraz incelerseniz binaların temellerinin güçlendirilebileceğini görebiliriz.
İstanbul, dünyanın en güzel şehirlerinden biri, ama ne yazık ki gerektiği gibi korunmadığı için tüm karakterini ve çehresini kaybetti ve kaybetmeye devam ediyor.
Çocukluğunuzun geçtiği bir şehri dolaştığınız zaman, geçmişinizi ararsınız, içinde adımladığınız sokakları, anılarınızı, evlerinizi; bu evler, zamanla el değiştirmiştir, olabilir; farketmez, siz, o evlerden ve sokaklardan geçerken, sizi acı ile karışık tatlı bir hüzün duygusu kaplıyıverir ve yaşadığınız o günler bir fim şeridi gibi geçip gidiverir; ama İstanbul’da veya Türkiye’de artık bu duyguları yaşamak pek mümkün görünmüyor eski evler bir anda beton yığını şahsiyetsiz apartmanlara dönüşebiliyor, bazen eski bir köşkün olduğu bir noktadan geçerken ve gözünüz o köşkü ve yaşanmışlıkları ararken bir de bakıyorsunuz ki o tarih kokan buran buram anıları taşıyan mekan uçup gidivermiş ve yerini bir otoparka bırakıvermiş…
Açıklaması da gayet basit ‘Onarılamazdı, çok pahalı idi, yenisini yapmak daha kolay’ gibi, gibi, gibi…
Öyle ülkeler ve öyle şehirler var ki değil yüz yıllık, iki yüz, üç yüz yıllık evlere dahi dokunmuyorlar ve aslı gibi korunuyor, insanlar hala o evlerin, el değmemiş ağaçların ve doğanın içinde yaşıyorlar.
Ben öylesine bir şehirde yaşıyorum.
Ama ne yazık ki bizim ülkemizde zihniyet yıkmak ve yenisini yapmaktan yana, sizi bilmem ama ben açık söylemek gerekirse böylesine bir kentsel dönüşümden hoşnut değilim, tabii ki her yaşanan dönemde o devrin özelliklerini yansıtan binalar yapılacaktır; ama bunun çözümü yaşayan, ve onarılıp hayata devam edebilecek yapıların yıkımı değildir.
Şimdi sıra, çocukluğum geçtiği apartmana geldi; bakalım bahçesindeki benim bildiğim yarım asırlık veya daha fazlası olan ağaçlar ve bitkilerin akibeti ne olacak?
Gerçekten çok merak ediyorum ve üzgünüm…
Ve biliyorum ki aslında bu durumdan; şehirlerimizin böylesine bir çehre, ve ruh değiştirmesinden siz de memnun değilsiniz, ama ne yazık ki elden gelen pek bir şey yok!
Sevgilerimle.
RahelÇela B.