Kocaman kollarım vardı benim göklere uzanan.
Kışın döktüğüm,
Baharla yeşerip dallarımda yuva yapmış kuşlarımı örttüğüm
Yapraklarım vardı.
Gölgeme sığınırdı insanlar.
Ve kendi gölgemi severdim o zamanlar.
Bir gün geldiler.
Dallarımda saklanan kuşlarıma bakmadan
“Yapmayın” diyen çığlıklarımı duymadan
Beni kestiler.
Dedim ki bir umut: “Şimdiye kadar hizmet ettim ben gölgemle insanlara.
Beni alacaklar
Ve benden insanlığa yararlı şeyler yapacaklar.
Beni hayırlı ve uğurlu bir iş için kullanacaklar.”
Bir baktım, bedenimden üç parçayı aldılar.
Üçünü de birbirine çattılar.
Ortasına yağlı ilmek attılar.
Altıma da bir tabure koydular.
Artık konmuyordu üstüme kuşlar.
Hep kaçıyordu benden bakışlar.
Bir avlunun ortasında yapayalnız durdum.
Güzel şeyler düşleyerek avundum durdum.
Ve sonra kabus dolu gecelerle birlikte
Bembeyaz örtüleriyle gencecik çocuklar geldi.
Ellerini arkalarından bağlamışlar.
Suçlarının yaftasını boyunlarına asmışlar.
Bir gece,
5 Mayısı 6’ya bağlıyordu.
Ölüm kokuyordu yine,
Göklerden ölüm yağıyordu.
Upuzun boylu gencecik bir çocuğu
Elleri yine bağlı yanıma getirdiler.
O lanet yağlı ipi boynuna geçirdiler.
İsmi Denizmiş onun, duydum öyle dediler.
Cellat tekmeyi vurdu alttaki tabureye,
Sarsıldı o genç çocuk başladı titremeye.
Karşımda sessiz durup ölümü izliyorlar.
Kendilerine utanmadan bir de insan diyorlar.
Deniz’in can vermesi ne de uzun sürmüştü.
Üstelik en acısı Yusuf bunu görmüştü.
Deniz kadar sürmedi Yusuf’un asılması.
İpten indiğinde o, Hüseyin’in sırası.
Üç genç fidanı o gün, benimle öldürdüler.
Ve daha nice fidanı her gece getirdiler.
Nice gencecik fidan, gölgemde sallandıkça
Nefret ettim gölgemden tek başıma kaldıkça.
Söyle bana ey insan, neden kestin sen beni?
Neden kullandın beni,
Özgürlük isteyenin
Kesmek için sesini?..