Menemen, İzmir ilinin bir ilçesidir. İzmir merkeze (Konak) 33 km. uzaklıkta olup nüfusu 2015 yılı itibarıyla 156.974 kişidir. Domatesi, Çileği, Testileri ve diğer Çömlekçilik ürünleri ile ünlü, günümüzde Menemen Serbest Bölgesi ile geleceğe bakan merkezdir diyebiliriz.
Türkiye genelinde daha ziyade geçmişte yaşadığı dramlarla tanınan, Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biri olan ve “laik devlet düzenine” karşı çıkan “Menemen İsyanı” burada yaşanmıştır.
Menemen ilimizin geçmişte yaşadığı dramlara ilişkin ilk göze çarpan bilgiler şöyledir:
Ege Bölgesi’nde işgal döneminin yaşanan katliamın en kara sayfalarından birisi de burada, yazılmıştır. 16 Haziran 1919 günü, işgal esnasında halka itidal etmiş bulunan Menemen Kaymakamı Kemal Bey ve mahiyetindeki 6 jandarma şehit edilmiş, bir gün sonrasında Bergama Baskınında hezimete uğrayarak dönmüş bulunan Yunan Birliklerinin Menemen’de gerçekleştirdikleri, muhtemelen 1000’e yakın kişinin bir gün içinde öldürülerek şehit edilmişlerdir. İşgale rağmen, hiçbir zaman Yunan buyruğu altına girmemiş zaman zaman dağlara çıkarak Yunan Askeri Birliklerine baskınlar yaparak zayiatlar verdiren Menemen halkı, Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün önderliğinde Türk Ordusu’nun 9 Eylül 1922’tarihinde İzmir’e girmesiyle bağımsızlığına kavuşmuş ve 9 Eylül günü Menemen’in en mutlu günü olarak kabul edilmiştir.
ATATÜRK, sık sık çıktığı yurt gezilerinde genelde demiryolu kullanırdı. Bu nedenle de Balıkesir veya Manisa demiryolu üzerinden İzmir’e geleceği zaman Menemen’den geçecek olması büyük bir şanstır
ATATÜRK ‘ün Cumhuriyet sonrası Menemen’e ilk gelişleri 1923 yılına rastlamaktadır.
Ulu Önderimiz, Menemen istasyonunda ise halk, öğrenciler ve askeri birlikler tarafından karşılanmıştır. (Üstteki görselde, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yanında Kazım KARABEKİR ve Fevzi ÇAKMAK Paşalar görülmekte. Görselin tarihi hakkında Sayın Oktay ÖZENGİN, “ATATÜRK’ÜN MENEMEN ZİYARETLERİ” de 27 Ocak 1923 olarak verirken, Sayın Mehmet ÖNDER, “ATATÜRK’ÜN YURT GEZİLERİ” 1975, s.267’de 26 Ocak 1923 olarak kaydeder ve aynı görüşü Sayın İ.Y. 1923, “GAZİ MUSTAFAKEMAL PAŞA HAZRETLERİ İZMİR YOLLARINDA” s.49-50’de paylaşır. )
Halkın birçoğu ATATÜRK ‘ün elini öpmek için yarışmış, O’da kimseyi kırmamış, hal ve hatır sormuştur.
Öğrencilerden küçük bir kız tarafından ATATÜRK ’e hitaben bir manzume okunmuş ve O’da buna karşılık olarak öğrencilere iltifatlar etmiştir. Bundan sonra trene dönen Gazi Paşa’nın ardından, halk, “YAŞASIN MUSTAFA KEMAL PAŞA” diyerek sevgi gösterileri arasında İzmir’e hareket etmişlerdir.
ATATÜRK ‘ün ikinci gelişleri ise 11 Şubat 1924 tarihine rastlamaktadır. ATATÜRK, yanında eşi Latife Hanım olduğu halde kalabalık bir grupla çıktığı yurt gezisinin İzmir durağından önce Menemen İstasyonuna uğramışlardır.
Bu seyahatin ardından ATATÜRK ‘ün Menemen’e üçüncü gelişi 16 Haziran 1926 yılına denk gelir. (Sayın Naşit Hakkı ULUĞ, bu tarih için “HEMŞERİMİZ ATATÜRK” 1973, adlı eserinde 17 Haziran 1926 olarak belirtir) Balıkesir’den gelen tren, Manisa’nın ilçeleri, Soma, Kırkağaç ve Akhisar’a kısa sürelerle uğradıktan sonra Manisa’ya oradan da saat 16.00’da Menemen’e ulaşmıştır. İstasyon ’da Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü, Belediye Başkanı Aziz Bey, Halk Fırkası ve Belediye azaları, Müstahkem Mevki Komutanı Fuat Bey ve 57. Tümen komutanı karşılamıştır. Menemen’de öze olarak hazırlanmış bir salonda on beş dakika istirahat eden Gazi’ye kahve dondurma ikram edilmiş ve bu esnada İzmir’den hareket eden bir uçak filosu Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ü selamlamıştır.
Aşağıda görmekte olduğumuz görsel Sayın Oktay ÖZENGİN arşivine aittir. Üstat, biz araştırmacılar için görsel hakkında şu değerli bilgileri de vermektedir:
—“16 Haziran 1926, ATATÜRK, Menemen’e gelmeden önce istasyon karşısında bir platform kurulmuş, Üstü Türk Bayraklarıyla donatılmıştır. İki tarafında ağaçlar bulunan bu platformun üstünde süslemelerin arasında ise Arapça harflerle “SAFA GELDİN, YÜCE GAZİ” yazmaktadır. Platformun iç kısmı halılarla donatılmış, Gazi’nin sıcaktan bunalmaması için 4 yanına pencereler açılmıştır. Bu görsel de platform içinde kendisine kahve ve dondurma ikram edilmiştir. ((Sayın Oktay ÖZENGİN, “ATATÜRK’ÜN MENEMEN ZİYARETLERİ” http://www.menementarihi.com/ onemli-bilgiler/ataturkun-menemen-ziyaretleri/ataturkun-menemen-ziyaretleri.html)”
Bu seyahatin ardından ATATÜRK ‘ün Menemen’e dördüncü ziyaretini 28 Şubat 1930 tarihinde yapmıştır. Gazi Paşa’yı taşıyan tren, Menemen’e vardığında yine halkın büyük ilgisine maruz kalmış, fakat bu ziyaret kısa sürmüştür.
Bu ziyaretin üstünden sadece 10 ay geçer…
Takvim yaprakları 23 Aralık Salı gününü gösterir.
Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biri olan ve “laik devlet düzenine” karşı çıkan “Menemen İsyanı” baş gösterir. Menemen’de yobazlar, Cumhuriyet devrimleri ne karşı bir isyan provası yapmışlar ve bir devrim askerini, Mustafa Fehmi KUBİLAY ’ı şehit ederler.
Mustafa Fehmi KUBİLAY, 1906 ‘da Kozan’da, Giritli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Babasının adı Hüseyin, ana adı ise Zeynep’ti. 1930 yılında öğretmen olarak İzmir’in Menemen İlçesinde Asteğmen rütbesiyle askerlik görevini yaparken 23 Aralık Salı günü Derviş Mehmet’in başında olduğu bir grup şeriatçı tarafından öldürülmüştü.
Sayın Celal BAYAR, “BENDE YAZDIM” Milli Mücadeleye Gidiş adlı eserinde Menemen’de o günün (23 Aralık 1930 Salı) yaşananlarını yöre tüccarından Çerkez Sefer Efendi’nin ağzından şu eserinde şu şekilde aktarır:
—“Çarşı kahvesinde eşraftan birkaç kişi oturuyorduk. Öğleye doğru Rum mahallesinden silah sesleri gelmeye, herkes dükkânlarını kapayıp evlere doğru koşmaya başladı. Ben de derhal kendimi evime attım. Şehrin üzerine mermi yağıyordu. Saat yarımda başlayan bu ateş öğleden sonra dörde kadar sürdü. Ne olup bittiğini anlamak üzere kendimi dışarıya attım. Sokağa adımımı atar atmaz önümde üç kadının cansız yattığını gördüm. Bir iki adım ilerledim. Dizinden vurulmuş bir kız çocuğu kapı önünde yuvarlanmış, korkudan rengi uçmuş, imdat bekliyordu. Artık daha ileriye gitmeye cesaret edemedim. Komşum İshak Efendi de evinin önünde öldürülmüştü. Tekrar eve döndüm. Bir süre sonra kasaba yakınındaki çiftlik bahçemizde çalışan hizmetçim Todori geldi. Ağlayarak yardımcısı Ahmet’in öldürüldüğünü, sığırların da Yunanlılar tarafından alındığını anlattı. 18 Haziran Çarşamba gününe kadar evimden çıkamadım. O gün asayiş sağlandı. İzmir’den İngiliz ve Fransız mümessilleri geldi dediler. Biraz cesaret alarak çıktım. Mahallemizin İslam Mezarlığı yönünde arabalarla Türk ölülerin götürülerek gömüldüğünü gördüm.”
Cumhurbaşkanı ATATÜRK, İstanbul’dan hareketle 19 – 25 Aralık 1930 tarihleri arasında belirledikleri program gereği Trakya Seyahatine çıkmışlardır.
Menemen’deki olayın cereyan ettiği 23 Aralık Salı günü de otomobille Edirne’nin 11 kilometre batısındaki sınır üzerinde bulunan Kemal Köyü merasının Meriç sahiline giderek, bu köy halkıyla bir çiftlik sahibi arasındaki anlaşmazlığı yerinde incelemiş ve köylülerle konuşarak çözüm yolu getirmiştir.
27 Aralık 1930, Cumartesi;
ATATÜRK ‘ün Başkanlığında bugün öğle üzeri Dolmabahçe Sarayı’nda önemli bir toplantı yapılmıştır. Büyük Millet Meclisi Başkanı Kazım, Başbakan İsmet, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi, Ordu Müfettişi Fahrettin Paşalarla İçişleri Bakanı Şükrü KAYA Bey’in katıldıkları bu toplantı saat 18.00’e kadar sürmüştür.
Toplantıda Menemen olayı görüşülmüş ve gerekli kararlar alınmıştır.
Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Ordu Müfettişi sabahleyin trenle Ankara’dan gelerek doğruca saraya gitmişlerdir. Fevzi Paşa akşam treni ile Ankara’ya dönmüştür.
ATATÜRK, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (ÇAKMAK) Paşa’ya şu mektubu göndermiştir:
-…”MENEMEN’DE SON GÜNLERDE MEYDANA GELEN GERİCİLİK GİRİŞİMİ SIRASINDA YEDEK SUBAY KUBİLAY BEY’İN GÖREVİNİ YAPARKEN UĞRADIĞI AKİBETTEN DOLAYI CUMHURİYET ORDUSU’NA BAŞ SAĞLIĞI DİLERİM.
KUBİLAY BEY’İN ŞEHİT OLUŞUNDA GERİCİLERİN GÖSTERDİĞİ VAHŞET KARŞISINDA MENEMEN’DEKİ AHALİDEN BAZILARININ ALKIŞLA ONAYLAR BULUNMALARI BÜTÜN CUMHURİYETÇİ VE VATANSEVERLER İÇİN UTANILACAK BİR OLAYDIR. VATANI SAVUNMAK İÇİN YETİŞTİRİLEN, DÂHİLİ HER POLİTİKA VE ANLAŞMAZLIĞIN DIŞINDA VE ÜSTÜNDE SAYGIDEĞER BİR VAZİYETTE BULUNAN TÜRK SUBAYININ GERİCİLER KARŞISINDAKİ YÜKSEK GÖREVİ VATANDAŞLAR TARAFINDAN HÜRMETLE KARŞILANDIĞINA ŞÜPHE YOKTUR. MENEMEN’DE AHALİDEN BAZILARININ HATALARI BÜTÜN ULUSU ÜZMÜŞTÜR.
İSLAMIN ACILIĞINI TATMIŞ BİR ÇEVREDE GENÇ KAHRAMAN YEDEK SUBAYIN UĞRADIĞI SALDIRIYI ULUSUN BİZZAT CUMHURİYET’E KARŞI BİR SUİKAST OLARAK ALGILADIĞI VE SALDIRGANLAR İLE TEŞVİKÇİLERİNİ ONA GÖRE TAKİP EDECEĞİ KESİNDİR.
HEPİMİZİN DİKKATİ, BU KONUDAKİ GÖREVLERİMİZİN GEREKLERİNİ DUYARLILIKLA YERİNE GETİRMEYE YÖNELİKTİR. BÜYÜK ORDUNUN KAHRAMAN GENÇ SUBAYI VE CUMHURİYETİN ÜLKÜCÜ ÖĞRETMEN TOPLULUĞUNUN DEĞERLİ ÜYESİ KUBİLAY BEY, TEMİZ KANI İLE CUMHURİYET’İN HAYATİYETİNİ TAZELEMİŞ VE KUVVETLENDİRMİŞ OLACAKTIR.” Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal
28 Aralık 1930, Pazar;
Menemen’de gerçekleştirilen eylemin sıradan bir olay olarak geçiştirilemeyeceğinin en önemli kanıtı da, ATATÜRK ’ün 28 Aralık 1930 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetlerine gönderdiği başsağlığı mesajıdır.
-…”Menemen’de yakınlarda meydana gelen gericilik girişimi sırasında Yedek Subay Kubilay Beyin görevini yaparken öldürülmüş olmasından dolayı Cumhuriyet ordusuna başsağlığı dilerim. Kubilay Beyin şehit edilmesinde gericilerin gösterdiği vahşilik karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkışla onaylamaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır. Vatanı savunmak için yetiştirilen, içteki her politika ve ayrılığın dışında ve üstünde SAYGIN BİR konumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin yurttaşlar tarafından yalnız saygıyla karşılandığına kuşku yoktur.
Menemen’de halktan bazılarının hataları bütün millette acıya sebep olmuştur. Saldırının acılığını tatmış bir kesime genç ve kahraman Yedek Subayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyet’e karşı bir öldürme girişimi olarak kabul ettiği ve cüretkârlarla, destekçileri, ona göre takip edeceği kesindir. Hepimizin dikkati bu sorundaki görevlerimizin gereklerini duyarlılıkla ve gerektiği biçimde yerine getirmeğe yöneliktir.
Büyük, ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealist öğretmenler topluluğunun değerli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.” (Kaynak: ATATÜRK ‘ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Ankara.2006,s.608)
ARŞİV BELGELERİYLE MENEMEN OLAYI:
23 Aralık 1930 günü sabahı Menemen’de meydana gelen olaylarda Yedek Subay Mustafa Kubilay şehit edilir. Olaydan sonra, Menemen Cumhuriyet Savcısı, Savcı Yardımcısı ve Hükümet Tabip Vekilinin hazırladıkları raporda, ürpertici bir durum tespit edilir.
—“Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde hâki renkte askerî elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen’de 43 ncü Alay 1 nci Tabur 3 ncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.”
Yedek Subay Mustafa Fehmi Kubilay’ın nasıl öldürüldüğünü de olayın görgü tanıklarından, Menemen’deki telgraf memuru Nail Bey, şöyle anlatmaktadır:
—“Kubilay Bey’in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi önünde askerî durdurup süngü tak emrini vererek, kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Maarif kahvesinin önündeki büyük ağacın hizasına geldiler. Diğer arkadaşı bunları o vaziyette görünce, Kubilay Bey’i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere düştü. On beş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp doğruca cami tarafına koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Telgrafhaneye de bir kısmı girdi. Onları dışarı çıkarttım. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey’in kesik kafasını getirdiklerini gördük. Ellerinde sancağın ucuna kafayı geçirirlerken bir şeyler söyleyerek eğildiler. Kesik başın, elektrik direğine bir kırmızı kuşakla bağlandığını gördüm. Kubilay Bey’in başı asılı olduğu halde meydanda dönüyorlardı.”
Tarihe “Menemen Olayı” diye geçen bu eylemin sıradan bir cinayet değil, bilinçli bir hareket olarak uygulamaya geçirildiği yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirmişlerdir.
Eylemin elebaşı ve Yedek Subay Mustafa Kubilay’ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet, Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan eylemci grubunu oluşturmaktadır.
Eylemcilerin hepsi Manisa’da ikamet etmektedirler ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları vardır.
Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askerî Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca’dır.
İbrahim Hoca da İstanbul Erenköy’de Şevki Paşa köşkünde oturan Şeyh Esat’a bağlıdır. İbrahim Hoca halifeler halifesi olarak, tarikatın etki alanının genişletilmesinden ve yaygınlaştırılmasından sorumludur.
İbrahim Hoca’nın ifadesine göre, tekkeler yasaklanmadan önce Şeyh Esat’ın tahminen yirmi bin civarında müridi vardır. Manisa’daki müritlerin sayısı sorulduğunda ise İbrahim Hoca hiddetlenerek:
—“Cevap vermem demiş” ve hiçbir şeklide açıklama yapmamıştır.
İbrahim Hoca’nın, Şeyh Esad’la ilişkisi, Şeyh Esad’ın yazdığı mektuplarda da açıkça bellidir:
—“İbrahim Efendi’nin adresini sormuş idiniz. Manisa’da Askerî Hastahane imamı İbrahim Efendi’ye yazmalısınız. Bir aydan fazla bu tarafta kaldılar. Ba’de (daha sonra) mahall-i memuriyetine (görev yerine) avdet ettiler (geri döndüler). Müşarünileyh (kendisi) gayurdur (çalışkandır).”
Yine bir başka mektubunda da:
—“İbrahim Hoca şimdi buradadır. Hastahanede olduğu rahatsızlığı mündefi olmuştur (geçmiştir).” diye bilgi verir.
İbrahim Hoca da ifadesinde bu bağlantısını şöyle açıklar:
“İlk tarikata intisabım on iki sene evveldir. Nakşibendi’dir. Şeyhim İsmail Necati’ydi. Bâb-ı âli’de oturuyordu. Tekkesi vardı. Ölmüştür. Ondan bir sene sonra tahminen o zaman Çapa’da tekkesi bulunan Şeyh Esat Efendi’nin zikrine gittim ve ona bağlandım. Yani benim hocam oldu. Yirmi bir senedir tarikatın imamıdır.”
İbrahim Hoca’nın faal bir eleman olduğu da yine Şeyh Esad’ın bir mektubunda açıkça görülmektedir. Mektupta:
—“Sarıyer’de Kaymakamlık açılıyormuş. Müftülüğü için, İbrahim Efendi vasıtalara ve muhiplerimize müracaat etmektedir.”
Şeyh Esad’ın oğlu (halife) Mehmet Ali de İbrahim Hoca’nın bağlantısını açıkça ifade eder:
—“Kendisi pederimin on senelik dervişlerindendir. Şuradan, buradan hiç tanımadığımız adamları ziyaret maksadıyla bana ve pederime getirirdi.”
Şeyh Esad’ın müritlerinden Hüsnü Efendi, “daima sözünden ve nasihatinden ilham alarak kendisini şeyhe bende (kul) eden kişileri” sayarken ilk isim olarak “İbrahim Hoca” yı belirtir:
—“İbrahim Hoca’nın Manisa’da görevli iken merkeze bağlı Horosköy’de yoğun faaliyetleri vardır. Burada ikamet eder, cami yaptırır, tarikata adam kazandırma çalışmalarını sürdürür, vaaz verir; Hoca köyümüzde oturduğu sırada Cuma günleri ve bazen hafta aralarında ve bazen de kendisi ne zaman isterse o vakit köy camisinde vaaz verirdi. Köyde bulunduğu bir gün ikindi namazı sırasında camide vaaz etmeye başladı; Hoca, “Şapka giyen gâvurdur. Biz gâvur olamayız. Rakı içen ve yalan söyleyenler de gâvurdur.” diye söyleniyordu.”
İbrahim Hoca bu köyde özellikle ileri gelenlerle sıkı ilişkiler kurar. Düzenli ve gizli bir bağlantı mevcuttur. Tarikata kazandırılanlar “buradakilere (İbrahim Hocaya) ve buradakiler de İstanbul’dakilere tâbidirler.”
Erenköy’de köşkte oturan Şeyh Esat’ı ziyaret edenler dönüşte propaganda yaparlar. “Köşkün tertibatını ve orada gördükleri intizam ve kendilerine yapılan rağbeti ve oradaki ibadet ve şeyhi ziyaret tarzını oraya gidip gelenler anlatmakla bitiremezler.”
İbrahim Hoca’nın etkinliğini ve kandırılmış kişiler üzerindeki etkisini şu sözler ortaya koymaktadır:
“Hoca İbrahim Efendi” köyde şeyh olarak tanınmıştır.
Bazı kimseler, buna çok hürmet ederler. Hatta bir gün ihtiyar heyetinin dairesinde otururken, bu adamın dolandırıcı olduğunu söyledim. Orada bulunan ve İstanbul’a gidenlerden Osman Çavuş üzerime yürüdü:
—“Bu adam peygamber gibi bir zattır. Sus ismini ağzına alma. Ağzını üç defa zemzem suyu ile yıka da öyle ismini söyle dedi ve silah çekecek bir vaziyete geldi.”
Menemen’deki olaydan iki ay önce, İbrahim Hoca Manisa’ya gelir. Kandırılmış kişilerin ağzından dökülen şu sözler, meselenin ne kadar farklı bir mecrada seyrettiğini ortaya koymaktadır:
—“Araplıkla beraber sultanlık ve Sultan Hamid’in oğlu gelecek. Tekkeler kapandı ama açılacak ve serbest olacak. Kılıçlarımız gelecek kesecekler. Fes giyilecek. Biz, fes giymek istiyoruz. Müslümanlık istiyoruz.”
İbrahim Hoca, Manisa’ya geldiği zaman birçok kişi onu ziyaret eder.
İbrahim Hoca’nın çok yakını olan Osman Çavuş:
—“İnşallah Reis-i Cumhuru gebertirler de rahat yüzü görürüz, fes giyeriz.” demekten çekinmez.
İbrahim Hoca Osman Çavuşun kendisiyle olan bağlantısını ifadesinde teyit eder:
—“Tekaüt (emekli) edildikten sonra İstanbul’a gittim. Orada ikamet etmeye başladım ve İstanbul’da iken bir defa Cemal ve bir defa Osman ve bir defa da tabur imamı İlyas Efendi’den mektup aldım.”
Aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi, Menemen Olayının kilit isimlerinden ve eyleme bizzat katılan Nalıncı Hasan, Şeyh Esat’ı ziyaret etmek üzere İstanbul’a gittiği zaman, İbrahim Hocayla buluşur. İbrahim Hoca da bunu açık açık anlatmaktadır.
—“Bir sene evvel Manisalı basmacı Osman Efendi ile Nalıncı Hasan’ı Esat Efendi’nin evinde gördüm ve hep beraber bir odada oturduk ve bir gece beraber kaldık ve yanımıza kimse gelmedi, o gece yattık, sabahleyin Esat Efendiyi ziyaret ettik…
Haseki civarında bulunan Hoca Esat’ın oğlu Ali Efendi’nin evine gittim. Osman Efendi ve Nalıncı Hasan ile orada hepimiz birleştik ve dördümüz oturduk… Bir veyahut iki gün sonra Osman Efendi ile Nalıncı Hasan bizim eve geldiler. Bir gece kaldılar ve sabahleyin gittiler.”
Menemen Olayında adı geçenlerden Saffet Hocanın, elebaşı eylemci mehdi Mehmet’le ilişkisini de Nalıncı Hasan şöyle anlatır:
—“Bu olaydan 4 ay evvel Manisa’da Belediye çamlığı içinden geçerken sağ istikamette Saffet Efendi ile bu mehdi Mehmet karşı karşıya gelmişler. Çömelmek suretiyle oturarak yekdiğeriyle görüştüklerini gördüm. Bu sırada, mehdi Mehmet beni yanlarına çağırdı. Ben de çömeldim. Mehdi Mehmet bana bir sigara verdi. Ben sigarayı henüz içerken, bana galiba gideceksin” dedi.
Ben, “Evet” diyerek yanlarından ayrıldım. Bu vaziyetlerinden şüphe ederek, çamlık aralarından yani arkadan bir saat kadar tarassut ettim (gözetledim). Bunlar bu suretle görüştüler.
Temas bununla kalmaz. Bir süre sonra Menemen’e gelen Nalıncı Hasan, Manisa’ya dönerken, Saffet Hoca, mehdi Mehmet’e yazdığı bir mektubu götürmesini ister. Nalıncı Hasan bu mektubu mehdi Mehmet’e ulaştırır. Mektup Farsça yazılmıştır ve içeriğini soran Nalıncı Hasan’a bir bilgi vermez. Olayın meydana geldiği gün, mehdi Mehmet’le Saffet Hocanın Menemen’deki karşılaşmaları da aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi aradaki ilişkiyi açıklayıcı mahiyettedir.
Menemen Olayı, 23 Aralık 1930 tarihinde gerçekleşmiştir. Eylemciler, bu tarihten önce belirli bir hazırlık yapmışlar ve daha sonra eyleme geçmişlerdir.
Eylemcilerden;
***Mehdi Mehmet,
***Şamdan Mehmet,
***Sütçü Mehmet,
***Emrullah oğlu Mehmet Emin,
***Ali oğlu Hasan,
***Nalıncı Hasan,
***Topçu Hüseyin,
***Süleyman Çavuş,
***Çakır oğlu Ramazan,
***Çırak Mustafa,
***Hüseyin oğlu Ali, önce bir esrarkeş kahvesinde daimi surette toplanarak orasını tekke haline getirirler ve daha sonra da Tatlıcı Hüseyin’in Manisa’daki evinde dört gün süren bir toplantı yaparlar. Gerçekleştirilecek eyleme ilişkin görüşme yapılır ve silah tedariki kararlaştırılır. Giritli İsmail ve bıçakçı Hacı Mustafa’dan birer silah alınır.
7 Aralık günü mehdi Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet aldıkları silahlarla Paşaköy’e giderler. Ertesi gün de Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Çakır oğlu Ramazan Paşaköy’e ulaşırlar. Paşaköy’de üç gün kaldıktan sonra, Manisa’nın kuzey doğusunda yer alan Yağcılar köyüne uğrar ve burada yedi gün kalırlar. Ardından o gece yarısı eylemciler, Bozalan’a hareket ederler.
Bozalan’a doğru giderlerken, mehdi Mehmet, iki günden beri mehdiliğini ilan ettiğini, Menemen’de bunu halka açıklayacağını, söyler. Nalıncı Hasan da Menemen’deki bir camiden sancak alabileceğini belirtir ve uzun bir yürüyüşten sonra Bozalan köyü yakınlarına gelirler. Dinlenmek için yatarlar ve bu sırada Çakır oğlu Ramazan kaçar.
Eylemcilerden mehdi Mehmet, buradan halka kendisinin “mehdi” olduğunu ve kendilerine iltihak etmelerini telkin eder. Manisa’dan ayrılmalarından sonra geçen on beş gün boyunca eylemciler bu köylerde propaganda faaliyetlerinde bulunurlar. Bu süre içinde bir kısım halkı etkilerler ve yardım görürler.
23 Aralık 1930 günü eyleme geçilmesi kararlaştırılır ve eylemciler başlarında mehdi Mehmet olmak üzere Menemen’e sabah ezan vakti gelip Müftü camisine girerler. Camide bulunan sancağı alıp mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve şunları söyler:
—“Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz. Bugün zeval (öğle) vakti yetmişbin kişi bize yardıma gelecektir.”
Kendilerine katılan grupla birlikte eylemciler, sokaklarda dolaşıp herkesin dükkânlarını kapayarak peşlerinden gelmelerini söyleyerek yürüyüşe geçerler. Saffet Hocanın evinin önünden geçerlerken o da evden çıkar ve grubun arkasından yürür. Mehdi Mehmet, Saffet Hocaya karşı saygıda kusur etmez. Bir süre sonra Saffet Hoca gruptan ayrılır ve meseleden hiç haberi yokmuş gibi tekrar evine döner ve pencereleri kapatır. Eylemcilerin bulunduğu grup Belediye binasının önüne kadar gelir. Kalabalık artar. Mehdi Mehmet kendisinin mehdiliğine ve şeriatı yerine getireceklerine dair halka hitap eder.
Eylemi haber alan Jandarma Bölük Komutanı topluluğun bulunduğu alana gider ve eylemcilere dağılmalarını söyler.
Mehdi Mehmet,
—“Ben mehdiyim. Şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez.” diye cevap verirken, kalabalıktan alkışlar yükselir.
Herhangi bir üzücü olaya meydan vermemek için, Bölük Komutanı hükümet binasına gelerek 43 ncü Piyade Alayından takviye kuvvet ister.
Bu sırada Alay Komutanlığında eğitime çıkmak üzere hazırlanan Yedek Subay Mustafa Kubilay’a bir müfrezeyle olay yerine gitmesi emredilir. Cephane almadan hemen hareket eden müfrezeyi, Yedek Subay Mustafa Kubilay, halkla bir çatışmaya meydan vermemek için askerlere süngü taktırarak alandaki kahvenin önüne bırakır ve kalabalığa hitap eden eylemcilerin yanına gider. Mehdi Mehmet’in yakasından tutarak silahını teslim etmesini ister. Eylemcilerin arasından ateş açılır ve Mustafa Kubilay yaralanır.
Yaralanan Mustafa Kubilay hemen yakındaki caminin avlusuna doğru koşar. Bu sırada bir el daha ateş edilir ve Mustafa Kubilay avluda yere düşer. Cephaneleri olmayan müfrezedeki askerler geri çekilirler. Mustafa Kubilay’ın düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden birisinin bıçağını alarak avluya gider. Yerde yatan ve henüz ölmemiş olan Mustafa Kubilay’ı sürükleyip, bir ayağı ile vücuduna basmak suretiyle yüzüstü yatırıp bıçakla boynundan keserek, başı alır ve saçlarından tutarak taşa vurduktan sonra meydana tekrar dönüp, camiden aldıkları sancağın ucuna geçirir.
Sancağı ucunda takılı başla birlikte orada bulunan elektrik direğine bağlayarak halkı tam anlamıyla etkilemek isteyen eylemcilere, Kâmil adlı bir kişi nasıl yardım ettiğini şu sözlerle anlatmaktadır:
—“O gün ben evvela evime gidip korkmamalarını söyledim. Sonradan ikinci defa bunların yanına gelip halkın arasına karıştığımda, biraz evvel ellerinde getirdikleri zabitin (subayın) kafasını sancak ağacının ucuna geçirdiler. Sancağı oradaki direğe bağlamak için ahaliden ip istediler. Ben, derhal koştum, dükkânımdaki küçük bir ipi alıp silahlılara verdim. Bu iple zabitin başı bulunan sancağı direğin yanına dikip bağladılar.”
Bu sırada Alaydan gönderilen kuvvetler olay yerine yetişirler. Eylemcilerin ateş açması üzerine çatışma çıkar. Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki şehit olurlar. Eylemcilerden mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin yaralı olarak ele geçirilir. Kargaşadan yararlanarak kaçan Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da ertesi gün Manisa’da yakalanırlar.
Olayın hemen ardından güvenlik güçleri tedbirler alır. Sıkıyönetim ilan edilir. Olaylar sırasında ihmali görülen kamu görevlileri hakkında yasal işlem yapılır görevden el çektirilir. Geniş çaplı soruşturmalar yapılır ve olaya karışanlar, azmettiriciler tutuklanırlar ve yargılanırlar. Eylemle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zorla kaldırmaya teşebbüs ve yardım edenler yargılamalar sonucu 32 kişi idam, 73 kişi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.
Sıkıyönetim Komutanı Tümgeneral Mustafa Muğlalı, Menemen’de meydana gelen olaylarla ilgili olarak Başbakanlığa ve Genelkurmay Başkanlığına gönderdiği raporlarda önemli tespitler yapar.
—“Bu vaka dört beş serseri tarafından adî bir vaka olarak kabul edilmemelidir. Bu olayı meydana getirenler sabırsız ve acele davranarak bu işin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Bu hususta, memleketimizde gizliden gizliye çalışan ve bir teşkilat meydana getiren hain eller bulunduğu mutlaka dikkate alınmalıdır.” (Kaynak: ATASE Arşivi, CDİ Koleksiyonu; Kls. :135)
9 Şubat 1931 Vakit Gazetesi ise; —“Halkın saflığından istifade ederek milletin maneviyatına musallat olan kimseler ve onların takipçileri ve müritleri, elbette ki bir takım cahillerden ibarettir. Bunlar, Türk milleti için ayıp teşkil edecek vaziyetlerin belirmesinde daima etken olmuşlardır. Milletimizin önünde açılan kurtuluş ufuklarında fasılasız yol almasına mâni olmaya çalışanlar, hep bu müesseseler ve bu müesseselerin mensupları olmuştur. Türk milletinin bunlardan daha büyük düşmanı olmamıştır. Millete anlatmalıdır ki, bunların millet bünyesinde yaptıkları tahribatı hissetmek lâzımdır. Bunların mevcudiyetini müsamaha ile telâkki edenler, Menemen’de Kubilay’ın başı kesilirken kayıtsızca seyretmeye tahammül ve hatta alkışlamaya cesaret edenlerle birdir.”
ATATÜRK, 5. ve son ziyaretini 24 Haziran 1934’te gerçekleştirmiştir. İran Şahı Rıza Pehlevi ile Menemen’de piyade alayını denetlemişler, daha sonra Soma üzerinden Balıkesir’e gelmişlerdir.(Kaynak: ATATÜRK’ÜN NÖBET DEFTERİ, Toplayan: Sayın Şahin ÖZGİRAY, s.293).
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız.
İsmet ERARPAT