BU BENİM HALKIM;
—“bir tarih yazmış bu toprak, ne canlar yanmış yolunda, her yeri cennet vatanım,
dağlar taşlar olmuş halkımı yaratan…
bir sevgi doğmuş yürekten, bir kuvvet bütün ellerden, en yüce günde analar,
kurtlar kuşlar olmuş halkımı yaratan…
bir kuvvet bütün ellerden, en yüce günde analar,
kurtlar kuşlar olmuş halkımı yaratan…
gözleri çakmak her yerde, mertlikte yoktur üstüne, işte bu benim halkımdır,
bu benim halkım, bu benim halkım…
sevdalar taşır yürekte, aslanlar yatar gönlünde, işte bu benim halkımdır,
bu benim halkım, bu benim halkım…
bir garip olur akşamlar, gün doğar, güneş ışıldar yaşlı, genç seni selamlar,
merhabalar olmuş halkımı yaratan…
gözleri çakmak her yerde, mertlikte yoktur üstüne, işte bu benim halkımdır,
bu benim halkım, bu benim halkım…
sevdalar taşır yürekte, aslanlar yatar gönlünde, işte bu benim halkımdır,
bu benim halkım, bu benim halkım
bir çocuk doğmuş köylerde, ak sütü kapmış kucakta, el öpmüş kutsal bayramda,
saygısıdır benim halkımı yaratan…
gözleri çakmak her yerde, mertlikte yoktur üstüne, işte bu benim halkımdır,
bu benim halkım, bu benim halkım…
sevdalar taşır yürekte, aslanlar yatar gönlünde, işte bu benim halkımdır,
bu benim halkım, bu benim halkım.”
Bu sayfamda, 1965 yılında ülkemizi Balkanlarda başarıyla temsil eden ses sanatçısı, müzisyen ve sinema oyuncusu Sayın Tanju OKAN ‘a ait ilk kez 1975 yılında seslendirdikleri dizelerle selamlamak istedim sizleri.
Nedenine gelince;
Ali Fuat CEBESOY ‘un yeğeni Ayşe CEBESOY, 1950 yılında, “SPORA SMOKİN GİYDİREN ADAM” diye bilinen, sporun daima bilim ve tıp ışığı altında yapılmasını savunan, aslen Manisalı fakat Söke’de ikamet eden SARUHANOĞULLARI ailesinden Ali Rıza Bey ile Hamdiye Hanım’ın çocuklarından Ruhi SARIALP ‘le evlenerek “SARIALP” soyadını alır. Ruhi Bey, 1948 Londra Olimpiyatları’nda üç adım atlamada bronz madalya kazanmış, yine bunun kadar mühim olan 1950 senesinde Avrupa’da üçüncülük elde etmiş birisidir. Hocalık yönü de olan, Denizcilik Okulu ile İstanbul Teknik Üniversitesi’nde de dersler veren Ruhi SARIALP, ünlü sanatçı Tanju OKAN ‘ın dayısı olmasıdır.
17 Kasım 1974 – 31 Mart 1975 tarihleri arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin 17. Başbakanı olarak görev yapan Ord. Prof. Dr. Mahmut Sadi IRMAK, 14 Ocak 1968’te Cumhuriyet Gazetesinin ikinci sayfasında “MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANI CEBESOY” başlığını atarak şu satırları anlatır;
Görselde; Harp Okulu öğrencileri (1901). Soldan sağa: ön sıra; Kazım ÖZALP, Mustafa Kemal (ATATÜRK), Ali Fuad (CEBESOY) ve Sedat (DOĞRUER), arka sıra; Abdi (PANDIR), Mehmet Hayri (TARHAN) ve Nusret (BAŞARAN) ‘ı görmekteyiz.
MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANI CEBESOY;
—“Ali Fuat Paşa…
Bir ad ’ki ATATÜRK ‘ü, Milli Mücadeleyi, Amasya Protokolünü, Kuvayı Milliyeyi, Garp cephesini hatırlatır ve o hatıralardan çözülemez. O’nun tarihe doğuşu, şüphesiz 1919’da yurdun en karanlık günlerinde tek ümit ışığı olarak belirmiş olan “AMASYA PROTOKOLÜ ”ne imza atmakla başlamıştır. Bu protokol, Anadolu’yu Padişah’a, istila kuvvetlerine ve dünya emperyalizmine karşı isyana kaldırmıştı. Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) millete uyandırdığı ve o zamana kadar “TANRI GÖLGESİ” kudretine sığınan Padişahlara karşı Milli İradenin ilk şahlanışıdır. Amasya’da Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) etrafında “İLK HALKA MİLLİCİLERİ” toplanmışlardı; Kazım KARABEKİR Paşa, Rauf Bey ve Refet Bey’le birlikte Ali Fuat Paşa tarihimizin en manalı ve en şerefli belgelerinden birisi olan bu protokole imza koyarken yalnız mevkilerini, hatta yalnız mevkilerini, hatta yalnız şereflerini değil, hayatlarını da kutsal dava uğruna terazinin kefesine koymuşlardı.
Harbiye sıralarında başlamış olan Mustafa Kemal (ATATÜRK) – Ali Fuat dostluğu ve güvenişi bu belge zirvesine ulaşıyordu. O tarihlerde fiili askeri kuvvet yalnız ikisinin elinde idi: 15. Kolordu’nun başında Kazım KARABEKİR Paşa, 20. Kolordu’nun başında Ali Fuat Paşalar, bu millet uğruna, Padişah’a, hükümete başkaldırmış bu yüzden istifaya zorlanmış, hatta idama mahkûm edilmiş Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) emrine kendilerini de Kolordularını da vermişlerdi. Böylece liderlerin etrafında ilk kuvvet ve ülkü halkası kurulmuş oluyordu. KARABEKİR ve CEBESOY en acı menkubiyet yılları dahil her zaman bu davranışlarına bağlı kalmışlar ve ancak Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) lider olabileceğini tekrarlamaktan bir an vaz geçmemişlerdir.
Ali Fuat Paşa’nın “SINIF ARKADAŞIM ATATÜRK” başlıklı anı serisi ve öteki yazıları ve sohbetleri ATATÜRK ‘e bağlılığın birer destanı olduğu kadar ATATÜRK ‘ü en iyi anlatan belgelerdir. Onun bana defalarca tekrarladığı şu hatırası bence Mustafa Kemal’i en iyi anlatan vesikadır;
1907 yılında kolağası Mustafa Kemal (ATATÜRK) Selanik’te genç bir subaylar topluluğu içinde vatanın kaderi meselesi konuşulurken Ali Fuat Paşa’ya bir harita taslağı uzatmıştır. Bu harita, müstakbel Türk Milli devletinin vatan haritası olarak düşünülmüştü. Aynı harita, Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) 1919’da son Osmanlı Meclisinde “MİSAKİ MİLLİ” olarak kabul ettirdiği “VATANIN HUDUTLARIDIR!”
1907 ve 1919;
Küçük gibi görünen bu haritanın bence muazzam bir manası vardır, çünkü bu harita şunu ifade eder:
Mustafa Kemal’de (ATATÜRK) Milli Mücadele kararı sadece mütareke devri felaketinin bir neticesi değildir. O, daha 1907’de memleketin kurtuluşunu başkaları gibi, Pan İslamizm, Pan Türkizm, Federal Devlet Ütopyalarında görmüyor, tek kurtuluşun milli bir devlet kurmakla mümkün olacağını kabul ediyor. Bu sebepledir ki Mustafa Kemal’i (ATATÜRK) dünya büyükleri arasında hayatının başı ile sonunu bir düz çizgide birleştirebilen ender bir insan olarak görmekteyiz.”
UMUM KUVAYİ MİLLİYE KUMANDANI;
Amasya’da ATATÜRK ‘ten heyecan alevini alan Ali Fuat Paşa yer yer teşekkül eden milli direnme güçlerini organize etmeğe koyuluyor onun bu hizmetlerini takdir eden Sivas Kongresi kendisine “UMUM KUVAYİ MİLLİYE KUMANDANI” unvan ve yetkisi veriyor. Bu yetki ile bulabildiği Milis ve asker kuvveti ile Garp cephesini kurarak istila kuvvetleri karşısında ilk seddi meydana getiriyor. Moskova elçiliği ile görevlendirinceye kadar Paşa, Garp cephesine kumanda etti. Moskova’da kendisine verilmiş olan nazik görevi liyakatle başarmıştır. Memlekete dönüşünde Büyük Millet Meclisi II. Reisliğinde de “MÜDAFAA- İ HUKUK” yönetiminde değerli hizmetler görmüştür.
Milli Mücadelenin ilk safhası zaferle sonuçlandıktan sonra ikinci ve daha çetin safhası başlıyordu:
Memleketin kültürce ve ekonomice yeniden kurulması. Bu safhada fikirlerin birlik olması beklenemezdi. Nitekim liderlerle bir kısım Milli Mücadele erkânı arasında görüş ayrılıklarının belirmesi gecikmedi. Burada bir tarihi gerçeğe değinmek lazım; ATATÜRK ‘le bu safhada fikir ihtilafına düşen erkân arada mesafeler açılmasını anlatmakla bir sübjektifliğe gitmişlerdir. Onlara göre bu ayrılık fikri olmaktan ziyade İsmet İNÖNÜ ‘nün sebebiyet verdiği veya hiç değilse telkin ettiği bir ayrılıktır.
Gerçi kaderin sevki ile kendilerinden daha genç ve daha küçük rütbede bulunan İsmet Paşa’nın ATATÜRK tarafından en yüksek vazifelere geçirilmiş olması bu tefsirler yapmağa teşvik etmiş olsa da gerçek odur ki;
“NE ATATÜRK BİRİSİNİN TELKİNİ İLE MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARINI UZAKLAŞTIRACAK BİR YARADILIŞTADIR NE DE KADERİN MÜŞKÜL BİR RÖLE ÇIKARDIĞI İSMET PAŞA DOSTLARI BİRBİRİNDEN AYIRMAKTA ÇIKAR GÜDECEK BİR KARAKTERDEDİR.”
Bizce durum şudur:
Siyasi ayrılıklar iki sebepten ileri gelmiştir. Memleketin ekonomi ve kültürce yükselmesinde fikirler ikiye ayrılmıştır; ATATÜRK ‘ün temsil ettiği “RADİKAL – REVOLÜSYONER METOT!”
ATATÜRK, her şeyin yeniden kurulmasını istiyor ötekiler mevcut müesseseleri ıslah ederek geliştirmeyi daha uygun buluyorlardı.
İkinci sebep şudur:
Birinci Mecliste teşekkül eden ikinci gurup ve sonradan buna yakın şekilde düşünen; “TERAKKİPERVER CUMHURİYETÇİLER DAİMA ATATÜRK’ÜN İÇTE VE DIŞTA KAZANDIĞI BÜYÜK İTİMAT VE OTORİTENİN BİR DİKTATORYAYA VARMASINDAN FAZLACA ENDİŞE ETMİŞLERDİR.”
Görselde; Ali Fuat Paşa, mensubu olduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın liderleri Adnan ADIVAR, Kazım KARABEKİR, Rauf ORBAY ve Refet BELE ile birlikte görülmekteler.
Aslında ATATÜRK; Diktatörlükten nefret eden bir adamdı. Daha Sivas Kongresinde Milli İrade mefhumunu perçinlemiş hatta Sivas’ta yayınladığı ilk gazeteye “İRADEYİ MİLLİYE” adını vermiştir. İsteseydi Milli Mücadeleyi Meclis olmadan yürütebilirdi. O, Meclis olmadan çalışmayı daima reddetmiştir. Yalnız bir geçiş devri için Meclise dayanan fakat otoriter olan bir idare tarzını seçmişti ki; “GERÇEKLERİN ZORLADIĞI TEK ÇIKAR YOL BU İDİ.”
Bu fikir ayrılıkların doğurduğu menkubiyet acılıkları bu büyük ve vefalı adamları gerçeği söylemekten ala koyamamıştır. Rauf Bey Paris’teki feci menkubiyet devrinde:
—“ATATÜRK OLMASA TAVAİF-İ MÜLÜK OLURDUK” demişti.
Birinci Mecliste günün vahim şartları altında bir buhran belirdiği zaman ATATÜRK Garp cephesinde Ali Fuat Paşa’yı ziyaret ediyor ve ona:
—“MECLİS BENİ AZLEDİP SENİ REİS YAPMAK İSTESE NE YAPARSIN?” diyor,
CEBESOY ‘un cevabı şu:
—“HEMEN ANKARA’YA GİDER MECLİSE GÖSTERDİĞİ GÜVENDEN DOLAYI TEŞEKKÜRÜMÜ SÖYLEDİKTEN SONRA DERİM Kİ; ARKADAŞLAR MADEMKİ BANA GÜVENİYORSUNUZ, BU GÜVENİNİZE LÂYIK OLMAK İÇİN YERİMİ BU GÖREVİ ÇOK DAHA İYİ YAPACAĞINA EMİN OLDUĞUM MUSTAFA KEMAL’E (ATATÜRK) BIRAKIYORUM.”
BU MİLLET, BU VATAN İÇİN;
CEBESOY, faal hizmetlerinde de hizmet dışında da daima bu millet bu vatan için çarpan milli bir kalp taşımıştır. Milli Mücadele de en şerefli rollerden birini oynamıştır. Temiz bir kalp ve huzurlu bir vicdanla milletimizin tarihine girmiştir.”
Görselde; Kazım KARABEKİR ‘in yerine gelen Ali Fuat CEBESOY ‘u 30 Kasım 1948 – 1 Kasım 1948 tarihleri arasında 6. T.B.M.M. Başkanı olarak görmekteyiz.
Ali Fuat CEBESOY ile Kazım KARABEKİR akrabaydılar!…
Nasıl olur dediğinizi duyar gibi oluyorum. Araştırmalarım sırasında Yazar Tayfun ER ‘in “ERGUNANİLER – TÜRKİYE’DE İKTİDAR DOĞANLAR (ISBN 975 – 00387- 2- 3)” adlı eserinde Milli Mücadele Kahramanı CEBESOY hakkında şu bilgilere rastlamaktayız;
Ali Fuat CEBESOY ile Kazım KARABEKİR akrabaydılar.
Ali Fuat, Harp Akademisi’nde Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) en yakın arkadaşıydı. Kazım KARABEKİR daha sonra Millet Meclisi başkanı olan Kazım’ın (ÖZALP) ve Süleyman ASKERİ ‘nin sınıf arkadaşıydı.
Kazım KARABEKİR, 1921’de Doğu Cephesinde Kurmay Başkanını (Kazım ORBAY) Enver Paşa’nın kayınbiraderi olduğu için görevinden uzaklaştırmak zorunda kaldı. 1909 Nisan’ında 31 Mart olayı patlak verdikten sonra Rahmi (EVRANOS) Hüseyin Hüsnü Paşa’ya telgraf çekmiştir. Yalnızca Selanik’teki fırkanın komutanından yardım istememek için değil, aynı zamanda kaynatasına kızının iyi olduğunu bildirmek için telgraf çeker.
Kazım ZEYREK ‘in yani KARABEKİR ‘in yakın akrabası olan Ali Fuat SALACAK yani Ali Fuat CEBESOY, İsmail Fazıl Paşa’nın oğludur.
Nazım Hikmet’le DE iki taraftan akrabalık var:
Birincisi;
İsmail Fazıl Paşa’nın eşi Zekiye Hanım, Nazım Hikmet’in anneannesiyle kardeş.
İkincisi;
İsmail Fazıl Paşa’nın babası İsmail Zühtü Paşa, Mustafa Nuri İLERİ ‘nin (Rasih Nuri İLERİ ‘nin dedesi Abidin Paşa’nın damadı) kuzeni.
Mirliva İsmail Fazıl Paşa, “CEBECİOĞLU” Ailesi’ne mensup, Girit’te doğmuş, II. Abdülhamit’in yaveriyken sürgüne yollanmış. Balkan Savaşı sırasında İzmir Valisi olmuş. Milli Mücadele’de Yozgat Milletvekili ve Nafia Vekilliği (Bayındırlık Bakanlığı) yapmış. Yolsuzluk iddiasıyla Bakanlık’tan düşürülmüş.
Oğlu Ali Fuat’ta sonra Nafia Vekili olur.
Ali Fuat, yakın arkadaşı Mustafa Kemal Paşa’nın Harbiye Nazırı olması için akrabası Mehmet Ali Bey’i devreye sokmuş, ama başarılı olamamışlardır. Ali Fuat CEBESOY ve babası İsmail Paşa masondur.
“CEBESOY” Ailesi’nin daha önce söz ettiğimiz “EDİN” Ailesi’yle de akrabalığı var. Bu akrabalıkların hepsini Ali Fuat CEBESOY ‘un yeğeni Ayşe CEBESOY (SARIALP) ‘in kendisinden okumak gerekiyor:
Nazım Hikmet, Oktay Rıfat, Mehmet Ali Aybar gibi tanınmış birçok kişinin çıktığı bir aileye mensup olan Ali Fuat Paşa’nın yeğeni Ayşe CEBESOY (SARIALP);
—“PAŞALAR’LA ATATÜRK’ÜN ARASINI BOZMAK İSTEYEN BİR İHANET ZÜMRESİ OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. ALİ FAUT PAŞA’NIN, 27 MAYIS’TA ARABULUCULUK YAPTIĞINI SÖYLEYEN CEBESOY, ATATÜRK’E SAMSUN’A ÇIKARKEN GEREKLİ PARAYI DA BÜYÜK BABASININ VERDİĞİNİ ANLATIYOR. İSMAİL FAZLI PAŞA İKİ ÇOCUK SAHİBİ OLUR. KÜÇÜK OĞLU, AYŞA CEBESOY’UN DA AMCASI OLAN ALİ FUAT CEBESOY ‘DUR. ALİ FUAT PAŞA MİLLİ MÜCADELE VE SONRAKİ SÜREÇTE VAKİT BULAMADIĞI İÇİNDE BİR TÜRLÜ EVLENEMEZ: “BABAANNEM AMCAM İÇİN ANNEMLE BİRLİKTE GÖRÜCÜYE GİDİYOR. GELİN ADAYININ RESMİNİ ALIYORLAR. O SIRADA AMCAM MOSKOVA BÜYÜKELÇİSİ. RESMİ KURYE İLE YOLLUYORLAR. FAKAT O KADAR GEÇ ULAŞIYOR Kİ RESİM ELİNE. HANIMEFENDİ BURADA; “HERHALDE BENİ BEĞENMEDİLER” DİYOR, BAŞKASIYLA EVLENMİYOR. PAŞA’YA DA KISMET OLMUYOR; “VAKİT BULAMADIM EVLENMEYE” DİYORDU.”
Diğer oğlu Mehmet Ali CEBESOY da ailenin, hatta sülalenin diğer erkekleri gibi askerdir. İçlerinde askerliğe en çok âşık olanlardan birisidir Mehmet Ali CEBESOY. Fakat sağlık nedeni ile albay iken 1934 yılında askeriyeden ayrılmak durumunda kalır. Ankara’da Gümrük ve İnhisarlar Vekâlet’inde yani Tekel Bakanlığı’nın Seferberlik Şubesi Müdürlüğü’nde çalışır. Mehmet Ali CEBESOY ise evliliğini Dâhiliye nazırlarından Mehmet Ali Bey’in kızı Leyla Makbule Hanım’la gerçekleştirdi.
Ailede Mehmet Ali ismi, Müşir Mehmet Ali Paşa’dan dolayı sık tekrar eden bir isimdir. Tekrarlayan bir diğer isim de Ayşe’dir.
Leyla Hanım’ın büyükbabası Zaptiye nazır Kamil Paşa’dır. Kamil Paşa, Almanlar, İngilizler, Polonyalılarla mozaik bir örgü ören ailede Batmanlı Kürt aşiret reisinin kızı Hafize Hanım’la evlenir. Zaten Kamil Paşa’nın babası da, ihtilalden kaçarak Osmanlı’ya sığınan Macar Ali Paşa adını almış birisidir. Gerede’ye yerleşen, padişahın kendisine yer ve arazi tahsis ettiği aile, soyadı olarak burasının adını alır.
GEREDE ‘li Ali Paşa’nın diğer oğlu ise Plevne’de Gazi Osman Paşa’nın Erkan-ı Harp reisliğini yapmış Müşir Tahir Paşa’dır. Kamil Paşa ve Hafize Hanım’ın evliliklerinden Kemal, Selahattin, Makbule ve Mehmet Ali (GEREDE) adında çocukları gözlerini açar dünyaya. İçlerinden Kemal Bey, İstiklal Savaşı sırasında idam edilir. Makbule Hanım, Yahya Kaptan ile evlenir ve Belkıs ile Nihal isminde çocukları olur. Belkıs, ünlü Selanikli “BEZMEN” ailesinden “EDİNLER” in çocuğu Hulki EDİNLER ile, damadın ailesinin zorla kabul etmesi neticesinde evlenir. Nihal Hanım ise korgeneral Fahri BELEN ile birleştirdiği hayatında Alp ve Tülin adında iki çocuk getirir dünyaya.
Tülin YALÇIN; “OSMANLI’DA BİR İNGİLİZ GELİN” adıyla Mehmet Ali GEREDE ‘nin İngiliz eşi Nelli’nin hayatını kaleme almış bir yazardır.
Sıra geldi Mehmet Ali GEREDE ‘ye…:
Mehmet Ali Bey, Ayşe CEBESOY ‘un da anne tarafından dedesidir. İngiltere Cardiff doğumlu Eleanor Loisa BENDON, ya da kısa adıyla “NELLİ” ile evlenen Mehmet Ali Bey, Halep Mutasarrıflığı ve başka görevlerinden sonra Damat Ferit Kabinesi’nde Posta Telgraf Nazırlığı yapar. Daha sonra da Dâhiliye Nazırlığına, yani İçişleri Bakanlığı’na getirilir.
Mehmet Ali CEBESOY ile Makbule Leyla Hanım’ın evliliğiyle Kuzguncuklu İsmail Fazlı Paşa ve Büyükdere’de ikamet eden Mehmet Ali GEREDE aileleri dünür olur.
Mustafa Kemal ATATÜRK ‘de “HARBİYE’DE SIRA ARKAŞI” Ali Fuat CEBESOY ‘ların Kuzguncuk’taki köşküne hafta sonları ve sair zamanlarda kalmaya gelmektedir. Damat Ferit Kabinesi’nin Dâhiliye nazırı GEREDE ‘li Mehmet Ali Bey’de “ATATÜRK’Ü BURADAN TANIYIP, FİKİRLERİNİ BEĞENMEKTEDİR.”
—“MAALESEF YANLIŞ BİLGİ VERİYORLAR. BAKIN BELGESİ VARDIR BENDE! ANNEMİN BABASI MEHMET ALİ BEY, DAMAT FERİT PAŞA’YI İKNA EDİYOR. O SIRADA SAMSUN’DA RUMLARLA TÜRKLER ARASINDA OLAYLAR BAŞLAMIŞ. DİYOR Kİ;
—“ORADAKİ ASAYİŞİ SAĞLAMAK İÇİN ORAYA EHİL BİR KUMANDANIN GİTMESİNDE FAYDA MÜLAHAZA EDİLDİĞİ İÇİN BİRİSİ LAZIM.”
DAMAT FERİT’İN, BÜYÜKBABAMA KARŞI GÜVENİ VAR. ÇÜNKÜ ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR ADAM BÜYÜKBABAM MEHMET ALİ BEY, ORADA DAMAT FERİT’İ ISRARLA MUSTAFA KEMAL’İN ORDU MÜFETTİŞİ OLARAK SAMSUN’A GİTMESİ GERKTİĞİNE, ONUN BU İSYANI BASTIRIP, ASAYİŞİ SAĞLAYACAĞINA İKNA EDİYOR VE BELGEDE YAZDIĞI GİBİ, MUSTAFA KEMAL’E ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN PARA VERİLİYOR.
MUSTAFA KEMAL’İN KENDİ EL YAZISI İLE ŞÖYLE YAZIYOR BELGEDE:
-…”DÂHİLİYE NEZARETİ HUSUSİ, YALNIZ BİN LİRAYI OSMANİ’DİR. ASAYİŞİ DÂHİLİYEDE GÖRÜLECEK LÜZUM ÜZERİNE SARFEDİLMEK VE BEDEHU TEFERRUATLI HESAP İLE TEBDİL OLUNMAK ÜZERE İŞBU BALADA MUHARRER (YAZILI) BİN LİRAYI OSMANİ’NİN DÂHİLİYE NEZARETİ CELİLESİNDEN ALINDIĞINI MÜBEYYİN MAKBUZDUR. 13 MAYIS 1335 (1919), 9. ORDU KITAATI MÜFETTİŞİ MİRLİVA MUSTAFA KEMAL (imza)”
ATATÜRK’ÜN SAMSUN’A ÇIKMASINA YARDIM EDEN BÜYÜKBABAM MEHMET ALİ (GEREDE) BEY’DİR. HERKES YANLIŞ BİRŞEYLER SÖYLÜYOR. ÇOK ÜZÜLÜYORUM EFENDİM. MİLLİ MÜCADELE TARİHİMİZLE İLGİLİ YAPILACAK KONUŞMA, PANEL VE SEMPOZYUMLARIN BEHEMAHAL BİR REAKSİYONDAN GEÇMESİ LAZIM. HATALI BİRÇOK ŞEY ÇIKIYOR, 70 MİLYON DA YANLIŞ BİLİYOR SONRA.”
Mustafa kemal, o zaman Şişli’de oturmaktadır. Ve bu belgeyi de orada kaleme alır. Ayşe CEBESOY bu tarihi belgeyi, daha sonra yurt dışında yaşamak zorunda kalan ve Roma’da ikamet eden dayısı Kamil Bey’den edinir.
Yurtdışında yaşama mecburiyetine gelince…
Milli Mücadele’den sonra ATATÜRK bazı isimlerden müteşekkil bir liste yaparak adı geçenleri yurtdışında ikamete mecbur bırakır. Kendisine Dâhiliye Nezareti adına 1000 lira Osmanlı Lirası veren Mehmet Ali Bey’in ismi de bu 150’likler arasındadır. Ve o da, ailesiyle birlikte evvela Romanya’da oradan da Paris’te ikamete mecbur bırakılır:
—“ÇOK SIKINTILI ZAMANLAR YAŞADILAR. AMA BAKINIZ BENİM AİLEMDE, GEREK AMCAMIN İSTİKLAL MAHKEMELERİ OLSUN, GEREKSE BÜYÜKBABAM MEHMET ALİ BEY’İN YAPTIĞI BU BÜYÜK HİZMETE KARŞILIK 150’LİKLERDEN OLUP MEMLEKET DIŞINA SÜRÜLMESİ OLSUN, BUNLAR TABİİ BİR AİLEDE OLUMSUZ ETKİLER YAPAR. BİZDE ASLA OLMADI. BEN OLAYIM, AĞABEYİM OLSUN HEP ATATÜRK SEVGİSİ İLE BÜYÜTÜLDÜK.”
Buna rağmen Mehmet Ali GEREDE bu hadislerden dolayı küskün bir hayat sürer:
—“AMCAMDAN DİNLEDİM. DEMİŞ Kİ ATATÜRK AMCAMA;
“-…FUAT, ÇOK İSTERDİM MEHMET ALİ BEY GİBİ BİR HARİCİYE VEKİLİM OLSUN.”
ATATÜRK, BÜYÜKBABAMIN DÖNMESİ İÇİN AFFI UMUMİ ÇIKARTTI. HERKES DÖNDÜ FAKAT BÜYÜKBABAM ATATÜRK VEFAT ETTİKTEN BİR SENE SONRA 1939’DA DÖNDÜ. VE 15 GÜN SONRA DA VEFAT ETTİ.”
Bu Mehmet Ali ve Leyla CEBESOY çiftinin de iki çocukları doğar; Ayşe CEBESOY (SARIALP) ve kendisinden beş yaş büyük ağabeyi Prof. Dr. İsmail Fazıl CEBESOY.
İsmail Fazıl, tıp tahsili yapar. Reha UZEL ile birlikte “TÜRKİYE’DE KANSER TEDAVİSİNİ İLK BAŞLATAN KİŞİDİR.” O da sanki ailedeki mozaiğin bir parçasını teşkil etmek için evliliğini “MERİ” adlı bir Rum hanımla yapar.
İkinci çocukları olan Ayşe, 1926’da dünyaya gelir. Ayşe, babasının 1934 – 41 yılları arasında bulunduğu Ankara’da (ŞİMDİKİ ADI TED) olan Maarif Koleji’ne devam eder. Burada tüm mebus çocukları onun arkadaşları arasında yer alır. Aslında kimyager olmak isteyen Ayşe Hanım, Halide Edip ADIVAR ‘ın telkini ile İngiliz Filolojisi okur. Üniversiteyi bitirdiğinde babası Mehmet Ali CEBESOY ‘u kaybeden Ayşe Hanım çalışmaya başlar. Bir süre üniversitede asistanlık yaptıktan sonra Amerikan Haberler Ajansı’nda mesai harcamaya başlar. Harp ofisi olarak açılan ajans, 2. Dünya Savaşı bittikten sonra Amerikan kültürünü tanıtmak, Amerika ve Türk kültürleri arasında bir alışveriş oluşturmak amacıyla faaliyet göstermektedir:
—“ONLARIN MAHREM EVRAKLARINI AÇMA YETKİSİNE DE SAHİPTİM. AMERİKAN VATANDAŞI OLMAYANLARA BU HAK VERİLMİYORDU. ASLINDA MC. CARTHY DÖNEMİNDE AMERİKA’DA BAŞLAYAN KOMÜNİST VE ANTİKOMÜNİST HAREKETLERLE İLGİLİ ŞEYLER GELİRDİ. MEŞHUR YAZARLAR STEİNBECK VE HAMİNGWAY GİBİ YAZARLAR KOMÜNİZMLE İLGİLİ OLDUKLARI İÇİN ONLARIN KİTAPLARINI AMERİKAN HABERLER MERKEZİ’NİN KÜTÜPHANESİNDEN ÇIKARTIYORDUK.”
Burada Kültür işleri müdür muavinliği de yapan ve 18 yıl boyunca çalışan Ayşe Hanım, 1965’ten itibaren ise, bugün halen genel müdürlüğünü yürüttüğü Türk Amerikan Üniversiteliler Derneği’ne geçer.
Ayşe CEBESOY, 1950 yılında, “SPORA SMOKİN GİYDİREN ADAM” diye bilinen, sporun daima bilim ve tıp ışığı altında yapılmasını savunan, aslen Manisalı fakat Söke’de ikamet eden SARUHANOĞULLARI ailesinden Ali Rıza Bey ile Hamdiye Hanım’ın çocukları Ruhi SARIALP ‘le evlenerek “SARIALP” soyadını alır. Ruhi Bey, 1948 Londra Olimpiyatları’nda üç adım atlamada bronz madalya kazanmış, yine bunun kadar mühim olan 1950 senesinde Avrupa’da üçüncülük elde etmiş birisidir. Hocalık yönü de olan, Denizcilik Okulu ile İstanbul Teknik Üniversitesi’nde dersler veren Ruhi SARIALP, ünlü sanatçı Tanju OKAN ‘ın da dayısıdır.
Nazlı Defne adında bir kızı olan Ayşe CEBESOY SARIALP, babasının vefatından sonra kendisine hamilik yapan amcasının vefat edeceği 1968’e kadar ondan Milli Mücadele’nin tüm detaylarını dinleme fırsatı bulmuş bir kişidir. (Cemal KALYONCU – AKSİYON, 12.09.2005)
Nazım Hikmet, Ali Fuat için “BÜYÜK DAYI ALİ FUAT” veya “PAŞA DAYI” diyor. Ali Fuat CEBESOY, Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’ın teyze çocuğudur. Cevat Rıfat ATİLHAN ‘ın babası Macar Ali Paşa görüldüğü gibi Ayşe (CEBESOY) SARIALP ‘in de büyük dedesi olur.
BU BENİM HALKIM;
—“bir tarih yazmış bu toprak, ne canlar yanmış yolunda, her yeri cennet vatanım,
dağlar taşlar olmuş halkımı yaratan…
bir sevgi doğmuş yürekten, bir kuvvet bütün ellerden, en yüce günde analar,
kurtlar kuşlar olmuş halkımı yaratan…
bir kuvvet bütün ellerden, en yüce günde analar,
kurtlar kuşlar olmuş halkımı yaratan…
gözleri çakmak her yerde, mertlikte yoktur üstüne, işte bu benim halkımdır,
bu benim halkım, bu benim halkım…
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.