Merhaba sevgili Seç Haber okuyucuları,
Ne yazık ki olan oldu, haritadan şehirler, hayattan insanlar silindi, bir kamyon demirle dikilen binaların ve kentsel dönüşüm adı altındaki rant pazarının bedelini insanlarımız ödedi.
Felaket yıllardır geliyorum diyordu, ama ne yazık ki hiçbir önlem alınmadı şimdi ancak bizlere el ele verip yaraları sarmak kaldı.
Bizim gibi sıradan vatandaşlara ise hayalimizde yarattığımız cennetlerin hayalini kurmak veya yazmak kaldı.
Sizler, ben, hepimiz bu beton yığınlarının sağlam olmadığını, ve sadece rant amacı ile doğayı hiçe sayarak yapılan bu binaların sonucunun bu olacağını biliyorduk biliyorduk da ne yazık ki sosyal medya cığırtkanlığı yapmaktan başka elimizden pek bir şey gelmiyordu. Ve gelmedi de..
Aylar önce bir İstanbul hikayesi yazmıştım. Hikayem İstanbul’da geçen kısa bir öykü, yayınevim son düzeltmeleri yapıp göndermemi bekliyor ama ben nedense bir türlü elim varıp son düzeltmeleri yapıp yayın evine gönderemedim hikayeyi.
Gardrop- Minimal adı ile yayınlanacak hikayemin bir bölümünde deprem gerçeğinden ve Mimar Sinan’ın yüzyıllardır ayakta kalan eserlerinden bahsetmişim, sanki bugün olacakları görmüşcesine..
Söz uçar, yazı kalır, Agustos 2022 de yazıp son noktasını koyduğum, öykünün içinden bir bölümü paylaşırken sözü hikayemin kahramanları, gazeteci Ayça ile Mimar Tülay’a bırakacağım.
Gardrop-Minimal
Gazeteci genç kız, biraz önce, Kadıköy’ün daracık, kargacık burgacık ve güneşli bir mart gününun tüm enerjisini kucaklamış, genci, yaşlısı, sokak satıcısı, sokak kedileri, köpekleri ve güvercinleri ile dolu sokaklarında arabasına park yeri bulmak için nerdeyse can çekişmiş, en sonunda roportaj yapacağı mekana nerdeyse on dakika uzaklıktaki sahildeki oto parka arabasını park etmiş, röportaj saatine geç kalmamak için, havanın güneşli olmasına rağmen, kendini hissetiren mart ayazı, randevuya geç kalma telaşına karışınca sırtından soğuk soğuk terler damlamıştı. Eve, daha doğrusu büroya vardığında eski demir bahçe kapısının kulbunu kaldırıp bahçeye adımını atmadan bir kaç dakika bahçe kapısının önünde soluklanmış, sonra iki tarafı ıhlamur ağaçları ile çevrili bahçedeki dar patikadan geçtikten sonra, camında Minimal- Mimarlık yazan kapının zilini çaldıktan bir iki saniye sonra kapı açılmış, yirmili yaşlarda bir genç kapıyı açarak gazeteci kızı içeri alarak büroya buyur etmişti.
Tülay odaya girdiğinde, Tülay ile röportaj yapması için derginin gönderdiği genç gazeteci kız, boydan boya camla kaplı ve camlarındaki beyaz stor perdeleri yukarı çekilmiş geniş salonda, camlardan içeri süzülen gün ışığından gözleri kamaşırken, o anda mekanın, biraz önce geldiği dış dünya ile ne kadar tezat içinde olduğunu düşünüyordu.
Gülümseyerek elini uzattı, ‘Memnun oldum, ben Ayça, büronuz gerçekten çok güzel…
-Teşekkür ederim, ben Tülay , evet, budist filozofisi..
Karşılıklı olarak, diktörgen, cam masanın iki ayrı ucuna oturdular. Gazeteci kız kalemini defterini ve ses kaydını masaya konumlandırdı.
-Gerçekten farklı bir ortam yaratmışsınız, insanın dış dünya ile bağlantısını kesen bir ortam…İlham verici, aydınlık, ve saflık duygusu uyandıran adeta zamandan soyutlanmış bir mekan ve aynı zamanda içinde yaşadığı semt ile tam tezat bir mekan.
Şimdi biraz projelerinizden bahseder misiniz?
Örneğin; sizin imzanızın olduğu, ve şu an faaliyette olan hastane projesi uluslararası mimarlık projeleri arasında, uluslararası ödüle sahip oldu, birçok uluslararası başvuru arasında en iyisi seçildi, ben hastaneyi gittim gördüm ağaçlar arasında doğaya bir nebze zarar vermeden ve tamamen doğal dönüşebilir malzemeler ile ortaya çıkarılmış bir mekan, gerçekten insanda hayranlık uyandırıyor..
Görsel olarak doğa ile bütünleşmesinin dışında, depreme dayanıklı olması açısından zemini bakterilerle güçlendirmişsiniz, bize, bu bakteri konusunu biraz açar mısınız, zemin nasıl bakterilerle güçlendirilebiliyor?
Ve zemini inşatta uygun olmayan bölgelerde kullanılması planlandı, bakterileri inşaat için uygun olmayan kum zeminlere yönelik inceleyen ekip ve diğer bilim insanları, bu bakteriler tarafından üretilen enzimlerle girilen reaksiyon ile toprak zemindeki tanelerin güçlenmesine ve araların dolmasında yardımcı olduğu gözlemlendi.
Bu gözlemle akademisyenler bu bakteri sayesinde inşaata uygun olmayan zeminlerin inşaat için elverişli hale gelebileceğini ve betonun da güçlenebileceğini saptadı.
Aslında bakterileri kullanma fikri, zemini uygun olmayan bakterileri kullanarak yapılaşma için elverişsiz bölgelerde inşaatı artırmayı beton aksamın mukavemetini yükseltip hem yeni inşaat zeminlerin güçlü zemine sahip olmasını hem de mevcut eski yapıların zeminin güçlendirilmesini hedefliyor.
Deprem bölgesinde yer alan Türkiye’de binaların enkaz olmasındaki en büyük nedenin güçsüz bina zeminler,”Bu yöntem zemin içerisine doğada hazır olarak bulunan bakterilerin enjekte edilmesi işlemidir.
Enjekte edilen bakteriler, sistem içerisinde reaksiyon göstererek zemin mukavemetini artırarak ortamı kendi kendine iyileştirmeye başlıyor. Bu yöntem sadece zeminde değil, betonarme yapılarda oluşan çatlakların onarılmasında, dahası tarihi yapıların restorasyonlarında da kullanılabilir. Bundan dolayı da buradaki çalışmayı önemli ve yenilikçi bir çalışma olarak görüyoruz. Diğer önemli nokta da mevcut zeminlerin iyileştirilmesinde kullanılan yöntemler hem insan gücü hem de ekonomik getirisi açısından oldukça maliyetlidir. Doğada hazır olarak bulunan bu bakterilerin sisteme adapte edilmesi, insan gücünü azaltıp ekonomik olarak inşaat sektörüne katkı sağlayacaktır.”
Ben de hastanenin proje aşamasında hastanenin zemininde zeminde Viridibacillus Arenosi bakteri türü kullanılmasını önerdim. Yani, benim ödül alan hastane projesi, sadece doğayla bütünlüğü ve görselliği ile değil zeminin de kullandığımız malzeme ile de bir çok ilke öncülük etti..
İnşaat için elverişli olmayan zeminlerde bakteri uygulamasına yönelik yapılan zeminlerde inşaat zeminlerinin biyolojik ürünler sayesinde daha da güçleneneceğini 2,5 megapascal gibi ciddi bir mukavemet kazanımı deneylerle ispatlanmıştır “Bu çalışmada kullanılan Viridibacillus Arenosi bakterisi toprak orjinli bir bakteri olduğu için doğal olarak kullanılmaktadır özet olarak bu bakterilerle zemin güçlenecektir, ve sizin sorunuzun cevabına gelecek olursam, hayır insan sağlığına herhangi bir zararı olmadığı belirlenmiştir.
-Gerçekten çok çok etkileyici.. Diğer bir sorum ise…
-Hastane binasında Küfeki Taşı* kullanmışsınız?
-Biraz bahseder misiniz ‘Küfeki Taşı’ nedir?
-Tabii ki, ‘Küfeki Taşı’, Roma ve Bizans döneminde kullanılmaya başlanan, “İstanbul Taşı” olarak da bilinen 2000-2500 yıl gibi uzun bir zaman ayakta kalabilen bir taştır. En önemli özelliği zeminden çıktığı anda her türlü işleme uygun olması ve kolay işlenmesi; havayla temastan sonra havadaki karbondioksiti bünyesine alarak sertlik, dayanıklılık ve güç kazanmasıdır.
Eserleri ile yapı sanatı ve bilimine önemli katkıları bulunan MİMAR SİNAN, Hassa Mimarlar Ocağı’nın başı olduğu 1538 – 1588 dönemlerinde toplam 447 yapıta imza atmış ve bu malzemeyi kullanmıştır. MİMAR SİNAN’ın yapılarında kullandığı küfeki taşının kullanım yerleri ve inceliklerini, günümüze kadar ayakta kalan eserlerinde görmekteyiz.
Bu yüzdendir ki, Bizanslıların Ayasofya ve Yukarıkapı Surları inşası ile Osmanlı döneminde Süleymaniye Külliyesi’nin yapımından bu yana İstanbul estetiğini oluşturan tüm yapıların içinde ve dışında daima temel taşı olmuştur.
Küfeki taşı aynı zamanda klimatik özelliği de olan bir taştır. Yaz aylarında bunaltıcı sıcağı ve kış aylarında dondurucu soğuğu absorbe ederek rahat bir nefes almanıza yardımcı olur. Ayrıca küfeki taşının 1986 yılında Moskova Üniversitesinde yapılan bir araştırmada nükleer dalgaları geçirmediği de tespit edilmiştir. Küfeki taşının İstanbul Teknik Üniversitesi´nde (İTÜ) yapılan kimyasal analizlerinde beyaz çimento, kireç, alçı, toz deterjan, pudranın yapımında da ham madde olarak kullanılabileceği tespit edilmiştir.
-Gerçekten ilham verici, İstanbulumuzda yüzyıllardır ayakta kalan eserlerin sırrının altında yatan demek ki bu taş da imiş, gerçekten bu gün aslında gözümüzün önünde ve tarihimizde olan ama dikkat etmediğimiz, önünden farkında olmadan geçtiğimiz yüzyılların tanığı yapıların sırrını öğrenmiş olduk, diğer soruma gelince…
Güvende kalmanız dileği ile…