Bir gün Ruşen Eşref (ÜNAYDIN) Bey, Anafartalar Gurubu Kumandanı Miralay Mustafa Kemal Bey’den Çanakkale muharebelerindeki hatıralarını anlatmasını rica etmiştir.
Sayın ÜNAYDIN ‘ın bu ricası, Büyük Kurtarıcımız tarafından kabul görmüş ve o günlerde annesi Zübeyde Hanım ile kız kardeşi Makbule Hanımla birlikte oturdukları Beşiktaş, Akaretler sıra evlerinden 36 numaralı 3 katlı evde yüksek huzurlarında 24 Mart 1918 Pazar günü başlamış ve iki günlük aradan sonra da 27/28 Mart günleri de devam etmiştir.
Bu görüşme daha sonra, görmekte olduğumuz Yeni Mecmua’nın Çanakkale Zaferi için hazırlanan fevkalâde sayısında “ANAFARTALAR KUMANDANI MUSTAFA KEMAL İLE MÜLAKAT” başlığı altında yayınlanmıştır.
Bu mülakat, kahramanın kendinden o vakit dinlediğim askeri, vatani bir menkıbedir. Bu sade ve asıl hikâyede Çanakkale’nin ve Mustafa Kemal’in büyüklüğü yan yana duruyor. O ana dek eşi görülmedik, en korkunç ölüm vasıtaları ile sayıları bizimkilerden kat kat çok ve arzın beş kıta’sından devşirilme hücum alayları ile saldırıp karşıdan bir göz alımlık bir yarım adayı aylarca gece gündüz, göğü ateş, yeri ateş, suyu ateş, ufku ateş bir cehenneme çevirdikleri o imtihan meydanında dev çelikler aşındırarak, haşmetli inatlar kırarak Çanakkale’ye:
“BİR GÜN TÜRKLER BU GEÇİDİ TUTTULAR, DÜNYAYI BURADAN ÖTE AŞMAYA BIRAKMADILAR” gibi ölmez bir mana kazandırmak ne yüce himmettir!
*BEŞİKTAŞ, 24 Mart 1918 / Ruşen EŞREF (ÜNAYDIN)
-…”HAYIR, EFENDİM! DÜŞÜNÜYORUM, SİZE NE SÖYLEYEBİLİRİM! ÇÜNKÜ BAKIN BÜTÜN BU YIĞINLARLA BELGE HEP O GÜNLERİN HATIRALARINI BARINDIRIYOR… BUYRUN BİR SİGARA… BİR ŞEY YAPARIZ.”
*Büyük kutuda bulunan Bafra Maden sigaralardan bir tanesini aldım. Paşa küçük bir sigara masasının üstünde duran çıngırağı bir iki defa çevirdi. Derhal kapının önünde bir şık nefer mahmuzlarını birbirine vurarak komutanın emrini beklediğini duruşuyla anlattı.
-…”ÇOCUĞUM, BİZE İKİ KAHVE. SOBANIN DA ATEŞİNE BAKIN BİRAZ. BU DEFTERLERİ KURCALAYACAK OLURSAK İÇİNDEN ÇIKAMAYIZ. İSTERSENİZ SİZİNLE BİR ÖZET YAPARIZ. BU ANCAK BÖYLE OLUR.”
*Gerçekten de defterler o kadar çoktu ki, onların arasında insan kendini Çanakkale Savaşı’nın tarihini yazmak için bir belge deposuna dalmış sanabilirdi.
Dedim ki;
Paşa hazretleri, Şüphesiz ki Çanakkale Savaşı bu ülkenin çocuklarındaki fedakârlığı, halife ve saltanat toprağını yabancıya vermemek için bir mutluluğa koşar gibi, ölüme atıldığını göstermek için bir mutluluğa koşar gibi, ölüme atıldığını göstermek açısından tarihimizde bizim lehimize iki üç sayfa daha ekledi.
Sır Hamilton bile Türkçeye tercüme edilmiş raporunda okudum;
Bizim fedakârlığımızdaki, bizim cesaretimizdeki yüceliği kendi aleyhlerinde olsa da belirtiyor. Bütün Fransız gazeteleri Çanakkale ‘de çarpışmış subayların, oraya uğramış yazarların ve gazetecilerin hartalarını, makalelerini yazdılar. Hâlbuki şimdiye kadar biz henüz bir şey yapmadık.
Yeni Mecmua’nın son kıymetli girişimi bana o gaza yerlerini görmüş olanlarla konuşma fırsatını verdi. Bu hususta zat-ı âlilerini ihmal edemeyecektim. O savaşların her gününe büyük bir faaliyetle katıldınız. Durumu tamamıyla biliyorsunuz. Kim bilir ne kadar çok hatıralarınız vardır. İşte izin verirseniz eğer, bugün Zat-ı Âlinizden onları dinlemek için geldim.
Paşa, bu sözleri ciddi bir tebessümle karşılıyor…
Cumba tavanlarına ve pencere kenarlarına varıncaya kadar kanepeleri koltukları bile halılar, seccadeler ve kilimler altında koyulaşmış bu çok gölgeli geniş odada Mustafa Kemal Paşa’nın siması Rambrandvâri bir portreyi andırıyordu.
Genç bir simada bu kadara engin bir mana gördüğümü hatırlamıyorum. Işıklarla gölgelerin dalgaların arasında kararlılık, tevekkül, alçak gönüllülük, vakar, yumuşaklık, sertlik, saflık ve zekâ…
Bütün bu zıt şeylerin toplandığı sarışın ve gayet sevimli bir yüz.
Çekmekte olduğu doksan dokuzluk Necef tespihi masanın üzerine bırakarak fesini çıkardı. Çünkü o gün lacivert bir elbise giymişti.
Paşa:
-…”O HALDE DERHAL BAŞLARIZ,” dedi.
*Ve, kimi yerde, kimi yazı masasının üzerinde, kimi köşede buz camlı koyu renk dolapta, kimi de İngilizlerden ele geçirilen koca bir makineli tüfek önündeki koyu renkli çini sobanın üzerinde bulunan defterlerden müsvedde halde veya temize çekilmiş olanlardan süzülen Çanakkale hikâyesinin özetini, bu sabırlı ve ağırbaşlı komutandan üç gün ve her röportaj on iki saatten aşağı sürmemek şartıyla tam üç gün dinledim.
Başlamadan önce dedi ki;
-…”TABİİ ASKERİ SIRLARA DEĞİNEN NOKTALARI SİZE SÖYLEMEYECEĞİM. BUNLAR NE SİZİ İLGİLENDİRİR NE DE OKUYANLARA BİR FAYDA SAĞLAR. BUNLAR NE SİZİ İLGİLENDİRİR NE DE OKUYANLARA BİR FAYDA SAĞLAR. BUNLAR SANAT ADAMLARI İÇİNDİR Kİ TARİH İLERDE HEPSİNDEN SÖZ EDECEKTİR.”
*Elbette Paşam. Maksadım o günlerin olaylarını bizzat Zat-ı Âlinizden öğrenmektir. Askerlikle ilgili konuları ben de anlamam.
Ve bunun üzerine Paşa açıklamaya başladı. Önce Sofya büyükelçiliği Ateşemiliterliği’nden buraya çağrılmış ve Tekirdağ’da 19.Tümen’i kurmakla görevlendirilmiş ve bu kuvvetle Ece Limanı, Seddülbahir ve Morto Limanı arasındaki sahilin korumasına tayin edilmiş. Esasen Balkan Savaşı’ndan beri bu araziyi iyice tanırmış.
Dedi ki:
-…”BENİM KANAATİME GÖRE DÜŞMAN ÇIKARMA GİRİŞİMİNDE BULUNURSA İKİ NOKTADAN YAPMAYA ÇALIŞIRDI;
BİRİ SEDÜLLBAHİR, DİĞERİ KABATEPE CİVARI. VE BENİM GÖRÜŞÜME GÖRE DÜŞMANI KARAYA ÇIKARTMADAN BU SAHİL PARÇALARINI DOĞRUDAN DOĞRUYA SAVUNMAK MÜMKÜNDÜ. BUNUN ÜZERİNE ALAYLARIMI BÖYLE SAHİLDEN SAVUNMA YAPABİLECEK BİR ŞEKİLDE YERLEŞTİRDİM. BU DURUM YAKLAŞIK ŞUBAT 1915…”
*Mustafa Kemal Paşa kendisinin Maydos mıntıkası komutanlığı esnasında meydana gelen önemli olayları şu şekilde özetledi:
-…”DÜŞMAN BİR DEFA SEDDÜLBAHİR’E VE KUMKALE’YE ASKER ÇIKARMAK GİRİŞİMİNDE BULUNUYOR. O ZAMAN HEP AĞIZLARDA İŞİTİP OKUDUĞUMUZ BİR MEHMET ÇAVUŞ ÇIKIYOR, TOPRAĞIMIZA AYAK BASAN DÜŞMANI TEKRAR DENİZE ATIYOR.”
*Düşman bu karaya asker çıkarmak girişimini neden denedi?”
-…”BU HAREKET BİR KEŞİF OLARAK KABUL EDİLEBİLİR. BİR DE BİLİNEN 18 MART VARDIR.”
*Ki, asıl bizi ilgilendiren odur Paşa hazretleri.
-…”FAKAT BU TAMAMEN BİR DENİZ HAREKETİDİR. SAHİL SAVUNMASI CEVAT PAŞA HAZRETLERİNİN EMRİ ALTINDA BULUNUYORDU. BENİM BU HAREKÂTLA İLGİM DOLAYLIDIR. YALNIZ 18 MART GÜNÜNÜN SABAHI CEVAT PAŞA HAZRETLERİ MAYDOS’TA BULUNAN KARAGAHIMA GELMİŞTİ. KENDİSİNE SEDDÜLBAHİR SAHİL MINTIKASINDAKİ DÜZENLEMELERİ GÖSTERMEK ÜZERE BİRLİKTE KİRTE’YE GİTTİK. ORAYA VARDIĞIMIZ ZAMAN DÜŞMAN DONANMASININ KİRTE VE ALÇITEPE YÖNLERİNDE AÇTIĞI ATEŞİN ALTINDA KALDIK.”
*O vakit ne yaptınız efendim?
-…”BUNUN ÜZERİNE BENDENİZ…”
*Estağfurullah…
-…”SÖZ KONUSU MINTIKANIN KORUMASIYLA GÖREVLİ ALAY KUMANDANINA GEREKEN SÖZLÜ TALİMATLARI VERDİM VE CEVAT PAŞA’YLA BİRLİKTE GÖREV BAŞINDA BULUNABİLMEK İÇİN DÖNDÜK. DÜŞMANIN YENİLGİSİYLE SONUÇLANAN BU 18 MART DENİZ SAVAŞI’NDA KARA MINTIKASININ KORUNMASI BANA AİTTİ.
O GÜN DÜŞMANIN BAZI GEMİLERİYLE SAHİLİ ATEŞ ALTINDA BULUNDURMUŞ OLMASINDAN BAŞKA ANLATMAYA DEĞER HİÇBİR OLAY OLMAMIŞTIR.
O GÜN SAHİL BATARYALARIMIZDA BULUNAN ASKERLER, SUBAYLAR VE KUMANDANLAR, GERÇEKTEN ÖVGÜYE DEĞER BİR FEDAKÂRLIKLA HANİ CESARETİN VE TEVEKKÜLÜN EN SON SINIRIYLA SONUNA KADAR TOPLARINI KULLANMIŞLAR VE GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMİŞLERDİR.
DÜŞÜNÜN Kİ BİRÇOK ÇÖKMELER, PATLAMALAR, YANGINLAR VE KAYIPLAR ARASINDA, DEVAMLI ATEŞ KARŞISINDA, YIKICI ATIŞLAR ALTINDA BUNLAR HİÇ TİTREMEDEN GÖREVLERİNİ YAPMIŞLARDIR.”
*Düşmanın yenilgisiyle kapanan bu deniz hadisesinden sonra Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin ve Fransızların Boğaz’ı yalnız donanmalarıyla zorlayarak bir maksat elde etmekten ümidi kestikleri hükmüne varıyor ve mutlaka tekrar sahile adam çıkarmak girişiminde bulunacaklarına ihtimal veriyor.
*Bunun için yanındaki birliklere “ALARMDA” bulunmalarını emrediyor. Kuvvetinin arttırılması için gereken yerlere resmi başvurular yapıyor, kuvvetinin arttırıyor.
Ve o mıntıkanın kumandanlığına Albay Halil Sami Bey isminde bir komutan tayin ediliyor. O zaman yarbay rütbesinde bulunan Mustafa Kemal Bey de komuta ettiği tümenle gerektiğinde Gelibolu civarına, gerektiğinde de Anadolu tarafına harekete hazır bulunmak üzere “GENEL İHTİYAT” olarak bırakılıyor.
Rumeli sahili bölgesi korumasına yalnız o Albayın tümeni ayrılıyor.
Bu sıralarda, yani mart içinde Mustafa Kemal Bey’in tümeninden bir alay Çanakkale’ye geçiriliyor, fakat yine geri gönderiliyor.
Mustafa Kemal Bey de bütün tümeninin Bigalı Köyü civarında bulundurmayı uygun görüyor.
Tümeni, 5.Ordu’nun genel ihtiyatı olarak Bigalı köyü ve bunun güney doğusundaki Maltepe ve Mersin tepe civarında bulunan konaklarla ordugâhlarına yerleşiyor. Komutan, aldığı emir gereğince icabında Bolayır’a hareket etmeye ve Çanakkale tarafına gemiyle geçmeye hazır bir halde bulunuyor. Verilecek emri bekleyerek bütün birliklerinin eğitim ve öğretimiyle ilgileniyor.
-…”İŞTE O GÜNLERDEN BİRİNDE 25 NİSAN SABAHIYDI Kİ, ARIBURNU’NDA BİR OLAY OLDUĞU, İŞİTİLEN GEMİ TOPLARININ SESİNDEN ANLAŞILMIŞTI. BÜTÜN TÜMEN BİRLİKLERİNİNHAREKETE HAZIRLIK DERECESİ ARTTIRILDI. BİR TARFTAN ARIBURNU MINTIKASI KOMUTANLIĞI’NDAN BİLGİ BEKLİYORDUM, DİĞER TARAFTAN DA YA KOLORDUNUN VEYA ORDUNUN EMRİNİNİ… YALNIZ TÜMENİN SÜVARİ BÖLÜĞÜNE BİLGİ ALMALARI İÇİN KOCAÇİMEN TARAFINA HAREKET ETMESİNİ EMRETTİM. BU SIRADA 3.KOLORDU KUMANDANI ESAT PAŞA HAZRETLERİYLE GELİBOLU’DAN TELEFONLA GÖRÜŞÜLMÜŞTÜR. ESAT PAŞA, HENÜZ DURUMLARINI NASIL GELİŞTİĞİNE DAİR AYRINTILI BİLGİ EDİNEMEMİŞ OLDUĞUNU BİLDİRMİŞTİR. SABAH SAAT 06.30’DAYDI. ALBAY HALİLL SAMİ BEY’DEN GELEN BİR RAPORDA DÜŞMANIN ARIBURNU SIRTLARINA ÇIKTIĞI ANLAŞILIYOR VE BUNA KARŞI BENDEN BİR TABURUN SÖZ KONUSU DÜŞMANA KARŞI SEVKEDİLMESİ İSTENİYORDU. GEREK BU RAPORDAN GEREKSE MALTEPE’DE YAPTIRDIĞIM ÖZEL GÖZETLEMELERİN SONUCUNDAN BENDE OLUŞAN KESİN KANAAT; ÖTEDEN BERİ İDDİA ETTİĞİM GİBİ DÜŞMANIN KABBATEPE CİVARINDA ÖNEMLİ BİR KUVVETLE KARAYA ÇIKMA GİRİŞİMİ DEMEK Kİ GERÇEKLEŞİYORDU. BUNUN ÜZERİNE, BU İŞİN İÇİNDEN BİR TABURLA ÇIKMANIN MÜMKÜN OLAMAYACAĞINI, HER HALDE ÖNCEDEN TAHMİN ETTİĞİM GİBİ BÜTÜN TÜMENİMLE DÜŞMANA YÖNELMENİN KAÇINILMAZ OLDUĞUNU DEĞERLENDİRİYORDUM. ARTIK HİÇBİR ŞEYİ BEKLEMEYEREK KARARGÂHIMIN BULUNDUĞU BİGALI KÖYÜ’NDE DURAN 57.PİYADE ALAYI’YLA DAĞ BATARYASININ DERHAL HAREKETE GEÇMEK ÜZERE HAZIR BULUNDURULMALARINI, KUMANDANLARININ DA EMİR ALMAK ÜZERE YANIMA GELMELERİNİ BİLDİRDİM.”
Mustafa Kemal Çanakkale’yi Anlatıyor “BİRİNCİ SAFHA / BİRİNCİ BÖLÜM.”
Bu yazı www.sechaber.com için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.