Tarihin henüz kaydetmediği gibi, insanlığın da akıl ve hayalinden geçirmediği bir şiddet ve dehşetle devam eden ve dünyanın kaderine hükmeden, büyük millet ve hükümetlerin geleceğini tayin edecek bir mahiyet kazanmasından dolayı, asıl amaca varabilmek için bugünkü ilerlemelerin en son mucizevi eserlerinden faydalanma fırsatı kaçırmayan, tarafların ilim ve sanattaki hakiki kudretlerini de insanlık âlemine gösterecek bir şekil alan Dünya Savaşı’nın safhalarını layıkıyla kaydetmek ve gelecek kuşaklara kıymetli bir harp yadigârı bırakmak azmiyle bir eser düzenlenmesine ve yazılmasına teşebbüs eden Genel Karargâh Harp Tarihi Şubesi tarafından, ilgili bulunduğum Arıburnu ve Anafartalar’daki harekât ve muharebelere dair hatıra ve görüşlerimi içeren ayrıntılı bir rapor gönderilmesi yeniden istenmektedir.
Hakikatten, bizzat sevk ve idare ettiğim Arıburnu ve Anafartalar’daki harekât ve muharebelerin cereyan tarzı hakkında ayrıntılı rapor tanzimi için, harp zabıtlarındaki resmi vesikalardan başka düzenli ve düzensiz hatıralarım mevcut ise de, bunların, amaca ulaştıran ve harp tarihimizi tamamıyla aydınlatıp süsleyen tarzda düzenlenip yazılması, ancak bütün hatıraları ve esasları tam bir sükûnet içinde düşünebilmeye müsait zaman ve mekâna kavuşmaya bağlıdır.
Hâlbuki öncelikle Arıburnu’ndaki çalışmalarımı, Anafartalar hadiselerinin verdiği yorgunluk hasta düşünceye kadar biraz kavuşmuşsam da, bu amaca yetecek bir ölçüye varmadan doğu harekât sahasına geldiğim ve burada geçirdiğim hayat tarzım ise birbirini takip eden ve bir an için olsun sakin bulunmaya fırsat vermeyen Bitlis, Muş, Çapakçur cephelerindeki harekât ve muharebeler ve bunu takip eden İkinci Ordu Komutanlığı vekâletini yerine getirme gibi yeni bir vazifenin, hal ve mevkiinin müstesna bir surette kendini gösteren icaplarının tesiriyle talep ettiği fazla çalışmayla dolu olduğu için, muhtaç olduğum sükûneti ve müsait zamanı bulmaya imkân görmediğim gibi, durumun gidişine göre harbin devamı müddetince buna ulaşmanın da imkânsız olduğuna dayanarak, başında olduğum çeşitli harekât, muharebe ve işler hakkında bütün manasıyla bir tarihi vesika oluşturmayı barışın imzalanmasından sonraya erteleyerek, Harp Tarihi Şubesi’nin yazmaya başladığı kitabın yazılmasının ertelenmesine sebebiyet vermemek için, şimdilik ancak yanımda bulundurabildiğim hatıra defterinden en zor ve elverişsiz zamanlar arasında ayırabildiğim, kısa ve aralıklı zamanlarda toplayıp düzenlediğim ve bu haliyle de Şube’nin amacına hizmet edebileceği kanaatinde bulunduğum bölümlerini göndermekle yetinme mecburiyetinden kendimi kurtaramadım.
12.11.1332 (25 Ocak 1917)
“Arıburnu Muharebeleri Raporu (I Eceabat):
Sofya’da Askeri Ataşe iken Tekirdağ’ında kurulmasına çalışılan On Dokuzuncu Tümen Komutanlığı’na getirildim.
Henüz tümenin istendiği gibi kurulmasına zaman kalmadan İtilaf Devletlerinin Çanakkale Boğazı aleyhinde tehditkâr bir vaziyet almaları üzerine, tümenin yalnız Elli Yedinci Alayı ile Maydos (Eceabat)’a hareket emrini aldım.
Alayı ve tümene bağlı yardımcı sınıfları, nakil için gelen vapurlara bindirmek denizin muhalefetinden imkânsızlaşmakta ve hareketi ertelemekte olmasına rağmen, hareketimin hızlandırılması emredilmekteydi. Maksat beraber götüreceğim kıtalarla beraber gitmek ise, bunu arzu edildiği gibi hızlandırmaya imkân olmadığı, eğer yalnız şahsının Maydos’a gitmesi gerekiyorsa, nakliye vapurlarından birinin şahsıma ayrılmasına müsaade edilmesi lüzumunu arz ettim. Cevap olarak, bir vapura binerek hareketim, bu da olmadığı takdirde Muradlı istasyonuna hayvanla ve oradan trenle ve ardından başka bir istasyondan hayvanla Maydos’a varmam lüzumu Üçüncü Ordu Kumandanlığından emredilmekteydi.
Bu bildirimlerden şahsen Maydos’ta bir an evvel bulunmak lüzumu ortaya çıkmakta idiyse de, karadan gitmek halinde denizin sakinleşmesini beklemekle geçecek zamandan daha çok zaman harcamak gerekeceği düşünülmüş ve zaten bu sırada bindirme imkânı da görülmüş olduğundan kıtalarla beraber vapurlara binilerek Maydos’a gelinmiştir.
Maydos’ta, İstanbul’dan gönderilen Yetmiş İkinci ve Yetmiş Yedinci Alayların tümen katılmasıyla tümen yeniden kurulmuştur. Zaten Maydos Mıntıkası Kumandanlığı adı altında “Ece” limanıyla “Seddülbahir ve Morto” limanı dâhil arasındaki sahilin muhafazasıyla görevlendirildim. Aldığım talimatlara göre hem Müstahkem Mevki Kumandanlığının ve hem de Üçüncü Kolordu’nun emri altında bulunacaktım ve bu irtibat bir tarafa taktik ve diğer bir tarafa idare irtibatı olmayıp, her iki makama taktik bakımdan bağlılıktı.
İşbu mıntıkada Balkan muharebesinin son safhasında Tuğgeneral Fahri Paşa kumandasında bulunan Mürettep Kuvvetler adı altındaki kuvvetlerin karargâhında Harekât Şubesi Müdürü vazifesiyle bulunduğum sıralarda sahili ve savunma şeklini enine boyuna incelemiştim.
Bu incelememden ortaya çıkan kanaate göre, düşmanın çıkarma teşebbüsünde, Seddülbahir ve Kabatepe civarındaki sahile aynı zamanda çıkarma yapabilmesi mümkün ve buna karşılık iş bu sahilin düşmanın çıkarmasına sahilde mani olacak şekilde müdafaası da mümkün ve lazım görülmüştür.
Bu itibarla Yirmi Altıncı ve Yirmi Yedinci Alaylar tarafından Kabatepe ve Sedüllbahir sahil mıntıkalarında alınmış olan müdafaa tedbirleri bizzat gezilerek ve görülerek ortaya konulan görüşlere göre değiştirilmiş ve her durumda adı geçen sahil parçalarının her biri için birer alay kafi görülmüş ve On Dokuzuncu Tümen bir alayı ile Sarafim Çiftliği’nde ve geri kalan kısımlarıyla Maydos’ta bulundurulmuştur.
Maydos Mıntıkası Kumandanlığım sırasında önemli ve hatırlanmaya değer olarak cereyan eden hadise, düşman kuvvetlerinin Kumkale’ye olduğu gibi, Seddülbahir’e de çıkmaya teşebbüs etmesidir.
O günkü Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa, kendisiyle Kilidülbahir’de görüşmemizi emir ve arzu eylemiş ve işbu görüşmeden sonra da Cevat Paşa ile birlikte gelmiş olan Sahiller Müfettişi Usedom Paşa’da beraber olduğu halde Rumeli sahil bataryalarını gezmek ve kullanıma yeni konulacak bir sahra bataryası için mevzi seçmek üzere benim de refakatim arzu edilmiş ve hep birlikte bulunulmuştur.
Bu vazifenin bitmesiyle Cevat Paşa’dan Kilidülbahir’de ayrıldıktan sonra Maydos’a dönüşüm sırasında düşmanın Seddülbahir’e bir kısım asker çıkardığı ve asker dolu birçok mavnanın aynı noktaya yanaşmakta bulunduğu haberini aldım. Bunun üzerine zaten Kurmayım tarafından haberdar edilmiş olan On Dokuzuncu Tümen Alayları harekete hazırlanmış ve Seddülbahir mıntıkasında bulunan 26. Alay Kumandanı’na “Bizzat şimdi yanınıza hareket ediyorum. Benim oraya gelişime kadar sahile çıkmış olan düşman mutlaka denize dökülecektir” emri telefonla bildirilmiştir. Ve dörtnal yürüyüşle alay karargâhı olan Kirte’ye ve oradan da doğrudan doğruya Seddülbahir’e gittim. Hakikatten, benim oraya varışımda düşmanın karaya ayak basmış bulunan küçük bir kuvveti orada bulunan kuvvetimizin süngü ile düşman üzerine atılması suretiyle tümüyle mahvedilmiş ve çıkarma noktasının bu suretle ciddi müdafaa edilmekte olduğunun düşman tarafından anlaşılması üzerine, dolu olarak Seddülbahir’e yönelmiş olan sandal ve mavnalar Kumkale’ye doğru yön değiştirmişlerdir.
Gece karanlıkta yaralıları dolaştığım sırada Mehmet Çavuş adında birinin düşmana hücum sırasında elindeki silahın kullanılamaz hale gelmesi üzerine hücuma taşla devam ettiğini anladığımdan, özendirmeye örnek olacağı düşüncesiyle, derhal adı geçenin orada nişanla ödüllendirilmesini arz ve istirham ettim. (Sonradan pek ziyade şöhret alan Mehmet Çavuş budur.)
***
Düşmanın bu çıkarma teşebbüsünde takip ettiği maksadın, Boğaz girişinin iki yanında, Seddülbahir ve Kumkale’de çıkarmayı başardığı kuvvetlerle karada birer dayanak noktasına sahip olmak ve bu sayede donanmasıyla Boğaz’ı zorlamak için yapacağı deniz harekâtını kolaylaştırmak olduğunu kabul ediyorum. Düşman, bu gayeye ulaşamaması halinde de, Seddülbahir ve Kumkale’de Boğaz girişini savunan vasıtaların kıymet ve mahiyetini tamamen ortaya çıkarmak ve keşfetmek gibi tali bir maksadı da gerçekleştirmiş oluyordu.
***
5.1.1331 (18 Mart 1915) günü sabahı karargâhım olan Maydos’a gelmiş bulunan Müstahkem Mevki Kumandanı Tuğgeneral Cevat Paşa ile birlikte kendilerine Seddülbahir sahil mıntıkasını korumak için aldığım tertip ve tedbirleri arazi üzerinde göstermek maksadıyla Kirte’ye hareket ettik. Oraya varışımızda, açıklama ve ayrıntıları konuyla ilgili belgelerde belirtilmiş olduğu gibi, düşman donanmasının özel bir maksatla Boğaz’a yaklaşıp girişi bombardımana başladığını gördük. Ve bizzat düşman donanmasının Kirte ve Alçıtepe istikametlerine yönelttiği atışlarının altında kaldık. Bunun üzerine ben söz konusu mıntıkanın muhafazasına memur olan 26. Alay Kumandanı’na tetikte bulunması için bazı sözlü talimatlar verdikten sonra Cevat Paşa’nın vazifesi başında bulunabilmesi için Maydos’a döndük.
Düşmanın mağlubiyetle neticelenen bugünkü muhabere yalnız denizde cereyan etmiş, kara mıntıkasında düşmanın bazı gemileriyle sahili ateş altında bulundurmuş olduğundan başka hatırlanmaya değer bir hadise olmamıştır.
***
Bu deniz hadisesinden sonra düşmanın Boğaz’ı yalnız donanmasıyla zorlayarak maksadına ulaşmaktan ümidi kestiğine hükmediyor ve sahile asker çıkarmak suretiyle teşebbüslerine devam edeceğine ihtimal veriyordum. Buna dayanarak, muhafazasını üstlendiğim mıntıkanın çıkarmaya daha müsait olan noktalarında tel örgüleri yapmak, mitralyözler yerleştirmek, Müstahkem Mevki’den alınan nordenfeld’lerden istifade etmek suretiyle müdafaa tedbirleri arttırılmakta, genel olarak kıtaları ve ihtiyat kuvvetlerini teyakkuz halinde bulundurmak için gerekli bütün tedbirler alınmaktaydı.
Düşmanın İmroz, Mondros limanlarında gözle görülen eniz faaliyetlerinden ve çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgilerden, düşmanın büyük kuvvetlerle ciddi olarak çıkarma teşebbüsünde bulunacağına kati olarak hüküm vermiştim. Benim incelemelerime ve tasavvurlarıma göre, düşmanın saha olarak seçeceği sahil, muhafazasını üstlendiğim Maydos mıntıkasında Seddülbahir ve Kabatepe ile kuzeyi ve güneyi idi. Bu tarafa önem verdiğimden, düşmanın teşebbüsünde bütün kıtaların kumandanlarına hareket şekillerini öğretmiş olmak maksadıyla, sonradan hakikat sahasına çıkan zemin üzerinde birkaç gün harp oyunu yaptırmakla meşgul oldum.
Hakikatten düşman Seddülbahir mıntıkasını kuzeyden güneye ve boydan boya ateş altında bulundurabilmek imkânına sahipti. Buna karşı tamamen sahilde bulunan kıtalarımızı takviye için hareket edecek kuvvetler Alçıtepe’den sonra gözden ve ateşten saklanma imkânı olmayan düz bir mıntıkayı geçmek mecburiyetinde bulunacaklardı. Düşman bu mıntıkaya çıkmaya ve Alçıtepe’yi elde etmeye muvaffak olduğu takdirde Boğaz’ın girişinden itibaren mühim bir kısmına sahip olmak üstünlüğünü de elde edebilecekti. Alçıtepe’ye yerleştireceği bataryalarla, söz konusu tepe hizasına kadar olan Boğaz kısmının her iki tarafındaki bataryalarımıza etkili olacak ve bilhassa Rumeli sahilindeki bataryaları tahrip edecek ve donanmasını da Boğaz’ın içine sokarak ortaklaşa maksatlarını gerçekleştirmenin vasıtalarını sağlamış olacaktı. Düşmanı Seddülbahir’e çıkmaktan men edebilecek kuvvet, doğrudan doğruya sahilde müdafaa mevzilerine yerleştirilmiş olan kuvvetten ibaret bulunacaktı.
Bu kuvvet, önemli düşman teşebbüsüyle orantılı kuvvetten ve kendisini donanma ateşinin yıkıcı tesirlerine koruyacak ve ancak düşman piyadesinin sahile yaklaşması ve saldırmaya başlaması anında faaliyete geçebilecek tedbir ve tertiplerden mahrum bulunursa, tehlikenin bertaraf edilmesini zor görüyordum. Bu görüşlerimi 5.1.1331 (18 Mart 1915) günü birlikte Kirte’ye hareket ettiğimiz sırada Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa’ya da izah etmiştim. Kendileri Seddülbahir mıntıkasının pek dar olmasından düşmanın büyük kuvvetleri için harp sahası olamayacağı kanaatinde bulunduğunu söylemişti.
Karatepe ve civarı sahili hakkında da düşündüğüm noktalar şunlardı:
Bu sahil kısmı Boğaz’ın hakikatten kilidi olan Kilidülbahir’e pek yakın bulunuyor. Düşman baskın tarzında söz konusu sahile çıkarma yaptığı ve kendisini durduracak kadar kâfi kuvvetlere tesadüf etmediği takdirde, doğrudan doğruya Maydos ve Kilidülbahir’e tesir etmek suretiyle en seri olarak maksadına ulaşabilirdi. Bu gayeye ulaşmaktan kendini men edebilecek kuvvetler, Seddülbahir mıntıkasında kuvvetler olabilecekti. Düşman bu gayeye Seddülbahir mıntıkasına çıkardığı kuvvetlerle ulaşabilirdi. Herhalde her iki yönde aynı zamanda birer kuvvetli işgal müfrezesi ile işe başlamak ve başarılı olunan yönde, ihtiyat kuvvetlerini kullanmak, düşman için denemeye değer bir hareketti. Dolayısıyla, Seddülbahir mıntıkası için düşündüğüm gibi, söz konusu mıntıkanın da sahil üzerinde kafi bir miktarda kuvvetle doğrudan doğruya müdafaasını gerekli görüyordum.
***
Düşmanın Anadolu tarafında Menderes mıntıkasına kuvvet çıkarmasını muhtemel ve tehlikeli görmüyordum. Hakikatten Balkan Muharebesinin son safhasında Çanakkale’nin söz konusu ihtimale karşı muhafaza ve müdafaa şeklini araştırma ve müdafaa tertiplerini tayin ve tatbik ettirmeye memur olmuştum. Bu memuriyetim dolayısıyla yaptığım incelemelerden anlamıştım ki, düşmanın Menderes sahiline çıkaracağı kuvvetler, çıkarma safhasında mühim mukavemete tesadüf etmeyebilirler. Ancak çıkarmadan sonra Boğaz’a tesir edecek hatta gelinceye kadar uzunca bir mesafe dâhilinde muhtelif arazi engellerinden istifade edebilecek kuvvetlerce durdurulacak ve en nihayet Çanakkale’nin güney cephesinde müdafaa değeri yüksek bir müdafaa hattıyla karşılaşacaktır. Düşman bu tarafta en çok güvendiği donanmasından da Seddülbahir ve Kabatepe sahillerinde olduğu gibi istifade edemeyecekti. Düşmanı daha ileride olmasa bile söz konusu müdafaa hattında durdurabilecek kadar ihtiyat kuvvetinin yerleştirilmesine imkân görüyordum.
Düşmanın Bolayır tarafında bir kuvvet çıkarmasını Bolayır Kolordusu Başkanı sıfatıyla Gelibolu ve Bolayır’da bulunduğum sıralardaki incelemelerime dayanarak ihtimal dışında görmüyordum. Ancak bu tarafa gerçekleşecek çıkarma; Seddülbahir ve Kabatepe civarında çıkarılacak kuvvetlerin güvendiği ve maksadın kolaylaştırılması için tali bir bakış açısına bağlı kalabilecekti. Hâlbuki böyle bir tali maksadı tatmin, hakiki maksada ayrılan kuvvetlerin israfına yol açacaktı.
İzah ettiğim anlayış ve bakış noktalarına göre memur olduğum vazifenin emniyetle yapılması için sahip olduğum kuvvetleri –ki 19. Tümenin üç alayı ile 9. Tümenin iki alayından ibaret idi– yetersiz gördüm. Hakikatten sonradan Maydos tarafında kuvvetin arttırılması önemli meselesi Başkumandanlık Vekâleti yüksek katınca göz önüne alınarak, başlangıçta 9. Tümenin geri kalan kısımlarının da Anadolu tarafından Maydos mıntıkasına geçirilmesine başlanmıştı.
10.1.31 (23 Mart 1915) tarihinde Müstahkem Mevki Kumandanlığından gelen emirde, 9.Tümenin Maydos mıntıkasında bulunan Yirmi Altıncı ve Yirmi Yedinci Alaylarından başka, geri kalan kuvvetlerinin de söz konusu mıntıkaya nakledileceği ve Müstahkem Mevki mıntıkasının Rumeli Mıntıkası Kumandanlığı’na Dokuzuncu Tümen Kumandanı Albay Halil Sami Bey’in tayin edildiği ve Sazlimanı’ndan Tenkerderesi’nin döküldüğü yer kadar olan Rumeli sahil mıntıkasının muhafazasına ayrılan kuvvetin Dokuzuncu Tümen harp düzenine dâhil kuvvetten ibaret bulunduğu ve kumandanı bulunduğum On Dokuzuncu Tümenin Maydos’ta toplu olarak genel ihtiyat olacağı ve bu tümenin gerektiğinde Üçüncü Kolordu’ca da çağrılabileceği gibi, Müstahkem Mevkii’nin Anadolu ve Rumeli mıntıkaları için de istihdam olunacağı bildirilmişti.
***
Söz konusu emir alındığı gün, On Dokuzuncu Tümenin 72. ve 77. Alayları ile Dokuzuncu Tümenin 26. ve 37. Alayları öteden beri bulundukları sahil mıntıkalarını gözetlemek ve korumakla meşgul bulunduklarından 10.1.1331 (23 Mart 1915) saat 9.40 öğleden sonrada verdiğim tümen emriyle 11.1.1331 (24 Mart 1915) akşamına kadar 26. ve 27. Alaylar evvelce bulundukları sahil mıntıkalarını 11/12/.1,1331 (24/25 Mart 1915) gecesi teslim almışlar ve 72. ve 77. Alaylar Sarafim çiftliğine ve Maydos’taki ordugâhlarına dönmüşlerdir.
11.1.1331 (24 Mart 1915) günü Dokuzuncu Tümen Kumandanı Albay Sami Bey Maydos’a vardıklarından, mıntıkayı ve mıntıkada kendine ait kuvvetleri adı geçen kumandana teslim ettim. O günden sonra tümenin talim ve terbiyesiyle meşgul olunmuş ve aynı zamanda Kilidülbahir etrafında oluşturmaya başladığım Çamburnu tabyası (100 rakımlı tepe-230) ve bunların kuzeydoğu sırtlarındaki kati müdafaa hattının tahkimatının tamamlanmasına devam edilmiştir.
Halil Sami Bey memur olduğu mıntıkanın muhafaza ve müdafaa şekli hakkında görüşlerimi sordu. Kendisine düşmanı karaya çıkartmamak suretiyle vazife yapmanın mümkün olduğu hakkındaki bakış açımı ve bunun için bence düşmanın çıkması büyük ihtimal olan sınırlı ve belirli iki sahil mıntıkasının, yani Kabatepe civarı ve Seddülbahir sahil kısımlarının düşmanın çıkarma teşebbüsü halinde derhal müdafaa hattı sahilde kurulacak şekilde kuvvetli tertibat almak lüzumunu belirttim. Adı geçen kumandan aynı bakış açısıyla gerekli tedbirleri almıştır.
Ben Maydos mıntıkasının muhafazasında, düşmanın teşebbüsü anında, doğrudan doğruya sahili müdafaaya ayrılması lazım gelen bir tümenin, Maydos civarında bulundurulacak ihtiyat kuvvetlerinin takviyesine kadar maksadı gerçekleştireceğini ve fakat herhalde doğrudan doğruya söz konusu mıntıkaya tahsis edilmiş ve mıntıka kumandanının emri altında hiç olmazsa bir tümenin daha Maydos ve civarında bulunmasını zaruri görüyordum.
Gerçi 19. Tümen Maydos ve civarında toplu olarak bırakılmıştı. Fakat bu, mıntıka ihtiyatı ve mıntıka kumandanının doğrudan doğruya emri altında olmayıp bir ordu ihtiyatı idi. Ve hadiselerin gelişmesine göre, söz konusu tümen 3. Kolordu Kumandanlığı ve Müstahkem Mevki Kumandanlığı gibi muhtelif mercilerin takdirlerine göre istihdam edilebilecek ve Maydos Mıntıkası Kumandanı’nın 19. Tümene emir verme yetkisi bulunmayacaktı.
Hakikatten On Dokuzuncu Tümenin Dokuzuncu Tümen emri altına girmesi lüzumunu tabiî görerek o yolda hareket edilmiş olduğunun bildirilmesine cevap olarak Üçüncü Kolordu Kumandanlığının 12/13/.1,1331 (25/26 Mart 1915) tarihli gizli emri altına girilmesi doğru değildir denilmekteydi.
Dokuzuncu Tümen Kumandanı Halil Sami Bey’i Selanik’te Numune Taburu Kumandanı olarak bulunduğu 1323 (1907-1908) tarihinden beri pek güzel tanımakta idim. Temiz kalpliliği saygıya değer bu arkadaşımızın Çanakkale Boğazı’nın en önemli bir kara mıntıkasını muhafaza gibi önemli bir vazifede sevk ve idarece zor bir vaziyette kalabilmesi ihtimalini pek kuvvetli görüyordum. Bununla beraber bugünlerde bu emir ve şekilde dikkate alındığı ve Beşinci Ordu’nun kurulmasıyla bu önemli husus için uygun görülen tedbirlerin alınmakta olduğu görülmekteydi.
Üçüncü Üçüncü Kolordu Kumandanlığı’nın 16/17.1.1331 (29/30 Mart 1915) saat 1.45 sonra da şifreli telgrafında On Dokuzuncu Tümenden bir alayın 18.1.1331’de (31 Mart 1915) Çanakkale’ye gönderilmesinin Ordu Kumandanlığı’nın emri gereği olduğu ve genel karargâhtan vapur istenildiği, şayet gelmez ise oradaki vasıtalardan istifade ederek xxxxxx
Bunun üzerine Üçüncü Kolordu Kumandanlığı’na aşağıdaki müracaat yapılmıştır:
“Üçüncü Kolordu Kumandanlığı’na
Maydos
17.1.1331 (30 Mart 1915)
16/17.1.1331 (29/30 Mart 1915) ve 318 numaralı şifreye cevaptır:
Tümenden bir alayın Çanakkale’ye nakli hususunda Müstahkem Mevki Kumandanlığıyla yapılan haberleşmede bir alayın Çanakkale’ye nakli hakkında Müstahkem Mevki Kumandanlığınca hiçbir bilginin mevcut olmadığı, dolayısıyla nakliyatın yapılması için Beşinci Ordu Kumandanlığı’na ve alay xxxx
Buna alınan cevap da şuydu:
“19. Tümen Kumandanlığı’na
Gelibolu’dan
17.1.1331 (30 Mart 1915)
C: 17.1.1331 telefona.
18 Mart’ta (31 Mart 1915) Çanakkale’ye geçirilecek olan alayınız yeni kumanda irtibatı belirleninceye kadar eskisi gibi emir ve idareniz altında bulunacaktır. Adı geçen günde vapur gelmese dahi, gerek Maydos’ta ve gerek Çanakkale sevkiyatında mevcut vasıtalardan istifade edilerek alayın ne olursa olsun nakline çalışılması lazımdır. Tümenin vazifesi değişmemiş olup doğrudan doğruya Kolordu’ya bağlıdır.
***
Tümence 77. Alay seçilmiş ve Tümen Kurmayı nezareti altında 18.1.1331 (31 Mart 1915) öğleden evvel saat 8’den itibaren nakline başlanmış ve alay 18/19.1.1331 (31 Mart/1 Nisan 1915) gecesi tümüyle ordugâhlara yerleştirilmiş ve şehrin güvenliği için Üçüncü Kolordu Kumandanı olduğu halde teşrif eden Beşinci Ordu Kumandanı Liman Paşa hazretlerinin bizzat şifahen verdikleri emre göre Çanakkale’ye geçirilmiş bulunan alayın vazifesi orada askeri güvenliği kurmaktan ibaret olacaktı. Bu bakış açısıyla Alay Kumandanlığına gerekli emir ve talimatlar verilmiş ve tatbik ettirilmiştir.
Söz konusu günde Ordu Kumandanı, Dokuzuncu Tümen Kumandanı tarafından sahilin muhafazası konusunda alınmış olan tertibatı teftiş etmek üzere evvela Kabatepe’ye, ardından Alçıtepe’ye gittiler. Benim de refakatim emir buyurulmuş olduğundan beraber bulundum.
Liman Paşa hazretleri Dokuzuncu Tümen tarafından doğrudan doğruya sahilin müdafaası bakış açısıyla alınmış olunan tertibatı tasvip etmediler. Adı geçen, sahili zayıf kıtalarla gözlettirerek büyük kısımları geride bulundurmak ve düşman karaya çıktıktan sonra gerideki ihtiyatlarla ve süngü hücumuyla karaya çıkacak olan düşmanı denize dökmek görüşünü tavsiye ediyordu. Buna dayanarak yeniden alınmasını emrettikleri tertibat bu bakış açısına göre olacaktı.
Adı geçenin bu konudaki emirleri Üçüncü Kolordu ve Dokuzuncu Tümen Kumandanlarına arazi üzerinde ve yerinde uygulama ve düzenleme ile yapılmıştı.
Karargâhlarımıza dönüşte Dokuzuncu Tümen Kumandanı yanıma gelerek alınması emredilmiş olan yeni tertibat şeklinin kendisine güven vermediğini söyleyerek bu konudaki görüşümü sordu. Ben de sahilin yalnız gözetlenmesiyle yetinilmesi fikrine öteden beri karşı olduğumdan adı geçen kumandana o yolda fikir ve mütalaalarımı açıkladım. Bunun üzerine Dokuzuncu Tümen Kumandanı tarafından Kolordu’ya raporla istirhamlarda bulunulmuştur.
Üçüncü Kolordu Kumandanı’nın 26.1.1331’de (8 Nisan 1915) gelen dokuz numaralı Kolordu emrinde Beşinci Ordu’nun kurulması ve Gelibolu Yarımadası’nda bulunan Üçüncü Kolordu’nun Bolayır hattından itibaren yarımadayı muhafazaya memur olduğu ve Yedinci Tümenin Bolayır hattında Deliyani limanına kadar ve Dokuzuncu Tümenin Ağıldere’den itibaren yarımadanın bütün kapalı körfezine yönelik güney kısmına tahsis edildiği ve Deliyani limanı ile Ağıldere arasında jandarma kıtaları bulunduğu bildiriliyor ve söz konusu emrin dokuzuncu maddesinde “On Dokuzuncu Tümen genel ihtiyattır. Düşmanın hakiki çıkarma harekatına göre Gelibolu, Maydos mıntıkalarında veya Anadolu tarafında istihdam edilecektir. Tümenin bir alayı ile Dağ taburunun Bigalı havalisinde, diğer alayının Maltepe civarında ve geri kalan kuvvetlerinin Maydos’ta bulunması münasiptir” denilmekteydi.
İşbu emirden evvel 26.1.1331’de (8 Nisan 1915) Tümenin konuşlanması şöyleydi:
77.Alay Kilya iskelesi batısı ordugâhta, 57. Alay Birinci ve İkinci Taburlarıyla ve Dokuzuncu tümenden verilmiş olan seri sahra bataryası ve istihkâm bölüğü Çamburnu’nda ordugâhta, tümenin öteki kuvvetleri Maydos’ta konaklarda yerleştirilmiş idi. Dokuz numaralı kolordu emri gereğince tümenin konuşlanması 28.1.1331 (10 Nisan 1915) tarihli tümen emir ile değiştirilerek 57. Alay ve dağ taburu Bigalı’ya, 77. Alay ve sahra topu 39. Alay 1. Tabur (On Beşinci Tümenden yeni gelen) Maltepe’ye nakledilmiş ve Maydos’ta yalnız 72. Alay ile süvari bölüğü ve bazı kuvvetler bırakılmıştır.
Tümenin büyük kısmının Bigalı taraflarında toplanması sebebiyle tümen karargâhının da o tarafa nakli kararlaştırılarak 28.1.1331’de (10 Nisan 1915) Üçüncü Kolordu Kumandanlığına bildirilmişti. Hakikatten 6.2.1331’de (19 Nisan 1915) Tümen ile Bigalı- Turşun köyü ve Maltepe-Anafartalar-Turşun köyü istikametlerine yaptırılan bir tatbikattan sonra tümen karargâhı Bigalı köyünde kuruldu. Daha sonra 10.2.1331 (23 Nisan 1915) günü düşman tayyare filosu tarafından Maydos’un bombardıman edilmesi üzerine 72. Alay da Kilya limanı kuzeyindeki sırtlara ordugaha çıkarıldı.
11.2.1331 (24 Nisan 1915) günü Maydos’a gelip yine Gelibolu’ya dönen Üçüncü Kolordu Kumandanı’yla görüşmek üzere Maydos’a gittiğimde sözlü olarak aldığım emir üzerine Turşun’da bulunan Bursa seyyar jandarma taburunu değiştirmek üzere 77. Alayın Üçüncü Taburunu gönderdim. Bu tabur, Bursa seyyar jandarma taburunun gözetlemeye memur olduğu sahil mıntıkasını teslim almıştır.
6.2.1331’den (19 Nisan 1915) 12.2.1331 (25 Nisan 1915) günü sabahına kadar Kolordu’dan yapılan tebligatta verilmiş olan bilgi aşağıda özetlenmiştir:
“5.2.1331’de (18 Nisan 1915) bir düşman zırhlısının Enez’i bombardıman ettiği ve aynı günde Çanakkale’den uçurulan bir tayyaremizin Bozcaada’ya bombalar attığı ve düşmanın piyade mitralyöz ve topçu ateşlerine maruz kaldığı ve Kepez önünde batırılan denizaltıyı götürmek üzere ve tarafımızca yapılan teşebbüsü önlemek için düşmanın bazı savaş gemilerinin girişe gelerek söz konusu denizaltı üzerine ateş açtıkları ve fakat bataryalarımızın ateşleriyle geri püskürtüldükleri ve 5.2.1331’de (18 Nisan 1915) kalede tayyare hangarımıza düşman tarafından altı bomba atıldığı ve düşman torpidolarının gece karaya oturan denizaltıya iki torpil attıkları ve tarafımızdan edilen ateşlerle iki torpidonun hasara uğratıldığı ve bu iki torpido arasında dört torpil arama gemisinin de bulunduğu ve bataryamızın ateşiyle iki düşman gemisinin Boğaz dâhilinde tamamıyla batırıldığının sonradan belirlendiği;
Timurhisar torpidomuzun Nisan’ın dördünde (17 Nisan 1915) Adalar Denizi’nde Mannu adındaki İngiliz nakliye vapuruna büyük bir başarıyla taarruz ettiği ve İngiliz kruvazör ve torpido muhripleri tarafından Sakız’a kadar takip edildiğinden düşman eline düşmemek için kendi mürettebatı tarafından havaya uçurulduğu;
8.2.1331 (21 Nisan 1915) tarihinde Çanakkale karşısında düşmanın iki nöbetçi zırhlısının büyük mesafeden muhtelif fasılalarla bataryalarımıza karşı yüzden fazla tesirsiz mermi attığı ve karşılık vermeye lüzum görülmediği;
Maydos’ta bulunan 72. Alay Kumandanıyla Maydos Kaymakamlığından alınan bilgiden de, 10.2.1331’de (23 Nisan 1915) düşmanın bir tayyare filosunun Maydos’u bombardıman ettiği ve 72. Alaydan 3 şehit, 6 yaralı ve ahaliden 14 ölü, 10 yaralı olduğu anlaşılmıştır. Ve geçici olarak Dokuzuncu Tümenin emri altında Kabatepe’de tel örgüsü yapmakla meşgul olan tümenin istihkâm bölüğünden 6.2.1331 (19 Nisan 1915) saat 8.15 evvel’de Kabatepe önünde bulunan iki harp gemisinin attığı mermilerin kendi ordugâhı civarında düştüğü bildirilmiştir.
Söz konusu günlerde başka dikkate değer bir bilgi ve rapor alınmamıştır.
***
Tümen 6.2.1331’de (19 Nisan 1915) tatbikattan sonra iki gün ara vermiş ve 9.2.1331’de (22 Nisan 1915) Uzun Hıdırlı-Sivli arasında bir manevra yapmıştır. Bundan iki gün ara ile 12.2.1331’de (25 Nisan 1915) de bir manevra yapılması tümence tasarlanıyordu…”
Kaynakça:
1-“Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu”, Yayına Hazırlayan: Uluğ Iğdemir, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Seri, Sa.8, Ankara, 1968.
2-“Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu”, Yayına Hazırlayan: Uluğ Iğdemir, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Seri, Sa.8, Ankara, 1990.
3-“Arıburnu Savaşları Raporu”, Mustafa Kemal Atatürk’ün Söyleyip Yazdırdıkları, I. Kitap, M. Sunullah Arısoy, Türk Tarih Kurumu Yayınları, XXIII. Dizi, Sa. 6, Ankara, 1989 içinde.
4-“Atatürk’ün Bütün Eserleri Cilt: 1 (1903-1915)” Kaynak Yayınları: 260, Birinci Basım: Ekim 1998, Sa.279-289.