Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki en önemli olaylardan biri Atatürk’ün Samsun’a ayak basışıdır. Türk milleti I. Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken büyük bir lider Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıktı ve Samsun’a ayak basarak “Kurtuluş” yolunu açtı. Dolayısıyla Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 İstanbul’dan başlayan yolculuğu bir kurtuluş dönemini simgeler.
Dönemin Samsun’u, İşgal Kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan büyük bir öneme sahipti ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı. İngilizler Doğu’daki Rus işgal bölgelerinden 200.000. kadar Rum’u getirerek Doğu Karadeniz’de bir “Pontus Cumhuriyeti” kurdurmayı, Türklerin elindeki silahların toplatılmasını istemişlerdi. İngiliz Dış İşlerine bunun için 2 Aralık 1918 günü muhtıra verilmesi üzerine İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askeri birlik çıkarmışlardı. Buna tepki olarak Türk Makineli Tüfek Birliği’nden “Hamdi” adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması dikkatleri bu bölgeye çekti. İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silahlandığı konusundaki şikâyetleri üzerine bu bölgeye, güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesine karar verildi. Bu kumandan Mustafa Kemal Atatürk’tü ve Atatürk uzun zamandan beri ülkenin içinde bulunduğu bu umutsuz duruma üzülüyor ve bir şeyler yapmak için Anadolu’ya geçmek istiyordu. Bu durum “Büyük Kurtarıcı” için bulunmaz bir fırsattı…
6 ay önce…
Çanakkale geçilmiş, İstanbul işgal altında… Türkiye ve İstanbul ıstırap ve karanlıklar içinde… Bir milyona yakın şehit ve kayıp vermiş yorgun ve umutsuz… Sokaklarda işgal kuvvetlerinin ve yandaşlarının hakaretleri… Atatürk, tam da o gün gelmişti Adana’dan,İstanbul’a…
-…”Geldikleri gibi giderler!”
Yaveri Cevat Abbas (Gürer), 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldikleri günü hiçbir zaman unutamaz ve hatıralarında şöyle aktarır:
(—)”İstanbul’a geldiğimiz günü hiç unutmam. Şehrin çok hazin bir hali vardı. İstanbul, düşman donanmalarının limana girmeleri felâketinin matemini tutuyor, bu büyük matemine Atatürk’ü de ortak ediyordu. Atatürk’le ben, askeri köhne motor ile deniz ortasında yaslanan bir çelik ormanın içinden geçiyorduk. Atatürk’ün zarif dudaklarından “Geldikleri gibi giderler!” cümlesini işittiğim zaman, Mütareke’nin doğurduğu derin ve elemli ümitsizliği derhal unutmuşum. Cevabımda acele ettim: “Size nasip olacak, siz bunları kovacaksınız Paşam! dedim. Gülümsedi, aziz başının içinde şekillenmeye başlayan vatanı kurtarma plânlarını bir an için yeniden geçiriyor gibi daldı, sonra: “Bakalım!” dedi.
Ahmet İzzet Paşa’nın, (10/11 Kasım 1918’de) Atatürk’e İstanbul’da kendisine ihtiyaç olduğunu bildiren: “Zat-ı devletleri bir an evvel İstanbul’a gelmelisiniz. Sizinle görüşmeye ihtiyacım var!” telgrafı üzerine, Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığından ayrılan Atatürk, akşam saatlerinde Adana’dantrenle hareketleİstanbul’a gelmişti. Büyük Zafer’den sonra Atatürk’le yolları ayrılacak olan Rauf Orbay, 13 Kasım’da Atatürk’ün İstanbul’a gelişini şöyle anlatacaktı:
(—)”O Anafartalar kahramanlığı ile temayüz ettiği günden beri şan ve şerefle koşmuş ve harp talihinin bütün cephelerde aleyhimize dönüşü üzerine kendisine has olağanüstü azim ve kudretle derleyip toparlayarak bir varlık haline getirdiği İmparatorluğun son kuvvetinin başında, bin bir tehlikeye göğüs gere gere giriştiği çetin çarpışmaların sonuncusundan geliyordu.”
Atatürk, bu şartlar altında Pera Palas’a yerleşerek 15 gün kadar burada kalmış, kısa bir süre de eski dostlarından Salih Fransa’nın ‘Hava‘ sokağındaki evinde misafir edilmiştir. Daha sonra da Şişli’de günümüzde Atatürk Müzesi olarak bilinen 3 katlı evi kiralamıştır.
Atatürk, Pera Palas’ta geçirdiği ilk gecenin ardından vakit kaybetmeden, İngilizlerin dolaylı yoldan ağzını aramak için Daily Mail gazetesinin muhabiri G. WardPrice ile görüşmüş sonra da kendisini ziyaret eden Rauf Orbay’ı da yanına alarak Sadrazamlıktan istifa eden Ahmet İzzet Paşa’yı ziyaret etmiştir.
LordKingross’a göre, G. WardPrice böyle konularda aracılığıyla tanınmış bir gazetecidir. İşinin ehli olan Price, İngiliz Genelkurmayı’nın onayını alarak görüşmeye gelmiş, Atatürk kendisini üniformasıyla değil, sırtında jaketay ve başında fesle karşılamıştır. Bu görüşmede yanında Albay Refet Paşa’da var. Atatürk bu görüşmede gazeteci G. WardPrice’a; Osmanlı’nın savaşa girmesinin hata olduğunu, Türklerin İngilizlerle çatışmaması gerektiğini, bu hatayı Enver Paşa’nın yaptığını anlatır. Fransa Anadolu’ya çıkmamalıydı, halk belki bir İngiliz yönetimini daha az güçlükle hazmedebilirdi. Bunları anlatan Atatürk’ün söylediği şudur:
-…“Eğer İngilizler Anadolu’da sorumluluğu üstlenmek niyetinde iseler tecrübeli Türk idarecilerine ihtiyaçları da olacaktır. Bu sıfatla yardımımı arz edebileceğim bir makamla temasa geçmek isterdim.”
Gazeteci Price, Atatürk’ün bu isteğini İngiliz gizli servisindeki albaya iletir ama Albay bunun üzerinde durmaz ve “çok geçmeden iş isteyen daha bir sürü Türk generali olacak” diye cevap verir. Fakat İtalyanlar Atatürk’le temasa geçerler. Atatürk’le görüşen İtalyan Baş Delegesi Kont Sforza, İngilizlerin desteklediği Yunanistan’a karşı milliyetçi bir hükümet kurmanın mümkün olup olmadığı konusunda Atatürk’ün ağzını aradı. Atatürk anlamıştır ki, İngiltere’ye ve Yunanistan’a karşı İtalya’dan yararlanmak mümkün.”
Atatürk, gerçekten Kurtuluş Savaşı’nda İtalyan-Yunan karşıtlığından yararlanacak, Batılılardan ilk antlaşmayı İtalya ile yapacaktır ama İtalyanların İstanbul’da yapacak bir şeyleri yoktur.
16 Kasım 1918’de isePera Palas’ta, Çanakkale savaşlarına katılmış olan İngiliz Generali William Birdwood ile görüşen Atatürk, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi hakkında gazetecilerin sorusu üzerine yakın arkadaşlarından Fethi Bey’in sahibi olduğu Minber gazetesine bir demeç vermiştir. Bu görüşme 17 Kasım 1918’de Minber gazetesinde şöyle yayımlanmıştı:
-…“İngilizlerin Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin istiklâline riayette gösterdikleri hürmet ve insaniyet karşısında yalnız benim değil, bütün Osmanlı milletinin İngilizlerden daha hayırlı bir dost olmayacağı kanaatiyle mütehassıs olmaları pek tabidir.”
16 Kasım 1918’de Harbiye Nazırı Abdullah Paşa’yı ziyaret eden Atatürk, Meclis-i Mebusan’ın kapatılacağı söylentileri üzerine 18 Kasım günü Vakit gazetesi muhabiri Ahmet Emin (Yalman)’a yaptığı açıklamada da:
-…“İngilizlerle bir anlaşmazlık varsa hükümetin oturup bunu onlarla siyasal düzeyde görüşmesi gerektiğini ve bildiği kadarıyla bu yönde girişimler yapılmakta olduğunu, o günkü koşullarda seçim yapılamayacağına göre hükümetin timsal-i Meşrutiyet olan Mebusan Meclisi’ne dayanmak zorunda olduğunu,”söylüyordu.
Atatürk, Mebusan Meclisi’nde bu açıklamalarıyla destek bulacağı umudundadır. İngilizlerin, Padişahın ve siyaset çevrelerinin ilgisini çekmek için 19 Kasım 1918’de Meclis-i Mebusan locasından Tevfik Paşa Kabinesinin güven oylamasını izleyen Atatürk, bu oylamada milletvekilleriyle görüşmesine rağmen Tevfik Paşa güvenoyu almıştır. Aynı gün, Padişahla görüşme isteğinde bulunan Atatürk’e, Vahdettin 22 Kasım günü için randevu vermiştir.
22 Kasım 1918 Cuma günüdür.
Atatürk, 22 Kasımgünü, Cuma Selâmlığını takiben mahfil ’de Padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından kabul edilerek, Mondros Mütarekesi sonrasında ki siyasi durum hakkında görüşmüştür.
Resmi tarih yazımın önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Utkan Kocatürk’e göreMütarekeden sonra –tespit edilen- ‘Atatürk-Vahdeddin’ görüşmeleri şöyledir:
15 Kasım 1918,
22 Kasım 1918,
29 Kasım 1918,
20 Aralık 1918,
15 ve 16 Mayıs 1919 tarihlerini kapsamak üzere altıyı bulmaktadır. Bununla beraber 1919 Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarındaki Cuma Selâmlıklarında Atatürk’ün de bazı kez bulunduğu -gazetelerde yer almamış olmasına rağmen- mahfil ’de daha birkaç kere kabul olunduğu ihtimal dâhilindedir. Esasen İstanbul’dan Samsun’a hareketinden önce 16 Mayıs 1919 günkü Cuma selâmlığında bulunmuş olması, bu görüşü desteklemektedir. Fakat bütün bu karşılaşmaların bir hal hatır soruş şeklinde seyrettiği, asıl görüşmelerin ise 22 Kasım 1918 ve 15 Mayıs 1919 günleri yapıldığı anlaşılmaktadır.”
Atatürk’ün, Sultan Vahideddin ile görüşmesini sonradan Falih Rıfkı Atay’a anlatacaktır: -…”Boğaz’da düşman gemileri toplarını saraya yöneltmiştir. Vahideddin, elini masanın üstündeki tarih kitabına elini koyarak, Atatürk ile konuşmasına şu sözlerle başlıyor:
(—)”Paşa Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir… Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa devleti kurtarabilirsin!”
Atatürk, -…”Merak buyurmayınız efendimiz” diyor, Vahideddin, isminin baş harflerinin işlendiği bir de kol saati hediye ediyor.
Atatürk, bu olayı anlattıktan sonra kendi yorumunu da şöyle yapar:
-…”buna göre, İngilizlerle iyi geçinmek isteyen Vahideddin’in bu sözlerindeki kastı, Karadeniz Bölgesi’nde ve Doğu’da İngilizleri rahatsız eden olayları, Rum çeteleriyle çatışmaları önlemesi,” Atatürk’ün deyimiyle, “Türkleri uslandırması”dır.
Resmi tarih yazımın araştırmalarında rastladığım,“Ama Hangi Atatürk”adlı eserde Taha Akyol; “tarihçi gözüyle bakıldığında Vahdeddin’in Atatürk’ü Milli Mücadele için görevlendirdiği söylenebilir mi?” sorusuna: “Hayır!” yanıtını verir ve şunları aktarır:
(—)”Vahideddin’in kastı, İngilizlerin yeni bir işgaline yol açabilecek olayları Mustafa Kemal Paşa’nın önlemesidir. Bu olaylar önlendiğinde, Mütarekenin 7. ve 24. maddelerine göre İngilizlerin Doğu Karadeniz’de ve Doğu Anadolu’da işgaller yapmayacağını, böylece Pontus ve Ermenistan kurulmasının önlenebileceğini düşünüyor.
Enver Paşa’nın gizli örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’nın ve Milli Mücadele yıllarında İstanbul’da Anadolu hareketini destekleyen “Mim. Mim.(:Müsellah (Silahlı) Müdafaa-i Milliye Teşkilatı’nın kısaltılmış adı)” adlı gizli kuruluşun başkanı Hüsamettin Ertürk’e göre, asayiş gerekçesiyle büyük devletlerin doğuya müdahalesi, orada Ermenistan ve Kürdistan kurmalarına fırsat verirdi; Vahideddin, Mustafa Kemal’den bunu önlemesini istiyordu. Ertürk’e göre, Mustafa Kemal, Padişaha “bu havalide kurulması muhtemel bir Ermenistan ve Kürdistan’ın teşekkülüne sebep ve bahane sayılacak” bir gelişmeye imkân vermeyeceğini ifade etmiş, Vahideddin de Mustafa Kemal’in ihtiyaç göreceği her türlü masrafın ödenmesi için sadrazama talimat vereceğini söylemiştir.
Taha Akyol, Vahideddin ve Mustafa Kemal bu görüşmeyi yaparken İzmir işgal edilmemişti. Dönüm noktası İzmir’in İşgali olacak, Türklerin Mütareke hükümlerine uymasının işgali önlemeyeceği o zaman daha iyi anlaşılacaktır. Mütarekeye uymakla işgalin önlenebileceği düşüncesi, Vahideddin’i Mustafa Kemal’e olağanüstü yetkiler vermeye sevk etmiş gözüküyor. Gerçekten, bu anlamda “devleti kurtarması” için görevlendirilen komutana çok büyük yetkiler verilecekti Mustafa Kemal hem yetkili olacağı coğrafi alanının çok geniş olmasını, hem yetkilerinin çok kudretli olmasını, hem yetkilerinin çok kudretli olmasını kabul ettirmiş, 30 Nisan 1919’da “9.Ordu Müfettişi” olarak ataması çıkmıştır (sonradan “3.Ordu”).
Sultan Vahideddin’in, Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’daki Dokuzuncu Ordu Müfettişliği’ne Tayini (30 Nisan 1919):
Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye’nin çehresini değiştiren Samsun yolculuğunun temelini, Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Kıt’alarıMüfettişliği’ne tayini ile ilgili olan ve altında Sultan Vahideddin ile Sadrazam DamadFerid ve Harbiye Nâzırı DamadFerid ve Harbiye Nâzırı Şakir Paşalar’ın imzasının bulunduğu bu kararname teşkil eder. Tayin kararı, 5 Mayıs 1335 (1919) tarih ve 3540 sayılı Takvim-i Vakayi’de de yayımlanmıştır:
Tevcihat
Mehmed Vahideddin
Mülga Yıldırım Grubu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa, Dokuzuncu Ordu Kıtaâti Müfettişliğine tayin edilmiştir.
İşbu irade-i seniyeyeninicrâsına Harbiye Nâzırı memurdur.
29 Receb 1337, 30 Nisan 1335.
Harbiye Nazırı Şâkir / Sadrazam Damad Ferid
“Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a Gidiş Belgeleri” II. Bölüm’de görüşmek üzere esen kalınız.