Nisan 1919 ve genel durum:
Nisan ayına gelindiğinde genel durum daha da karmaşık ve acılarla dolu karamsar bir tablo çiziyordu; ama Nisan sonunda hiç beklenmedik bir anda bir umut ışığı belirecekti.
1919 senesinin Mart ayının Nisan ayına bağlandığı gün bir İngiliz birliği Merzifon’u işgal etmişti. 1 Nisan 1919’da Fransız Le Temps gazetesinde yayımlanan İzmir kaynaklı haber şöyle bitiyordu:
…”Türklerde yurtseverlik duygusu köksüz olduğu için artık bu kuvvete dayanamazlar. Oysa Helenizm, gücünü ispatlamıştır. Büyük bir Yunanistan, Güney Avrupa’nın ileri hatlarında Batı uygarlığın güçlü bir bekçisi olabilir.”
Padişahın İngiltere hükümetine başvurusu sürüyor…
2 Nisan 1919’da bu kez başvuruya İsviçre’de oturan Mahmut Muhtar Paşa aracılık yapacak ve İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na bir mektup yazacak:
…”Türkiye küçümsenecek bir güç değil, İngiltere Türkiye’yi kale hâline getirmeli, Padişah İngiliz siyasetinde kararlıdır,” diyecekti.
Padişahın İngiltere hükümetine başvurusu sürüyor, ne yapıp yapıp Osmanlı Devleti’nin yönetimini İngilizlere bırakmak istiyordu… İngiliz gizli belgelerinde yer alan 4 Nisan 1919 tarihli İngiliz Genelkurmay Başkanı Wilson’un yazısı ilginçtir. Orgeneral Wilson, Başkan Lloyd George’a hitaben yazdığı resmi yazıda;
…”Yunan kuvvetlerinin Anadolu ve Trakya’ da daha ileriye gitmesine izin vermeyelim. Yunanistan, Barış Konferansı kararlarını zorla uygulatma gücüne sahip değil. Bu ileride daha da zorlaşacak. Ateşkes antlaşmasının Türkiye’ye uygulanmasında aşırı gidilmiştir,” diyordu. Bu resmi belge ibret vericidir. Eğer İngiliz Genelkurmay Başkanı Orgeneral Wilson’u dinleseydi, Anadolu’daki savaş bu derece sert olmaz, binlerce kişi ölmez ve Yunanlılar da akılsız bir maceraya sürüklenmemiş olurlardı.
Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra İngilizler tarafından işgal edilen Kuzey Irak’taki Musul ve Zaho’da durum karışmaya başlayacak ve Musul’un kuzeyinde, Zaho’da, Kürtler’in İngilizlere karşı isyan ettiği sırada İngiliz Yüzbaşısı Pearson öldürülecekti. Bunun üzerine, Damat Ferit Hükümeti daha önce Amiral Calthorpe’nin bir başvurusundan yararlanarak Malatya, Diyarbakır ve Siirt’te bulunan 13. Kolorduya Kolordu’ya bağlı ufak kalmış kimi birlikleri Kürtlerin üzerine göndermek istediyse de İngilizler bu öneriyi, Türklerin yardımını kabul İngilizlerin güçsüzlüğüne kanıt olur, düşüncesiyle kabul etmeyecekti. Bu önerinin kabul görmeyişi, İngilizlerin çıkarları için Türk askerinin kullanılması böylece durmuş olacaktı.
7 Nisan 1919 günü ise Damat Ferit Hükümetinden İçişleri Bakanı Cemal Bey ayrılacak, yerine Posta Telgraf Bakanı Mehmet Ali Bey getirilecekti. Onun gelişi, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da Kurtuluş Savaşı Mücadelesini başlatacak olan Mustafa Kemal’in önünü açacaktı.
8 Nisan 1919’da özel Divan-ı Harp mahkemesi Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i “Ermeni Tehciri (Ermenileri Göç Ettirme)” olayında suçlu bularak idama mahkûm edecek ve 10 Nisan’da da bu karar “infaz” edilecekti. Ermeni tehciri, Doğu Anadolu’daki Ermenilerin, Osmanlı devletinin sorunsuz bölgesi olan Suriye, Beyrut gibi Güney’deki vilayetlerine göç ettirilmesi olayıdır. I. Dünya Savaşı sürerken, 1914-1918 yılları arasında Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler, Ermeni Taşnakyun terör örgütünün etkisi ve baskısı altında Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak amacıyla Osmanlı devletinin güvenlik güçlerine karşı silahlı çetecilik ve terör hareketleri yapıyorlardı. İşte orada yaşayan ve olaylara karışmamış Ermenilerin Suriye ve Beyrut’a göç ettirme kararı bu nedenle alınmıştır. İstanbul’daki işgal güçleri bu göç ettirme olayında etkili olan tüm yöneticilerin tutuklanmasın istiyorlardı.
Osmanlı hükümeti de, İstanbul’daki işgal güçlerine yaranmak amacıyla, 1919 yılının Ocak ayında zorunlu Ermeni göçünde ilişkisi olanları yargılamak amacıyla tutuklamalar başlatmıştı. Ancak Tokat, Boğazlıyan ilçesi eski Kaymakamı Kemal Bey, daha önce bu konuda yargılanıp aklandığı halde, ilk tutuklananlar arasındaydı. Bu davaları görmek üzere, askeri bir mahkeme Divan-ı Harp kurulmuş, Nazım Paşa’nın başkanlığında çalışan bu mahkeme ilk kararını 8 Nisan 1919 günü vermiş ve Kemal Bey’i suçlu bularak 10 Nisan 1919 Perşembe günü saat 17.20’de Beyazıt Meydanı’nda idam etmişti.
9 Nisan’ da Manisa Alaşehir ve Afyon’a Fransız subayları komutasında Senegalli askerler gönderildi, Bandırma-Manisa hattı denetim altına alındı. Aynı gün eski İçişleri Bakanı Fethi Bey tutukevinden salıverildi. Kuşkusuz Mustafa Kemal bundan çok memnun olmuştu. Ancak bir hafta sonra 17 Nisan’da yeniden tutuklandı, daha sonra Malta adasına sürüldü.
12 Nisan 1919’da İngilizler Kars ‘ı işgal ettiler. Güney-Batı Kafkas hükümetine son verdiler. Hükümet üyelerini Malta’ya sürülmek üzere tutukladılar.
14 Nisan 1919’da İnebolu’ da Rum çetelerine karşı milis kuvveti (Kuvayı Milliye) kuruldu.
15 Nisan’da Vakit gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman polis nezaretinde Kütahya’ya sürgüne gönderildi. Osmanlı senatosu üyesi Seyit Abdülkadir, aynı gün İngiliz Yüksek Komiserliği’ni ziyaret ederek, İngiliz mandası altında Kürdistan kurulmasını istedi.
16 Nisan’da Fransızlar Afyonkarahisar tren istasyonunu işgal ettiler.
17 Nisan’da, İzmir limanında demirli olan Yunan Averof zırhlısından çıkan 18 kişilik Yunan birliği İzmir’de kordon boyunda bir gezinti yaptı. Yunan askerleri kolordu komutan vekili Süleyman Fethi Bey’ in çabasıyla kordon boyundan uzaklaştırıldılar. Yunanlıların bir ay sonra yapacakları çıkartma için küçük bir deneme yaptığı anlaşılıyor.
18 Nisan 1919’da İngiliz Subayı Rawlinson Trabzon’dan Erzurum ‘a hareket etti. Rawlinson bağımsız bir Ermenistan’ın kurulma koşullarını araştırıyordu.
19 Nisan ‘da Refik Halid (Karay) posta-telgraf müdürlüğüne getirildi. Sonra da Ankara’nın ve Kuvayı Milliyecilerin telgraflarını yasaklayacak, Ankara’nın sesini kesmek isteyecek, bu nedenle meclis kararıyla “vatan haini ” ilan edilecek, daha sonra da 150’likler listesine girecektir.
İngiliz gizli belgelerinden anlıyoruz ki İngilizler 20 Nisan 1919 tarihine kadar Osmanlı hükümetinden 223 kişinin tutuklanmasını istemektedirler.
Nisan’ın 21’i Pazartesi günü İngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe, Osmanlı hükümetine bir nota gönderdi. Bu notada Doğu’da bulunan “9. Ordu’nun terhis işlemlerinin doyurucu olmadığını, Erzurum ile Sivas arasında “şûralar tarafından asker kılıklı kişilerin silahaltına alındığını” bildirdi.
23 Nisan 1919 Çarşamba günü Başbakan Damat Ferit yanında Eğitim Bakanı Ali Kemal, işgal güçlerinden subaylar ve bürokratlarla Galatasaray Lisesi’ni ziyaret etti. Okulun öğrencilerde yarattığı “Fransız sevgisi” üzerinde durarak övücü bir konuşma yaptı ve padişahın selamını iletti. Aynı günde, Sovyet İzvestia gazetesi başyazısında Osmanlı İmparatorluğu’na yapılan işgalleri inceliyor, Osmanlı topraklarında bir huzursuzluk ortamının geliştiğini, bunun toplumsal dalgalanmalar yaratacağını Türk ihtilalinin yakın olduğunu, bu ihtilâlin Sovyetleşme hareketinin Tohumlarını Afrika’ya kadar götüreceğini, Türk devriminin Sovyet Rusya’ya çok önemli bir dost sunacağını yazdı.
Kimi düşünceler abartılmış olsa da, 23 Nisan 1919’da İzvestia’da diyalektik açıdan yapılan bu analizin gerçekliği daha sonraki gelişmelerle kanıtlamamıştı. 24 Nisan Perşembe günü, İtalyanlar gelişmeler karşısında haklarının çiğnendiğini düşünerek acele hareket etmeye karar verdiler; 1500 kişilik bir İtalyan askeri gücü güneyden Konya’ya girdi ve yerleşti.
Padişahın oğlu Şehzade Abdürrahim Efendi’nin başkanlığında Türk, Rum ve Ermenilerden oluşan Örgüt Kurulu Manisa’ya geldi. Şehzade Abdürrahim Efendi Hükümet Konağı’nın balkonundan, Padişahın bildirisini halka okudu. Padişah halka ” sabretmesini asayişi korumasını, hükümete itaat etmesini” öğütüyordu. Kurul bir gün sonra İzmir’e vardı. İzmir’de Padişah ve İngilizler yakın Vali İzzet Bey’ in gayretiyle Öğüt Kurulu’nun karşılanışı adeta bir gösteriye dönüştü.
İstanbul işgal edilmiş, Kafkas Bölgesi, Urfa, Gaziantep, Adana işgal edilmiş, İtalyanlar Antalya, Kaş, Silifke’yi işgal etmişler, Konya’ya asker çıkartmışlar, İzmir’in işgali için hazırlıklar yapılıyor, Padişah Vahdettin ve hükümet, Anadolu’ya şehzadenin başkanlığında “Öğüt Kurulu” gönderiyor, halka “sabretmesini, asayişi korumasını, hükümete itaat etmesini (boyun eğip, söz dinlemesini)” öğütüyordu.
27 Nisan günü, Damat Ferit İngiliz Yüksek Komiserliği’nin en önemli siyasî görevlilerinden Ryan’la görüştü. Bu görüşmede özellikle Kürt sorunu ele alındı. İngiliz istihbarat subayı Binbaşı Noel uzunca bir süredir Güneydoğu’da dolaşıyor ve Kürt beylerini örgütlüyordu. Bu görüşmeyi Amiral Webb, Londra’ya şöyle bildirmiştir;
…”En önemli Kürt önderlerinden bazılarının Türklerle olan bağlarını kesinlikle koparmalarını sağlamak kolay olacaktır; yeter ki çıkarlarının Ermeni çıkarlarına kurban edildiği korkusundan kurtulsunlar. Öte yandan, eğer İngiliz hükümetinden sempati görmezlerse, her yerde olay çıkarabilirler ya da Türk imparatorluğunu kurtarma savaşına katılabilirler…” Bu rapor, İngilizlerin Kürtleri Osmanlı devletine karşı kullanmak yolunda çalışmalar yaptıklarını kanıtlar. Zaten bu raporun Londra’ya gönderilmesinden hemen sonra İstanbul’da İngilizlere bağlı Kürt Teali Cemiyeti (Kürt Yükseltme Cemiyeti) kuruldu.
Şimdi dilerseniz Ermeni kırımı (Ermeni tehciri ) ile tanınan Boğazlıyan ve Yozgat Mutasarrıfı (Kaymakam) Kemal Bey’in idam edilişine ve cenaze merasimine tanıklık edelim:
(—) “8 Nisan 1919’da özel Divan-ı Harp mahkemesi Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i “Ermeni Tehciri (Ermenileri Göç Ettirme)” olayında suçlu bularak idama mahkûm edilmiş, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin fetvası ve Padişah Vahdettin’in onayı ile Kemal Bey 10 Nisan 1919 Perşembe günü saat 17.20’de Beyazıt Meydanı’nda idam edilmişti. Bu idam kararı ile padişah ve Osmanlı hükümeti aslında İngilizlerin ve işgal güçlerinin isteklerini yerine getiriyordu. (Bazı kaynaklar; “Padişah Vahdettin’in ülkede olaylar çıkabileceğini gerekçe göstererek idam kararını onaylamadığını, bu sebeple Şeyhülislamın fetva istediği görüşündedir.”)
Görüşler ne olursa olsun, Kemal Bey’in idamı halkı etkilediği ve ertesi gün halkın katılımı ile yapılan cenaze töreni bu “ruh halini” açık biçimde göstermektedir. Falih Rıfkı Atay bu olayı “su ile zeytinyağının ayrılması” olarak değerlendiriyor:
…”Kemal’in cenazesi, İstanbul milliyetçiliğinin, bilhassa gençliğinin iç isyanını göstermeye fırsat olmuştur. Tıbbiyeliler, cesaretle öne atılmışlardır. Su ile zeytinyağı ayrılır gibi, bu idamı haklı bir ceza sayan saray ve işgal takımı ile onu cinayet sayan milliyetçiler ve halk takımı birbirinden ayrılmıştır.”
Cenaze törenindeki olaylara geçmeden önce, Kemal Bey’in idam edilişini, o günü bizzat görerek yazan Samih Nafiz Tansu’nun kaleminden izleyelim:
Beyazıt Meydanı:
…” Beyazıt Meydanı’nı on binin üstünde mahşeri bir kalabalık doldurmuştu. Şimdiki üniversitenin rektörlük binası önündeki çınarların altına üçayaklı bir darağacı kurulmuş; etrafı polis ve jandarma larla kordon altına alınmıştı. Rektörlük binası önünde İngiliz, Fransız askeri kuvvetleri de yer almışlardı (…). Güneş Süleymaniye Camii’nin arkasından sessizce batıyor, ortalığa pembe bir akşam rengi sinmiş bulunuyordu. Birdenbire kalabalığın sustuğu görüldü; kimse nefes bile alamıyordu. Şimdiki üniversite o zamanki Harbiye Nezareti kıyısından çıkan süngülü bir müfreze askerin ortasında, yüzü solmuş, üstünde beyaz bir gömlek bulunan ve 35 yaşlarında olduğu tahmin edilen Kemal Bey göründü. Yavaş yavaş darağacına yaklaşıyordu. Oldukça metin ve sakindi. Mukadderatına (alınyazısı) kendisini teslim etmiş gibi idi. Son sözünün olup olmadığı sorulunca halka şöyle hitap etti:
Ben bir Türk memuruyum; aldığım emri yerine getirdim… Ecnebi (yabancı) devletlere yaranmak için beni asıyorlar… Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!..”
Kemal Bey sözlerine devam ederek:
…”Çocuklarımı asil Türk milletine emanet ediyorum; bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah, vatan ve milletimize zeval (sona erme) vermesin… Amin…”
Halk hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, meydan tam bir matem (yas) manzarası almıştı.”
Tokat, Boğazlıyan ilçesi eski Kaymakamı Kemal Bey’in Cenaze Töreni:
O günleri birebir yaşayan Yüzbaşı Selahattin’in notlarından İlhan Selçuk olayı bize şöyle anlatıyor:
…”Sabah okuduğum gazeteyi düşündüm: Türk kesen Ermeni’ye pırlanta işlemeli kılıç armağan ediliyor. Ermeni kesen Türk’ü de Türk hükümeti asıyor.
Hilmi anlattı: …”Tıbbiyeliler arasında Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’e görkemli bir cenaze töreni yapılmak eğilimi artıyor, Kemal Bey’in bir ulusal kahraman gibi toprağa verilmesi yolunda hazırlıklar yapılıyormuş.”
Hilmi ile karar verdik. Biz de cenaze törenine katılacaktık.
Tıbbiyeliler çelenk hazırlamışlar, üstüne “Milli şehit ve Kahraman Kemal Bey’e” diye yazmışlardı. Cenaze kapıya çıkarılınca imam:
…”Kemal Bey’i nasıl tanırdınız?” Diye sordu. O zaman bir vaveyla (çığlık) koptu:
…”Kahraman tanırız, vatanperver tanırız, milli şehit tanırız.”
Kalabalığın sesine karışan bir kadın feryadı:
…”Temiz bir koca, yüksek bir babaydı; onu elimden alanlar kahrolsun!”
Böylece Kızıl Toprak’taki Zühtü Paşa Camisi’ne geldik. Yolarda halk bize katıldı. Pencerelerdeki kadınlar hıçkırıklarla cenazeyi selamladılar. Kahve dükkan sahipleri kepenklerini indirip selam durdular. Cenaze töreni milli bir isyana dönüştü. Namazdan sonra Yoğurtçu’daki Mahmut Baba Mezarlığı’na yöneldik. Bir tıbbiyeli çok heyecanlı bir nutuk söyledi. Sonra Deniz Yarbay İsmail Hakkı Bey söz aldı:
…”Kemal’in mezarı her Türk’ün kıblegâhıdır (Namazda durulan ve Mekke’yi gösteren yön.), yönümüzü gösteren bir aydınlıktır,” dedi.
Cenaze törenindeki bu gösteriler nedeniyle Başbakan Damat Ferit, gazetelere yaptığı açıklamada dehşet içinde kaldığını söyledi ve hükümet harekete geçerek gösterilere katılmak suçundan 8 kişiyi tutukladı.
Kaymakam Kemal Bey’in Beyazıt Meydanı’nda idam edilişi sırasında halkın gösterdiği tepkilerin, cenazenin yarattığı milli heyecanın İngilizleri tedirgin ettiği, İngiliz devlet belgelerinden anlaşılmaktadır.
Cenaze törenini İngiliz işgal güçleri adına görevli olarak izleyen Yüzbaşı E. Fontain cenazeden iki gün sonra, 12 Nisan 1919 tarihinde olayları şöyle rapor etmiş: …”Ermeni kırımı (Ermeni tehciri ) ile tanınan Boğazlıyan ve Yozgat Mutasarrıfı Kemal Bey için, Kadıköy’de bugün saat 12.00’te büyük bir görkemli cenaze töreni yapıldı. Cenaze alayının önünde tıbbiye öğrencileri, polisler ve birçok molla bulunuyordu. Tabutun omuzlarda taşınması âdet olduğu halde, törene daha büyük önem vermek amacıyla, bu kez tabut başlar hizasından daha yukarıda, eller üzerinde taşındı. Birçok Jön Türk törende hazır bulundu. Bol sayıda fotoğraf çekildi. Tören için 100’den fazla davetiye dağıtıldı. İslam dininde öyle bir şey şimdiye kadar duyulmuş değildi. Bütün bunların üyelerinden birini kaybetmiş olan İttihat ve Terakki Komitesi’nce kasten düzenlediği apaçıktır. Hükümetin böyle bir törene izin vermekle gösterdiği güçsüzlük, affedilemez…
İslam törelerine aykırı olarak, üzerinde, “Milletin Masum Kurbanına” yazılı çelenkler vardı.”
Böyle bir gösteri yapılacağı emniyet makamlarınca bilindiği halde, bunu önlemek için hiçbir şey yapılmadığı bildiriliyor. Törenin bugünkü hükümete karşı düşmanca bir gösteri olduğu açıktır. Törende konuşan tıp fakültesi öğrencisi şöyle bağırıyordu:
…”İngilizleri Odesa’dan attılar; haydin biz de İstanbul’dan kovalım. Ne bekliyoruz? İngiliz’i atmak borcumuzdur. Felaketimizi hazırlayan İngiliz’i yok etmek zorundayız.”
İngiliz belgelerine göre, İngiliz Yüksek Komiserliği; Kemal Bey’in idamını, bir başlangıç olarak görmek istemektedir. Nitekim İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe Londra’ya gönderdiği raporda, bu idamı ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin beklentilerini şöyle dile getirmiştir:
…”Kırım suçuna katılmaktan dolayı bir kimse, ilk kez layık olduğu cezaya çarptırılmıştır. Bundan sonra hükümetin, geniş ölçüde ve özellikle yüksek düzeydeki suçlular aleyhinde aynı sertlikte hareket etme cesaretini göstermeyeceğini beklemek ve görmek kalıyor.”
İngilizlerin bu tavırları karşısında, işbirlikçi basın hemen yerini almış, gazetelerden bir bölümü bu konuyu eleştirdikleri için cezalandırılmıştır; Memleket gazetesi sansür edilmiş, Tasvir-i Efkâr ise 10 gün kapatma cezası almıştır.
İngilizlere yakınlığı ile tanınan Alemdar ve Sabah gazetelerin Kemal Bey’in idamını alkışlarken, cenaze töreninde öğrencilerin ve halkın gösterdiği ilgiden de çok rahatsız olmuşlardı. Alemdar gazetesinde Refi Cevat yazdığı makalede hükümetin bugün tutuklamalar yapıp ertesi gün bunlardan bir çoğunun serbest bırakıldığından şikâyet ediyor ve “daha az tutuklama, fakat daha şiddetli ve çabuk ceza verilmesini” öneriyordu.
Refi Cevat, keskinliği elinden bırakmıyor, iki gün sonra 12 Nisan 1919’da Kemal Bey’e verilen idam kararını kutsuyor, daha da şiddet önererek kafaların taşın altında ezilmesini şöyle istiyordu:
…”O bir kol idi. Şeriatın kuvvetli satırı, insanlık için zararlı bir unsur olan bu kolu kopardı. Sıra onun gibi düşünen dimağlardadır. Bu kafalar taşın altında ezilmeli…”
Refi Cevat kendini alamıyor, daha da ileri gidiyor ve Galata Köprüsü’nün her iki tarafında bulunan aydınlanma direklerine İttihat ve Terakki mensuplarının teker teker asılarak idam edilmelerini böylece köprünün cesetlerle süslenmesini isteyecek kadar kendisini kaybediyordu.
Refi Cevat cenazeye katılan subaylara saldıran “Sırmalı Haydutlar” başlıklı yazısında ise:
…”Devletin resmi üniformasını taşıyan bir sürü haydut, devlet tarafından asılmış bir haydut un cenazesine karışarak kargaşa yaratmışlardır. Bunların da yakalanarak cenazesine katıldıkları haydutun akıbetine uğratılması gerekmektedir,” diyordu.
Refi Cevat’a göre “cenazenin aslında dört hamalla mezara gönderilmesi gerekirdi”.
Evet, arkasını İngilizlere ve hükümete dayayan Refi Cevat
esip gürlüyordu. Ama kimi rastlantılar, bu gibi kişilerin ne derece alçak ve korkak olduğunu açığa çıkarır. Biz yine Yüzbaşı Selahhatin’e dönelim. Bakın Yüzbaşı Selahattin bizlere ne söylüyor:
…”Üç gün sonra yedi sekiz subay Tepebaşı’nda oturuyorduk ve içiyorduk. Ben hayatımda ilk kez arkadaşlarımın ısrarıyla viski içmiştim. İçki başıma vurmuştu. Tam bu sırada içimizden biri karşı masada oturan adamı göstererek:
…”Refi Cevat, dedi.
Hemen karar verip kalktık! Güya masasında oturuyormuş gibi çevresini sardık. Şaşırdı. Dört bir yan, Rum, Ermeni, Hıristiyan ve yabancı subaylarla dolu olmasına rağmen yardım gelinceye kadar cehennemi boylayacağını kestirdi. Söyleyeceğimizi söyledik. Ertesi günü bir yeni yazıyla özür dileyeceğine yemin etti. Biz de böyle bir yazı yayınlanmazsa canını cehenneme yollayacağımızı tekrarladık.
Ertesi günkü Alemdar gazetesinin başyazısının kısa özeti:
…”Kahraman ordunun subayları, cenazeye katılmakla ülkede bir fenalığa yol açılmamasını amaçlamışlar… Ne asil, ne yüksek bir fikir!…” (Bakınız: İlhan Selçuk, “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı”, Sf:30-31)
İstanbul’da bu olaylar sürerken, Paris’te Osmanlı toprakları paylaşılıyor, ancak dünyanın başka köşelerinde de halklar emperyalizme karşı tavırlarını belirtmeye başlıyorlardı. İşin ilginç yanı, Kaymakam Kemal Bey’in idam kararının verildiği 8 Nisan 1919 Salı günü, Paris’te İngilizlerle Fransızlar —“Dünya petrolleri üzerinde iki ülkenin haklarını ayarlayan ve savaştan önce petrol şirketlerindeki Türk hisselerini de ortadan kaldırıcı düzenlemeler içeren Long-Brenger anlaşmasını imzaladılar.”
Boğazlıyan ve Yozgat Mutasarrıfı Kemal Bey’in idam edildiği gün, 10 Nisan 1919’da Hindistan’da Armitsar şehri halkı ayaklanmış, kent yönetimini ele geçirmişti. Beş İngiliz işadamı öldürülmüştü. 6 Nisan’da Bombay’da başlayan protesto hareketi yayılıyordu. 13 Nisan’da İngilizler Pencap’ta büyük katliam yaptılar. Artık Hindistan’da Hindu ve Müslümanlar İngiliz sömürgeciliği karşı birleşmişlerdi.
Mustafa Kemal, Şişli’deki evinde bütün bu olup bitenleri izliyor, emperyalizme karşı verilecek ilk silahlı savaşımın planlarını yapıyor, kozasını örüyordu. (Bakınız: Alev Coşkun, “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” Cumhuriyet Kitapları, 14. Baskı, Ocak 2009; (21)Nisan 1919, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in İdamı” Sf:314…326.)
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Mehmet Kemal Bey’in idamı Anadolu’da Mustafa Kemal’in önderliğinde milli bir hareketin doğmasına, Mustafa Kemal’in Başkanlığında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) Ankara’da toplanıp açılmasına neden olmuştur. Nitekim TBMM, 14 Ekim 1922 tarihinde çıkarttığı bir kanunla Mehmet Kemal Bey’i “Milli Şehit” ilan etmiş, eş ve çocuklarına vatani hizmet tertibinden ömür boyu şeref aylığı bağlanmıştır.
Bu vesile ile Seç Haber ailesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, O’nun dava ve silah arkadaşları ile bu yolda devletimizin, milletimizin bekası için canlarını feda eden tüm kahraman ve aziz şehitlerimiz rahmetle ve minnetle anıyor 14 – 20 Nisan Şehitler Haftası’nı kutluyoruz efendim.