-…”Şuna kani olmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir,” sözü kadın haklarının savunucusu ve kadın konusunda her zaman içtenlikle hareket eden Atatürk’e aittir. O’nun manevi çocuklarından Prof. Dr. Ayşe Afet İnan bunu şu sözle onaylar:
—“Medeni âlemin, bilim ve kültür topluluklarının hangisinde bulunursanız bulununuz, Türk kadınına hak tanıyan Atatürk devri olduğunu daima size hatırlatırlar. (Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara, TTK Basımevi, 1959, s. 234)”
Atatürk, Türk Devrimi içindeki sosyal, siyasal ve hukuk reformlarıyla Türk kadınının eski ve geri değer yargılarından kurtulmasında öncü olmuştur.
Çünkü O, Türk Kurtuluşu Savaşının sürdürüldüğü dönemde, eli silah tutanların cephelerde meşgul olmasından doğan insan gücü boşluğunun Türk kadını tarafından, başarıyla nasıl doldurulduğuna tanık olmuş, Türk bağımsızlık ateşini Sultan Ahmet mitinginde tutuşturmaya çalışan Halide Edip’lerden sonra cepheye kağnılarla cephane yetiştirmeye çalışan Anadolu kadınını da gözleriyle görmüştü.
O’nun, Türk kadınının eski ve geri değer yargılarından kurtulmasında öncülük ettiği dönemde, eşi Latife Hanımefendi tarafından da büyük destek gördüğü ileri sürülen ve kurucuları arasında, Nezihe Muhittin, Latife Bekir (Çeyrekbaşı), Sabiha Zekeriya (Sertel) ve aktif üyelerden Şukufe Nihal Hanımların yer aldıkları “Türk Kadınlar Birliği’ni 7 Şubat 1924” tarihinde kurmuştu.
21 Nisan 1955’te dönemin Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı, Türk Kadınlar Birliği’nin teklifi ile her sene, Mayıs ayının, ikinci Pazar gününün “Anneler Günü” olarak kutlanması hususunda Valiliklere bir genelge göndermesi üzerine, ülkemizde aynı yılın Mayıs ayının ikinci Pazar günü “Anneler Günü” olarak ilk kez kutlanmıştı. 365 güne sığdıramadığımız o şerefli günde, yurdumuzun dört bir tarafında yapılan toplantılarla kutlamıştır.
İzmir Radyo’sunda konuşmalar yapılmış ve hususi programlar yayınlanmıştır. Saat 9.00’da Tayyare sinemasında bir tören yapılmış ve saat 9.30’da yavrukurtlar, Karşıyaka stadyumunda, annelere ithaf ederek 23 Nisan gösterilerini tekrarlamışlardır. Daha sonra Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımefendi’nin kabri ziyaret edilerek bir çelenk konmuştur.
Atatürk’ün Annesi, Zübeyde Hanımefendi, 13 Aralık 1922 günü, Salih Bozok’un refakatinde trenle Ankara’dan İzmir’e hareket etmiş, 14 Aralık günü, İzmir – Karşıyaka İstasyonu’nda Latife Hanım tarafından karşılanmıştır.
Zübeyde Hanımefendi, Karşıyaka İstasyonu’na yakınında, kendisi için hazırlanan bir Köşk’e nakledilmiş ve ölüm tarihi olan 14 Ocak 1923 gününe kadar burada tedavi edilmiştir.
Atatürk, Annesi Zübeyde Hanımefendi ile pek az beraber kalabilmiştir. Çok hareketli geçen hayatında yaşlı Annesini yanında taşıyamamış, Çankaya’da kısa bir müddet beraber oturabilmiştir. Atatürk’ün ebedi istirahatlerine çekilinceye kadar Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği görevini sürdüren Hasan Rıza Soyak, ”Ana – Oğul “ münasebetlerini ve Zübeyde Hanımefendi’nin vefatı üzerine Atatürk’ün duyduğu derin elemi şöyle anlatır:
(—); “Annesine derin bir saygı ve sevgi ile bağlıydı. Çankaya’da yanında kaldığı kısa bir müddet zarfında görüyordum; izin almadan odasına girmiyordu; girince elini öpüyor, sıhhati ile ilgileniyor, arzularını soruyordu.”
Milli Mücadelenin ilk yıllarında Çankaya’da Mustafa Kemal ile bir görüşme yapan İngiliz gazeteci MissGraceEllion’un, Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım ile ilgili şu anısını dinleyiniz:
(—)“Gözüm Paşa’nın yazı masası üzerinde asılı duran güzel bir Türk hanımının portresine ilişti. Ne güzel yüz, diye haykırdım. Paşa göze çarpan bir gururla:
…”Anam, ”dedi.
Onu görmenin büyük zevkine varabilir miyim? Diye sordum.
-…”Çok hastadır. Doktorlar gece, gündüz yanındadırlar. Hey hat, korkuyorum artık iyi olmayacak.”
Sonra merdivenden çıkıp hastanın dairesine gittik. Kendisini bir divan üstünde yastıklara dayanmış oturuyor görünce şaştım. İlk önce onun ölüme bu kadar yakın olduğuna inanmak güçtü.
-…”Yazık! dedi, Mustafa Kemal, O’nun ıstırabı hep benim yüzümdendir. Benim sürgün kaldığım yıllar esnasında çektiği ıstırap ve döktüğü gözyaşlarının hesabını şimdi veriyor.”
Mustafa Kemal çok konuşamayacak kadar üzüntülüydü, sesinde bir keder vardı. Ben Zübeyde Hanım’a, şimdi Siz de, O’nun zaferine katılabilirsiniz dedim. Oğlunuzla kim bilir ne kadar övünüyorsunuzdur. Yaptıkları olağanüstü işlerdir. Ben; yalnız O’nun eserlerini görmüş ve O’nun la konuşmuş olmakla iftihar ediyorum dedim.
Bana heyecanla teşekkür etti ve dedi ki:
—“Allah’ın bana bu Oğul’u vatanı kurtarmak için gönderdiğine inanıyordum. Oğlum bana daima şefkatlidir…”
365 güne sığdıramayacağımız, haklarını hiçbir zaman ödemeyeceğimiz bilinciyle, Seç Haber ailesi olarak tüm annelerimizin bu şerefli gününü kutluyoruz efendim.
İsmet Erarpat