Edebiyat dünyasına Yusuf’un Limanları ile giriş yapan Can Orhun, Ex-libris ya da Pertev Efendi’nin Olağanüstü Yolculuğu ile okuyucularının karşısına bir kez daha çıktı. Osmanlı dönemin ticari, siyasi ve sanatsal gerçekleriyle kurgulanan roman, yüzyıllar öncesinin atmosferini birebir yansıtıyor. Kendine has bir üsluba sahip roman, okuyucuyu her sayfada kendine daha çok bağlıyor. Romanın en çok dikkat çeken farkı ise bir sonraki gelişmenin tahmin edilemez olması. Bu yüzden sayfalar sadece tutkuyla değil heyecanla çevriliyor.
Serüven dehşet bir beddua ile başlıyor
Devlet-i Aliyye zamanında İstanbul’da yaşayan mücellit Pertev Efendi’nin sakin ve huzurlu süren hayatı, Ragıp Paşa Kütüphanesi’nde çalışan dostu Kazım Efendi’nin ona gösterdiği çok eski bir yazma ile değişiyor. Saray’dan alınan bu yazmanın kim tarafından yazıldığını gösteren Ex-libris kısmındaki bir not, Pertev Efendi’nin tüm düzenini altüst ediyor:
“Ey sen;
Şu anda bu kitabı elinde tutan yabancı,
Sen; ömrü bu kitabın bir satırından dâhi kısa olacak ölümlü,
Bil ki;
Bu kitap sana ait değil.
Bu kitap senin değil.
Eğer onu ait olduğu yere, sahibine geri götürmezsen;
Ruhun bir daha gün yüzü görmesin,
Kalbin kör karanlıklarda sonsuza kadar mahpus kalsın,
Tanrının gazabı hem senin hem evinin üzerinde olsun,
Zifiri karanlıklar yuvan olsun,
Çatılarına yıldırımlar düşsün,
Yer sarsıntıları ocağını kara bataklıklara sürüklesin,
Vahşi kuşlar etlerini lime lime etsin,
İç organların çürüsün. Yüreğin kurusun,
Derilerin kıymık kıymık dökülsün, çığlıkların nefesin olsun,
Ey sen,
Eğer bu kitabı ait olduğu yere geri götürmezsen,
Gökyüzünün tüm lanetleri kaderin olsun, ömrünün geri kalanında tek umudun cehennemin azabı olsun.”
Sonunu tahmin edemeyeceğiniz tutkulu bir yolculuk
Pertev Efendi, bu yazmayı asıl sahibine götürmeye karar verir. Saraydan bir şekilde çıkarttığı yazmanın çalındığı anlaşılınca peşine düşen yeniçerilerden canını kurtarmak için eşini, işini ve sevdiği her şeyi arkasında bırakmak zorunda kalır. Yol arkadaşı Kuru Mustafa Efendi ile birlikte sonunun nereye varacağını bilmeden çıkmayı göze aldığı heyecanlı yolculuğunda, kaderi onu önce Patmos Adası’na, sonra da Kudüs’e sürükler. Okumaya olan açlığıyla bilinen, kitapların içinde sakladığı bilgilere ve ruhunda yaktıkları ışıklara âşık Pertev Efendi, sayfalarında raks eden gözlere en güzel yolculukların kitaplar sayesinde gerçekleşebileceğini ispat ediyor.
Osmanlı ve Hristiyan dünyasına ait el yazmalarını uzun süre araştırdım
Kitabı kurgularken yaptığı hazırlıklar hakkında bilgi veren Can Orhun, “Ex-libris ya da Pertev Efendi’nin Olağanüstü Yolculuğu kurgu bir roman ama yine de tekniklerde ya da terimlerde bir hata yapmamak için aynı konuyu çok farklı kaynaklardan hem öncesinde hem de yazma süresince uzunca bir süre araştırmam gerekti. Döneme ait günlük hayat hakkında yaptığım okumaların yanında el yazmaları hakkında da araştırma yaptım. Hem Osmanlı el yazması kitaplar hem de Hristiyan dünyasına ait el yazmalarını araştırdım. Kitapların tarihsel özellikleri, yapılışları, kullanılan kâğıtlara ait malzemeler, üzerindeki yazılar ve bezemeler gibi birçok konuyu detaylı bir şekilde inceledim. Kahramanımız Pertev Efendi de bir mücellit olduğu için ciltleme tekniklerine ve o zamanın terminolojisine de olabildiğince sadık kalmaya çalıştım.” dedi.
Kitaplar gerçekten beddua ile korunuyor muydu?
Henüz matbaa hatta kâğıt bile yokken bir kitabı oluşturmanın zorluğuna dikkat çeken Can Orhun, “O dönemlerde üzerine yazı yazmak için hayvan derilerinden parşömenlerin hazırlanması, birleştirilmesi, onlarca hattat tarafından elle yazılması, resimlendirilmesi ve en sonunda da ciltlenmesi son derece zor, masraflı ve uzun zaman alan bir iş. O yüzden kitapları korumak için akıllarına ne geliyorsa uygulamış insanlar. Kitapları dolaplara kilitlemişler, zincirlemişler ve bir önlem olarak da insanların korkularını kullanmaya çalışıp içlerine beddualar yazmışlar. Bu uygulama daha çok Ortaçağ döneminde görülüyor. Ağırlıklı olarak batılı kütüphanelerde görülüyor ama Ortadoğu’daki bazı kitaplarda da rastlanıyor.” bilgisini verdi.