Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasından (30 Ekim 1918) sonra, orduların terhisi ile ilgili Padişah iradesi çıkmış (5 Kasım 1918), Yıldırım Orduları Grubu ile 2. Ordu karargâhlarının lağvedilmesine ilişkin karar verilmiştir. Harbiye Nezareti’nin çağrısına uyarak 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a gelen Tuğgeneral Mustafa Kemal Paşa, Ordu Müfettişi olarak görevlendirildiği Samsun’a çıkışına kadar (19 Mayıs 1919) Mütareke Döneminde beş buçuk ay kadar İstanbul’da kalmıştır.
Bu süre zarfında yakın arkadaşlarıyla ülkenin kurtuluşu için hal çareleri arayan Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin bir barış dönemi kadrosu olarak (Tarihe “Üçler Misâkı” adıyla geçecektir) teşkil ettiği bir düzenlemeyle 30 Nisan 1919 tarihinde Padişah iradesi de çıktıktan sonra IX. Ordu Kıt’aatı Müfettişliğine atanmıştır. (Önce IX. Ordu Kıt’aatı Müfettişliği olarak adlandırılan bu müfettişlik makamı daha sonra III. Ordu Müfettişliği olarak adlandırılacaktır.)
Mustafa Kemal Paşa’nın Ordu Müfettişi olarak atanması, hiç şüphesiz Milli Mücadelenin başlangıç noktasını teşkil etmektedir. Ordu müfettişliğine ataması yapıldıktan sonra, İstanbul’da vakit kaybetmeden müfettişlik karargâhının kadrosunu oluşturmaya çalışan Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’daki hükûmet ve Erkan-ı Harbiye karargâhıyla bürokratik işlemleri tamamlayıp 16 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a hareket etmiş ve 19 Mayıs 1919 günü karargâhıyla Tütün İskelesinden karaya çıkarak Samsun’a ayak basmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basması ve ardından yaptıklarıyla gelişen süreç, vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının sağlanarak Türk İstiklal Harbinin zaferle sonuçlanmasında belirleyici olmuştur. Fakat hem bu dönemle ilgili çalışmalarda hem de Mustafa Kemal Paşa’nın XI. Ordu Müfettişliğine atanmasına ait hususlarda, başkaca mühim tayinlerin de aynı sürecin bir parçası olarak aynı devre ve aynı şartlar dâhilinde meydana geldiği genellikle anlatımlarda ihmal edilmiş;
“I. Ordu Müfettişliğine Fevzi Çakmak Paşa, II. Ordu Müfettişliğine Mersinli Cemal Paşa, IX. Ordu Müfettişliğine (III. Ordu Müfettişliğine) Mirliva Mustafa Kemal Paşa atanmıştır.”
Atanan Müfettişlerin görev sahalarına geçmeden önce “IX. Ordu” hakkında kısa bir hatırlatma faydalı olacaktır. İngilizlerin isteği üzerine merkezi Erzurum’da bulunan IX. Ordu Karargâhı 2 Nisan 1919’da lağvedilerek yerine 15. Kolordu Komutanlığı kurulmuştur. IX. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa 3 Nisan günü İstanbul’a çağrılmıştır. (Yakup Şevki Paşa, 9 Nisan’da görevini Albay Rüştü Bey’e devredecek, 14 Nisan’da Erzurum’dan ayrılarak 26 Nisan’da İstanbul’a gelecek ve 16 Mayıs’ta Malta’ya götürülecektir.) 15. Kolordu Komutanlığı’na Musa Kazım Karabekir Paşa atanmıştır. (1918’in 28 Kasımında Kars’tan İstanbul’a gelen Karabekir Paşa, 6 Aralık 1918’de Padişah ile görüşmüş, Padişah; …”Sizin gibi genç, mert, güvenilir kumandanları olan bir millet elbette batmaz!” demiştir. Karabekir Paşa da, …”kumandanların İstanbul’da toplanmasının hata olduğunu” iletmiştir. Karabekir Paşa, 25 Aralık 1918’de Tekirdağ’daki 14. Kolordu Komutanlığı’na atanmış, fakat burada kendisine görev yaptırmayacaklarını sezdiği için Doğu’da görev istemiştir. 13 Mart’ta Erzurum’da 15. Kolordu Komutanlığı görevine atanmış olan Karabekir Paşa, 11 Nisan’da Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa’yı (Çakmak) ziyaret ederek daha fazla beklemeden görevine gideceğini söylemiştir. Fevzi Paşa’da kendisine kumandanların tasfiye edileceği için acele etmemesini söylemiştir. Ancak, Karabekir Paşa bir gün sonra atandığı 15. Kolordu Komutanlığı görevine başlamak İstanbul’dan Gülcemal Vapuru ile ayrılacak, 3 Mayıs’ta Erzurum’a varacaktır.)
Atanan Müfettişlerin görev sahaları şu şekildeydi:
“I. Ordu Müfettişliği: İstanbul merkezli bulunan Müfettişlik, 1. ve 14. Kolordularla 25. Kolordudan oluşmaktadır. Görev sahası; Rumeli’nin bütünü ile Anadolu’dan Bolu, İzmit ve Üsküdar livalarını, Hüdavendigar (Bursa) Vilayetiyle Balıkesir ve Çanakkale Mutasarrıflığını ve geçici olarak İzmir-Afyonkarahisar çizgisinin kuzeyinde İzmir Vilayeti kesimini kapsamaktadır.
“II. Ordu Müfettişliği: Konya merkezli olan Müfettişlik, 12. ve 20. Kolordularla 27. Kolordudan oluşturulmuştur. Görev sahası; İzmir Vilayeti, Antalya, Muğla, Silifke, Kütahya, Eskişehir, Afyonkarahisar, Kayseri ve Niğde müstakil mutasarrıflıklarını, Konya, Kastamonu ve Ankara vilayetlerini, İzmir vilayetinin İzmir-Afyonkarahisar çizgisi hariç güneyindeki bölgeyi içermektedir.
“III. Ordu Müfettişliği: Samsun merkezli olmak üzere, 15. ve 3. Kolordulardan teşkil edilmiştir. Görev sahası; Trabzon, Erzurum, Sivas ve Van vilayetleriyle Canik Mutasarrıflığını içine almaktadır.
IX. Ordu Kıt’aatı Müfettişliğine atanan Tuğgeneral Mustafa Kemal Paşa’nın 11 Mayıs 1919 tarihli telgraf önemlidir, görevine henüz İstanbul’da başladığını göstermektedir. Müfettiş Paşa, 11 Mayıs Pazar günü Damat Ferit Paşa’nın Nişantaşı’nda verdiği yemeğe gitmiştir. Yemekte Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa (Çobanlı)’da hazır bulunmuştur. Ordu Müfettişi Paşa, Samsun ve çevresindeki karışıklığı yerinde incelemeler yaparak önleyeceğini söyledikten sonra Sivas ve Samsun’da asayişi bozan çeteler hakkında bilgi istemiştir. (“…Bu bilgi mülkî makamlarla askerî makamların yazışmaları ile tespit edilecek ve Kolordu Komutanı Albay Salâhattin Bey bu bilgiyi Samsun’da bana verecektir”)
Mustafa Kemal Paşa’nın milli mücadeleyi başarıya taşımış olmasından dolayı ön planda yer alması, tabii olarak kendisinin vazifesine dair araştırmaların daha fazla tercih edilmesine ve ilgi görmesine neden olmuştur. Bunun tersini düşünmek hiç şüphesiz doğru değildir. Sadece Mustafa Kemal’in vazife ve yetki alanını ele alarak yapılacak değerlendirmeler noksan kalacaktır. Zira diğer ordu müfettişlerinin vazife ve yetkileri de özü itibariyle Mustafa Kemal Paşa’ya takdim edilen 7 Mayıs 1919’da takdim edilen talimat sureti ile benzer niteliktedir amma… -“Hükûmetin talimatına göre müfettişler, -bir yerde- İngilizlerin istekleri doğrultusunda; “mütareke hükümlerinin tatbikini kolaylaştırmak, ötede beride dağınık halde bulunan orduyu terhis edip silah ve cephanenin teslimini kolaylaştırmak, Kuva-yı Milliye adı altında toplanan çeteleri dağıtmakla” görevlendirilmişlerdir!”
Aşağıdaki belgede IX. Ordu Kıtaları Müfettişliğine verilecek 7 Mayıs 1919 tarihli Talimat Suretini okumaktayız:
Ordu Müfettişlikleri hususundaki 22 Mayıs 1919 tarihli talimat uyarınca müfettişliklerle 13. Kolordunun vazife ve yetkileri ise şu şekildedir:
“Müfettişlik ve kolorduların vazifeleri yalnız askeri olmayıp aynı zamanda mülkidir.
1. İşbu müşterek vazifeler şunlardır:
a) Mıntıkada asayiş-i dâhiliyenin iade ve istikrarı ve bu asayişsizliğin esbab-ı hudusunun (ortaya çıkmasının sebepleri) tesbiti.
b) Mıntıkada ötede beride bulunan esliha (silahlar) ve cephanenin bir an evvel toplattırılarak münasip depolara idhali (nakli).
c) Bütün memleketin yekpare bir kitle halinde ve Hilafet-i Kübra etrafında cem’i.
2. Müfettişlik ve kolorduların balada (yukarıda) ta’dad (sayılan) ve edilen vezaifi tedvir (yerine getirmek) için vereceği bi’l-cümle talimatı mıntıkalarında bulunan vilayetlerle mutasarrıflıklar doğrudan doğruya ifa edeceklerdir.
3. Müfettişlikler ve kolordular kendi mıntıkaları civarlarındaki asayiş vesaire işleri için doğrudan doğruya civar kolordu ve müfettişliklerle muhabere edeceklerdir.
4. Müfettişlik emrinde bulunan kolordular harekât ve asayiş hususatında doğrudan doğruya müfettişliklere, muamelat-ı cariye yani muamelat-ı zatiye, kuvve-i umumiye vesaire gibi hususatta kemafi-s sabık (eskiden olduğu gibi) Hariciye Nezaretiyle muhabere edeceklerdir. Fırka veya mıntıka kumandanlığı veya bir vazife-i hususiyeye tayin edilecek zabitanın tayin veya tebdilleri müfettişliğin muvafakat veya talebiyle olacaktır. Mahaza sair hususatça lüzum ve menfaate göre müfettişliğin verdiği talimatı kolordu kumandanlıkları aynen tatbik edeceklerdir. (“13. Kolordu müstakilen Nezarete bağlı olmak üzere kalan sekiz kolordu üç müfettişliğe taksim olunmuştur”).”
Ordu Müfettişi Paşa, 16 Mayıs 1919 Cuma günü Yıldız Saray’ında icra edilen Cuma Selamlığından sonra devlet erkânı ile vedalaşarak Samsun’a hareket etmiştir. Bandırma Vapuru 17 Mayıs gecesi saat 23.00 sıralarında İnebolu’ya gelmiş ancak şiddetli fırtına sebebiyle Ordu Müfettişi Paşa ve arkadaşları karaya çıkmaksızın yolculuğa devam etmişlerdir.
Bandırma Vapuru 18 Mayıs günü saat 12.00 sıralarında Sinop limanına girmiş ancak şiddetli fırtına sebebiyle Müfettiş Paşa karaya çıkmamış, yerine Üsteğmen Hikmet (Gerçekçi) Bey’i, gemiye yanaşan bir sandal aracılığıyla kıyıya göndererek, Samsun’daki Tümen Komutanlığı’na, -gelmekte olduklarını bildiren- bir telgraf çektirmiş, müteakiben yola devam edilmiştir. (Not: 16 Mayıs Cuma günü İstanbul’dan Bandırma Vapuru ile yola çıkan Ordu Müfettiş Paşa, 18 Mayıs’ta Sinop’a gelmiş, mutasarrıftan İzmir işgaliyle ilgili gelişmeleri, Hükümetin istifasını öğrenmiştir. Kendisini karaya davet eden Sinop Mutasarrıfı’na Bandırma vapurundan gönderdiği kartta: “…Sinopluların hakkımda gösterdikleri duygulara teşekkür ederim. Rahatsızlığım dolayısıyla davetlerine uyamadığımdan üzgünüm. Kendilerine selâm ve sevgilerimin iletilmesini rica ederim” demiş vekaradan yol olmadığı öğrenilince, Vapur Samsun yönünde kıyıyı izleyerek harekete devam etmiştir.
Ordu Müfettişi Paşa, 19 Mayıs 1919 günü karargâhıyla birlikte sabah saatlerinde Tütün İskelesinden karaya çıkarak Samsun’a ayak basmış ve “…19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığım zaman elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız, Türk milletinin asaletinden doğan ve benim de vicdanımı dolduran manevi bir kuvvet vardı. İşte ben o kuvvete, yani Türk milletine güvenerek işe başladım.” diyerek istiklal mücadelesine atıldığını anlatmıştır.
Samsun şehri, Orta ve Doğu Anadolu’ya bağlantısı olan stratejik bir nokta olmasından dolayı Ordu Müfettişi Paşa karargâhıyla birlikte altı gün kaldığı Samsun’da Mantika (Mıntıka) Palas’ta karargâhını kurmuş, Samsun ve Orta Karadeniz’deki gelişmeleri yakından takip etmiştir. Samsun’a çıktığında ülkenin durumu karanlıktır. Savaşı kazanan devletler, savaş içinde aralarında yapmış oldukları gizli anlaşmalarda öngörülen yerleri işgale başlamışlardır.
İtilaf Devletleri I. Dünya Savaşı esnasında Osmanlı Devleti’ni paylaşmaya yönelik dört gizli anlaşma imzalanmıştır:
–1915 yılının Mart-Nisan aylarında imzalanmış olan “İstanbul Anlaşması”,
–İstanbul Anlaşması’ndan birkaç gün sonra İtalya ile imzalanan “Londra Anlaşması”,
–1916 yılının Mayıs ayında İngiltere ve Fransa arasında imzalanan “Sykes-Picot Anlaşması”,
–İtalya’nın Sykes-Picot Anlaşması’na itirazı üzerine bu devlete yeni topraklar bırakmak için 1917 yılı Nisan ayında imzalanmış olan “Saint Jean de Maurienne Anlaşması”.
Her gün bir yurt köşesi işgal edilmektedir. Galipler kendilerini ateşkes anlaşmasıyla bağlı görmüyorlar. Musul, İskenderun, Çukurova, Antep, Maraş, Urfa, Konya, Antalya, Akşehir, Fethiye, Afyon, Marmaris, Burdur, Bodrum, Milas, Kuşadası, Samsun, Merzifon, Eskişehir, İzmir çevresi yabancı askerlerin çizmeleri altındadır. Birest-Litovsk Antlaşmasıyla geri alınmış olan Kars, Ardahan ve Batum boşaltılmıştır. Mondros’taki İngiliz delegasyon şefinin verdiği güvenceye rağmen, İstanbul’da yabancı askerler kol gezmekte, galip devletlerin temsilcileri her şeye müdahale ile ülkeyi fiilen yönetme durumuna gelmişlerdir.
Yıllarca cepheden cepheye koşan ordu terhis edilmekte, elinden silah ve cephanesi alınmaktadır.
Doğu’da hudutları mümkün olduğunca geniş bir Ermenistan, Kuzeyde Sinop’tan Batum’a kadar uzanacak bir Pontus – Rum devleti, Güneydoğuda da İngiliz himayesinde bir Kürdistan Devleti kurulması projeleri üzerinde gayretle çalışılmaktadır. Batıda ise Magali İdea’nın amacı olan “Eski Bizans’ı” “Büyük Yunanistan’ı” ihya etme faaliyeti fiilen başlamış bulunmaktadır. Bu maksatla İzmir ve çevresi Yunan Ordusu’nun insafına terk edilmiş bulunmaktadır. Yakın doğu düzeninin mimarı olan Büyük Britanya’nın Başbakanı Lloyd George, Grek ve Venizelos hayranıdır. Yunanlı milyarder Zaharof’un dostudur. Türklere karşı önyargılıdır. Amacı Yakındoğu’da İngiliz çıkarlarının bekçiliğini yapacak güçlü bir Yunanistan yaratmaktır.
İzmir’i kana bulayan Yunan ordusu bu amaçla, müttefik donanmasının desteğinde Anadolu’ya salınmış, gidebileceği yerler için bir sınır çizilmesi de unutulmuştur! Bu karanlık tablo karşısında, devlette birinci karar sahibi olan Vahdettin’in tutumunun ne olduğu daha önce açıklanmıştı. Bu politika boyun eğme, mesele çıkarmama, İngilizlerin her dediği yapılarak onların teveccühünü kazanma ve böylece ne kurtarılabilirse onu kurtarma politikasıdır. Parlamento dağıtılmıştır. Padişahın kurduğu hükümetler aynı görüşü izlediklerinden milli hakları koruyamaz hale gelmişlerdir. Bu manzara karşısında, çeşitli parti mensupları ve fikir çevrelerinde ülkenin bütünlüğünü korumak için iki hâkim görüş belirmiştir:
1) İngiltere himayesine girmek.
2) Amerikan mandasını istemek.
Bu görüşleri benimseyenlerin ortak noktaları şunlardır:
Bir defa ilke olarak İngiltere, Fransa ve İtalya gibi düvel-i muazzama devletleri karşımıza alınmayacak, onlara husumet gösterilmeyecekti; ikincisi Padişah ve Halifeye canla başla bağlı kalınacaktı. Bunların dışında üçüncü bir akım da yöresel kurtuluş çaresi arayanlara aittir. Bunlar Osmanlı Devleti’nin dağılacağını bir emrivaki olarak görmekte ve kendi başlarının çaresine bakmakta idiler.
Bu görüş ve düşüncelerin ışığında Ordu Müfettişi Paşa’nın görüşü nedir? Bu bakış açısının dayanağı nelerdir? Uygulama stratejisi nedir? Soruları konuyu netleştirecektir.
Ordu Müfettişi Paşa, daha ateşkesin ilk günlerinden itibaren görüşünü medeni cesaretle açık açık ortaya koymuştur. Düşmanların her dediğine kayıtsız şartsız boyun eğmenin yanlış olacağını felaketlere yol açacağını, askeri hiyerarşiye pek de uygun olmayan biçimde dile getirmişti. İstanbul’a geldikten sonra da, kendisinin de içinde bulunduğu güçlü, tehlikeyi bilen muktedir bir hükümetin duruma hâkim olabileceğini düşünmüştür. Ancak bu gerçekleşmemiştir. İşbaşına gelen hükümetler aciz, işbirlikçi, direnme ile bir şey yapılamayacağı, galip devletler memnun edilerek siyasi maharet gösterilerek, müttefikler arasındaki çekişmelerden medet arayan bir nitelik taşımaktaydılar. Mustafa Kemal, her şeye boyun eğmekle milli bağımsızlığın yok olacağını görmüş, devletin varlığını muhafaza etmesini ancak millî haklara sahip çıkmak ve bir varlık göstermekle kabil olacağını saptamıştır. O, “Hak verilmez, alınır.” , “Kuvvet ve kudretten mahrum olanlara itibar edilmez” inancındadır. Ona göre “Türk milleti hakkını düşmana yaranmakla değil, direnmekle, milli bağımsızlığı savunmakla elde edecektir.” Anadolu’da bu maksatla görev almıştır.
Acaba bu mümkün müydü? Nasıl bir değerlendirme sonucuydu?
Karşımızda I. Dünya Harbi’nin galipleri, süper devletler vardı. Bunlar ve bunların uyduları olan Yunanistan ve Ermenistan ile parasız ordusuz, mevcut hükümete de karşı çıkarak başarı nasıl sağlanacaktı?
Ordu Müfettişi Paşa, görünürdeki sıkı işbirliği havasına rağmen, milli direnme arttığı nispette, müttefikler arasında çıkar çatışmalarının kaçınılmaz olacağı kanısındaydı. Bunlardan İtalya, İzmir’in Yunanistan’a verilmesinden harp sonrası meselelerde ikinci plâna itilmekten kırgındı. Fransa, Suriye ve Lübnan’a el koymakla Yakındoğu’da bir dereceye kadar tatmin edilmişti. Fakat onun için hayati olan mesele, kendi Doğu sınırlarının güvenliği, yani Almanya barışının Fransa’nın görüşleri doğrultusunda gerçekleşmesidir. Bu konuda İngiltere ile tam bir görüş birliği olduğu söylenemezdi. Dolayısıyla Yakındoğu’da İngiliz siyaseti paralelinde sonuna kadar gideceği şüpheliydi. Ortada Yunanistan’ı Anadolu macerasında destekleyecek güç olarak İngiltere kalıyordu. Fakat İngiliz halkı harp yorgunudur. Yeni bir savaş macerasına karşıdır. Barış hedeflerine Yunan ordusunu kullanarak ulaşmak hesabı içindedir. Dolayısıyla Yunan ordusu yenilgiye uğratılırsa Türkler arzu ettikleri âdil barışa erişebileceklerdir. O, derin sezişi ile bunu görmüş ve mücadele stratejisini buna göre yürütmüştür.
Ordu Müfettişi Paşa, Milli Mücadele’nin yürütülmesinde Türk Halkının yurtseverliğine güvenmektedir. Bu halk yorgun ve yoksuldur. Fakat toprağına bağlı ve gurur sahibidir. Yabancı egemenliği görmemiştir. Her şeyden önce istiklâline âşıktır. Adil bir barış yerine, kan, gözyaşı, yabancı boyunduruğu geldiğini görmüş ve her yerde silâha sarılmıştır.
İşte Mustafa Kemal Paşa bu halkla mutlu sonuca ulaşacağı inancındadır ve bunun için önce mevcut askeri birliklerde görüş birliği sağlamak, halkı örgütlemek, İstanbul ile ilişkileri buna göre aşamalı olarak yönlendirmek düşüncesindedir.
Mustafa Kemal Paşa Samsun’a gelir gelmez yoğun bir faaliyete girişti. Zira Samsun çevresi, yabancı müdahalesine kılıf hazırlamak isteyen Pontus Rum çetelerinin yarattığı huzursuzluk içindeydi. Mutasarrıf pasif bir tutum izlemekteydi. İkinci bir İzmir faciasına meydan verilmemeliydi. Dolayısıyla Mustafa Kemal Mutasarrıfın acilen değiştirilmesini önerdi ve geçici olarak 3. Kolordu Komutanı Refet Bey’i bu işle görevlendirdi. Sadaret aynı gün verdiği cevapta (21 Mayıs 1919), bu girişimi ve mutasarrıflık için Mustafa Kemal’in önerdiği Hamit Bey’in atanmasını onayladı.
Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında, şehirde İngiliz işgal kuvveti vardı. Bunlar daha iki gün önce 100 kişilik bir takviye kuvveti almışlardı. Ordu Müfettişi 20 Mayıs 1919 tarihli raporunda: …”İngilizler ateşkese uymuyorlar. İstedikleri yere asker çıkarıyor ve içerilere gönderiyorlar. Bu hal, asayişi sağlama görevimi zorlaştırmakta ve halkın güvenini sarsmaktadır. Ateşkes hükümlerine ve millî haklara aykırı olan bu durumun önlenmesini” istedi. Keza aynı gün sadaret makamına: …”İzmir’in işgali olayının milleti ve orduyu tarifsiz derecede içten yaraladığını, ne millet ve ne de ordu varlığına karşı yapılan bu haksız tecavüzü kabul edemeyeceklerini, bu sebeple Padişah ve hükümetin milletin hukukunu korumak için en kesin girişin ve icraatta bulunacaklarına inanıldığını” belirtti.
Damat Ferit verdiği cevapta: -…”Asker çıkarılmasının ateşkesin 7. Maddesine dayandırıldığı, ancak gerekli girişimlerin yapılmasının tabii olduğunu” bildirdi.
Ordu Müfettişi Paşa, birkaç subayını Samsun’daki İngiliz işgal kuvvetleri karargâhına gönderdi. Bu subaylar asayiş durumu, İzmir’in Yunanlılarca işgal edilmesi olayı etrafında İngiliz subaylarla fikir teatisinde bulundular, özellikle Türklüğün yabancı idaresine tahammülü olmadığını vurgulamaya özen gösterdiler. Paşa’nın esas görevlerinden biri bölgesindeki asayişsizliğe yol açan nedenleri saptamak ve bunları önlemek için gerekli önlemleri almaktı. Samsun’a varışından 4 gün sonra bu konudaki görüşlerini şu şekilde dile getirir:
…”Seferberlik başlangıcında, asker kaçaklarıyla Rumlar, Ermeniler ayrı ayrı çeteler halinde faaliyete geçerek bir süre politika ile ilgili olmayan haydutluklar yaptılar. Daha sonra bunlar siyasi tutum içine girdiler. Rus istilası ile destek buldular. Mütarekeden sonra din adamlarının da ön ayak olmasıyla, Pontus Devleti kurmak için açıktan açığa harekete geçmişlerdir. Bugün Samsun civarında 40 kadar Rum Çetesi vardır. Bunlar tamamen siyasi bir nitelik kazanmışlardır. Liva’nın bütün Rumları çetelerle beraber Samsun’daki Rum komitesi ve özellikle Rum metropoliti Yermanos tarafından yönetilmektedir. Bunların siyasî amaçlarla yaptıkları tecavüzler yüzünden Müslüman halk telaş ve heyecan içindedir. Ahali kendini, para ile Müslüman çetesi temin etmek suretiyle korumaya çalışmaktadır. Rum çeteleri İslâm halkını tehdit altına almış ve onları ortadan kaldırmaya girişmiştir. İslamlar savunmadadır. Meydana gelen İslâm çeteleri düzenli bir programa sahip değildirler. Liva dâhilinde ezici bir çoğunluğa sahip olan Müslümanlar ürkek bir vaziyette, mal ve canlarından endişe içindedirler. Rumlar Müslümanları huzursuz eden siyasi emellerinden vazgeçerlerse, şekavet derhal kalkacaktır… Durumun gerektirdiği bütün tedbirler alınmaktadır.”
Ordu Müfettişi Paşa, görevli olduğu bölgenin asayiş ve güvenliğinin sağlanabilmesi için Samsun Livası ve Amasya bölgesinde jandarma ve nizamiye kuvvetlerinin yetersiz kaldığını belirterek bölgede bir miktar efradın silâh altına alınarak, bunlardan elverişli olanların jandarmaya ayrılmasını, Doğuda Ermeni saldırılarına karşı 15. Kolordu mevcudunun gerekirse artırılmasını önerdi. Bundan başka bir tedbir olarak asayişi sağlamakla görevli olduğu bölgelerden en hassasının Samsun Livası olduğunu bu sebeple eşkıya takibi, komitelerin faaliyetlerini gizleme, çarpışmalarda yararlık gösterenlerin ödüllendirilmesi için örtülü ödenekten acilen mahallerine ödenek gönderilmesini teklif etti.
Hükümet silâh altına yeni asker alınmasını, siyasi sakıncası nedeniyle, uygun görmedi. Ama jandarma maaş ve tahsisatının artırılması dolayısıyla gönüllüler yoluyla, jandarmanın takviye edilmesini onayladı. Ayrıca örtülü ödenekten gereken miktarın mahallerine acilen gönderilmesini kararlaştırdı. Kurul ayrıca, Harbiye Nezaretinin teklifi üzerine, Ordu Müfettişi Paşa ve maiyetine, ödenek ve yolluklarının yanı sıra, eşkıya takibi dolayısıyla seyyar olduklarını göz önünde tutarak maaşlarının %50’si kadar zam yapmayı da 1 Haziran’da karara bağladı.
Samsun işgal altındaydı. Çevrede Rum çeteleri kol gezmekteydi. Dolayısıyla Ordu Müfettişi Paşa, güvenlik açısından burada kalmayı uygun görmedi. 6 günlük bir ikametten sonra, iç bölgeyi teftiş ve kaplıcalarından yararlanmak gerekçesiyle, 25 Mayıs’ta Havza’ya geldi. Havza’da işgal kuvvetlerinin uzağında, daha rahat hareket imkânı vardı. Nitekim Paşa, gelir gelmez Havzalılara içinde bulunulan durumu: …”Düşman bizi öldürmek niyetinde değildir. Düşmanın niyeti bizi diri diri gömmektir. Şimdi çukurun tam kenarında bulunuyoruz. Son bir gayretle kendimizi kurtarmamız mümkündür. Zaten başka bir imkân yoktur.” sözleriyle uyardı.
Vatanı kurtarmak maksadıyla halkı direnmeye ve millî haklara sahip çıkmaya davet etti. Hemen bir miting düzenletti. Ordu Müfettişi Paşa Samsundayken orduda görüş ve eylem birliğini sağlamak için 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ve Ankara’da 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa ile temasa geçmiştir. 27 Mayıs’ta Ali Fuat Paşa’dan Afyon’da bulunan 23. Tümenin gücünü ve görevini sordu. Aynı gün Konya’daki Yıldırım Orduları Müfettişliğinden de aynı konuda bilgi istediği gibi, Konya’da bir “Vatan Ordusu” kurulduğuna dair olan haberler hakkında bilgi rica etti. Ali Fuat Paşa, verdiği cevaplarda, 23. Tümenin mevcudunun ancak 970 kişiyi bulduğunu, Manisa’nın da işgal edildiğini haber verdi. Konya’dan gelen cevapta, Manisa ve Aydın’ın işgal edildiği, Afyon’daki tümenin takviye edildiği, Rum olan mutasarrıfın değiştirildiği, asayişi muhafaza ile her türlü işgal olayına her türlü vasıtayla karşı konulacağını bunun için hazırlık yapıldığı bildiriliyordu.
Ordu Müfettişi Paşa bu nedenle görev alanında bulunan kolordu ve idare adamlarıyla komşu illerdeki komutan ve idarecilere, 28 Mayıs tarihli bir genelgeyle “Manisa ve Aydın’ın işgal edildiğini, yurt bütünlüğünün korunması için, dört gün süreyle büyük ve coşkulu mitingler yapılmasını, büyük devlet temsilcilerine, Babıali’ye tesirli telgraflar çekilmesini, Hristiyanlara karşı düşmanca hareketlerden kaçınılmasını” istedi.
Diğer taraftan millî direnmeyi organize etmek için 15., 3. ve 20. Kolordulara 29 Mayıs’ta gizli bir genelge gönderdi. Bu genelgede özetle: “…İtilâf devletlerinin millî bağımsızlığımızı yok etmek istedikleri ortaya çıkmıştır. İzmir, Manisa, Konya ve Antalya’da olduğu gibi. Samsun ve Trabzon için de hazırlık halinde oldukları anlaşılıyor… Ermenistan hayalini gerçeğe dönüştürmeleri, millî hayatımıza öldürücü bir darbe olur. Merkezi hükümet adeta esir vaziyettedir… Milletin esaretten kurtulması, kendi topraklarında egemen ve bağımsız yaşayabilmesi, ancak azimli ve namuslu ellerin, milleti kısa ve doğru yoldan haklarını ve bağımsızlığını savunmaya yönlendirmesiyle mümkün olacaktır. Güvenilir sivil memurlarla el ele vererek bağımsızlığımızı savunacak teşkilâtın, dışarıdan sezilemeyecek bir yolla kurulmasını zorunlu görüyorum… İhtisasımız gereği bu görev biz askerlere düşmektedir.” denildikten sonra bölgenin işgali ve alınacak tedbirler üzerinde önemle durulmaktadır.
Mustafa Kemal, Doğu illerinde işgalin iki türlü olabileceği görüşündedir:
…”Ya Karadeniz sahilindeki Rum ahali isyan ederek Cumhuriyet ilân edecek… Veyahut sahile yabancı kuvvetleri çıkarılacaktır… Bunların ülkeyi ele geçirmelerine karşı halk ve asker birlik halinde silahla karşı koyacaktır. Bu ayaklanmalarla birlikte, Doğu’dan Ermenistan ve Gürcistan yönlerinden gelecek saldırılara karşı gerilla şeklinde savunulması için şimdiden silâh, cephane, teçhizat ve sıhhi malzeme sezdirilmeden içeriye nakledilecektir. Halkın köyünü savunması ve civardaki birliklere katılımı ve her türlü ihtiyaçları saptanacaktır. XX. Kolordu’nun Batıdan Doğuya, XII. Kolordu’nun da Adana’dan Doğuya gelen yönleri güvenli duruma getirmesi gerektiğini belirterek,” komutanların bu konudaki düşüncelerinin bildirilmesini istedi.
Bu tarihe kadar Mustafa Kemal ile İstanbul arasında bir terslik yoktur. Çünkü İstanbul Hükümeti de İzmir’in işgali ve onu izleyen kanlı olayların şoku altındadır. İstanbul’da özellikle Genel Kurmay ve Harbiye Nezareti Anadolu Harekâtına sempatiyle bakmaktadırlar. Keza 1 Haziran’da görev bölgelerindeki illere gönderdiği genelgede,
“…27 Mayıs’ta İstanbul’da toplanan saltanat şurası kararlarının millete yanlış duyurulduğunu, şura üyelerinin tam bağımsızlığı savunduklarını, halktan biran önce bir milli meclis kurulması ve milletin kaderinin bu meclise bırakılması yolunda olduğunu, hâlbuki ajansın bunu “Türkiye’nin toprak bütünlüğü korunması şartıyla büyük devletlerden birinin himayesine girmek” şeklinde verdiğini belirterek, ajans haberi ile şuradaki görüşler arasındaki çelişki sebebini Babıâli’den sorduğunu duyurdu.
Yeni Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa, 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Bey’i geçici olarak 17. Kolordu Komutan Vekilliğine atarken, “Ülkenin çıkarları ne ise onu yapmasını” söylemekten çekinmemiştir. Genel Kurmay, 23 Mayıs’ta askeri birliklere, “İzmir’de olduğu gibi, beklenmeyen durumlar karşısında birliklerimizin parçalanmaması, esarete düşmeyecek bir durumda bulundurulmalarını”, 24 Mayıs’ta 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Bey’e de “Yunanlıların iyi kabul görmeleri Aydın ilini geleceği için giderilemeyecek zararları doğurur, bunu halka anlatınız. Bizim Yunan ordusunu istemediğimiz anlaşılmalıdır.” talimatını vermişti. Aynı tarihte Şevket Turgut Paşa, Albay Bekir Sami Bey’e “Devletin Yunanlılar kaptıracak fazla ne bir silâhı, ne de tek bir fişeği ve askeri vardır, silâh ve cephaneyi emin yere naklediniz” emrini vermişti. Keza Şevket Turgut Paşa, Mustafa Kemal’e, …”Diyarbakır’dan Samsun yolu ile sevk edilen süngü kolu, top kaması ve makineli tüfeklerin nerede olduğunu sormuş; O da “sevkiyatı yapan insan ve hayvanların yorgunluğu gerekçesiyle sevkiyatı durdurduğu” cevabını vermişti.
28 Mayıs’ta İngiliz Mümessili refakatinde Yunan askerleri Ayvalık’a asker çıkardıklarında Mıntıka Komutanı Yarbay Ali Bey (Çetinkaya) onları silâhla karşıladı. Ama İçişleri Bakanı Ali Kemal, kaymakama: “…Yunanistan’la harp halinde değiliz. Fiilen de protesto edildi, artık çatışmadan çekinilmesi” talimatını verdi. Müşkül durumda kalan Ali Bey, 3 Haziran’da Harbiye Nezareti’ne “… Askeri zaruret olmadan Soma ve Balıkesir istikametine çekilmenin, tehlikeli ve imkân dâhilinde olmadığını… Mütemadiyen yayılma gösteren Yunan işgal olupbittisini yalnız İstanbul’da siyasi araçlarla durdurmanın mümkün olamayacağını” belirterek talimat istedi. 7 Haziran’da Cevat Paşa, 9 Haziran’da da Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa devreye girerek Ali Bey’e destek verdiler.
Bu vesile ile hükümette iki ayrı eğilim olduğu görülmektedir. Hükümetin asker kanadı direnmeyi gizlice desteklemeyi, diğer bir kısım bakanlar ise olay çıkarmamayı, çözümün siyaset yoluyla, İngiltere’nin dümeninde gitmek suretiyle, elde etmeyi savunuyorlardı.
Bu arada İzmir’de Yunanlıların yapmış oldukları kanlı olayların Avrupa’da yarattığı izlenim, Türkiye’de yapılan mitingler, direnişler Hintlilerin konferanstaki çabaları, Osmanlı delegasyonunun Paris’e çağırılmasına yol açmış ve İstanbul politik çevrelerinde siyasi çözüm yolunda mesnetsiz iyimserlik rüzgârları yeniden esmeye başlamıştır.
Damat Ferit Paşa’nın 2 Haziran’da Vilâyat-ı Şarkıye Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti’nin muhtırasına cevap olarak “Rusya Ermenistan’ı dışındaki altı ilimize geniş özerklik verileceğini” beyan etmesi, Ordu Müfettişi Paşa ile hükümet arasındaki derin görüş ayrılığını ortaya çıkardı.
Nitekim 3 Haziran’da bölgesindeki ve komşu illerdeki askeri ve mülki yetkililere gönderdiği yazıda, bu konu ve genelde millî haklar konusunda tutulması gereken yolu açıklıkla ortaya koydu. Ordu Müfettişi Paşa’ya göre;
…”Damat Ferit Paşa’nın Barış Konferansına çağırılması, İzmir olayı üzerine milletimizin gösterdiği şiddetli tepki ve kesin kararlılığın bir sonucudur. Milletin kendi haklarını çiğnetmemek için tek bir vücut halinde fedakârlığa hazır olduğu, İtilâf Devletleri’ne karşı gösterildiği sürece, bunların milletimize ve onun haklarına saygılı olacağına şüphe yoktur…
Milletçe kesin suretle Konferans huzurunda savunulması istenen iki nokta önemlidir. Birincisi milletin mutlak olarak tam bağımsızlığı, ikincisi de vatanın ana topraklarında çoğunluğun azınlığa feda edilmemesidir. Bu konuda Paris’e harekete hazırlanan heyetin görüşü ile milli vicdanın kesin istekleri arasında tam bir uyum bulunmalıdır. Aksi halde millet olupbittiler karşısında kalabilir.
Sadrazam Paşa demecinde bir Ermeni muhtariyeti ilkesini kabul etmiş olduğunu beyan etti. Bunun sınırını belirtmedi. Bundan Doğu illeri halkı üzüntü duydu…
Geniş bir Ermeni Muhtariyeti ve devletin yabancı bir devletin himayesini kabul etmesi konularında, milletin isteğiyle şimdiki hükümetin görüşü arasında bir uygunluk olmadığı anlaşılıyor…
Heyetin milletin haklarını savunmada uyacağı ilkeler ve program bilinmedikçe, arz edilen noktalarda endişeye kapılmamak mümkün değildir. Dolayısıyla Müdafaa-i Hukuk-i Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetlerinin temsilcileri, bunların olmadığı yerlerde, belediye heyetleri Sadrazam Paşa ve Zat-ı Şahane ’ye (Padişah) telgraflar çekerek milli bağımsızlığın mutlak dokunulmazlığı ve millet çoğunluğunun haklarının korunmasının, milletin temel şartı olduğu belirtilmelidir. Gidecek heyetin, yapacağı savunmanın esaslarını, millete resmen ve açıkça bildirmesi istenmelidir…
Milletin bu şekilde hareketi, gidecek heyetin savunmaya çalışacağı ilkelerin gerçekten milletin isteği olduğu, İtilâf devletlerince anlaşılacak ve şüphesiz daha fazla bir önemle dikkate alınarak, heyetin görevini kolaylaştıracaktır.
Ayrıca Başbakanlığa, …”bölgelerinin de işgal edileceğinden tasalanan Doğu illeri halkının gerçek durum hakkında kendisinden bilgi istediklerini” belirterek, bu konularda aydınlatılmasını istedi.
Keza aynı gün, Harbiye Nezaretinin, İngiliz notasına atfen, Sivas’ta Ermeni mültecilerin güvenliğinden kaygı duyulduğu, bunların güvenliğinden İngilizlerce askeri komutanın sorumlu tutulacağını bildiren yazısını özetle şöyle cevaplandırdı: “… İtilâf devletleri, istiklâl ve millî mevcudiyetimize saygılı oldukları sürece, Gayrı Müslimlerin endişelerini gerektirecek bir durum yoktur. Fakat milli istiklal ve mevcudiyetin tehlikeye girmesi, İzmir ve çevresinde görülmekte olan işgal ve zulüm hadiselerinin tekerrürü halinde, bunlara karşı, milletin göstereceği millî heyecanın tezahürlerini önlemek için kendimde ve hiç kimsede güç ve kudret yoktur. Bu yüzden meydana gelebilecek olaylar karşısında sorumluluk kabul edebilecek ne bir komutan, ne bir sivil yönetici, ne de bir hükümet tasavvur edebilirim.”
Bu belgelerden açıkça anlaşıldığı gibi, İstanbul Hükümetiyle Ordu Müfettişi Paşa’nın arasında, Barış Konferansında tutulacak yol, Doğu Anadolu’nun kaderi ve meydana gelen milli tepkilerin değerlendirilmesi konularında çok ciddi görüş ayrılıkları su yüzüne çıkmıştır. Ancak durum henüz açık bir çatışma haline gelmemiştir. Çatışma İngiliz işgal makamlarının Mustafa Kemal’in İstanbul’a dönmesini istemesi ile açığa çıkacaktır…
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.
Kaynakça:
-“Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’dan 21 Mayıs 1919 tarihli telgrafı; https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-pasanin-samsundan-21-mayis-1919-tarihli-telgrafi/
-“19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı; https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-ataturku-anma-genclik-ve-spor-bayrami/
-“Cumhuriyete Uzanan Milli Kurtuluş Hareketinin İlk Adımı 16 Mayıs 1919; https://www.sechaber.com.tr/cumhuriyete-uzanan-milli-kurtulus-hareketinin-ilk-adimi-16-mayis-1919/ -“Atatürk’ün Ankara Stadyumunda katıldığı son 19 Mayıs kutlamaları;
-“Mustafa Kemal Paşa Samsun’a Kaç Para ile Gitti? ; https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-pasa-samsuna-kac-para-ile-gitti/
-“19 Mayıs Sözümüzün Başlangıcıdır” (1.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-1919-sozumuzun-baslangicidir-1-bolum/
-“19 Mayıs Sözümüzün Başlangıcıdır” (2.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-1919-sozumuzun-baslangicidir-2-bolum/
-“19 Mayıs Sözümüzün Başlangıcıdır” (3.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-1919-sozumuzun-baslangicidir-3-bolum/
-“19 Mayıs Sözümüzün Başlangıcıdır” (4.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-1919-sozumuzun-baslangicidir-4-bolum/
-“1919 Yılı Mayısının 19 günü Samsun’a Çıktım; https://www.sechaber.com.tr/1919-yili-mayisinin-19-gunu-samsuna-ciktim/
-“Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a Gidiş Belgeleri (1.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-pasanin-samsuna-gidis-belgeleri-1-bolum/
-“Atatürk’ün Samsun’a Gidiş Belgeleri (2.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-samsuna-gidis-belgeleri-2-bolum/
-“19 Mayıs Güneşi; https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-gunesi/
-“Bandırma Vapuruna ne oldu? ; https://www.sechaber.com.tr/bandirma-vapuruna-ne-oldu/
-“Atatürk’e verilen ad ve unvanlar (3.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/ataturke-verilen-ad-ve-unvanlar-3-bolum/
-“Atatürk yeniden Samsun’da; https://www.sechaber.com.tr/ataturk-yeniden-samsunda/
-“Bandırma Vapurunda Üç Gün; https://www.sechaber.com.tr/bandirma-vapurunda-uc-gun/
-“Samsun’a çıktığımda ülkenin durumu çok kötüydü; https://www.sechaber.com.tr/samsuna-ciktigimda-ulkenin-durumu-cok-kotuydu/
-“Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Gönderilmesi (1.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-anadoluya-gonderilmesi-1-bolum/
-“Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Gönderilmesi (2.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-anadoluya-gonderilmesi-2-bolum/
-“Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Gönderilmesi (3.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-anadoluya-gonderilmesi-3-bolum/
-“Mustafa Kemal’in Samsun’dan gönderdiği iki rapor; https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-samsundan-gonderdigi-iki-rapor/
-“Doğum gününüzü kutlarım Atatürk; https://www.sechaber.com.tr/dogum-gununuzu-kutlarim-ataturk/
-“Kurtuluş Ateşini Yakamaya Gidiyorum; https://www.sechaber.com.tr/kurtulus-atesini-yakmaya-gidiyorum/