Türk milletinin kaderini değiştiren Büyük Taarruz safha safha çetinlikler göstermesine rağmen gelişiyordu. Başkomutan Mustafa Kemal’in gözleri hep ileri ateş hattındaydı. Üstteki görselde Sahra dürbününün başında, koloniyal şapkalı gözetme subayı kurmay adayı genç, Orgeneral Sayın Şahap GÜRLER ‘dir.
“Kocatepe’de telgraf başındaydım”
Muhabere Başçavuşu Hamit ERCAN anlatır;
—“Başkomutan telefonla 57.Tümen Komutanı Albay Reşat Beyi azarlıyordu:
-…”Olmadı Reşat, olmadı!”
Biraz sonra haber geldi. Reşat Bey intihar etmiş.”
Albay Reşat ÇİĞİLTEPE (1311 – c.P.80) , Milli Mücadele Komutanlarımızdandır.
Ziya Paşa’nın oğlu olan Reşat Bey 1879 yılında İstanbul’da doğmuş, 27 Ağustos 1922 tarihinde Büyük Taarruz ’da Çiğiltepe bölgesinin alınmasında, birliğinin emredilen saatte hedefine varamaması dolatışıyla intihar etmiştir.
Albay Reşat ÇİĞİLTEPE, 1927 yılında Sandıklı’da Anıt Mezara defnedilmiştir. 12 Eylül döneminde çıkartılan bir yasa ile “Cumhurbaşkanları ve ATATÜRK ‘ün Yakın Silah Arkadaşları Devlet Mezarlığına Defnedilmesi” kararı alınmış, Genelkurmay Başkanlığı’nca bu konuda çalışma yapılmış, adlar tek tek saptanmış, Albay Reşat ÇİĞİLTEPE, 31 Ağustos 1988 tarihinde Devlet Mezarlığına defnedilmiştir.
Üstteki görselde; ATATÜRK ‘ün en yakın silah arkadaşları olan İstiklal Harbi Komutanları (Kahramanlar) için Ankara’da tesis edilmiş olan Devlet Mezarlığı ve Reşat Bey’in Kabrini görmekteyiz.
Başta Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Başkomutanımız Gazi Mustafa ATATÜRK ve O’nun yakın silah arkadaşları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman ve fedakâr tüm mensuplarını daima en derin saygı, övgü ve minnetle anarak, Muharebe Başçavuşu olarak Kocatepe’de telgraf başında olan Sayın Hamit ERCAN Bey’in hatıratını sizlerle paylaşmak isterim;
Hamid ErcanBey, Balkan Harbi’nde, Birinci Dünya Savaşında ve Anadolu Kurtuluş Savaşı Mücadelesinde bulunmuş bir askerdir. Muharebe Başçavuşu olarak devrin bütün ünlü komutanlarını tanımıştır. İmparatorluğun çöküş döneminde savaştan savaşa sürüklenmiş Anadolu çocuklarından biridir. Sonunda, kendini Kurtuluş Savaşı içinde bulmuştur. Büyük Taarruzda, Garp Cephesi Karargâhında, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın Kocatepe’deki savaş idare yerinde telgraf başında görev yapmıştır.
Şimdi sözü Muhabere Başçavuşu Hamit ERCAN bırakalım;
—“Kocatepe’de telgraf başındaydım;
Mayıs ayındaydık…
1922 Mayısı.
Asker arasında büyük bir taarruz yapılacağı söylentisi dolaşıyordu. Şuhut tarafına telgraf ve telefon hatları çekiliyordu. Derken bir gün güneş tutuldu. Ben ömrümde ilk defa güneşin tutulduğunu görüyordum. Ortalık adeta karardı. Hem nasıl kararmak, tarifi imkânsız…
Güneş tepsi gibi görünüyor ama hiç ışığı yok. Etraf ürkütücü, ürpertici bir hal aldı. Üç saat kadar sürdü. Derken arkasından başladı herkes yorumlamaya, inşallah savaşta zafere ulaşacağız, demeye..
Temmuz’da bir savaş hazırlığı açık seçik görünür oldu. Akşamdan sonra Çay’dan geçen askerlerin haddi hesabı yok. Toplar, cephane yüklü nakliye kolları, askerler, sabaha kadar Şuhut yönünde ilerleyip duruyorlar…
Ağustos girince, savaş burnumuza kokmağa başladı iyice. Telgraf ve telefon haberleşmesi o kadar çok çoğaldı ki, geçen birliklerin posta erleri, kendi birliklerine çıkacak telgrafları götürmek üzere bekliyorlar. Bereket versin hava yaz. Nerede olsa kıvrılıp uyuyor bekleyenler…
Telgraf merkezinin salonu büyük. Posta erlerini burada misafir ediyoruz. Birliğine telgraf çıkan kaptığı gibi haberi yetiştirmeğe koşuyor.
Ağustos sonlarına yaklaşıyoruz…
Ordu Karargâhı Çay’dan hareket etti. Bana da takımımla Şuhut’a hareket emri verildi ve akşam saatleri yola çıktık…
Sabah erkenden Şuhut’taydık. Yemek yedikten sonra Kocatepe’ye hareket emri aldım.
Tarih 24 Ağustos 1922.
Garp Cephesi telgraf bölüğü, Şuhut’tan Kocatepe’ye kadar 14 hatlı bir haberleşme tesisatı yapmış. Düşündüm, demek Başkomutanlık Karargâhı Kocatepe’de…
Yolda, kavaklık bir yerde, Garp Cephesi Karargâhına rastladık. Kocatepe’deyiz. Kocatepe’de büyük bir haberleşme merkezi hazırlanmış. Telgraf makineleri, telefon santralleri ve Kolordu Karargahı’yla bağlantısı da tamam.
Garp Cephesi muhabere subayı Binbaşı Nazmi Bey ile karılaştım. Kendisi, Balkan Harbi’nden beri Bölük Subayım. Beni görünce sevindi ve bana:
—“Haberleşme çok sıkışacak, onun için seni ve takımını buraya istedik,” dedi.
Savaş Kocatepe’den yönetileceğinden tepenin aşağısında bulunan santrallerden tepeye üç hat çektik. Çektiğimiz bu hatlar sayesinde, Kolordulardan ve diğer merkezlerden gelecek haberler doğrudan Başkomutanlığa ulaşabilecekti…
25 Ağustos günü, Anadolu’nun bütün haberleşme merkezleri Kocatepe ile bağlantı kurmuş, arı kovanı gibi işliyordu. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, telgraf makinelerini ikisi ile sadece Ankara ile haberleşiyordu…
O gece hiç uyumadık. Telgraf ve telefon konuşmalarının aksamaması için elimizden geleni yapıyoruz. Gece yarısından sonra, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (ÇAKMAK), Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İNÖNÜ), Birinci Kolordu Komutanı Nurettin Paşa ile Genelkurmay Başkanları ve karargâh subaylarıyla geldiler…
Sabah yakın. Gün ağarmak üzere, Kemalettin Sami ve İzzettin Beyler son emri alıp Kolordularına gittiler…
Herkes bekliyor.
Saat 5.30…
Yer gök inliyor…
Topçumuz başladı telefonla tepedeki arkadaşlara soruyoruz:
—“Bir şey var mı?” diye…
Arkadaşlar:
—“Düşman mevzileri toz bulutu içinde, bir şey görünmüyor,” cevabını veriyorlar.
Derken Kolordulardan raporlar gelmeye başladı; “Düşman mevzilerine girildi,” diye. Akşama doğru Tınaztepe’nin düştüğünü öğrendik…
Gece olmuş, Başkomutanlık karargâhı, Şuhut yolu üzerindeki Garp Cephesi karargâhına gitmişti.
Telgraf ve telefonlar kesintisiz işlerken bir cayırtı koptu!..
Kötü haber: Tınaztepe tekrar düşmana geçmişti.
Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, Hasan Fehmi Bey’e emrini veriyor:
-…”HASAN FEHMİ BEY, TINAZTEPE YARIM SAATE KADAR ALINACAK!”
—“Baş üstüne Komutanım!”
Yarım saat olmadan, Hasan Fehmi Bey telefonda:
—“Tınaztepe düşmandan alınmıştır Komutanım.”
Hasan Fehmi Bey’i tanıyordum. Kendisi 1910 senesinde Kâğıthane’deki Piyade Astsubay Okulu Birinci Bölük Komutanı idi. Çanakkale Savaşında bir hücum sırasında yüzüne aldığı bir kürek darbesiyle yanak ve çene kemiği çökmüştü. Yürekli, kahraman bir askerdi.
Bir ara, arkadaşlara görünmeden, Haberleşme Merkezinin yanındaki çadırlardan birine girdim ve toprağa uzandım. Sabaha kadar uyumuş kalmışım. Gün açılırken Nazmi Bey beni Kocatepe’ye göndererek bana:
—“Haberleşmeyi sen idare et!” Dedi.
Kocatepe’ye çıktım. Bütün cephe önümüzde…
Tınaztepe, Toklu sivrisi, Çiğiltepe…
27 Ağustos sabahı…
Yalnız Çiğiltepe’de Yunanlılar var. 57. Tümen durmadan hücum ediyor, 57.Tümen Komutanı’na, Çiğiltepe’nin bir an alınması için emir veriliyordu. Durum hakkında telefonun etrafında bulunan Kurmay Subaylar konuşuyorlardı.
Tümen Komutanı. Reşat Beyi yarım saate kadar tepeyi alacaklarını söylemiş. Çiğiltepe’yi bir sinema şeridi gibi görüyor, seyrediyoruz. Bir yaylım ateşi… Tepeye doğru koşan avcı hatları tam tepeye varınca düşman müthiş bir ateş açıyor, tepeye tırmananlar çok azalmış olarak geri çekiliyorlar… Arkasından yeni bir dalga ve yeni bir kırılış.
Önümdeki telefon çaldı, aldım, heyecanlı bir ses “Bana Komutanınızı veriniz!” diyor.
Telefonu yanımdaki Kurmay Subay’a veriyorum, yüzü geriliyor, hemen dinleyici Kurmay Başkanı Emin Bey’e uzatıyor…
Bu sırada, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın bir başka telefonla karşısındakine söylediklerini duyuyoruz:
-…”Olmadı Reşat, olmadı!”
Bir süre sonra, askerlerimiz Çiğiltepe’yi aldılar, ama öğrendik ki sözünü yerine getirmediği için Reşat Bey intihar etmiş.
Gece, ordu emrinde, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Reşat Bey’in intiharı hakkında şunları söylüyordu:
-…”Bir Komutan verdiği sözü tutmalıdır. Ama neticesi orduda kötü etki yaratacak hareketten de kaçınmalıdır.”
Çiğiltepe alındıktan sonra kuvvetler Afyon’a doğru akmağa başladılar. Birkaç saat içinde Kocatepe yöresinde hiçbir birlik kalmadı. Kocatepe Haberleşme Merkezi’ni bana ve takımımıza bıraktılar ve bölük ileriye doğru hareket etti.
Koca dağda 20 kişilik bir telgraf takımı, yapayalnız kalmıştık. Görevimiz büyüktü. Yeni merkez kuruluncaya kadar, ordunun ülke ile bağlantısını buradan sürdürecektik.
Ertesi gün üst üste sevindirici haberler aldık. Düşman sersemlemiş, Afyon’u almışız…
Süvarilerimiz Bal Mahmut’a girince düşmanın İzmir bağlantısı kesilmiş, Sinan Paşa Ovası’nda at oynatıyormuşuz. Ankara ve Konya merkezleri durmadan cepheden haber soruyorlar, biz de öğrendiklerimizi iletiyoruz.
29 Ağustos sabahı, düşman ordusunun iyice sıkıştığını öğreniyoruz. Telgraf ve telefon hatlarının Afyon üzerinden tamirine başlanmış, demek ki tamirat bitince Kocatepe’de işimiz kalmayacak diye düşünürken ileriden top sesleri geliyor…
30 Ağustos sabahı, düşmanın Dumlupınar’da sıkıştırıldığını öğreniyoruz. Gelen haberlere göre Zafer kuşkusuz bizim. Akşamüzeri düşmanın kesin yenilgisini bildiren müjdeli haberi alıyoruz. Esirler sayılamayacak kadar çokmuş.
Gece, Zaferi kutlamak için Kocatepe Haberleşme Merkezi’nin önüne çalı çırpı yığıp bir ateş yakıyoruz, Bayram yapıyoruz.
Ordu emri geldi ve merkezlere yazıyoruz.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa diyor ki:
-…”ORDULAR, İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ, İLERİ!.”
Garp Cephesi Komutanlığı
—“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları! Afyonkarahisar – Dumlupınar büyük meydan muharebesinde zalim ve mağrur bir ordunun anasın asliyesini inanılamayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük va necip milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk Milleti, istikbalinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı, yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdiratına delalet etmek vazifemi mütevaliyen ve mütemadiyen ifa edeceğim.
Başkumandanlığa teklifatta bulunmasını cephe kumandanlığına emrettim.
Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini nazarı dikkate alarak ilerlemesini ve herkesin kuvayıakiyesini ve menabi celâdet ve hamiyetini müsabaka ile ibzale devam eylemesini talebederim.
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!!
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkumandanı M.Kemal
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir Başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.