Kucağında gölleri, hazine gibi saklayan dağlar ve meşhur yaylalar…
Hepsi Güzel Isparta’nın yegane vazgeçilmezleri.. Hele bir de baharın cemreleri düştüyse şehre, yemyeşil sedir ve kızılçam ormanları eşliğinde, temiz havanın ve manzaranın keyfini çıkartmak kalır sadece..
Isparta ve çevresi, Anamas, Davraz, Barla, Sarp ve Akdağ dağlarının çevrelediği yemyeşil bir ova.. Suyu bol ve çoğu yerde ayaklarınızın dibinden akan berrak sular ile karşılaşmak mümkün. Meyve ağaçları, dört yanı saran güller ile birbirine karışan taptaze kokular.. İnsanı yenileyen ruhu tazeleyen bir başka hava ve huzur var buralarda..
Doğa gezginleri için birbirinden güzel parkurlara sahip bu yaylalara attık kendimizi bu hafta. Birbirinden ilginç hikayeler bizi karşılarken, hem keyiflendik, hem gezdik, hem eğlendik..
Eğridir gölü ile Beyşehir gölü arasında kalan bölgede, göllere, âdeta paralel olarak uzanan bir dağ kombinidir ki bu dağlar Anamas dağları; hem hikayeleri hem doğal güzellikleri, özellikle dağcılık ile ilgilenenlerin vazgeçilmezi zirve tepeleri, huzur arayanların mekanı yaylaları ile ün sanmış. Burada, aşağı yukarı 2110 metrelik yüksekliği ile dikkat çeken Anamas Tepesi şahane…
Neden Anamas ?
Birinci rivayete göre; Bu dağın eteklerinde birçok köy varmış. Buralardaki halk geçimini, diğer dağ köylüleri gibi odunculukla, hayvancılıkla sağlarmış. Fakat çoğu fakir, kıt kanaat geçinebilen ailelermiş.. Böyle fakir ailelerden birinin küçük yaşta bir oğulları varmış. Annesi bunu daha o çağlarda hırsızlığa alıştırmış. Çocuk, komşuların kümeslerinden tavuk bulursa, tavuk çalar; yumurta bulursa, yumurta çalarmış.
Derken çocuk büyümüş. Onunla beraber cürümler de büyümüş. Delikanlı artık dağ başlarında yol kesmeye, adam soymaya başlamış. Mukadder akıbet onu da yakalamış. Hükümet kuvvetleri tarafından yakalanınca, çaresiz kalıp teslim olmuş. Muhakeme edilmiş, işlediği suçlar bir bir sayılmış. Karar ise çok kötü: Eski tavuk hırsızı yeni eşkiya asılacaktır!
Bunu darağacının altına götürmüşler, son arzusunu sormuşlar. Su isteyip, abdest alıp iki rekat namaz kılmış. Namazdan sonra ellerini göğe kaldırıp Allah’a yalvarmaya başlamış..
«Yâ Rabbim, benim günâhım olmadığını bilirsin. Ben masum bir çocukken anamın zoru ile bu yollara düştüm. Yâ Rabbim, beni asma, anamı as.»
Ölüm korkusu ve heyecanı ile duasını yüksek sesle yapmaya başlayan delikanlıyı dinleyen ilgililer onun suçsuz olduğunu, asıl suçlunun anası olduğunu öğrenmişler.. Böylece delikanlı kurtulmuş..
İşte, o günden sonra, delikanlının eşkıyalık yapıp yol kestiği dağlara ‘anamı as’tan gelen Anamas adı verilmiş..
İkinci rivayet ise bambaşka; Çok eskiden bu dağda bir zengin ağa yaşarmış. Astığı astık, kestiği kestikmiş. Ağanın adamları, sürüleri, sürülerine bakan çobanları varmış. Çobanlarından biri özü sözü doğru, yağız bir delikanlı imiş. Delikanlı, ağanın kızına aşıkmış. Yıllarca “Ben bir çobanım, o ağa kızı” diye aşkını kor yapıp içinde saklamış. Ama bir zaman gelmiş dayanamamış “-Ana” demiş. “-Bana ağanın kızını isteyeceksin.” Ana önce korkmuş, çekinmiş ama oğlunun solan yüzüne dayanamamış, gitmiş kızı istemiş. Meğer kız da çobanı severmiş. Ağa, kızının hatırı için çobanın dileğini hoş görmüş. Demiş ki: “-Kızımı veririm, ama, koyunlarımı bir gün susuz bırakacak, ertesi gün göl kıyısına götüreceksin.” Çoban kabul etmiş. Ağanın dediği gibi sürüyü susuz bırakıp, göle götürmüş. Tam yaklaştıklarında başlamış kaval çalmaya. Cümle koyunlar, kuzular durmuşlar. Kavalın sihirli sesi onları büyülemiş, suyu görmez olmuşlar. Yalnız içlerinden biri kendini sudan alamamış. Binlerce başlıksürüdeki bir koyun yüzünden de ağa: “-Olmaz” demiş. Bir daha denemişler yine olmamış. Üçüncüsünde inatçı koyun da, kavalın nağmesine uyup su içmemiş. Bu defa ağa: “-Bir kere daha dene” deyince çoban kızmış. “Anamı assalar bu kızı almam” demiş ve vermiş kendini dağa. Bir daha ne gören olmuş, ne sesini duyan.
“Anamı assalar” sözü de yılların altında ezile ezile değişerek Anamas olmuştur…
Hikayeler bitmiyor.. Bir başka dillere destan hikaye, dedegöl dağı ve zirvesi olan dedegül zirvesi için kulağımıza çalınıyor. Anamas Dağları içinde yer alan, 2.998 Metre yüksekliği ile Isparta ilinin en yüksek dağı olan, Dedegöl Dağı’nın (Söylenceye göre) zirveye adını veren güllerini, (zamanında) erenlerden sayılan bir “Dede” dikmiş, zamanla zirve “Dedegül” olarak anılmış.
Hikayeye göre; Horasandan üç evliya, bugünkü Yaka Köyünün olduğu yere gelerek yerleşirler. Her gün dağın zirvesinde bulunan hocalarının kabri başında sabah namazı kılmaya giderler. Bu evliyalardan birinin adı Hüseyin Dede, diğerinin adı Musa Dede, bir diğerinin ise bilinmemektedir.
Hüseyin Dede’nin eşi, her gün kocasının kaybolmasından şüphelenerek hizmetçiye kocasını takip ettirmeye başlar. Bir gün Hüseyin evliya dede hocasının kabri başına namaz kılmak için uçtuğu yer olan aşağı harmana gider. Hizmetçi de Hüseyin Dedeyi takip ederek gözetlemeye başlar. Hüseyin Dede hizmetçiyi görerek yanına çağırır oğlum sen niye buraya geldin diye sorar. Hizmetçide bu gün erkenden uyandım şöyle bir dolaşayım dedim der.
Evliya hizmetçiyi aldatıp elindeki asayı orada bulunan bir ağaca değdirerek ağacın başı çok lezzetli armut meyveleri ile donanır. Hizmetçide burada armut yerken Hüseyin Dede asası ile birlikte uçup Hocasının kabri başında namazını kılar daha sonra eve döner. Hizmetçiye Hüseyin Dedenin eşi beyinin nereye gittiğini sorar.
Ben armut yerken anında kayboldu der. Eşinin durumundan iyice şüphelenen Hatun hizmetçiye sıkı sıkı tembih eder, yarın sabah sakın aldanma, nereye gittiğini kesin olarak bana öğren der. Ertesi günü sabah yine Hüseyin Evliya Dede aşağı harmana doğru yol alır. Hizmetçide peşine düşer. Hüseyin Dede bir bakar ki yine hizmetçi arkada, hemen yanına çağırarak gözlerini yummasını söyler ve birlikte dağın zirvesine uçup namaz kılar ve geri dönerler. Hüseyin Dede de bu sırrını hizmetçiye hiç kimseye söylememesini ister. Fakat, hizmetçi olayları olduğu gibi Hüseyin Dedenin eşine anlatır. Hüseyin Dede bunun üzerine bir daha uçamaz.
Halk arasında Evliyalara Dede dendiğinden ve dağın zirvesinde olan evliyanın kabrinin de göl kenarında olmasından dolayı bu dağa Dedegöl dağı denilmektedir. İşte Isparta’nın en yüksek dağı olan Dedegöl Dağı adını bu şekilde almış..
Zirvenin güneyinde “Kara Göl” adı verilen küçük bir göl de mevcut. Kayalık yapısı oldukça sağlam olan dağ, zirveye tırmanış açısından çok müsait. Dağ sporları severlerin kaçırmak istemeyeceği yerlerden biri olan dedegöl dağını tavsiyelerimiz arasına alıyor ve sizleri de davet ediyoruz..
Eğirdir gölüne inmeden, bir başka büyüleyici güzellik sorgun yaylasına uğramanızı tavsiye ederiz. Bol sulak ve Aksu ilçesinin en çok tercih edilen yaylalarından, günü birlik piknik ve dinlenme alanlarından biri olan Sorgun, yeşilliği ile huzur veriyor..
Aksu ilçesi, hem yaylaları, mağara ve kanyonları, hem tarihi değer ve antik kalıntıları ile turizm potansiyeli yüksek olan bir bölgedir. Sorgun mağarası, zindan mağarası, kanyon içindeki inice mağarası, muhteşem bir bikri örtüsü ile kaplı bir çok hayvana ev sahipliği yapan kapuz kanyonu, Yılanlı Ovası, Akçasar Köyü yakınlarındaki bir tepe üzerinde kurulmuş olan Timabrida Antik Kenti ve Zindan Mağarası önünde Zindan Deresi de denilen Köprüçay üzerinde yer alan yuvarlak kemerli ve kilit taşı üzerinde Eurymedon Tanrısın sakallı büst heykeli nin bulunduğu Roma köprüsü gezilip görülmeye değer yerlerdir…
Devamı haftaya..
GÜLDENCE