Akhenaten… Sapkın, düşman ilan edilen Firavun…
III. Amenhotep’in oğlu, Nefertiti’nin eşi ve Tutankhamun’un babası… Kendisi ile ilgili daha önceki yazımda özet bir geçiş yapmıştım. (Yazının birinci bölümü için tıklayın )
Bu yazımda ise Akhenaten hakkında yaptığım araştırmaları maddeler halinde sıralayarak hem biraz daha detaya inmek, hem de Akhenaten dönemindeki Mısır Uygarlığı ile ilgili bazı noktalara değinmek istiyorum.
Kendisinden önce Mısır, çok tanrılı din sistemine sahipti. Hanedanlık Öncesi Dönem adı verilen kuruluş zamanından (M.Ö. 3100 öncesi. Ne kadar geriden başladığı bilinmiyor), Akhenaten’in tahta çıktığı dönem olan Yeni Krallık Dönemi’ne kadar (M.Ö. 1550 ile başlar) en az 2000 yıl bu geleneksel çok tanrılı ve karmaşık din sistemi ile yönetildi.
Eski Mısır Tanrı ve Tanrıçaları
“Tanrı’nın yarattığı yabani hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına ‘Tanrı gerçekten bahçedeki ağaçların hiçbirisinin meyvesini yemeyin dedi mi?’ diye sordu.
Kadın, ‘Bahçedeki ağaçların meyvesinden yiyebiliriz.’ diye yanıtladı, “ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz.’ dedi.”
Yılan, ‘Kesinlikle ölmezsiniz’ dedi; ‘Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyi kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.’
Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi; o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.”
Mısır hiyerogliflerinde Z, S seslerinin tanrıça isimlerinde sık kullanılması, yılanın hareket ederken çıkardığı sesin simgelenmesi olarak algılanabilir. Kadın ve yılan bağlantısına örnek teşkil eden bir bölüm olarak ele almış olalım…
Ogdoad Tanrıları’na gelecek olursak, Mısırlılar, Dünya yaratılmadan önce bu 8 tanrının karanlık su kümesinde yaşadıklarına inanıyorlardı. Kaos’un 4 kurbağa tanrısı (erkek) ve 4 yılan tanrıçası (kadın):
Nun ve Naunet: Su
Amun ve Amaunet: Görünmezlik
Heh ve Hauhet: Sonsuzluk
Kek ve Kauket: Karanlık
Mısır’da her yerel bölgenin bir koruyucu tanrısı bulunur. Uzun yıllar Mısır’ın başkenti olan, Homeros’un “Yüz Kapılı Teb” olarak söylediği “Thebes” şehrinin koruyucu tanrısı Amun’du. M.Ö. 17. Yüzyılda, Mısırlıların “Yabancı Krallar” diye bahsettikleri Hiksoslar Mısır’ı kuşatır ve Mısırlıları yenerek M.Ö. 15. Yüzyıla kadar ülkeyi ele geçirirler. M.Ö. 15. Yüzyılda ise bir Teb beyi olan Ahmose, Hiksosları yenerek Mısır’ı geri alır. Bu tarihten sonra, Teb’in koruyucu tanrısı olan Amun çok daha önemli olur ve zamanla Mısır’da Tanrıların Tanrısı haline gelir.
Bu noktada en dikkat çekici olan, tüm tanrıların insan formunda olmasıdır. Tanrıların Tanrısı Amun bile görünmezliği ile bilinirken, isminin sonuna Ra (Güneş) geldiğinde “görünür” olur. Ancak gizliliği kendi elindedir.
Akhenaten dönemine yaklaştıkça dinin ve bu çok tanrılı sistemin firavun tahtını güçlendirmek için kullanılması, Amun Rahiplerinin ve devlet yönetiminde söz hakkı olan Amun Tapınaklarının karşı konulamaz güce ulaşması durumu söz konusu olmuştur. Her ne kadar bu çok tanrılı sistem zamanla politik çıkarlar için suistimal edilmiş olsa da, öz her zaman daha düşündürücüdür ve kadim gerçeklerle doludur:
“Akhenaten krallığının dokuzuncu yılına geldiğinde çok tanrılı inanç sisteminin ülkenin ekonomik ve sosyal yaşamındaki büyük etkisinin farkındaydı. Tanrıları ve dini kullanarak insanlara zulmeden, hatta kendi çıkarları için Mısır dinine yeni tanrılar ekleyebilecek olan tüm kurumları kapattı. Atenizm, Tanrı ile insan arasında bir arabulucu kabul etmiyordu.”
-Tarihçi Barbara Watterson
Aslında tüm bu yazılanlardan, Akhenaten’in neden sapkın ve düşman ilan edildiğini kolayca anlayabiliyoruz. Dinden güçlenen Amon Rahipleri ve çok tanrıcılığı savunan halk, bu tanrısallığı idrak ve kabul edememiş; Akhenaten’in ölümünden sonra onu sapkın ilan etmişlerdir. Akhenaten, inandığı tanrıyı Güneş’i, Ay’ı, yıldızları yaratan olarak tanımlıyordu. Aten’in görüntüsü Güneş’ti.
Akhenaten’in Tanrı Aten’e yazdığı şiir:
“Göklerin ufkunda belirmen ne kadar güzeldir,
Ey! Hayatın temelinde yaşayan Aten,
Sen doğu göğünün ufkunda doğduğunda,
Tüm memleketi güzelliğinle doldurursun,
Uzaklaşsan da, ışınların dünya üzerindedir,
Ne kadar yüksek olursan ol,
Senin adımlarının izleri gündüzdür,
Sen, ışınlarını dağıttığın zaman,
Mısır’ın her iki ülkesi de bayram eder,
Hepsi uyanık ve ayaklarının üzerindedir,
Çünkü Sen, onları uyandırmışsındır,
Onlar tüm organlarını sende yıkarlar,
Ve kollarını kaldırıp, Sen’i şafakta selamlar,
Sonra tüm dünyada herkes kendi işini yapar,
Hayvanlar otlardan zevk alırlar,
Ağaçlar ve bitkiler çiçeklenirler,
Kuşlar, kanatları sana doğru ibadet edercesine kalkık,
Bataklıklarda uçarlar,
Sen üzerlerinde oldukça onlar yaşarlar,
Kadında çocuğu Sen yaratırsın,
Ananın karnında çocuğa Sen hayat verirsin,
Sen ana rahminde dahi çocuğu besleyensin,
Ne zaman civciv kabuğu içinde bağırsa,
Sen ona hayat vermek için nefes verirsin,
Ey Tanrım, Senin ne kadar çok eserlerin vardır,
Sen! Ebediyetin hakimi! Senin isteklerin hep iyidir,
Sen yaşamın ta kendisinin ve yaşam Sen’de yaşar,
Tanrım Sen yaşamsın ve yaşam ancak sende görülür.”
Aten, her işinin ucunda bir el olan Güneş şeklinde çizilirdi.
*Akhenaten döneminde gelişen sanat; Amarna Sanatı.
Alışılmış Mısır sanat eserlerinin aksine, Amarna Sanatı’nın ürünleri olan süslemelerde Akhenaten’in hayatından çok samimi izler bulunur. Çocuklarıyla oyun oynaması, ilahi söylemesi, karısını kucağına alarak resmedilmesi gibi… Ancak burada çok ilginç olan kısım, Amarna Sanatı heykel ve kabartmalarındaki insan figürlerinin uzun kafalı, büyük dudaklı, ince yapılı, iri kalçalı olmasıdır. Bu konu halen sıklıkla tartışılmakla beraber, genetik bir bozukluk olan “Morfon Sendromu” ile ilişkilendirilmektedir. (Bana göre açıklanamayan hastalık ile ilişkilendirmek, günümüzün en büyük hastalığıdır.) Nitekim bazı çevreler bunun sebebini genetik bozukluğa değil, anlatılmak istenen tanrısal mesajlara bağlamaktadırlar. Çünkü Akhenaten’in hasta olması, Asyalı bir kadın olan Nefertiti’nin de aynı hastalığı taşıyor olmasını gerektirmez. Ancak kabartmalardaki gariplik, Nefertiti’yi de kapsamaktadır.
Nefertiti, Güneş Tanrısı Aten’e tapıyor. Amarna Döneminden Mezar Rölyefi, Yeni Krallık Mısır
*İsmi “Güzelden Gelen, Güzellik Geliyor, Güzel Geldi…” gibi anlamlara gelen Nefertiti de, eşi Akhenaten ile birlikte Aten’e tapınmıştır ve Eski Mısır’da yine alışık olunmayan şekilde, neredeyse firavun Akhenaten ile eşit güce sahiptir.
Nefertiti’nin ailesi bilinmemekle birlikte, Asya medeniyetlerinden Mitanni Prensesi olduğuna yönelik iddialar mevcuttur. Ölüm yeri ve zamanı bilinmemektedir; bazı araştırmacılara göre Akhenaten’in ölümünden sonra, kadın olmasına rağmen Mısır’a firavun olabilmiştir.
Eğer Nefertiti’nin soyu Mitanni topraklarına dayanıyorsa, Asya kültürü ile gelen Nefertiti, binlerce yıllık geçmişi olan Şamanizm ile Akhenaten’i etkilemiş ve Akhenaten’in Atenizm’i savunmasında rol almış olabilir.
Sahi… Firavun, zaten kendisinden kaçmakta olan Yahudilerin peşine neden düşmüş ve ikiye ayrılmış denizin yatağında Hz. Musa’yı kovalarken ölmüş olsun? Bu olaydan kısa süre sonra Mısır uygarlığı yok olmuş ise, Hz. Musa kaçmıyor, aksine Mısır Uygarlığı için hayati önem taşıyan bir şeyi yanında götürüyor olabilir miydi? Yoksa firavun, canı pahasına, götürülen bu şeyi almaya mı çalışıyordu?
Cevapların, onlara ihtiyaç duyduğunuz anlarda sizinle olması dileklerimle…