Çünkü; eğitim sevgiyle mümkün. Sevgisiz eğitim ve öğretim faciadır… Çocuğun öğrenmesi için, öğreteni sevmesi yeterlidir. Onlardan sevginizi esirgemeyin. Lütfen çocuklara gülümseyin.
İşte sebebi:
Herhangi bir oluşumdaki enerji durumunun oluşumun başındaki liderin durumuyla ilgili olduğunu söyler; Tanrılar Okulu.
Bu ne demek?
Yani liderin oluş seviyesi, o kurumdaki herkesi ve her şeyi direkt etkiler. Bugün çocuklarımızın “okula başlayacağı” gün olduğu için konuyu hemen eğitim ve öğretime çekiyorum.
Evet; bugün günlerden “okul”. Yaklaşık 18 milyon öğrenci ve 900 bin öğretmen bugün ders başı yapıyor. Bir nevi “gelecekten” söz ediyoruz yani.
Ne kadar önemli değil mi? Ülkenin de geleceği aynı zamanda. Sistemdeki liderimiz Milli Eğitim Bakanlığı. Oluş seviyesi nedir? Ne kadardır dersiniz? Yorumu size bırakıyorum. Ben okuldaki liderlerimize bakıyorum. Sınıftaki enerjimize.
Okulun başı okul müdürümüzün enerjisi ve oluş seviyesi, öğretmenlerden öğrencilere kadar, diğer çalışanlardan velilere kadar herkesi etkileyecek. Fark edilmeyecek elbette bu, ama etkileyecek. Eğer o düşükse, eğer o mutsuz ve kendisiyle kavgalıysa yönetimindeki bütün okul da bundan etkilenecek. Onun bir yönetici olarak sağlıklı olması demek, yönetimindeki herkesin ve her şeyin de sağlıklı olması anlamına gelecek. Bir okul müdürü, ne kadar maaş alır? Hangi şartlar altında çalışır? Görev ve sorumluluğunun ne denli büyük olduğunun farkında mıdır?
Peki ya sınıflardaki liderler? Yani öğretmenlerimiz?
Mutlular mı? Gülüyor mu yüzleri? Huzur? Hesap mı yapıyorlar ay sonuna ödenecek faturaları, yoksa, bu çocuklar “daha iyi duruma nasıl getirilir?” sorusuna cevap bulmakla mı meşgul zihinleri?
Yapılan bir araştırmaya göre, insanlar sevdiklerinden bir şeyler öğrenebiliyorlar. Sevmedikleri birinden öğrenme ihtimali yok denecek kadar düşük. Ve ancak kedini seven seviliyor. Kendini sevmeyen birini sevmek de imkansız. Peki öğretmenlerimiz kendilerini seviyor mu? Ne kadar seviyorsa, o kadar sevilecek çünkü…Öğrencinin “öğrenen kişi” olması öğrenebilmesi için kafi değil. Öğrencinin, öğretmeninini “seven kişi” olması öğrenebilmesi için yeterli ama…
Onların kendini değerli hissetmesi demek, öğrencilerinin de kendini değerli hissetmesi anlamına gelecek.
Sınıftaki nefes onlarındır. Sınıftaki bütün enerji ve olumlu olumsuz her şey onların eseridir. O okulu seviyorsa, öğrenci de sevecektir. O öğretmeye ve eğitmeye aşıksa, çocuk da öğrenmeye aşık olacaktır. O mutluysa çocuk mutludur. O değilse, çocuk da değildir. Ortalama bir oluş seviyesi bu olumlu duyguları dışarıdan katkılarla üretebilir. Daha iyi yaşam koşulları, daha düzgün, daha onurlu bir hayat yaşamak gibi. Eğitim sisteminin öğretmene verdiği değer, öğretmenin öğrencisine ve işine verdiği değeri belirleyecek. Öğretmenlerimizin “en değerli” olduklarını hissetmeye ihtiyaçları var. Bunu hissettiklerinde, değerli çocuklar yetiştirecekler…
Eğitimci ve asker kökenli bir aileden geliyorum. Onların disiplinli ve mağrur duruşlarıyla büyüdüm. Zamanında onlara verilen maddi ve manevi kıymet, şimdilerde verilmiyor. Eksik kalan bir şeyler var. Bu eksik kalan şey bizim çocuklarımıza yansımamalı. Gitgide daha kaliteli nesiller yetişmeli, daha az kaliteli değil…
Öğretmeni mutlu etmek, ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılamak demek; çocuğa verdiğimiz değerin bir göstergesidir. Yani geleceğimize. İşte bu kadar önemli eğitimcilerin kendilerini iyi hissetmeleri.
Mutlu, huzurlu, oluş seviyesi yüksek, kendiyle barışık, aşk dolu eğitimcilerle, eğitimi sevgiye dönüştürecek, böylece de en kolay ve zevkli hale getirecek yeni davranışlar, yeni uygulamalar üretmeliyiz.Ve bunun için kafa yormak demek, gelecek için kafa yormak anlamına gelecek…
Söz bitti bende…Fakat yazıma muhteşem bir video ekliyorum. Eğer bu yazıyı tıklama şansını yakaladıysanız, hayatınız boyunca unutamayacağınız bir konuşma izleme şansını yakalamışsınız demektir…Yorum yapmıyorum, izleyin sadece, ne demek istediğimi anlayacaksınız zaten.
Gönlü güzel öğretmenlerle, gönlü güzel çocuklar yetiştirmek dileğiyle…
http://youtu.be/yC58ayfcQdI