Barut kokuyor ortalık.
Ve kan…
Günlerdir gömemediğimiz arkadaşların parçalanmış cesetlerinden geliyor koku.
Sol tarafımda alnından akan kanla yüzü boyanmış ve gözleri açık yatan Ahmet oğlu Mehmet.
Yaşından büyük gösteriyor belli ki,
Söylenenlere göre 16sından büyük değil.
Ben Şevket oğlu Mustafa, 24 yaşım. Edirne sancağındanım.
Bıraktım günleri saymayı,
Hatırlamıyorum o yüzden kaç zamandır burada olduğumu.
Belki bir insan ömrü için kısa ama
Kaybolan hayatlara bakınca uzun…
Siperlerdeyiz,
Hava buz gibi bir gecenin ardından güneşin çıkışıyla birlikte artan inanılmaz sıcak.
Mevsimlerden neydi sahi?
Aylardan ne?
Ben neden buradayım sorusunu sormuyor ama insan.
Neden burada olduğunu biliyor herkes.
Hepimiz biliyoruz neden burada olduğumuzu.
Düşman buradan geçmeyecek, Çanakkale geçilmeyecek.
Uzaklardan top sesleri geliyor.
Kuvvetle muhtemel birazdan düşman siperlerinden ve Boğazı geçmek isteyen düşman gemilerinden
Bombalar ve mermiler yağacak üzerimize.
Yakınlardan bülbül sesleri geliyor,
Ya da ben yanlış duyuyorum, çünkü günlerdir duyduğumuz
Bombalar ve gece çöktüğünde nereden geldiğini bilmediğimiz uğursuz baykuşların sinir bozucu haykırışları.
“Yarın hangimiz ölecek” diye kuruyoruz içimizden.
Ölüm değil mevzu bahis, hepimiz hazırız ölüme koşmaya.
Musa’nın şehadeti dün gibi aklımda.
Melekleri gördü belli ki garip, çırpındı onlara ulaşmak için.
Ayağa kalkmak istedi kaç kez.
Koptuğu için ayakları, kalkamadı.
Şehadet getirirken “güzel” dedi, “ne güzel burası.”
Ve ilk mermi düştü.
100 metre var yok aramızda.
Allahtan hepimiz siperdeyiz.
Düşman siperlerinden mermiler de yağmaya başladı.
Mermimiz az, süngülerimizi kontrol etmemizi söylüyor komutan.
O da gencecik bizim gibi.
Üzerimize yağan bombalara rağmen dimdik ayakta
Ve düştü şimdi, 5 metre yakınında patlayan bomba yüzünden.
Tabur imamı Mesut, davudi sesiyle salavat getirmeye başladı.
“Süngü tak” dediler sonra.
Süngüyü taktık.
Birazdan ölüme koşacağız.
Meleğim, biliyorum böyle bir zamanda.
Ölüme bu kadar yaklaştığımız anlarda
Şehadet yerine seni düşünmek yanlış.
Ama aklıma düşüverdin birden, hiç çıkmadığın gibi.
Oğlum Şevket de aklımda, altısına basmış olmalı bugünlerde.
Siperden çıkıyoruz şimdi.
Meleğim, oğluma babasının bu memleket için şehit olduğunu anlat.
Allah’a emanet olun.
Not: Çok düşündüm bu yazıyı yazarken. Amacım kendi kahramanımı yaratmak değil. Babamdan duyduğum bölük pörçük hikayelerden hayal ettiğim bir kurgu bu. Babamın dedesi Mustafa’nın öyküsü…
Babamdan öğrendiğime göre Edirne’nin ileri gelen ailelerinden birine mensup olup, genç yaşlarından itibaren vatan savunmasında oradan oraya koşturmuş, Edirne’nin Bulgarlar tarafından işgali sırasında Sarayiçi mevkiinde tutulan binlerce Edirneliye kestiği kadanaların etlerini ulaştırıp onlara yardım etmeye çalışmıştır. Çanakkale Savaşları’na katılmış ve orada yaralanarak Edirne’ye hava değişimi için döndükten 6 ay sonra vefat etmiştir. Hakkında çok az şey bildiğim bu akrabamı Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü günlerinde ben de bu yazıyla anmak ve sevgisini ve özlemlerini dillendirmek istedim. Kendisinin Çanakkale Savaşı’na hangi tarihte ve nerede katıldığını yazık ki bilemediğimden yazıda yer ve zaman belirtemedim.
Hakan Ş. TELKES