Siyaset ve kadın diye başlık atmamdaki maksat; toplumu yönetmekte ve yönlendirmekte olan kesimin erkek ağırlıklı olması.
Bilhassa Türkiye’de siyasi partiler neredeyse sadece erkek, kadını ise bir kol olarak koymuşlar adeta kendi kararlarında hizmetkar olarak kullanmak üzere.
Oysa Türkiye’de 5 Aralık 1934′de anayasa ve seçim kanununda yapılan yasa değişikliği ile kadınların ilk kez oy kullanmasının ve aday olabilmesinin önü açılmıştır. Bu evrensel doğru kararı veren ve uygulamaya geçiren tabii ki evrensel doğruları çok iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Kadınların (Daha doğrusu dişil enerjinin) ortaçağda bastırılması ve eril enerjinin dünyayı yönetmeye başlamasından sonra, bu siyasi yani toplumun yönetilmesi konusundaki doğru ve radikal karar Türkiye’de Fransa ve İtalya’dan 11 Romanya’dan 12, Bulgaristan’dan 13, Belçika’dan 14, İsviçre’den 36 yıl önce verilmiştir. Çünkü tüm dünyada, emperyalizin zulmü ve karanlığı altında ezilen insanlığın ışığı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün insanlık adına ilk yapması gereken; insanı oluştran bedenin iki efendisi, kadın ve erkeğin dengesini sağlamak olmalıydı. Ve de onu yaptı.
Onun için 5 Aralık sadece kadınların değil tüm insanlığın kutlaması gereken bir kararın alındığı gündür.
İnsan, kadın ve erkek dediğimiz dualitenin BİRleşmiş halidir. Kadın bedeninde yoğun olarak bulunan dişil enerji ile erkek bedeninde yoğun olarak bulunan eril enerjinin özellikleri tamamen farklıdır. Ve dünya dengesini ikisinin ortak kararları ve eylemleri belirler.
Fiziksel bedende erkeğin daha güçlü olması, yaşam enerjisinde kadının gücü, erkeğin duygularını daha iyi yönetmesi, kadının sezgisel bedende çok yönlü olarak olaylara bakışındaki üstünlüğü erkeğin daha sol beyin ağırlıklı davranışının yanında, kadının sağ beyin ve sol beyni ortak ve dengeli kullanırken etrafa yaydığı şefkat duygusunun yarattığı sevgi ortamı insanlık adına dünya üzerindeki dengeyi sağlamaktadır.
Allah, tanrı, doğa, sistem ne derseniz deyin o bir nötrlük yani BİR liktir. O dualitenin tam da dengesindedir. Daha doğrusu O’na giden yolun başlangıcı bu dengedir. Emperyalizmin yarattığı, açlık, kölelik, savaş ve hastalıklar dişil enerjinin şefkat ve sevgisi ile son bulacaktır.
Dolayısıyla Atamız bu kararı kadınlar için değil insanlık için vermiştir. Ama bu hakların verilmiş olması ve kanunlaşması o ülkede gerçekten yaşanıyor olduğunu göstermez. Kadınlarımız eğitim ve eylemlerinde kendilerini erkekler kadar özgür ve güçlü hissetmezlerse, seneler önce kendilerine bu haklar verilmiş olsa bile, iş hayatında, siyasette ve ailedeki yönetimde maalesef gerçek yerlerini alamazlar. Kişisel ve toplumsal olarak kaderimizi belirleyen paradigmamızı yani inanç kalıplarımızı oluşturan aile kültürümüz ve eğitimimizdir.
Sevgiyle kalın , coşkuyla yaşayın….