Çılgın bir partiydi, karanlık keşmekeş bir ortam, rengarenk ışıklar, hınca hınç dolu bir atmosfer, kulakları sağır edercesine yükselen müzikler, yüksek platformlarda gövde gösterisi yapan bedenler, kendinden geçmiş elinde alkolüyle dans pistinde kucağındaki kadınla bütünleşmeye çalışanlar, çılgınca bir parti(!) işte..
Taksiden inip kapısına yöneldiği sırada evin önünde dizleri üzerinde birini gördü gözyaşlarıyla cebelleşen, bu Uğur’du.
-Neyin var? diyebildi alkollü ve bir yükselip bir çatallaşan sesiyle Sima: “Terk etti beni, kendisine hiç zaman ayırmadığımı, ilgilenmediğimi söyledi abla” dedi o hıçkırıklarının arasındaki sesiyle Uğur.
-“Amaan dert ettiğin şeye bak! Hep böyle kız tribi işte barışırsıııınnn!”sesi nefesine karışmış zor bela attı kendini eve bunları söylerken, berisinde Uğur’u bırakarak…
Ertesi gün öğleden sonra görebildi Uğur’u mutfakta ancak, kahvaltı ediyordu bir başına, düşünceli, gözyaşı torbaları şişmiş, ifadesiz ve donuk bir yüz ifadesiyle. “Neyin var” diye sordu, bir cevap alamayınca durumu kavrayamayışıyla birlikte “amaaan iyi ya ben çıkıyorum” dedi, ardına bakmadan…
Birçoklarına göre her şeye sahipti aslında Uğur; arabası, havuzlu lüks dairesi, kabarık banka hesabı, cebine girmeyen cüzdanı, playstation 4, iphoneX’i, hayal bile edemeyecek kadar geniş bir çevresi ve modern tasarlanmış mobilyalarıyla ona bakıyordu her şey…
Günler, haftalar geçmiş ve daha az görür olmuştu kardeşini Sima, kahvaltısına yetişebilirse şayet ve akşam yemeğinde -ki ailenin bu birbirini gördüğü tek zaman dilimiydi; malum işleri güçleri vardı(!) hepsinin ve yoğun programlarında birbirleriyle buluşabildikleri tek ve en uzun zaman dilimiydi sonrasında ise işlerine bakarlardı. Bütün aileler böyle değil miydi zaten, hepsi klasik, hepsi o kendiliğinden akan hayatın içinde birbirlerine (kara bir) ayna tutuyordu…
Yine bir gece Sima arkadaşlarıyla gittiği karaoke partiden dönüyordu, saat gece yarısını çoktan geçmiş ve yolu Kadıköy üstündeydi, elinde torbasıyla Umut’u gördü ana cadde üzerindeydi. Kangal cinsi bir köpekle oynuyor etrafa küfürler saçarak eğleniyordu çok mutluydu, nasıl olmasın ki? Torbasının içindeki buhar ona Noel Baba’nın bile veremeyeceği cinsten bir mutluluk(!) hissettiriyordu.
Simay’ı gördü ve sendeleye sendeleye üstüne doğru geldi, elini uzattı baktı yüzüne, burnundan salyası akıyor ama o bunu hiç sorun etmiyordu, gülümsedi -para versene, şarap alacağım kendime- dedi zor bela, hiç inandırıcı değildi ve amacını anlamıştı Sima yoluna devam etti. Umut istediğini alamayınca peşine koştu ve elini tekrar uzattı, öylece bekledi bir şeyler söylemek istedi ama ne diyeceğini bilmiyordu kendisi de söylemek istedikleri ve yaptığı birbirinden çok farklıydı sanki tekrar itti oracıkta ve yoluna devam etti.
Köşeyi döndü ve karanlık olan o sokağa girdi, Umut’u daha önce gördükleri bu sokaktı, hızlıca geçti, tam köşeyi dönmek üzereydi ki biri daha çıktı karşısına kapüşonlu bir elbise vardı üstünde yüzü gözükmüyordu, elini uzattı Umut gibi kirli ve baliye bulanmış değildi, bekledi öylece bir şey demeden.
Yüzünü göremediği için tedirgin oldu ve eliyle iterek yoluna devam etti. Birkaç adım uzaklaşmıştı ki peşine koşup önüne tekrar geldi, yolunu kesmişti, kapüşonlu elbisesi düşmüş yüzü görünüyordu gece de olsa. Sima sadece baktı…
Karşısındaki Uğur’du. Elini uzatmış sessizce bakıyordu Sima’ya. Sima ise yaşadığı şokun içerisinde adeta küçük dilini yutmuş hayretler içesinde karşısında Umut’un sahip olduğu o bakışlarla kendisine bakan kardeşine bakıyordu. –Bir el- dedi Uğur, bir çare, ne dediğinden emin olmayarak, acemice, Toulen ile girdiği mutluluk tribinin etkisinde.
Toulen;
Sokaklarda ellerinde torbalar avuç içlerinde gizledikleri ve ne olduğunu göremediğimiz baliden söz ediyoruz. Gençler ve özellikle ergenlik çağındaki çocukların sokak aralarında, mahalle aralarında kullandığı; poşetlere boşaltarak buharını içlerine çektikleri zehirli bağımlılık yapan kimyasal maddedir işte Toulen. Diğer etken maddeler ise vücuda zarar verici niteliktedir. Alkol ve yatıştırıcı ilaçlarda olduğu gibi ani ve kısa süreli mutluluk etkisi yaratmakta ve tarihi 1950’li yıllara kadar dayanmaktadır.
“Bununla birlikte TUBİM 2017 raporunda, Türkiye’de 2016 yılında;
8.179 eroin olayı gerçekleşmiş, bu olaylarda 12.091 şüpheli yakalanmış ve 5.585 kg eroin maddesi ele geçirilmiştir. Sadece eroin olay sayısında, 2015 yılına göre %33,4 oranında düşüş gerçekleşmiştir.
39.948 esrar olayı gerçekleşmiş, bu olaylarda 54.788 şüpheli yakalanmış ve 146.954 kg esrar maddesi ele geçirilmiştir.
1.476 kokain olayı gerçekleşmiş, bu olaylarda 2.201 şüpheli yakalanmış ve 845 kg kokain ele geçirilmiştir.
5.259 ecstasy olayı gerçekleşmiş, bu olaylarda 8.777 şüpheli yakalanmış ve 3.783.737 adet ecstasy ele geçirilmiştir.
436 captagon olayı gerçekleşmiş, bu olaylarda 685 şüpheli yakalanmış ve 12.918.309 adet captagon ele geçirilmiştir.
3.545 metamfetamin olayı gerçekleşmiş, bu olaylarda 5.284 şüpheli yakalanmış ve 251 kg metamfetamin ele geçirilmiştir.
Bununla birlikte; ilk defa 2010 yılı ortalarında “Bonzai” (JWH-018) sokak ismi ile görülmeye başlanan ve değişik türleriyle yayılan sentetik kannabinoidler, TUBİM koordinesinde gerçekleşen Erken Uyarı Sistemi (EWS) Ulusal Çalışma Grubu’nun çalışmaları neticesinde, 2011 yılı başlarında 12.06.1933 tarihli ve 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkındaki Kanun kapsamına alınmıştır. 15.366 sentetik kannabinoid olayı gerçekleşmiş, bu olaylarda 20.670 şüpheli yakalanmış ve 626 kg sentetik kannabinoid ele geçirilmiştir.
2016 yılında toplam 81.222 uyuşturucu olayı meydana gelmiştir, meydana gelen olaylarda toplam 114.276 şüpheli yakalanmıştır. 2015 yılı ile mukayese edildiğinde; olay sayısındaki artış %11,24, şüpheli sayısındaki artış ise %5,81 oranında gerçekleşmiştir. “
Gözyaşlarını tutamadı Sima; içinde bulunduğu o boktan duyguyla birlikte, yaptığı yanlışın farkına vardı. Her şey gözlerinin önünde bir film şeridi gibi canlanmıştı. Elleri kafasına gitti saçlarını tuttu ve “ne yaptım ben” dedi çekerken saçlarını. Hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladı ve hıçkırıklara boğulurken kardeşine sarılmak isteyerek koynuna attı kendisini.
Madde, kullanan kişiye insanüstü bir güç verir bunun sebebi beyin faaliyetlerinin düzensiz oluşu ve hormonlarla birlikte vücuda gönderdiği anormal sinyallerdir. Uğur da bu sebeple olacak ki kendisini sarmalamak isteyen ablasını orantısız bir karşılıkla iterek yere düşmesine neden oldu. Oluşan bu gürültüyü algıları açık olan Umut duydu ve oraya geldi. İkiliye baktı ve –ooo tanışmışsınız ya ortimlee- dedi, kendisinde ve alaycı bir ifadeyle.
Ayağa kalktı Sima ve Uğur’un kolundan tutarak –benimle geliyorsun ve buradan gidiyoruz hemen- dedi, içinde bulunduğu durumun vahametiyle. Kendisini olanca kuvvetiyle geri çekti Uğur ve titreyen sesiyle –bir el- dedi tekrar, Sima onun ne demek istediğini anlamıyor ve titreyen vücuduna söz geçiremediği gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Umut önlerine geldi ve
“-Tabi yaa, tut elinden çek götür böyle kolay mı yaaa. Bu zamana kadar neredeydin ablasıııı. Her şeyiniz varken hiçliği yaşamayı nasıl da beceriyorsunuz öyle. Aslında hiçlikten hepliği öğrenmeniz gerekiyor hepinizin ama gözlerinizi öylesine örtmüş ki hayatınız, burnunun dibindeki kardeşinin feryatlarını çığlıklarını bile duymuyorsun. O da benim gibi, o da ben ve diğer arkadaşlarım gibi, hepsinin, hepimizin bir hikâyesi var buralarda, eğlence olsun diye durmuyoruz hiç birimiz ablacıııımmm.”
Sima titriyor ve ağlıyordu sadece Umut’un dedikleri karşısında sanki bir krizin eşiğindeydi..
Devam etti umut sözlerine sanki ilahi bir güç konuştururcasına;
“-Kimimiz bir çorba parası ister, kimimiz şarap parası, kimimize lazımdır aş için üç beş lira, kimimiz elindeki selpakla, bir bakarsın karşında elindeki melodikasından sesler çıkarır, bir diğeri darbukasıyla seni eğlendirir, bizler küfürbaz hergele, bizler serseriyiz, bizler elimizden düşüremediğimiz torbalarımızın içinde yalnızlığımızı yaşayan bireyleriz. Önce biz maddeye sahip oluruz sonra madde bize…“
Uğur, Umut’un söyledikleriyle bir garip olmuş yere çömelerek bağdaş kurdu. Kafasını bacaklarının arasına sokarak kulaklarını kapadı. Bu hareketi Umut’un zoruna gitti ve devam etti, nefes nefeseydi;
“Kimimizin annesi, kimimizin babası, benim ise ailem küçük yaşımda öldü ve kimsesizler yuvasına kapattılar, peki ya bunun ne suçu vardı da yalnız bıraktınız! Yalnızız biz anlıyor musun, bize ne aş getirin ne para bize duygularınızla, bize –bir el- ile gelin, çekin çıkarın eksikliğini çektiklerimizden, anlamaya çalışın, ne olur be abla anladığınızı sanmayın…”
Yanımdan bir arkadaş geçti az önce; kokusu yüreğime dokundu.
Yanımdan bir arkadaş geçti; hareketleri ağır ve titrekti.
Yanımdan bir adam geçti; yorgun adımları yavaştı aksaktı.
Yanımdan bir dost geçti; elleri yüzündeydi.
Yanımdan biri geçti bu bendim ya da bir başkası idi; elindeki torbası ile belki de kim olduğunu bilmediği bir benlikteydi, sahiplenilmeliydi..
SON…