“Kök Dil Arayışı” başlıklı yazımda Sümer dili ile Türkçe arasındaki yakın ilişkilerden ve halen dilimizde kullandığımız pek çok Sümerce kaynaklı sözcüğün bulunduğunu örneklerle gösterdim. Sümerler, Mezopotamya bölgesinde M.Ö. 4.000’li yıllardan yaklaşık M.Ö. 2.000’li yıllara kadar hüküm sürmüş, şehirler kurmuş ve ileri bir uygarlık düzeyine ulaşmış bir halktı.
Basra körfezi kıyılarından Anadolu’ya ve hatta doğudaki Hindistan’a kadar etkin oldukları, ticaret yaptıkları ve kültürlerini yaydıkları biliniyor. Mezopotamya bölgesine Asya’dan geldiklerini Prof. Vecihe Hatipoğlu “Türk Tarihinin Başlangıcı” adlı eserinde şöyle anlatıyor:
“Kuzey Asya’da Subar’lar (Sabir’ler, Subir’ler veya Kaşgarlı Mahmut’un Divan’ında belirttiği Suvar’lar) adı altında yaşayan Türk boyları, dondurucu soğuk, buz ve geçim zorluklarıyla, Sibirya’dan çeşitli yollarla, özellikle Hazar gölü yörelerinden, kuzey İran’dan sıcak ülkelere, güney Mezopotamya’ya göç etmişler, burada adları da “Ur” ve “Uruk” kentlerini kurmuşlardır. Dil ve lehçe özellikleri dikkate alınınca, Sümerlerin bugünkü en yakın temsilcileri kuzey Asya’da yaşayan Suvar, Yakut, Karakaş ve Çuvaş Türkleridir.”
Alttaki haritada Hazar gölünün doğu bölgelerinden güneye doğru Sümer halkının göç yolları gösteriliyor. Bugünkü İran’ın güney bölgelerine geldiklerinde bir grup doğuya doğru yayılıp Pakistan’ın İndüs vadisindeki Harappa, Mahemjo-Daro şehirlerini kurmuş, bir kısmı da batıya yönelip Sümer ve Elam adıyla bilinen halkları oluşturmuştur. Batı İran’daki Behistun ve Susa şehirlerini ve Ur ile Uruk şehirlerini kuranlar Asya’dan göç edip gelmiş olanlardır.
İran’daki kadim Tepe Sialk ve Jiroft şehirlerini de aynı halkın kurmuş olduğunu gösteren eserler bulunmuştur. Güney Mezopotamya bölgesindeki şehirlerin su ihtiyacını karşılamak için kanallar yaptıklarını ve bataklıkları kuruttuklarını kil tabletlere kaydetmişlerdir. Ayrıca, öküzlere çektirdikleri ve kendi icatları olan tahta sabanlarla toprağı sürmeyi de bulanlar onlardır. Asya’da binlerce yıl öncesinde başlamış olan kayalara resim çizme geleneğini
(petroglyph kültürünü) kil tabletlerde sürdürmüşler ve ilk olarak anlam içeren sözcüklerden yazı yazma geleneğini başlatmışlardır. Resim yazısı zamanla basitleşip değişmiş ve çivi yazısına dönüşmüştür. Altta Sümer yazısının yıllar içindeki değişimini görüyoruz.
Görüldüğü gibi, M.Ö. 3.200’li yıllarda kil tabletlerde resim yazısı geçerli olmakta ve herkes tarafından okunup anlaşılabilmekteydi. Zamanla resim yazısı stilize olup değişmiş ve çivi yazısını yazıp okuyabilen kişilerin uzmanlık alanına dönüşmüştür.
Sümerler tapınak da inşa etmişlerdi. Tapınakları basamaklı yüksek yapılar olup, Ziggurat adıyla bilinmektedir. Halen Ur şehrinde büyük bir zigguratın kalıntısı bulunmaktadır. Altta bu zigguratın şimdiki halini ve sağında aslının tahmin edilen çizimini görüyoruz.
Sümer kültürünün kadim Mısır kültürünü de etkilemiş olduğu görüşündeyim. Zira Mısır piramitlerinin ilk şekilleri Sümer zigguratlarına büyük benzerlik gösteriyorlar. Kadim Mısır kültürünün Hiyeroglif yazısı da Sümer kültürünün resim yazısından etkilenmiş olabilir.