Diyarbakır’da yer alan Zerzevan Kalesi Roma Dönemi askeri yerleşimi olarak yapılmış. Arkeolojik kazılar devam ederken 2017 yılında kalenin altında bir tapınak bulundu. Burası dünyada çok az bulunan Mithras dinine ait son tapınak.
İyilerin yanında, ışığın dini olarak başlayan bu din Roma döneminde başkalaşarak acılı, gizli ve inisiyelerle seçilip, mensup olunabilen, üstelik kanlı ritüelleri olan bir dine dönüşüyor. Mithras dini İlluminatinin ve Tapınak Şövalyeleri’nin çıkış noktası kabul ediliyor. Tapınak yakın zamanda Rothschild ve Rockefeller ailelerinin ziyaretleriyle gündeme gelmeye başladı.
2021 yılı arkeolojik kazılarında alandan bir rozet çıkarıldı. Bu rozetin henüz ABD kurulmadan önce yapıldığı ve üzerindeki sembollerin ABD’nin kurulacağının habercisi olduğu belirlendi. Yapılan araştırmalarda rozetin en az 250 yıldır toprak altında olduğu ve Türkiye’de yapılmadığı ortaya çıktı. Bu rozetin orada ne aradığı, nasıl ABD’nin kurulacağını ve bu sembole benzer sembol edineceklerini bildiği yoruma dayalı olsa da genel kanı geçmişte bir ziyaretçi tarafından buraya düşürüldüğü yönünde. (Mithras Tapınağı’nın gizemlerine bu yazımda girmeyeceğim).
Şimdi bunları nereye bağlayacağım?
ABD’nin ve bu aile mensuplarının tarihi alanlarımızın yakınında olup, 300 yılı bulmayan tarihlerini bizim kadim tarihimizle ilişkilendirme girişimleri aklıma yakın tarihin en büyük, uluslararası ve organize tarihi eser kaçakçılığını getirdi.
Neden mi bahsediyorum? Irak’ın işgalinden.
Biraz hatırlayım; 2003 yılında ABD ve Birleşik Krallığın önderliğinde çokuluslu koalisyon kuvvetleri Irak’ı özgürleştirme bahanesiyle Irak’a askeri harekat düzenlemişti. Bu savaş için sebepler üretildi fakat hiç kanıt bulunmadı. Bittiğinde de yaşananların çok yanlış olduğuna dair açıklama yaptılar. Peki ABD ye asker kaybının yanı sıra 4 trilyon dolara mal olan bu işgal gerçekten Irak’ın elinde olduğu varsayılan kitle imha silahları gerekçesiyle mi yapılmıştı? Bana kalırsa bu savaş tarihin en büyük devlet ve asker eliyle yapılmış organize tarih kaçakçılığıydı.
Bağdat’ta bulunan Irak Ulusal Müzesi, Mezopotamya’nın kalbinde, insanlığın 40 bin yıllık uygarlık yolculuğunu anlatan eşsiz bir koleksiyona sahipti. Dünyanın en önemli arkeoloji müzelerinden biri olma niteliğini taşıyan bu kurumun, işgalin hemen başlarında ABD askeri güçleri tarafından yağmalandığı ve tarihi eser kaçakçılarıyla iş birliği yapılarak eserlerin kaçırıldığı biliniyor. On binlerce eser diğer bir deyişle müze koleksiyonunun yarısından fazlası yağmalandı. Sadece müzeden değil ülke çapında devam eden arkeolojik kazı alanlarından, Saddam Huseyin’e ait özel koleksiyonlardan ve başkaca sergi alanlarından da binlerce eserin çalındığı biliniyor. Çalınanlar arasında çok önemli olan Asur, Babil, Sümer dönemlerine ait çivi yazılı tabletler de bulunuyordu. Bu tabletler sadece kendi dönemlerini değil, bilinen yazılı tarihin de öncesine ait kadim bilgiler içermesi bakımından çok özeldir.
Kaçırılan tüm bu eserlerin içinde çok güçlü olunan Abbasi döneminden Osmanlı dönemine kadar çok özel el yazmaları da bulunmaktaydı. Yazmalar işgal başlamadan Irak yetkilileri tarafından müzelerden alınarak istihbarat binası mahzenine kaldırılmış. İşgal güçlerinin bu mahzenleri bilmediklerini düşünerek, buraya taşıyıp koruma altına almak istemişler. Ancak askerî yönetimin hâkim olduğu 2003-2004 yılları arasında içeriden bazı kişilerden alınan destekle bu yazmalara da ulaşılıyor ve çalınıyor. Irak Eski Eserler Müdürü Ziyad Mahmud bir röportajında şöyle diyor; “el yazmaları Amerikan askerî yönetimi altında yağmalandı. Bu eserlerin sıkı kontrol altında tutulan Irak yerli halkı tarafından çalınmasına imkân yoktu. Eserlerin yok edilmesi ya da çalınarak yurt dışına çıkarılmasına bilerek göz yumdular. Yanan Daru’l-Kütüb ve’l-Vesaiki’l-Irakıyye’de el yazmaların %50’si, kitaplarınsa %32’si yok oldu.“
Bu kadarla da kalmadı, Irak Müzesi’nde bulunan ve Yahudilerin Filistin’i işgaline dair bazı tarihî vesika ve yazmalar kasten imha edildi.
Amaç belirttikleri şekilde Irak’a özgürlük getirmek veya kitle imha silahlarının kullanımını engellemek ise neden müzeleri ve önemli kurumları koruma altına almadılar. Üstelik çeşitli ülkelerden uzmanlar işgalden önce Pentagon’a ve İngiltere’ye ısrarla kültürel varlıkların ve müzenin güvenliğinin savaştan önce sağlanması talebinde bulundukları halde bu yapılmadı.
Irak ulusal müzesi 2009 yılında tekrar açıldığında eserlerinin yarısından fazlası kayıptı.
Savaş seyrini azaltınca, yetkililer kültürel varlıklarını geri alma çabası içine girdiler. Yıllar sonra British Museum, Irak’a ait 156 tarihi eseri iade etti. (Devede kulak denebilecek bir miktar). İade edilen kil tabletlerin tarihin ilk yazı örneklerinden olduğu belirtildi. British Museum, 2011 yılında yaptığı açıklamada karaborsada yüzbinlerce dolara alıcı bulabileceği belirtilen eserlerin İngiltere’ye yanlış beyanla sokulduğunu ifade etti! Tam bu noktada bir önceki Çatalhöyük yazımdaki İngiliz bilim insanlarının yaptıkları manipülasyonlarla tüm dünya tarihini nasıl da değiştirebildiklerini yazdığım yazımı hatırlatırım.
ABD tarafından çalınan eserlerin 2008 yılında küçük bir kısmı Irak’a iade edildi. 2021 yılında da Gılgamış Rüya tabletinin de içinde bulunduğu 17.321 eser geri alındı. Savaşın başında apar topar ne var ne yok götürülen eserler muhtemelen ayıklandı, gizli kalması gerekenler, kendilerine sır tutmak istedikleri, tarihin seyrini kendi aleyhlerine veya Orta Doğunun lehine değiştirebilecek bilgi içeren tabletler, eserler, el yazmaları ayıklanıp kısım kısım iade edildi. Devlet yetkilileri iadeyi konunun kendileriyle ilgisi yokmuş da sanki hırsızları yakalayıp, eserleri Irak’a geri kazandırmışlar gibi gururla yaptılar.
Bu çalınanlar Irak’a ait olsa da dünya mirasıdır. Hepimizindir. Birilerinin tekeline geçmesi, sırlanması, gizlenmesi, değiştirilmesi asla kabul edilemez. Çalınması insanlık suçudur.
Üzerinde sürekli oyunlar oynanan topraklar Mezopotamya toprakları. Diyarbakır’ın, Taş tepelerin bulunduğu Şanlıurfa, Mardin illerimiz de Mezopotamya topraklarının diğer ismiyle Bereketli Hilal’in parçasıdır. Mezopotamya denince tüm varoluşun tüm gizlerin başladığı yeniden doğuşun da başlayacağı topraklar akla gelmeli. Sümerler M.Ö.2023 te bir anda tarih sayfasından silinip, mülteci konuma düştüler. Ardından geçen binlerce yıla rağmen bu toprakların kaderi hep savaşa halkı da mülteci durumunda olmaya devam etti. Neyi gizlemek istediler? Neyi manipüle etmek istediler? Anadolu’da da oynanmaya çalışılan oyunları anlamaya çalışmalı, kültürel miraslarımıza sahip çıkmalıyız.