Uygar ve ileri bir millet olma amacını güden, akılcı Batı uygarlığına katılmak isteyen toplumumuz için Tekke, Zaviye, Türbe ve Tarikat gibi engeller kaldırılması zorunlu kurumlardı. ATATÜRK, Kastamonu’da 30.08.1925’te söylediği bir nutukta türbelerin, tekkelerin ve zaviyelerin kapatılmasının ve tarikatların kaldırılması işaretini vermiştir;
—“ÖLÜLERDEN MEDET UMMAK, MEDENİ BİR CEMİYET İÇİN SİNDİR (Lekedir). EFENDİLER VE EY MİLLET BİLİNİZ Kİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ŞEYHLER, MÜRİTLER VE MECZUPLAR MEMLEKETİ OLAMAZ. EN DOĞRU, EN HAKİKİ TARİKAT, MEDENİYET TARİKATIDIR.” (Görsel: Şapka ve Kıyafet Devrimi yaptığı Kastamonu’da Panama Şapkasıyla, 23 – 31 Ağustos 1925)
Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanunu, T.B.M.M ‘ince 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla kabul edilmiş ve birtakım unvanların kullanılması yasaklanmıştır. Kanun, bütün tarikatlarla birlikte, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, garipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını, bunlara ait hizmetlerin yapılmasını ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesini de yasaklamıştır.
Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanunu, 13 Aralık 1925 tarihli 243 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanun, 1961 ve 1982 Anayasalarına göre bir devrim (İnkılâp) kanunudur ve Türk çağdaş uygarlık seviyesine erişmesini öngören ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini de koruma güden bir kanundur. Bu kanun hükümlerinin diğer inkılâp kanunlarının hükümleri gibi Anayasa’ya aykırı olduğu şekilde anlaşılması ve yorumlanması mümkün değildir. Bu kanun bir kurucu kanun mahiyetini taşımakta ve düzene karşı aykırı davranışları cezalandırmaktadır.
Kanun gerekçesinde, Tekke, Zaviye ve Tarikatların, Şeyh Sait isyanındaki rolü olduğu belirtilmiştir. Şark İstiklal Mahkemesi, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar vermiştir. Ankara İstiklal Mahkemesi de bu hususta Hükümetin dikkatini çekmiştir. Bu kurumların gerici (irticai) bir mahiyette olması, siyasi hareketlere katılarak inkılâpçı toplum düzenine ters düşmesi, tekke, zaviye ve tarikatların yasaklanmasını, aykırı hareketin de cezalandırılmasını öngörmüştür. Ayrıca, 677 sayılı kanun, Türkiye’nin içinde bulunduğu inkılâpçı ve ilerici akımlara karşı gelebilecek kurumlar arasında bulunan dini kuruluşları (müesseseleri) kaldırmakla toplumun yeni düzenini ve huzurunu korumak istemiştir. Ayrıca sözü edilen dini kuruluşların asıl amaçlarından uzaklaşarak siyasi fonksiyonlara karışmaları olayına da engel olmak istemiştir.
-…”YAPTIĞIMIZ VE YAPMAKTA OLDUĞUMUZ DEVRİMLERİN AMACI, TÜRKİYE CUMHURİYETİ HALKINI TAMAMEN VE ÇAĞIMIZA UYGUN VE BÜTÜN MANA VE BİÇİMİYLE UYGAR BİR TOPLUM HALİNE DEĞİŞTİRMEKTEDİR. (Görsel: Kastamonu’da Kıyafet Devrimi’ni Halka anlatırken, 30 Ağustos 1925)
Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanunu, sosyal alandaki devrimlerimizi baltalayan safsata ve hurafeleri kafalardan çıkarmak, her düşünceyi kafalara yerleştirmek bir zorunluluktu. Memlekette, ölmüş bazı kimselerin sonradan yarı peygamber sayılmasından kuvvet alan inanışın doğurduğu türbeler, onlarla geçinenleri besleyen bir kaynak, bir vasıta idi. Halk türbelerden mucizeler bekliyordu.
Tekkeler, Tarikat mensuplarının oturdukları, tarikat ilke ve geleneklerinin öğretildiği dini ve kültürel merkezlerdi. Kuruluşunda özellikle din, dil ve felsefe gibi konularda halkı yetiştiren, Halk Odaları niteliğinde kuruluşlardı. Tekkelerin küçüklerine de Zaviye denilirdi. Zamanla soysuzlaşan ve amacından uzaklaşan bu kuruluşlar, zengin Müslümanların fakirlere yardım edilsin diye vakfettiği servetlere dayanarak bedavadan yaşamak, tembellikle her türlü zevkten istifade etmek, başkalarının çalışması ile geçinmek ve din perdesi altında her türlü fenalığı yağmak amacını güden kuruluşlar haline gelmişti.
Siyasi iktidarlar üzerinde baskı grubu rolünü oynayan tarikatlar ise, kendi aralarındaki çekişmeler dolayısıyla da huzur bozucu kuruluşlar olmuşlardı. Gerçek bir din bilgini olan Prof. Dr. Yusuf Ziya YÖRÜKAN (d. 1887 – ö.1954 ) tarikatların gerçek Müslümanlığa aykırı olduğu görüşündedir.
YÖRÜKHAN ‘a göre;
—“Tarikat bir ayrılma, perde arkasından başka bir yol gütmedir. Tarikatta bir şeyhe bağlanmak, inâbe almak ( bir mürşide başvurup, tarikata girmek), şeyhi Allah ile kul arasında bir vasıta olarak kabul etmek, özel ayinler yapmak, kamu yolundan ayrılıp zümre haline gelmek vardır. Tarikatçılık, zümrecilik, tefrikacılık (ayrımcılık) yaratır. Hâlbuki Kur’an, (EN’AM 153) “SAKIN SİZİ TEFRİKAYA DÜŞÜRECEK AYRI YOLLAR GÜTMEYİN” denek suretiyle tefrikacılığı yasak etmiştir. Nitekim Suudi Arabistan gibi bir teokratik İslam Devleti tarikatları yasak etmiştir.”
Prof. Dr. İbrahim Agâh ÇUBUKÇU ‘da tasavvuf felsefesi ile tarikatı mukayese ederek tarikatın farklılıklarını şöyle ortaya koymuştur;
—“ Tasavvuf, bir din felsefesidir. Tarikat ise, bir şekil işidir. Tarikat özel bir topluluğun yoludur. Tarikatta kul ile Allah arasında aracı bulunur. Her tarikat mensubu en üstün yol olarak kendi yöntemini savunur. Tarikatta sır saklama ve gizlilik vardır. Tarikat İslam’ın dar yorumudur. Her şey, şeyhin niyet ve insafına bağlıdır. Böylece tarikatlar ülkenin birliğini ve beraberliğini sarstığı gibi İslamiyet’le bağdaşmayan yönü ile birlikte tehlikeli kuruluşlar olmuşlardır.”
Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen İnkılap Kanunlarının, Anayasa’nın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasa’ya aykırı olduğu şeklinde yorumlanamaz (7 Kasım 1982 tarihinde halk oylamasıyla sunuldu ve %91,37 oy oranıyla kabul edildi.):
1982 Anayasası’nın 174.Maddesi (İnkılap Kanunlarının Korunması) 8 adet Devrim Yasası korunmaya alınmıştır;
Bu devrimlere sahip çıkmamız gerçeğiyle bir kez daha yüzleştiğimiz bu günlerde yorumunu size bırakacağım bir belge ile huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.