18 Aralık 1930 Perşembe günü Atatürk, İstanbul’da Kolordu Komutanlığı, Vilayet, Belediye, Cumhuriyet Halk Partisi ve Türk Ocağını ziyaret etmiştir.
Atatürk, Türk Ocağını ziyareti sırasında,Türk Ocağı’nın konferans salonunda, gençlere:
-…”Siz milliyetçi topluluk, halk ile konuştuğunuz vakit yüksek sesle söylemeyi unutmayınız. Yüksek ses imanın ifadesi olduğu vakit tesir yapmaktan uzak kalmaz. Yolunda çalıştığınız büyük ülküyü, halkın kalbinde bir fikir haline, bir his haline geçirmelisiniz. Demokrasinin ne olduğunu halka anlatmak, bilhassa sizin vazifenizdir. Birtakım kelimeler vardır ki, sık sık telâffuz edildiği halde, hatta aydınlarımız arasında, onu tamamıyla anlayan çok değildir. Halkçılığımızın ne olduğunu, esaslarının neden ibaret bulunduğunu, halkçıların halka karşı ne gibi vazifeler yüklenmek mecburiyetinde kalacaklarını madde madde izah etmek lazımdır. Cumhuriyeti, onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Cumhuriyet ilkelerini sevdiriniz. Bunu kalplere yerleştirmek için hiçbir fırsatı ihmal etmeyiniz.” şeklinde söylevde bulunmuştur. Daha sonra, Atatürk, hitap ettiği ve her zaman inandığı gençlerle birlikte çektirdikleri fotoğraf ile o gün ölümsüzleştirilmişti.
Üstte gördüğümüz fotoğrafta belirttiğim üzere, Atatürk’ün hemen arkasında ve ayakta duran beyefendi Üroloji Profesörü Behçet Sabit Erduran’dır.
Profesör Doktor Behçet Sabit Erduran, 15 Şubat 1886 yılında İstanbul’da doğmuş, ilk, orta ve lise tahsillerini kısmen Çanakkale, kısmen de İstanbul’da tamamlamıştır. 1912’de İstanbul Darülfünun Tıp Fakültesi’ni bitirmiş, 1914 yılına kadar aynı fakültenin Üroloji Kliniğinde asistan olarak çalışmıştır. I. Dünya Savaşı’nda 1914 – 1917 yılları arasında, Çanakkale bölgesinde birlik ve hastane hekimliği yapmıştır. 1918’de bir süre Berlin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Kliniğinde çalışarak “Üroloji İhtisası” nı tamamlamış ve 1919 – 1922 yılları arsında Gureba Hastanesi Üroloji Uzmanlığına getirilmiştir.
Eren Akçiçek, “Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü” adlı eserinde:
“…Atatürk’ün idrar yollarındaki müzmin hastalık tekrarlayınca Dr. Adnan (Adıvar) Bey, Dr. Besim Ömer (Akalın)Paşa’ya haber yollayarak, o günlerin genç bir Üroloğu olan Dr. Behçet Sabit (Erduran) Bey’i, 1923 yılında İstanbul’dan Ankara’ya istemiştir,” demektedir (Bakınız: İzmir Güven Kitapevi, 2005, Sf: 154).
10 Kasım 1953 Salı günü, Ord. Profesör Behçet Sabit Erduran, İstiklal Savaşı’nı takip eden ilk günlerde acele çağrıldığı Ankara’da, Atatürk ile nasıl karşılaştığını ve kendilerini muayene ederken yaşananları şöyle anlatmıştı:
“…İstiklal Savaşı kat’i zaferini takip eden günlerde idi. Bir davet aldım. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın böbreklerindeki rahatsızlığı muayene ve tedavi maksadı ile Ankara’ya çağrılıyordum. İnebolu – Ilgaz yolu ile birkaç gün sonra Ankara’ya vardım.
Gazi, Çankaya’daki eski köşklerinde ikamet ediyorlardı.
Kendilerine bu köşkteki çalışma odalarından birinde mülaki oldum. Cevat Abbas (Gürer)Bey ile birlikte huzurlarına girdiğimiz zaman Gazi Mustafa Kemal, bir şezlonga uzanmış, ellerinde bir kitap derin bir mütalaaya dalmıştı.
O kadar ki, odaya girişimizin farkına varmamışlardı. Cevat Abbas Beyin işareti üzerine sessizce birer kanepeye iliştik. Bu sakin atmosfer içinde bile tarifi, izaha güç bir heyecan benliğimi sarmıştı. Hayran ve âşık gözlerle bir müddet kahramanlar kahramanını seyrettim. Bu zevkli ve unutulmaz temaşa uzun sürmedi. Büyük Ata, okuduğu cildin sahifelerini çevirirken bizi gördüler ve çevik bir hareketle şezlongda doğruldular. Göz göze gelmiştik. Derhal ayağa kalktık ve hürmetle ellerini öptük. Cevat Abbas Bey, bendenizi takdim ederken Gazi Mustafa Kemal:
-…”Benim için buralara kadar zahmet ettiniz, teşekkür ederim doktor,” dedikten sonra ilave buyurdular:
-…”Okuduğum Hint tarihidir. Cidden alaka ile takip edilmesi icap eden bir eserdir. Tavsiye ederim, mütalaa ediniz.”
Tavsiye ve emirlerini ilk fırsatta yerine getireceğimi arz ederken gene hayran ve âşık gözlerle kahramanlar kahramanını tetkik ve seyrediyordum. Canlılığı, hayatiyeti, tavamı ve ihtişamı, hürmet ve muhabbeti aynı zamanda şahsında toplayan büyük bir insanla karşı karşıya idim. O çok lütufkâr ve aziz şahsiyetlerine has bir tavırla:
-…”Hâzik muayene ve müdahalelerinize hazırım doktor!” buyurdular.
Muayeneleri bittikten sonra sordular:
-…”Nasıl buldunuz doktor?”
Teşhisim üzücü değildi. Fakat kendilerine bazı tavsiyelerde bulunmaya tıbbi zaruret vardı. Keyfiyeti kendilerine arz ettiğim zaman tatlı tatlı güldüler ve bilhassa neyi tavsiye etmek istediğimi sordular. Bu defa Gazi’ye ben sordum:
“…Akşamları iki üç kadeh alır mısınız Paşam?”
Atatürk bir müddet durdu, sonra gülerek şu cevabı verdi:
-…”Evet, alırım ama sorduğunuz kadeh adedine bir sıfır ilave etmek sureti ile…”
Bu cevap beni endişeye sevk etmişti. İki üç kadeh kadehin önüne sıfır koyduğumuz zaman 20, 30 kadeh ederdi. Verilecek cevap ve tavsiyeyi tasarlamağa çalışırken Gazi sordular:
-…”Neye sustunuz doktor?”
Şu cevabı verdim:
“…Susmadım Paşam. Şu kısa sükûtum emin olun bir üzüntünün ifadesidir.”
-…”O halde doktor, kat’i tavsiyenizi öğrenmek isterim?”
“…O halde Paşam, müsaade-i devletinizle arz edeyim ki o iki üç kadehin önüne konan sıfıra izin vermeyeceğim.”
Boyunlarını büktüler ve aynen şöyle dediler:
-…”Acayip! Demek bu tavsiyede ısrar ediyorsunuz?”
“…Evet, muhterem Paşam, ısrar ediyorum.”
-…”Demek bu sıfır ilavesinde isminiz gibi sabit kademsiniz?”
“…Tıp böyle söylüyor Paşam, emir ve irade sizin… Biz sadece tıbbi vazifemizi yapıyoruz.”
İşte bu sırada Büyük Ata’nın gözleri şimşek gibi bir defa daha çaktı ve bulunduğumuz odanın duvarlarında dolaşmağa başladı. Bir müddet sonra o emsalsiz bakışların bir levhaya takıldığını gördük. Gazi Mustafa Kemal eliyle bu levhayı işaret ederek:
-…”Evet, doktor dedi, haklısın.”
Odadaki levhada şu cümle yazılı idi: “HAK BELLEDİĞİN YOLDA GİDECEKSİN”
Huzurlarında hürmetle eğildim ve tekrar tay iden arz ettim:
“…Evet, Paşam, biz vazife i tıbbımızı yapıyoruz.”
Beni büyük iltifatları ile mahcup eden kahramanlar kahramanı, sonradan öğrendim ki bu kadehlere sıfır koymamak bahsinde en neşeli anlarında bile sofralarında bulunan zevata:
-…”Vazife i tıbbiyeye müdahale yok!”… Buyurarak kadeh teatisinde imsak ederlermiş (Bakınız: Cumhuriyet Gazetesi, 29.Yıl, Sayı: 10.517, 10 Kasım 1953 Sal, Sf: 5)
Behçet Sabit Erduran, 1925’te İstanbul Tıp Fakültesi Bevliye (Üroloji) Kürsüsüne Öğretim Üyesi olmuş, Üniversite Reformunda Kürsü Profesörlüğünü korumuş, 1933’te “Türk Üroloji Derneği” ni kurmuş, 1936 yılnda da “Türk Üroloji Dergisini” çıkarmaya başlamıştır. Türk Tıbbına birçok kıymetli Ürolog yetiştirmiş olup, 1956’da emekliye ayrılmıştır. “Ürolojide Endoskopi” (1956), Üroloji Neşriyatım” adlı ikikitabıve çeşitli dillerde basılmış makaleler ile Ürolojiye ilişkin birçok incelemesi bulunmaktadır. 9 Eylül 1980 günü vefat eden Ord. Prof. Behçet Sabit Erduran’ın cenazesi 11 Eylül 1980 Perşembe günü öğle namazından sonra Teşvikiye Camisinden alınıp Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilmiştir.
Ayrıca 26 Haziran 2015’te Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından, yayımlanan Behçet Sabit Erduran ‘a ait,Canakkale’de harbin gözle görülerek tutulan notların yer aldığı bir defterin anlatıldığı “1915 Baharında Çanakkale” isimli eser bulunmaktadır.
“… Bu soydan ve doğuştan mertlik sana taa ilk atalardan ve onursal bir armağan, elbet bu yiğit, has kanı bir gün, İnsanlığa can vermek için harcayacaksın, Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin.”(Tevfik Fikret)