TÜRK TARİHİNDEKİ EN DRAMATİK SAVAŞ: ANKARA SAVAŞI
1.
Timur, namı diğer Aksak Timur ya da Timurlenk; Türk Tarihinin gelmiş geçmiş en büyük komutanlarından birisi, o ki hayatı boyunca “han” unvanı alamamış ama “karınca” ile karşılaşmasından sonra hiçbir savaşı kaybetmemiş bir komutan. O ki bir dönem dünyanın en güçlüsü olmuş, karşısına güç bulamamış bir komutan…
Peki Timur’un sırrı neydi ya da Timur’u Timurlenk yapan bu karınca hikâyesi neydi?
Çağatay Hanının emrinde çalışan orta dereceli bir komutan olan Timur 1000 kişilik bir kuvvetle dostuna(Fahreddin) yardım etmiş geri dönüyordu. Hem yardım ettiği için mutluluk ve gururu hem de adamlarını kaybettiği için üzüntüyü yaşıyordu. Hiç beklemediği bir anda saldırıya uğradı. Bu saldırıya karşılık verildi; ama Timur sağ elinden ve ayağından ok yemiş, yaralanmıştı…
Timur acıyla bir duvarın önüne oturdu. Eli ayağı tutmaz bir durumda hiçbir gücü kalmadığını düşünüyordu. Çok üzgündü ve her şeyin bittiğinden emindi.
34 yaşında hayatının baharında kurduğu tüm hayaller bir bir uçup gidiyordu. Bunları düşünürken başını çevirdi ve bir karınca gördü. O karıncayı takip etmeye başladı. O an için Timur’un hayatında ve düşüncelerinde o karınca vardı sadece ve bir farkındalık yaşadı.
Neydi bu farkındalık?
Karınca, dayandığı dik duvara tırmanmaya çalışıyor her defasında düşüyordu ama hiç yılmıyordu. Birçok denemeden sonra karınca o duvarı aşmayı başardı. Timur o an içinden “Bir karınca bunu başardıysa bende başarırım” dedi. Zayıf düştüğü o durumdan hemen kurtuldu. İşte o an Timur’un dünyaya hâkim olduğu ilk andı. İnancın ve hayallerin gerçeğe doğru yöneldiği ilk andı…
Timur bunun üzerine güçlü bir devlet kurmuş, kısa zamanda Orta Asya’nın büyük bir bölümünü egemenliği altına almıştı… (Timur’un kısa sürede böylesine güçlü bir imparatorluk kurması başka bir çalışmanın konusudur.)
2.
Timur geliyordu. Büyük bir orduyla Timur Anadolu’ya geliyordu. Birçok kaynak Timur’un gelişini farklı sebeplere bağlasa da bana göre İstanbul için geliyordu. Peygamberin övgüsünü alan komutan olmak için geliyordu. (İstanbul’u fethetme düşüncesi onun Farsça yazdığı hatıratında belirtildiği halde tarih kitaplarımıza bir türlü girmemiştir.) İstanbul’un fethi için gelirken bir Türk Devletiyle savaşacağını aklına hiç getirmemişti ama tarihimizin en büyük dramını yaşayacak ve yaşatacaktı. Timur’un ordularının ayak sesleri duyulurken o zamana kadar birbirleriyle savaşan Osmanlı, Altın Ordu, Memlük ve Kadı Burhanettin bir ittifak yapıyordu.
Anadolu ve Mezopotamya halkları her gün Timur’u konuşuyordu. Herkes dua ediyordu. Herkes korkuyordu. Dualar, yakarışlar gök kubbeye yükselirken bir haber yayıldı. Bir mucize gerçekleşmişti. Timur’un ordusu yönünü değiştirmişti. Toktamış üzerine doğru ilerlemeye başlamıştı dev ordu. Toktamış, Timur’un gözünde o bölgedeki en güçlü komutan, Altın Ordu bölgedeki en güçlü devletti.
Anadolu’da o gün bayram gibi kutlandı. Herkes Toktamış’ın Timur’u durdurabilecek bir komutan olduğunu düşünüyordu. Bir süre sonra Timur ordularının Toktamış’ı bozguna uğrattığı haberi geldi. Kimse inanamadı. Toktamış’ın gücü herkesçe biliyordu ama Timur kimdi? İsmi yeni duyulan bu komutan koskoca Altın Ordu Devletinin Hakimi Toktamış’ı nasıl bozguna uğratırdı ki! Haber doğruydu. Toktamış’ın ordusu bozguna uğramış, Toktamış ise kaçmıştı…(Bu 5 yıl Büyük Rusya’nın temellerinin atıldığı yıllar olmuştur.)
3.
1395 yılında Osmanlı Sultanı Bayezid, Timurlenk’ten bir elçinin geldiğini haber aldı. Elçi bir mektup getirmişti. Mektupta Timur imzasıyla “Dörtlü ittifakın en güçlü kanadı Altın Ordu’yu yendim, benim karşımda durmayın.” yazıyordu. Bayezid için farklı bir planın vakti gelmişti. Bölgedeki çok başlılık devam ederse bu Timur’un işine yarayacaktı. Bir şekilde tek güç olmalıydı. Timur’un karşısına tek bir güç olarak çıkmalıydı. Bayezid bunun planlarını yaparken Timur’un ordusunun Hindistan’a yöneldiği haberi alındı. Bayezid’ın bu düşüncelerini gerçekleştirmek için zamanı vardı artık. Halk bu haberin sevincini yaşarken Bayezid planlar yapıyordu, ama biliyordu ki Timur dönecek…!
Bayezid bu planları yaparken bir haçlı seferinin geldiğini haber aldı. Haçlılara karşı 1396’da Niğbolu Zaferini elde edince büyük bir güven gelmişti kendisine.(Bugünkü konumuzdan uzaklaşmamak adına bu büyük zaferi kısa geçiyorum.) Artık Bayezid ismi Toktamış’tan çok daha fazla tanınır olmuştu. Bu sayede çok kısa bir sürede Anadolu’daki siyasi birliği kurdu. Memlük’teki taht kavgalarını da kullanarak ve bölgedeki en önemli güç oldu Bayezid. Bu arada Timur’dan gelen mektuplara aynı şekilde cevap veriyor. “Geleceğin varsa göreceğin var” diyordu. Bayezid’in siyasi birliği kurmasıyla topraklarını kaybeden beyler Timur’a sığınıyor ve Bayezid’a karşı saldırıya teşvik ediyorlardı. Yine Timur’dan kaçanlarda Bayezid’e sığınıyorlardı.
4.
Eylül 1399 da beklenen haber geldi dev bir orduyla Timur geliyordu… Haber kısa sürede bölgedeki halk arasında yayıldı, dualar, yakarışlar başladı. Timur geliyordu…
Timur ile Bayezid arasındaki yaşanan mektup trafiği bugün bile tartışılmaktadır. En çok kabul gören görüş Timur’dan gelem mektupların içeriğinin Karaman oğullarına bağlı kişiler tarafından değiştirildiğidir.(Mektuplardaki üslup farkı kanıt olarak gösterilmektedir ve bu da ayrı bir araştırma konusudur.)
Timur bu defa yapılacak ittifakı önlemek için siyasi çalışmalarda yapıyordu. En sonunda başardı. Bayezid tek kalmıştı. Timur’dan kaçarak Bayezid’a sığınan Ahmet Celayir ve Kara Yusuf’ta savaşın bahanesi oluyordu.
Savaş için yapılan teknik hazırlıklara girmeyeceğim. Burada bilinmesi gereken Osmanlı Ordusunun 70 bin civarında, Timur’un ordusunun ise 130 bin civarında olduğuydu. Yine Timur’un ordusunun önünde 32 zırhlı fil bulunuyordu.
1402 yılının Temmuz ayında iki ordu Çubuk Ovası’nda karşılaştı. Bayezid’ın ve Timur’un sabah namazlarının kılınmasını beklediği ve birer konuşma yaptıkları bilinmektedir. Türk Tarihinin en büyük dramı yaşanacaktı birazdan. İki hükümdar da inadından vazgeçmiyordu. Aralarında yapılacak ittifak ile İstanbul 50 sene öncesinden fethedilebilirdi ama kibir izin vermiyordu. İkisi de biliyordu bu savaşın yanlış olduğunu ama ok yerinden fırlamıştı artık, geri dönüşü yoktu…
5.
Savaş başladığında Bayezid iki sürprizle karşılaştı. Savaşın tüm detaylarını düşünen Bayezid bu iki sürpriz karşısında çaresiz kalmıştı.
Neydi bu iki sürpriz?
Birincisi Osmanlı atları daha önce görmedikleri fillerden ürkmüşlerdi. Bu nedenle süvariler atlarına hükmedemiyorlardı. İkincisi ise Osmanlı ordusundaki Kara Tatarların, aniden Timur tarafına geçip, Rumeli sipahilerinin arkasından ok atmaya başlamalarıydı. Bu da Osmanlının taarruz gücünü kırmıştı.
Bu arada Bayezid üçüncü bir şok yaşadı Osmanlı Ordusundaki Karaman, Candar, Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhanlı sipahileri karşı tarafta bayrak açmış olan beylerini görünce, Timur’un tarafına geçtiler. Bayezid’in yanında az bir asker kaldı. Osmanlı ordusunun bir kısmı geri çekildi.
Bayezid, gün batarken üç bin kişi ile Çataltepe’de muharebeye devam ediyordu. Burada süren üç saatlik vuruşmadan sonra, mağlûbiyeti anlayınca etrafındaki askerleri yararak kurtulmak istedi. Bayezid’in atı yaralanınca, oğlu ile beraber, Çağatay hanı Sultan Mahmud Han’ın kumanda ettiği birlik tarafından esir alındı.
Savaş bitmişti. İki tarafta da ağır kayıplar yaşanmıştı. Ortalık kan gölü gibiydi. Bayezid’in yaşadığı üzüntüyü anlatacak kelimeler bulamıyorum.
Bunu iyi bilen Timur, kendisini iyi karşıladı ve tesellide bulundu. Bir Osmanlı padişahına yaraşır şekilde, izzet ve ikramda bulundu. Ancak, esaret zilletini çekemeyen Bayezid, kederinden ve nefes darlığından kırk dört yaşında vefat etti. Timur, ölüm haberini alınca; “Yazık oldu, büyük bir mücahid kaybettik” demekten kendini alamadı.
SONUÇ
Ankara Savaşı, Orta Çağ’ın en büyük meydan muharebesidir. İki yüz binden fazla Türk askeri, birbiri ile savaşmıştır. Anadolu topraklarında iki Müslüman devlet arasında yapılmış olan büyük meydan muharebelerdendir.
Ankara Savaşının önemli neticeleri arasında; Anadolu Türk birliğinin parçalanması, Bizans ve İstanbul fethinin elli yıl daha uzaması ve Osmanlı Devleti’nin gelişmesinin en azından yarım asırdan daha fazla gecikmesi sayılabilir.
Timur, Ankara Savaşında kırk bine yakın zayiat vermiştir. Hâlbuki o, bu muharebeye kadar altı binden fazla kayıp vermemişti. Sonuçta İstanbul’u Fatih’ten yarım asır önce kuşatan Beyazıd bu amacına ulaşamamış; Timur da ağır kayıplar verdiği için kuşatmayı göze alamamıştır. İstanbul’un fethi ne haçlıları bozguna uğratan Beyazıd’a, ne de yüreklerde korku salan devrin en büyük komutanı Timurlenk’e nasip olmamıştır. Bu savaşta Türk Tarihindeki en büyük dramlardan biri olarak yerini almıştır.
Son olarak Timurlenk’in akıllarda yer alan bir anısını paylaşarak bitirmek istiyorum:
Timurlenk’in, 1381 yılında Tus şehrine girdiği zaman, Şehname’nin yazarı İranlı şair Firdevsi’nin mezarını sordu. Mezarın bulunduğu yer kendisine gösterilir. Emir Timur, Firdevsi’nin harap mezarı karşısına geçerek:
-” Ey Firdevsî, kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk’ü şimdi gör!!” diye seslenmiştir.
Bu da Türklük değerlerine ne kadar da önem verdiğinin bir kanıtı olmuştur.