Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, tam bağımsızlık ilkesine dayanan çağdaşlaşma hedefini benimsemiş milli ve üniter bir devlettir.
Yüzyıllar boyu cahil kalmış bir halkı gelişmiş medeniyetler seviyesine ulaştırma isteğine sahip olan Mustafa Kemal, tam bağımsızlığın ancak ve ancak akıl bilim sayesinde gerçekleşeceğine inanıyordu. Mustafa Kemal’in eğitimle ilgili sayısız sözünün arasında şu sözü konumuzu daha anlaşılır kılacaktır: “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.”
Atatürk’ün eğitime olan düşkünlüğü bir çocuğun masumluğu ve heyecanı gibi içten olmuştur. Her gittiği yerde mutlaka okulları ziyaret etmiş, derslere girmiş öğrencilere sorular sorarak onların bilgi seviyelerini ölçmüş ve yurt dışına eğitim amacıyla gönderdiği öğrencilerle ayrı ayrı ilgilenmiştir. Yıllarca Atatürk’le silah arkadaşlığı yapmış, kader birliği yapmış İsmet İnönü’nde Atatürk’ün çağdaşlaşma hedefine uyup köy enstitülerinin kurulmasında önemli katkıları olmuştur.
Köy enstitülerinin kurulması şu şekilde olmuştur:
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 1935’teki IV. Kurultayı’nda ilköğretimin yaygınlaştırılması amacıyla bir dizi karar alındı. Bunların en önemlisi, askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan köy gençlerinin kısa bir eğitimden geçirilerek kendi köylerinde eğitmen olarak görevlendirilmesiydi. İlk uygulama 1936’da başladı ve 84 köylü genç Eskişehir’e bağlı Çifteler’de açılan bir kurstan sonra köy eğitmeni olarak görevlendirildi. Uygulamanın başarılı olması üzerine kursların sayısı artırıldı, eğitmenlere toprak, tohumluk ve tarım araç-gereci de verilerek bulundukları bölgede tarımsal çalışmalara öncülük etmeleri sağlandı. 1937’de konu daha kapsamlı bir biçimde ele alındı ve Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın hazırlattığı bir program çerçevesinde Eskişehir Çifteler’de (1937), İzmir Kızılçullu’da (1937), Edirne Kepirtepe’de (1938) ve Kastamonu Gölköy’de (1939) deneme niteliğinde dört Köy Öğretmen Okulu açıldı. Edirne’deki okul önce Karaağaç’ta öğretime başladı, sonra Kepirtepe’ye nakledildi.
Bu çalışma Hasan Ali Yücel’in milli eğitim bakanlığını üstlenmesiyle birlikte daha da genişletildi. Başlatılan yeni programın mimarı, dönemin ilköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç oldu. 17 Nisan 1940’ta çıkarılan 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu önceki deneme okullarının enstitüye dönüştürülmesini ve ayrıca 17 yeni köy enstitüsü açılmasını öngörüyordu. Bu okulların her birinin bir çevresi olacak ve bu çevre içinde yer alan illere, nüfusa göre öğrenci kontenjanı ayrılacaktı. Enstitülere, beş yıllık köy okullarını bitirenlerle üç yıllık okulları bitirenlerden iki yıllık hazırlık sınıfını başarıyla tamamlayanlar alınacaktı. Karma öğretim sistemine dayanan enstitülerin öğretim süresi beş yıldı. Öğrencilerin ilk üç yıllık başarı düzeylerine bakılarak en başarılılar öğretmenliğe, geri kalanlar öteki köy hizmetlerine yönlendirilecekti. Okullar aynı zamanda birer tarım işliği, sağlık ocağı olarak işlev görecek, çeşitli tohum ve tarım araçlarının ilk denemeleri buralarda yapılacaktı. 1942 yılında çıkarılan 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu’yla Enstitüler sağlam bir yapıya kavuştu. (Dr. Necdet Aysal, Anadolu Aydınlanma Hareketinin Doğuşu: Köy Enstitüleri)
Dünyada birçok ülkeye model olan köy enstitüleri Atatürk’ün hayaliydi. Köy enstitüleri sadece bir eğitim kurumu değildir. Bu kurumların içeriğinin çeşitliliği günümüz dünyasında geri kalmış toplumların bile sorunlarını giderecek bir yapıdadır.
Ümmetten ulusa giden yolda köy enstitüleri, Türk halkını teba olmaktan çıkarıp sorumluluk bilincine sahip birey yapacak eğitim merkezleridir. Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu yıllarda halkın okuma yazma oranlarının yüzde onlara bile ulaşamadığı düşünülürse, köy enstitülerinin ne kadar önemli bir görev üstlendiklerin daha iyi anlayabiliriz.
Osmanlı devleti zamanında bazı şehirlerde, özellikle son dönemlerinde bir takım okulların açıldığını görmekteyiz. Ancak, kırsal kesimlerde okullaşma hiç yoktu. Eğitim sadece belirli kentlerde yapılmaktaydı. Cumhuriyetin ilk yıllarında, halkın %70’i kırsal alanlarda yaşıyordu. Yani halkın 2/3’ü köylerde yaşıyordu ve köylerde okul yoktu. Kırsal kesimlerdeki eğitim durumunun ivedilikle çözülmesi için köy enstitülerini kurulmasına karar verildi. Okulların kuruluş yerlerine bakıldığında, tarım için geniş arazilere sahip köylerin yanında kurulduklarını görmekteyiz. Okullar yatılı okul olduğundan, özellikle tren istasyonlarına yakın alanlarda köy enstitülerin kurulduğunu görmekteyiz.
Toplam 21 bölgede kurulan bu okullarda ilk başlarda akademik bir eğitim yerine daha çok uygulamaya dönük bir eğitim verildiğini görmekteyiz. Bu nedenle okullarda ´´iş için, iş içinde eğitim” sloganlarından hareket edilerek eğitim faaliyetleri yapılmıştır. Okul yerleşkelerinde; atölyeler, tavuk çiftlikleri, yatakhane, spor salonları, tiyatro salonları, uygulama bahçeleri, fırın, hamam, revir ve lojmanlar bulunmaktaydı. %50 temel eğitim, %50 uygulamalı eğitim yapılmaktaydı.
1940-1946 döneminde 15000 dönüm arazi, köy enstitüleri tarafından tarıma kazandırılmıştır. Aynı dönemde bu okullarda 750 bin fidan dikilmiştir. 12 bin dönümlük alanda bağ-bahçe yapılmıştır. Ayrıca, 150 büyük inşaat, 60 atölye, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santrali, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane ve 100 kilometre yol yapılmıştır. Uygulama bahçeleri için sulama suyu bizzat öğrenciler tarafından getirilmiştir. Günümüzde birçok üniversiteden daha donanımlı bir yapıya sahip olan köy enstitüleri, maalesef günlük kısır siyasi tartışmalara heba edilmiş ve 1954 yılında kapatılmıştır.
Her şeyden önce köy enstitüleri milli bir projedir. Yani tamamen ülke gerçeklerine uygun bir yapıdadır. Ülkenin ihtiyaçları ve halkın isteklerini karşılamak esasına dayanılarak yapılan bu güzide kurumlardan kimlerin zarar gördüğü bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Köy enstitülerinin kapatıldığında bu okullarda toplam 1308 kadın, 15943 erkek olmak üzere toplam 17251 köy öğretmeni yetişmiştir.(Kaynak: Nazmi Kal, Atatürk’ün Diktiği Ağaçlar)
Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yeniden yapılanma dönemi olan cumhuriyetin ilk yılları, bütün dünyayı hayretler içerisinde bırakacak eserlerin yapıldığı bir dönemdir. Bu çalışmalar gerek içte, gerekse dışta bazı çevrelerin çıkarlarını zedelemiştir. Ancak, günümüzde bile okullarımız, öğrencilerden bağış adına para toplarken, köy enstitüleri tamamen kendi imkânlarıyla ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Aslında köy enstitüleri önemli bir eğitim hamlesi olduğu kadar ekonomik kalkınma modeli durumundadır. Yetiştirdiği binlerce öğrenci ile cumhuriyetin aydınlanma mantığı günümüze ulaşabilmiştir.