Bu hafta 3 büyüklerimizin oynadığı maçlar üzerine yazı yazmaya kalksam eski bir yazımı alıp kopyala-yapıştır yapmam yeterli olacaktır.
Galatasaray ve Beşiktaş yine bir deplasmanda galip gelemedi, Fenerbahçe evinde oynadığı bir maçı daha kurduğu baskı ile kazandı ve ligin 17. haftasında oluşturduğu 8 puanlık farka yeniden ulaşarak şampiyonluğa çok yaklaştı. Bu yüzden farklı bir şey yaparak Türkiye’de futbol yorumculuğunun ne kadar kolay ve bayat bir meslek olduğuna değinmeyi tercih ettim.
1) İlk başta Ersin Düzen’in TRT’de sunduğu STADYUM programının tam anlamıyla bir ”futbol programı” olduğunu söyleyeyim. Tabii TRT’de maçın özetlerini göstermenin avantajını çok iyi kullanmış. Klasik bir formatı var, fikirden ziyade somut olaylara değiniliyor. Ersin Düzen zaten NTV döneminden beri en beğendiğim Spor spikerlerinden bir tanesi. İşini iyi yapıyor. İlker Yağcıoğlu, Ayhan Akman ve Hakan Ünsal eski futbolcular olarak taktik / teknik analizlerini ortalama futbol seyircisinin anlayabileceği dilden yapabiliyorlar. Özellikle Ayhan Akman’ın beni çok şaşırttığını söylemem lazım. Türk futbol tarihinin en agresif ve sinirli isimlerinden biri olmasına rağmen ekranda tam bir beyefendi. Sayesinde ”sahada olan sahada kalır” kalıbının bir kere daha doğruluğunu kanıtlamış bulunuyoruz. Programa Beşiktaşlı eski bir futbolcu katıldığı takdirde muhabbetin daha da koyulaşabileceğini ve izleyicinin daha çok eğlenebileceğini düşünüyorum.
2) %100 FUTBOL (NTV): Şüphesiz ki Türkiye’nin en çok izlenen spor programı. Aslında format olarak çok başarılı. O anda oynanan müsabakanın ilk yarısı biter bitmez futbol sever NTV’ye zaplıyor ve 15 dakikalık devre arasında Rıdvan Dilmen ve Güntekin Onay’ın analizlerini (bana göre geyiğini) dinleyip zaman geçirebiliyor. Yazılarımı düzenli olarak takip eden okurlarımız iyi bir Fenerbahçe’li olduğumu bilir. Bu sebeple Rıdvan Dilmen benim efsanem, sağ kanattan depar atarken dalgalanan saçlarına 8 – 9 yaşımdan beri imrendiğim bir isim olmuştur. Lakin, maalesef futbol yorumculuğu için aynı cümleleri kuramayacağım. Kendisi futbol yorumlamaktan ziyade ”skor” yorumlamakta ve bu benim canımı oldukça sıkıyor. Futbolcu isimlerini hatırlamıyor ya da bilmiyor. Güntekin Onay’ın Football Manager database‘i gibi hafızası olmasa iki tane futbolcu ismi sayamadan program bitecek. O derece vahim bir durum. Programın eleştirilebilecek daha bir çok yanı var ama en azından izleyicilere bıkkınlık vermeden, 45 dakika içerisinde her konuya değindikleri ve çok fazla reklama gitmemelerinden dolayı alkışı hakediyorlar.
3) MARATON (Lig TV): Yayın formatını artık kesinlikle değiştirmesi ve Şansal Büyüka‘nın ekranı bırakması, yönetici olarak devam etmesi lazım. Her sene aynı yüzler, aynı simalar, en ufak bir yenilik yok. İzleyicinin de kanalı izlemesi için sebep yok çünkü TRT kendilerinden önce maçın özetini zaten veriyor. Bu program hakkında eleştirebileceğimiz zibille şey var. İlk olarak Şansal Büyüka’nın da Rıdvan Dilmen gibi isim sorunu olduğunu söylememiz lazım. Dün istifa eden Kayserispor teknik direktörü Pacienza’yı ısrarla 2 kere ”PAÇENTE” diye telaffuz etti. Sen yayıncı kuruluşun direktörüsün. Haftada 2-3 kere program yapıyorsun. O kanalın en yetkili kişisi konumundasın. Senin işin ”en az hatayı yapan kişi” olmakken her hafta yanlış telaffuzlar ve oyuncu isimlerini hatırlayamamak olmamalı. Skysports, ESPN, TNT gibi büyük şirketlerde maç sonu programlarında böyle hataları mümkün değil göremezsiniz. Ayda 50 Türk Lirası gibi kesinlikle verilen parayı haketmeyen bir ligde, bir de maç sonu amatörlüğü olunca insan isyan ediyor.
Değinmek istediğim bir kaç nokta daha var LİG TV ile ilgili. TFF’den baskı yiyorsunuz, kulüp başkanlarından baskı yiyorsunuz, yeri geliyor bakanlardan bile baskı yiyorsunuz ama bunu bu kadar belli etmeyin. Kasımpaşa Stadında ”ADAM GİBİ ADAM RTE’‘ tezahüratları yapılırken ses kısmayıp, 14-20 yaş arasında, devletin polisinin abartılmış şiddeti yüzünden erken yaşta aramızdan ayrılmak zorunda kalan çocuklarımıza yapılan tezahüratları kısmanız ”hipokrat”lığın maalesef çok iğrenç bir örneği. Ayıptır, bu kadar korkmayın.
Son olarak, Türk futbolunun ve marka değerinin her geçen gün geliştiğini iddia etmenize rağmen, yorumcu olarak eski bir Alman hakem olan Markus Merk’i getirtmeniz fantastik bir olay. ‘‘Hakemlerimize sahip çıkalım, onları ezdirmeyelim” deyip sanki Türkiye’de eski hakem yokmuşcasına Markus’u getirmeniz tam bir tezat örneği. Ben Markus Merk ve Pierre Luigi Collina izleyip hakemlik mesleğine karşı çocukluktan sempati kazanmış biri olarak, bu hamlenize akıl sır erdiremiyorum. Tahmin ediyorum ki yabancı bir hakem getirerek ne kadar ”objektif” olduğunuzu göstermek istediniz ama adamın tamamen ”subjektif” kararlar verdiği geçen hafta zaten Slaven Biliç tarafından açık bir dille söylendi ki Biliç’in %100 haklı olduğunu da belirteyim.
3) GERİYE KALAN IVIR ZIVIR (Beyaz Futbol, Telegol…etc…): Bu tür programların aldıkları yüksek rating tamamen Türkiye’nin ne kadar geride kalmış, gelişememiş ve şaklabanlığı seven bir ülke olduğunun tescilidir. Bu yüzden bu programlar hakkında yazı yazıp kendimle çelişmek istemiyorum. Bence bu programları izleyenler youtube’a ”beyaz futbol komedi” yazmalı, önüne gelecek her hangi bir videoyu izlemeli ve daha sonra ”yahu ben bu rezilliği niye izliyorum?” diye kendine sormalıdır. İşte bizim insanımız bu tip soruları kendine sormayı hazmedebildiği gün Türkiye daha farklı, gelişmiş ve güzel bir ülke olma yolunda ilk adımını atacaktır.
Chelsea – Galatasaray maçına ait yorumlarımı Çarşamba günü okuyabilirsiniz.
Hepinize İyi Haftalar Dilerim,
@josephintavugu
Süleyman BERK