ATATÜRK VE İNKILÂP
30 Kasım 1929
1916’da ATATÜRK ’ün askerliği- karakteri- dine karşı durumu- kişiliği ve komutanlığı ve liderliği- Millî Egemenlik- Avrupa’ya karşı durumu- Müzik inkılâbı:
Vossische Zeitung muhabirine demeç:
Bu demeç, 1916 senesinde MUSTAFA KEMAL ’in bağımsız olarak çalışmaya başlaması için fırsatı ne biçimde elde edebileceğini kapsar. Kendisinde övünen bir tutum görülmeden şöyle demiştir:
-…”ORDUGÂHTA, TEK BAŞINA İKEN SIÇRAYIP ATEŞE BAŞLAMIŞTIM. AYNI ZAMANDA İNGİLİZ ASKERİNİN O DAKİKADA HEMEN BİZE KARŞI ATEŞ AÇAMAYACAKLARI KANISINDAYDIM. BUNUN İÇİN, BİR TEHLİKE GELMEYECEĞİNİ BİLİYORDUM. BENİM O ZAMANKİ AMACIM, DURUMA TAMAMEN HÂKİM OLMAKTI.”
Vossische Zeitung:
– Bu olay, Gazi’nin seçkin olduğu yönlerden birisini de, onun övünme hayallerinden uzak olduğunu da gösterir.
Söz, Napolyon’un huyuna gelince, yüzünde Napolyon’a karşı saygı belirtisi görülürken üzüntüyle, Napolyon’un kendi hayallerine kapıldığını ve tahta çıktığını ve kendine Eski Roma ve Bizans imparatorlarının unvanını verdiğini ve Hindistan’a göz diktiğini, akrabalarını ve çevresini yüksek görevlere getirdiğini anmıştır.
-…”AMAÇLARIMIZIN KİŞİSEL OLMAMASI GEREKİR. YERLİ OLMAYAN BİR KİMSE, AİT OLMADIĞI BİR ÜLKEYİ YÜKSELTMEK İSTEDİĞİ ZAMAN, KİŞİSEL İSTEKLERDEN KENDİSİNİ KURTARAMAZ. KENDİNİ ESKİ YASALARA BAĞLAYIP GEÇMİŞ İLE YAKINLIĞINI KORUMAK İSTEYEN BİR KİMSE, MODERN BİR DEVLET DE KURAMAZ.
NAPOLYON, POLİS BAKANI “FOUCHET” NİN YAŞAMINI BİLDİĞİ HALDE, ONU GÖREVİNDE BIRAKMIŞTIR, BUNDAN BAŞKA KENDİSİNİN EN BÜYÜK DÜŞMANLARINA GÜVENMESİ ÇILGINLIKTAN BAŞKA BİR ŞEYLE YORUMLANAMAZ. NAPOLYON, TEMEL BİR DÜŞÜNCE İLE İŞE BAŞLAMIŞ VE KENDİSİNE BİR FIRSAT YARATACAĞINI SANDIĞI OLAYLARIN GELİŞİMİNE UYMUŞTUR. ONUN BU BİÇİMDE DAVRANIŞI, DEMOKRASİCİLİĞİN DURUMUNUN ALYMIŞ YILLIK GECİKMESİNE NEDEN OLMUŞTUR, DİYEBİLİRİZ. NAPOLYON HAKKINDA YAYINLADIĞINIZ KİTABIN TÜRKÇE ÇEVİRİSİNİ ALTI AY ÖNCE GAZETEMDE (Hakimiyet-i Milliye) YAYINLANMASINI BUYURMUŞTUM.
BUNUN NEDENİ NEDİR BİLİYOR MUSUNUZ?
İŞTE BUNUN NEDENİ ŞUDUR Kİ, BİR TARAFTAN ONUN KAHRAMANLIĞINDAN VE GÜÇLÜ SABRINDAN ASKER BİR DERS ALSIN DİĞER TARAFTAN YERLİ OLMAYAN BİR KİMSENİN, DİĞER BİR ÜLKEYE GİRMESİYLE, O ÜLKEDE HAİNLİK ETMEKLE, SONUNUN NEYE VARACAĞINI ANLASIN.”
Vossische Zeitung:
-Gazi’nin bu açıklaması, onun kendisi için çizdiği programı bize gösteriyor.
Dine karşı durumunu şöyle anlattı:
-…”SONRADAN KURAN-I KERİM’İN TÜRKÇE’YE ÇEVRİLMESİNİ BUYURDUM. BU DA İLK KEZ OLARAK TÜRKÇE’YE ÇEVRİLİYOR. MUHAMMED’İN HAYATINA AİT BİR KİTABIN ÇEVRİLMESİ İÇİN DE EMİR VERDİM. HALK YİNELEMEKTE OLAN BİR ŞEYİN VAR OLDUĞUNU VE DİN İLERİ GELENLERİNİN DERDİ ANCAK KENDİ KARINLARINI DOYURUP, BAŞKA BİR İŞLERİNİN OLMADIĞINI BİLSİNLER.
CAMİLERİN KAPANMASINA HİÇBİR KİMSE TARAFTAR OLMAMASINA RAĞMEN, BUNLARIN BU BİÇİMDE BOŞ KALMASINA ŞAŞIYORMUSUNUZ?
ÇOBANLAR, GÜNEŞ, BULUT VE YILDIZLARDAN BAŞKA BİR ŞEY BİLMEZLER. YERYÜZÜNDEKİ KÖYLÜLER DE ANCAK BUNU BİLİRLER. ÇÜNKÜ ÜRÜN HAVAYA BAĞLIDIR. TÜRK YALNIZ DOĞAYI KUTSAL SAYAR.”
Vossische Zeitung:
-Gazi’ye dedim ki, kendisinin bu görüşü, en büyük akılların görüşlerine uyar.
“Goethe” de bu doğaya “ALLAHLAR” adını vermiştir.
Daha önce bu ülkede aksettirilmesi uzak görülen bu sözleri Mustafa Kemal, yüksek sesiyle yinelenmiş ve bundan sonra şöyle demiştir:
-…”BEN ANLAŞILMAZ İŞİ KABUL EDEMEM, KUTSALLIĞA LAYIK ANCAK TOPLULUĞUN BAŞKANI OLAN KİMSEDİR.”
Vossische Zeitung:
İlâhiyat konusundan “KADER” konusuna geçtim.
Ve “KAZA VE KADER” denilen bu iki kelimenin arasındaki farkı açıkladığını ve bunların anlamı “ŞANS VE RASLANTI” kelimelerinin anlamına yakın olduğunu söyledim. Kelimeleri duyduğu zaman, biraz durduktan sonra bu iki kelimenin Arapça olduğunu ve Türkleri ilgilendirmediğini söyledi:
-…”ALIN YAZISINI SORUYORSUNUZ. ALIN YAZISININ TEMELİ, UYGULANMASI MÜMKÜN OLAN SORUNLARDA DÜŞÜNDÜKTEN SONRA İŞE BAŞLAMAKTIR. KOMUTAN BİR KİMSENİN BÜYÜK BİR KARARLILIKLA FIRSATLARI ELDEN KAÇIRMAMASI GEREKTİRİR. AYNI ZAMANDA, AKLA UYGUN OLAN ŞEYLERİ İZLEMESİ GEREKİR. DEĞİŞKLİKLERİN SABİT VE BELİRGİN DURUMLARI YOKTUR. ŞU KADAR VAR Kİ, BU DEĞİŞİKLİK DURUMUNDA VE ÇALIŞMASINDA BULUNAN KİMSELER İÇİN DE BİR KOLAYLIK VERİR.”
Vossische Zeitung:
İşte burada kendisine aşağıdaki soruyu sordum:
– Şu hâlde siz, o zamanlarda komutanlığı ele almamış olsaydınız, bu ülkenin
kurtarılmasını ve niteliklerinin birleştirilmesini düşünecek diğer kimseler çıkmayacak mıydı?
-…”DİĞER KİMSELERİN NASIL DÜŞÜNDÜKLERİNİ BİLMİYORUM. BENİM İZLEDİĞİM YOL VE ÇALIŞMA, ANCAK KENDİ DÜŞÜNCEMİN ÜRÜNÜDÜR.”
Vossische Zeitung:
-Aramızda bulunan çevirmen Dışişleri Bakanı idi. Bu kişi, bu sözleri zafer çığlıklarıyla karıştıran bir sesle çeviriyordu.Oysa ki, Gazi bunları söylerken, böyle özel bir uyum vermiyordu.
Bu nedenle kendisini takdir ettim.
Gazi, ordu komutanlarının liderlerden sayılmasını ve kendisine bir asker gözüyle bakılmasını istemez. Hatta Avrupa’daki insanların, böyle bir asker komutanı iken, Gazi’nin nasıl bir hükümet başkanı olduğunu görünce, kendilerinde şaşkınlık ortaya çıktığını Gazi’ye söylediğim zaman birdenbire cevap vermeyip biraz sonra şöyle demiştir:
-…”GERÇEKTEN BİR KOMUTAN, HÜKÜMET BAŞKANI OLDUĞU ZAMAN, BİR TEHLİKE DUYULUR. ÇÜNKÜ ONUN BİR ASKER KOMUTANLIĞINDAN BAŞKA ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR. BUNDAN BAŞKA ONU HİÇ BİR KİMSE KONTROL ALTINA ALAMAZ. BUNU ELBETTE ALMANYA’DA DENEMİŞTİNİZ. SAVAŞ ZAMANINDA BAŞKANINIZ KİMDİ?”
Vossische Zeitung:
– Loudendorf.
-…”BOZGUN GÜNÜNDE KAÇAN ADAM BAŞKAN DEĞİLDİR.”
Vossische Zeitung:
-Mustafa Kemal bunu söyledikten sonra Kayser’den söz etmiş ve şiddetli bir biçimde aleyhinde bulunmuştur.
Bundan sonra:
-…”SİZİN İYİ ŞANSINIZ VARDIR.” demiştir.
-Siz de Talat Paşa gibi, bir komutana bağlı idiniz, dedim. Ve Talat Paşa’yı takdir edenlerden olduğumu gösterdim. Gazi, Talat Paşanın düşmanı olduğu hâlde benim bu övgüme izin vermiş ve Talat Paşa Selânik’te küçük görevli iken onunla nasıl tanıştığını anlatmıştır. Talat Paşa’nın anlayışının kıt olduğunu ve bunun nedeni de Talat Paşa’nın Enver Paşa’ya karşı olan güveni olduğunu, bu nedenle yoldan saptığını söylemiştir.
Gazi, bana karşı sorgulayıcı bir gözle baktı ve şöyle dedi:
-…”DAHA ÖNCE İHTİRAS KONUSUNU ANMIŞTINIZ. GERÇEKTE ONSUZ BÜYÜK İŞ OLUŞTURULAMAZ. ANCAK, ONUN HERHALDE MİLLET YOLUNDA BİR GÖREV AMACINA YÖNELMİŞ OLMASI GEREKİR. BAŞKAN OLAN KİMSENİN, MİLLETİN EĞİLİMİNE BAĞLI OLMASI GEREKİR.
BEN DE, PADİŞAHLARDAN KURTULUŞUMUZ TAMAM OLMADAM ÖNCE, HEMEN MECLİS’İ SEÇİME ÇAĞIRDIM VE BAŞKANLIK HUKUKUNDAN VAZ GEÇEREKK, AF BİLE KABUL ETTİM. EGEMENLİK TAMAMEN MİLLETİNDİR. YANİ, SEÇİLEN MİLLETVEKİLLERİNİNDİR. YÖNETİM İŞLERİNE SİZİN SANDIĞINIZ KADAR KARIŞMIYORUM. İŞTE BAKANLARDAN BİRİSİ KARŞINIZDA BULUNUYOR. İSTERSENİZ KENDİSİNDEN SORUNUZ Kİ, BEN ONUN GÖREVİNE KARIŞIYORMUYUM? BEN BUGÜN BAŞKANLIKTAN VE ORDU KOMUTANLIĞINDAN ÇEKİLMEĞE VE KENDİ ARAŞTIRMALARIM İÇİN BİR KÖŞEYE ÇEKİLMEYE HAZIRIM.”
Vossische Zeitung:
– Parti başkanlığından da vazgeçer misiniz? diye sordum.
-…”HAYIR… ASLA VAZGEÇMEM. ÇÜNKÜ BENİM DÜŞÜNCELERİMİ TEMSİL EDİYOR…”
Vossische Zeitung:
Buralarda çok yıllardan beri oturan, yabancıların tanıklık ettikleri gibi, gerçekte Mustafa Kemal, bizzat o, asıl kaynağına uygun olan demokrasi temellerini bu ülkede oluşturmak için var gücüyle çalışıyor. Padişahların kötü yönetimlerini eleştirdiği hâlde Mustafa Kemal, 1924 yılında, saltanat ve halifeliği kabul etmesi için Ankara’ya gelen Müslüman kurullarının kendisine yapılan önerilerini geri çevirmiştir.
Çünkü bu kurulların bu önerilerini kabul etmiş olsaydı, yüzlerce yıldan beri sarayda patlayan ihtilâllere ve ihtilâlcı komutanların, tahtından indirilmiş hakanın tahtı üzerine çıkmalarıyla sonuçlanan yöntem ve âdetlerine karşı çıkmayacaktı. Aslında, bu yönleriyle Napolyon’u eleştiren Mustafa Kemal’in, Müslüman kurulların bu önerilerini kabul etmemekle kendisine karşı bir muhalefet ortaya çıkmayacağından emin bir durumda kalmıştır.
Gazi’nin yaşamı çok basit bir biçimdedir. Öteden beri yanında, ancak onun büyük işlerinden korkması sonucunda uzak kalan ve geri dönüşünden sonra ölen (sevgili annesi) bulunuyordu.
Gazi, eşinden boşandıktan sonra, bütün mallarının Halk Partisi’ne kalmasını önermiştir.
Kendisinde gösteriş ve büyüklenme eseri görülmez, Rüşvete karşı şiddetli mücadelede bulunur. Bu nedenden, onun eski dostu Deniz Bakanı’nı hapse mahkûm etmekten geri kalmamıştır.
Mustafa Kemal’in demokrasiye taraftarlığını kendisinin demokrat olduğu düşüncesiyle göstermektedir.
Gazi söylüyor:
-…”KAPIDA DURAN NÖBETÇİ BİLE BENDEN KORKMAZ. İSTERSENİZ KENDİSİNDEN SORUNUZ. KORKU ÜZERİNE EGEMENLİK KURULAMAZ. TOPLARA DAYANAN EGEMENLİK SÜREKLİ OLAMAZ. BÖYLE BİR EGEMENLİK VE HATTA DİKTATÖRLÜK, ANCAK AYAKLANMA ÇIKTIKTAN SONRA GEÇİCİ BİR ZAMAN İÇİN GEREKLİ OLUR. ÜYELERİ ÇOK FAZLA OLAN KOMİSYON, BÜYÜK İŞLER ORTAYA KOYAMAZ.
ÜLKEMİZE BAKINIZ, SESSİZLİK İÇİNDEDİR.
SÜREKLİ GÜVEN VE HUZURA TARAFTARIZ, ASIL TOPRAĞIMIZDAN BAŞKA BİR METRE KARE TOPRAKTA GÖZÜMÜZ YOKTUR. ÇÜNKÜ TOPRAĞIMIZ GENİŞ OLUP, KENDİ OTURANLARINA DAR DEĞİLDİR.
BÜTÜN DEVLETLERLE RAHATLIK VE KURTULUŞ ANTLAŞMALARI İMZALADIK. ANCAK YENİ SALDIRILARLA KARŞI KARŞIYA GELMEMİZ DURUMU DÜŞÜNEREK ORDUYU BULUNDURUYORUZ…”
Vossische Zeitung:
– Şu halde, basına niçin özgürlük verilmiyor?
-…”YÖNETİM VE HÜKÜMETİN SİSTEMİNE SALDIRMAMAK ŞARTIYLA BÜTÜN BASIN ÖZGÜRDÜR.”
GAZİ’NİN AVRUPA’YA KARŞI TUTUMU:
Vossische Zeitung:
Gazi, Batı yolunda durabilmesi için, Türk’ün bütün gereksinimlerini yine batıdan almak gereğini duyuyor. Milliyet ülküsüyle Avrupa’dan aktarma sorunu arasında bir karşıtlık görüp görmediğine dair kendisine sorduğum soruya şöyle bir cevap vermiştir:
-…”ASLA… ÇÜNKÜ MODERN OLAN MİLLİYET İLKESİ MİLLETLER ARASI GENELLEŞMİŞTİR. BİZ DE TÜRKLÜĞÜMÜZÜ KORUMAK İÇİN ÇABAYLA ÖZENECEĞİZ. TÜRKLER UYGARLIKTA SOYLUDURLAR. YUNAN’DAN ÖNCE İZMİR, TARAFLARINDA OTURAN ESKİ BİR MİLLET OLDUĞUMUZU BİLİMSEL BİR BİÇİMDE KANITLAMAYA ÇALIŞIYORUZ.”
MÜZİK İNKILÂBI:
Vossische Zeitung:
Gazi söylüyor:
-…” MONTESGUİEU’NUN:
“BİR MİLLETİN MÜZİKTE EĞİLİMİNE ÖNEM VERİLMEZSE, O MİLLETİ İLERLETMEK MÜMKÜN OLMAZ SÖZÜNÜ OKUDUM”, ONAYLARIM.”
Vossische Zeitung:
Bunun için müziğe çok önem göstermekte olduğunu görüyorsunuz.
Biz batılılara göre doğu müzikçiliğinin kulaklarımıza gelen tuhaflığından söz ettim ve dedim ki, “Doğunun tek anlayamadığımız bilimi varsa, o da onun müzikçiliğidir.”
Gazi, karşı çıkarak şöyle demiştir:
-…”BUNLAR HEP BİZANS’TAN KALMA ŞEYLERDİR. BİZİM GERÇEK MÜZİĞİMİZ ANADOLU HALKINDA DUYULABİLİR.”
Vossische Zeitung:
– Bu ezgilerin iyileştirilmesiyle ilerletilmesi mümkün değil midir?
-…”BATI MÜZİĞİ BUGÜNKÜ DURUMUNA GELİNCEYE KADAR, NE KADAR ZAMAN GEÇTİ?”
Vossische Zeitung:
– Dört yüz yıl kadar geçti.
-…”BİZİM BU KADAR ZAMAN BEKLEMEYE ZAMANIMIZ YOKTUR. BUNUN İÇİN BATI MÜZİĞİNİ ALMAKTA OLDUĞUMUZU GÖRÜYORSUNUZ.”
KAYNAK: Ayın Tarihi: 1930, No.73, s.6049-6055
BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALIN. EKSİKLİKLER BENİM, FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR…
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.