Değerli okurlar, bu sayfamda Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ü XXV. Anma törenleri içinde, Türk Tarih Kurumu tarafından düzenlenen konferanslar sergisinde, Prof. Dr. A. Afet İNAN tarafından verilen;
“ATATÜRK’ÜN VATANDAŞLIK HAK VE VAZİFELERİ ÜZERİNDEKİ DÜŞÜNCELERİ” konusunun işlenişinde gösterdiği kendi el yazıları, ya da el yazısı ile yazdırdıkları fikirlerine ait belgelerden “TAASSUPSUZLUK (TOLERANS)” konulu yazılı belgeleri katkısız ve yorumsuz olarak sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
*Net olarak okunmayan belge metinlerin daha net olarak anlaşılabilmesi için her belgenin karşısına matbaa harfleriyle yazılmış ve kelimesi kelimesine aynı metinlerin yer aldığı “(El yazısıyla) YAZDIĞI VE YAZDIRDIĞI FİKİRLERİYLE ATATÜRK” eserde, bu belgelerin daha sonraları Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ü XXX. Anma Törenleri vesilesiyle Prof. Dr. A. Afet İNAN tarafından hazırlanan “MEDENİ BİLGİLER” kitabında da yer aldığı belirtilmiştir.
Bölüm 7 (s: 319 – 337)
TAASSUPSUZLUK (TOLERANS)
Konulu Notlar:
Hürriyetin ve vicdan ve din hürriyetlerinin ne olduğunu biliyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes Allah’a istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılamaz. Türkiye Cumhuriyetinin resmi dini yoktur. Türkiye’de, bir kimsenin zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilmez. Artık samimi münekkitler (eleştiriciler) , derin iman sahipleri hürriyetin icaplarını öğren…
-miş görünüyorlar. Bütün bunlarla beraber, din hürriyetine, umumiyetle vicdan hürriyetine karşı, taassup (bağnazlık) kökünden kurumuş mudur?
Bunu anlayabilmek için, taassupsuzluğun ne olduğunu tetkik edelim; çünkü bu kelimenin delâlet (doğru yoldan sapma, sapkınlık) ettiği manayı, zihniyeti, herkes kendine göre anlamaya çok meyillidir. Dini hürriyeti bir hak telâkki (anlayış, görüş) etmeyen, acaba kalmadı mı?
Vicdan hürriyetinin, ruhun, Allah’ın âli nüfuzu altında, dini hayatı idare için malik olduğu, haktan ibaret…
…olduğunu bellemiş olanlar, acaba bugün nasıl düşünmektedirler? Bu gibiler, kendisi gibi düşünemeyenlere içlerinden olsun kızmıyorlar mı?
Bu saydığımız zihniyette bulunduğuna ihtimal verilen kimselere, hür düşünceliler, acaba bir teessür (üzülme, üzüntü) hissiyle, bir esefle (kaygı, tasa) bakmıyorlar mı?
Bu saydığımız gibi, muhtelif inanışlı kimseler, birbirlerine kin, nefret besliyorlarsa, birbirlerini hor görüyorlarsa ve hatta sadece birbirlerine acıyorlarsa, bu gibi kimselerde taassupsuzluk yoktur; bunlar mutaassıptır (bağnaz).
Taassupsuzluk o kimsede vardır ki, vatandaşının veya herhangi bir insanın vicdani inanışlarına karşı, hiçbir kin duymaz; bilakis hürmet eder. Hiç olmazsa, başkalarının, kendininkine uymayan inanışlarını bilmemezlikten, duymamazlıktan gelir.
Taassupsuzluk (bağnazlık) budur. Fakat hakikati söylemek lâzım gelirse diyebiliriz ki, hürriyeti hürriyet için sevenler, taassupsuzluk kelimesinin ne demek olduğunu anlayanlar, bütün dünyada pek azdır. Her yerde demek olduğunu anlayanlar, bütün dünyada pek azdır. Her yerde umumi olarak cari olan taassuptur. Her yerinde görülebilen sulh manza-
-rasının temeli, taassup ile hür fikrin, birbirine karşı kin ve nefreti üstündedir; temelin devrilmesi, kin ve nefret zeminindeki muvazeneyi (dengeyi) tutan fazla kuvvet sayesindedir.
Bu söylediklerimizden şu netice çıkar ki, aramızda, hürriyet haillerinin zail olduğuna, bizim gibi düşünen ve hissedenlerle birlikte yaşadığımıza hüküm vermek müşküldür. O halde görülen, taassup uzluk değil, zaafın dermansız bıraktığı taassuptur.
Şüphesiz, fikirlerin, itikatların (inançların), başka başka olmasından, şikâyet etmemek lazımdır. Çünkü bütün fikirler ve itikatlar, bir noktada birleştiği takdirde, bu hareketsizlik alâmetidir. Öyle bir hal elbette arzu edilmez. Bunun içindir ki, hakiki hürriyetçiler, taassupsuzluğun umumi bir huy olmasını temenni ederler. Fakat hatta hüsnüniyetle dahi olsa, taassup hatalarına karşı dikkatli olmaktan vazgeçemiyorlar. Çünkü hüsnüniyetle (iyi niyetle), hiçbir zaman, hiçbir şeyi…
…tamir edememişlerdir. İnsanların, ruhun selameti için yakıldıklarını biliyoruz. Herhalde, bunu yapan Engizisyon papazları, hüsnüniyetlerinden ve iyi iş yaptıklarından bahsederlerdi; belki de cidden, bu sözlerinde samimim idiler. Fakat bir hamakatı yahut bir hıyaneti iyi bir iş kalıbına uydurmak güç değildir; en nihayet bu, bir isim değiştirmek meselesidir.
İşte bu sebepledir ki, aldırmamazlığı, kayıtsızlık derecesine kadar götürmemek mühimdir. Gerçi, hür olmak herkesin hakkıdır ve bunun için hakiki hürriyetçiler, hürriyetçi olmayanlara karşı da geniş davranılmasını isterler. Fakat bunların hiçbir zaman elleri ayakları bağlı olduğu halde, kurbanlık koyun vaziyetine razı olacakları asla kabul olunmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, bazı insanlar istikbali, mazinin arasından görmekle musırdırlar. Bunlar alâkamızı…
…kestiğimiz ananelere karşı behemehâl (herhalde), sadakatin iadesini isterler. Bu gibi insanlar, kendi itikat ettiği gibi, itikat etmeyen kimseleri istedikleri gibi ezemezlerse, kendilerini cenderede hissederler.
Her halde taassupsuzluğun arzu edildiği gibi, umumileşmesi, huy haline gelmesi, fikri terbiyenin yüksek olmasına bağlıdır.
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
İsmet ERARPAT
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.