“TÜRK’Ü DÜNYAYA TANITAN DESTAN “18 MART 1915” ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ’NÜN 100.YILDÖNMÜ”
Cumhuriyetimizi kuran büyük önderimiz ATATÜRK’ün aziz hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyor, vatan topraklarının kurtulmasında canlarını feda eden şehitlerimizi rahmetle ve minnetle, gazilerimizi şükranla anıyoruz.
-…”SİZ VATANI İÇİN, MİLLETİ İÇİN, NAMUSU İÇİN CANINI ORTAYA KOYAN BÖYLE İNSANLARI BU KADAR MI TANIYORSUNUZ? EĞER ONLARI TANIMAZSANIZ; GELECEĞİNİNZİ GÖREMEZSİNİZ, HEDEFLERİNİZİ BİLEMEZSİNİZ.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
*I. Dünya Savaşı’nda çarpışmaların ve kahramanlıkların en üst düzeyde gösterildiği Çanakkale Cephesi Savaşları Türk ve Dünya tarihleri arasında önemi yadsınamayacak bir yere sahiptir. Kuşkusuz tarihte hiçbir cephe Çanakkale Cephesi gibi dünya tarihinin akışını değiştirmemiştir.
Bağımsız Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasının temel taşlarından birini teşkil eden, ayrıca Emperyalizme karşı verilen bu üstün direnişin tarihi Türk milletinin cesareti sayesinde zaferle sonuçlanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı, 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın başlarında meydana gelen olay ve gelişmelerin bir sonucudur. Bu bakımdan sebeplerini bu dönemde aramak gerekir.
Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da dört merkezi devlete karşı, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirmi beş devletin giriştiği, o tarihe kadar görülmemiş ilk dünya savaşıdır. I. Dünya Savaşı Avrupa’da ittifak ve merkezi devletler diye adlandırılan Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti ile itilaf devletleri diye adlandırılan İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, Belçika, Portekiz, Romanya, A.B.D, Brezilya’dan meydana gelmiştir.
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN GENEL VE ÖZEL OLMAK ÜZERE İKİ NEDENİ VARDIR:
GENEL NEDENLER:
Fransız İhtilali’nin getirdiği yeni anlayış ve görüşler, siyasi ve sosyal hayatta büyük değişiklikler yapmıştı. Milliyetçilik düşüncesi özellikle 20. yüzyılın başlarında etkisini göstermiştir. 1815 yılında Viyana Kongresi ile Avrupa’ya yeni statü getirilmiş ve buna göre de güçler dengesi kurulmuştu. Özellikle 1870 Sedan Savaşı ile Alman ve İtalyan birliklerinin kurulması ve bu devletlerin girişimlerde bulunmaları Viyana Kongresi statüsünü ve güçler dengesini büyük ölçüde değiştirmiştir.
19. yüzyıl içinde önem kazanmış diğer bir gelişme de sanayileşmedir. Sanayileşme sonuç olarak sömürgeciliği doğurmuş, büyük devletlerin çıkar çatışmaları Afrika, ve Uzakdoğu’ya kadar yayılmıştır. Hammadde ve pazar arayışı hızlanmış, bütün devletler sömürge yarışına girmiştir. Bazı devletlerin siyasi birliklerini geç kurmaları blokların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bloklar hızla silahlanarak yeni bir savaşın şartlarını hazırlamıştır.
ÖZEL NEDENLER:
Devletlerin izledikleri politikalar ve çeşitli çıkarlar özellikle bu devletleri karşı karşıya getirmiştir. Rekabet ittifak ve itilaf devletleri arasında meydana gelmiştir. Savaş öncesi devletlerin durumuna bakıldığında ;
Almanya:
Siyasal birliklerini kurduktan sonra (1871) ekonomisinde büyük bir canlanma meydana gelmiştir. Birliğini geç kurduğundan dolayı sömürgeciliği geç başlamıştır. Özellikle İngiltere ile rekabete girişmiştir.
İngiltere:
Almanya’nın siyasal ve ekonomik açıdan güçlenmesinden rahatsız olmuştur. Kendisine rakip olabilecek güçlerden kurtulmayı istemektedir. Buna karşı deniz kuvvetlerini arttırmıştır.
Fransa:
1870 Sedan Savaşı ile Almanya’ya kaptırdığı Alsance-Loren bölgelerini geri almak istemektedir. Bundan dolayı Almanya’ya karşı bir düşmanlık içindedir.
Rusya:
Rusya, Panislavizm’i gerçekleştirme amacındadır.
İtalya:
Sömürgecilikte geri kalmıştır. Amacı yeni sömürgeler ele geçirmektir.
Avusturya-Macaristan:
En büyük tehlikesi Rusya’dır. Panslavizm’e karşı mücadele etmiştir.
SAVAŞIN BAŞLAMASI:
Avusturya BÜYÜK Sırbistan’ı kurmak isteyenlere gücünü göstermek üzere 1914 yılı Haziran ayında Bosna’da bir manevra yapmaya karar vermiştir. Buna katılmak üzere veliaht Ferdinant da Saray Bosna’ya gelmiştir. Ancak veliaht 28 Haziran 1914 günü bir Sırplı tarafından öldürülür. Bu da I. Dünya savaşına yol açan olayın başlangıcı olur. Avusturya bu olaya Sırbistan’a savaş açarak karşılık verir. Bunun üzerine Almanya, Avusturya-Macaristan’ın, Rusya da Sırbistan’ın yanında yer alır. Böylece savaş kısa bir zaman içinde bütün Avrupa’yı etkilemiştir.
I. Dünya savaşına Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında girmesinin nedenleri ilk bakışta devletin ileri gelenlerinin Alman hayranlığı ve daha sonra Trablusgarp ve Balkan savaşlarında kaybedilen yerlerin geri alınabileceği, Kars, Ardahan ve Batum’un yeniden alınabileceği, Mısır’ın yeniden İngiltere’den alınabileceği, Rus, Mısır ve İngiltere sömürgeleri olan Türk ve İslam ülkelerinin istiklale kavuşabileceği, Girit ve Kıbrıs adalarının tekrar devlete bağlanabileceği gibi düşünceler mevcuttu.
Osmanlı Devleti bu toprak beklentilerinin yanı sıra yalnızlıktan da kurtulma istiyordu. Almanya ile 2 Ağustos 1914’te gizli bir ittifak anlaşılmasının yapılması, Alman desteği ile ülkenin kalkınabileceği ve iki Alman gemisinin (Yavuz ve Midilli) Osmanlı topraklarına sığınması savaşa girmemizde etkili olmuştur.
ALMANYA’NIN OSMANLI DEVLETİ’Nİ SAVAŞA SOKMAK İSTEMESİNİN NEDENLERİ:
Almanya, Avrupa’nın doğusunda Rusya, batısında ise İngiltere tarafından sıkıştırılmıştır. Bundan dolayı Avrupa’daki savaş yükünü hafifletmek, Osmanlı Devleti’nin jeopolitik konumundan yararlanmak istiyordu. Almanya özellikle geçiş yollarının tutularak Rusya’ya ulaşılmasına engel olmak düşüncesindeydi.
OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRMESİ:
Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalmasını en çok itilaf devletleri istemekteydiler. Özellikle Rusya boğazların kullanılması ve kendisine yardımın kolay yapılabilmesi için bu durumun devam etmesini istiyordu.
Almanya, ittifak anlaşmasından sonra Osmanlı Devleti üzerindeki baskılarının savaşa girmesi yönünde arttırmaya başladı. Bu arada Alman askeri heyetinden bazı subaylar Osmanlı ordusunda önemli bazı görevlere getirilmişlerdi.
Sonuçta, Yavuz (Goesa) ve Midilli (Breslav) gemileri Amiral Sovchen komutasında 28-29 Ekim 1914 gecesi Rusya’nın Odessa ve Sivastopol limanlarını topa tutması, fiilen Osmanlı Devleti’ni savaşa sokmuş oldu.
Bu olay üzerine önce Rusya ardından İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar. Böylelikle savaşa resmen katılan Osmanlı Devleti I Dünya savaşında birçok cephede savaşmıştır. Savunma Cephesi olarak kurulan ve oldukça öneme sahip bulunan Çanakkale Cephesi’nin açılmasının nedenleri ve meydana gelen deniz savaşları üzerinde duracağız.
SAVAŞ ÖNCESİ DÜŞÜNCE VE İTİLAF DEVLETLERİNİN SAVAŞ PLANLARI:
1) Baltık Denizi’ne Egemen Olmak Planı:
“Baltık Denizi’ne egemen olmak ve hem Ruslara silahla cephane yetiştirmek hem de Almanya’nın mesafelerce düz kumluk halinde bulunan Pomeranya kıyılarına, Berlin’den 150-200 km uzaklıkta olan yerlere, büyük bir Rus ordusu çıkarmak. Lora Fiser’e göre ayrıca üç yere üç ordu çıkarılacak biri asıl çıkış ordusu, diğer ikisi gösteriş ve şaşırtma orduları olacaktır.
Planın esaslarına göre İngiliz donanması, Almanya Frizon (Frize) adalarından Batı’da bulunan Bordum adasını ele geçirip onu Çanakkale önündeki Limni, İmroz ve Bozcaada gibi bir üs olarak kullanacak, o bölgede denize dökülen Alman ırmaklarının ağızlarını tıkayacak, Kiel kanalını tahrip edecek ve genel olarak Almanya’nın kuzey deniz kıyılarını torpille kuşatacaktır.
2) LLOYD GEORGE Planı:
LLoyd George planının esası ilkbaharda kuvveti 700 bin kişiye varacak olan yeni birliklerin Fransa’da Batı cephesine gönderilmeyip Balkanlar’da kullanılmasıdır. Llyod George ayrıca Türklerin Süveyş kanalına saldırdıkları sırada, Suriye’ye 100 bin kişilik bir kuvvet çıkararak 80 bin kişilik Türk ordusunu mağlup etmeyi’de düşünmüştür. Böylelikle Suriye ele geçirilmiş ve Kafkasya ile sıkışık durumda bulunan Ruslara yardım edilmiş olunur.
Amiral Fişer Batı cephesini Baltık yolu ile Kuzeyden çevirmeyi, Lloyd George ise aynı işi Balkanlar’dan veya Adriyatik kıyılarından yapmayı istemektedir.
3) JOFR Planı:
Bu düşüncede olanlar her şeyi bir kenara bırakarak ilk olarak Almanya’yı ezmeyi istemektedirler. Buna klasik düşünce ve plan denilebilir. Bunu isteyenler, elde edilecek bütün kuvvetlerini, yani en çok İngiltere’de önce gönüllü sonra mecburi olarak silah altına alınan ve alınacak olan birkaç milyon askerin hepsini veya hemen hepsini Batı cephesine yığmak ve Alman ordusunu kemire kemire ezmek düşüncesindedirler. Bu düşünceler ileri sürenlerin başında Fransız orduları başkomutanı Jofr ile İngiltere İmparatorluk Genel Kurmay Başkanı General (sonra Mareşal) Robertson bulunmaktadır.
4) Chuchill-Hankey’in Boğazları Zorlama Planı:
Baltık denizine girmek planı da kısmen deniz bakanının düşünceleri arasında olmakla birlikte Churchill, hemen bütün gücünü Çanakkale’nin zorlanması üzerinde toplayacaktır. O sırada İngiltere’de Osmanlı Devleti, düşmanların en zayıfı sayılıyordu. O, Almanya’dan damla damla ve adeta kaçak gibi Romanya ve Bulgaristan yolu ile silah ve cephane alabiliyordu, dolayısıyla Türk’ün kahramanlığını göz önünde tutmayanlar Boğazları zorlamayı nispeten kolay sayabilirlerdi.
Uzlaşma Devletleri Çanakkale’ye denizden saldırıya girişecekleri sırada Osmanlı Devleti’nin durumu onlar açısından böyle bir saldırı için elverişli görüntüdeydi. Osmanlıların Sarıkamış üzerine yaptıkları büyük saldırı bozgunla sonuçlanmıştı. Mısır’ı İngilizlerden kurtarmak amacıyla giriştikleri kanal harekâtları umulanları getirmemişti. Bu arada Balkan Devletlerinden Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan’la Dünya Savaşı’nın başlamasından beri bir antlaşmaya varılması için sürüp gelen siyasal görüşmelerden de olumlu bir sonuç alamamıştı.
Bulgarların çekingen davranışı Almanya ile Osmanlı arasında doğrudan bir bağlantının kurulmasını engellediğinden Osmanlı ordusunun yoksun bulunduğu Modern savaş gereçleri ile donatılmaması da gecikmekteydi.
Bu durum uzlaşma Devletleri’nin Osmanlılara karşı bir saldırıya geçmelerine elverişli gibi görünmekteydi. Ne var ki aralarında bu maksatla hazırlanmış bir harekât alanları yoktu. Savaş sonucunun batı cephesinde ve kısa bir zamanda alınacağına inanılmaktaydılar. Üstelik İngiltere’nin büyük bir kara ordusu kurmak için giriştiği hazırlıklar da tamamlanmış değildi. Çanakkale üzerine bir saldırı için ilgililer arasında kesin bir antlaşmaya henüz varılmamıştı.
ÇANAKKALE’YE SALDIRI FİKRİ:
Çanakkale’ye saldırı fikrinin bir Rus sorunu ile bir olup-bitti olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Sarıkamış saldırısının Osmanlı çıkarına geliştiği sırada Rus Orduları Başkomutanı Grandük Nicolar, İngiliz Harbiye Nazırı Kitchner’den Osmanlı kuvvetlerinden bir kısmının Kafkas cephesinden uzaklaştırılmasını sağlayacak bir kara veya deniz gösterisinin yapılmasının mümkün olup olmadığını sormuştur (Aralık sonları 1914). Grandük böyle bir gösteri için Çanakkale’den söz etmemişti. Grandük’ün sorusu Londra’ya ulaştığı sırada, Çanakkale seferi düşüncesi çoktan doğmuş bulunuyordu. Tartışılan yanı yapılacak seferin yalnız savaş gemileriyle mi yoksa aynı zamanda bunların kara kuvvetleri tarafından desteklenmesi suretiyle mi yapılacağıydı.
1908’de İngiltere İmparatorluğu Ulusal Savunma Konseyi boğazların yalnız savaş gemileriyle aşılması konusunu etüt etmiş ve XIX. Yüzyıl başlarında Lora Nelson’un bu konuda öne sürmüş olduğu bir fikre saplanıp kalmıştı. Nelson, “Bir kara kuvveti tarafından desteklenmeden istihkamlara saldıran gemici delidir” demişti. Fakat birinci dünya savaşı başladığı sırada İngiltere’de Nelson’un düşüncesini paylaşmayan bir insan yetişmiş bulunuyordu: ‘CHURCHILL’
CHURCHILL VE ÇANAKKALE:
Churchill düşüncesini Dünya Savaşı’ndan birkaç yıl önce Londra’yı ziyaret etmiş ve onunla görüşmüş olan Enver Paşa’ya şöyle anlatmaktadır; “Londra’da bulunduğum sırada Churchill ile bir dünya savaşı çıkması durumunu tartışmıştım. Böyle bir savaşta Türkiye’nin ne yapacağını bana sordu. Ve arkasından da şunu dedi: “Eğer Türkiye Almanya tarafını tutarsa İngiliz filosu Çanakkale Boğazı’nı zorlayıp geçecek ve İstanbul’u alacaktır.”
Churchill’in Çanakkale seferi ile ilgili çalışmaları İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu’na savaş açmasından önce başlar. Churchill 1 Eylül 1914’te İngiliz filosunun Çanakkale’yi zorlamasına ve Yunanistan’ın Gelibolu’ya asker çıkarmasına dayanan bir tasarı hazırlar. Fakat Bulgarlardan kuşkulanan Yunanistan, tarafsızlığından ayrılıp İngiltere’ye yanaşmadığı için bu tasarı suya düşer. Ayrıca Churchill, Mısır’ın en iyi biçimde savunulmasının Gelibolu’ya saldırmakla mümkün olduğu yolundaki düşüncesini de savaş komitesi tarafından çok kuvvete ihtiyaç duyulacağı için iltifat görmez.
Yukarıdaki sözü edilen Rus orduları başkomutanının Osmanlı İmparatorluğu’nun herhangi bir yerinde bir gösteri yapılması isteğinin Londra’ya varması üzerine (31 Aralık) Churchill’in başvekile sunduğu bir raporda “Savaşın duyurulmasından beri Gelibolu’ya saldırılmasını istemekte idim” demektedir. Bu kez Lloyd George ile Savaş komitesi genel sekreteri Hanway, Harbiye nazırı Kitchner ve Lord Fisher de Churchill’in fikrine katılmışlardır. Şu şartla ki kara kuvvetleri sağlanmadığı takdirde Çanakkale Boğazı sadece savaş gemileriyle zorlanacaktır. Bu suretle Rusya’nın “gösteri” isteği de yerine getirilmiş olacaktır.
3 Ocak’ta Churchill, Çanakkale’yi abluka altında bulunduran Amiral Garden’den Boğazın yalnız denizden zorlanmasını mümkün görüp görmediğini sorar. Sorusuna bu iş için eski savaş gemilerinin kullanılacağını ve sağlanacak sonuçların, uğranılacak kayıpları haklı göstereceğini de ekler.
5 Ocak’ta Amiral Garden’in cevabı gelir: Bir baskınla Çanakkale Boğazı’nın zorlanabileceğini sanmadığını fakat esaslı bir plana dayanılarak sayısı fazla gemilerle bunun yapılabileceğini bildirir. Bu cevap savaş komitesi üyelerini tatmin eder. Bu suretle Churchill’in Çanakkale seferi ile ilgili hazırlıkları başarı ile sonuçlanır. Bundan sonra 20 Ocak’a kadar sürecek bir zaman içinde sefer planı hazırlıklarına geçilir. Bu sırada sefere Fransa’nın da katılması sağlanır. Churchill, Fransa’dan önemli bir yardım dilemediklerini bu devletten ancak işbirliği, saldırı tasarısı üzerinde anlaşma ve onu birlikte hazırlama dileğinde bulundukların belirtmiştir.
GARDEN’İN PLANI:
Çanakkale’yi geçme planı Amiral Garden tarafından hazırlanmış ve 13 Ocak’ta Savaş komitesi tarafından onaylanmıştı. Plan önemli deniz kuvvetlerinin kullanılmasını öngörmeliydi. 12 zırhlı, 3 savaş kruvazörü, 3 hafif kruvazör, 12 destroyer, 6 deniz uçağı, 12 torpil tarayıcı gemisi ve daha bir çok başka çeşit gemiler.
Plana göre ilkin Boğaz’ın girişini savunan dış bataryalar uzun mesafelerden bir ateşle tahrik edilecekti. Dış bataryaların ikisi boğazın Anadolu yakasında bulunan Orhaniye ile Kumkale’den, diğer ikisi de Rumeli yakasındaki Ertuğrul ile Seddülbahir’den ibaretti. Boğaz’ın bunlar arasındaki genişliği 4 km kadardı. Bundan sonra Boğaz’a girilerek Anadolu yakasında Kepez, Rumeli Kilitbahir’e kadar olan ve merkez savunma sistemi denilen tahkimatla bataryalar bombardıman edilerek tahrip edilecekti. Bu işte son bulunca, Çanakkale ile Nara arasındaki savunma sisteminin son kısmı ateş altına alınarak zararsız duruma getirilecek ve Marmara’ya girilerek İstanbul yolu tutulacaktı. Bu bombardıman aşamalarının her birinde savaş gemileri yol almaya başlamadan önce torpil tarlaları ayıklanmış olacaktı. Planın yürütülmesi için 15 şubat saptanması başarı ümitleri de havaların iyi gitmesine; yol, cephane sağlanmasına ve Türklerin savunmada göstereceği yılgınlığa bağlanmıştı.
(HARBİYE NAZIRI ENVER PAŞA, MUSTAFA KEMAL’İN EMRİNDEKİ SUBAYLARDAN BİRİNE MADALYA TAKARKEN)
ENVER PAŞA VE BOĞAZLARI SAVUNMA SİSTEMİ:
Türk Başkumandanlığı Boğazın savunma sisteminde mayından faydalanmaya büyük önem vermiştir. Bundan ötürü mayın hatları kurulmuştur. Bunların bir kısmı sabitti. Ana mayın hatları Çanakkale Boğazı’nın 1,5 km genişliğinde bulunan en dar yerini korumak maksadıyla Soğanlıdere – Dardonos önünden başlamıştı. 9 mayın hattı meydana getirilmişti. Kıyılarda da bu hatları koruyacak gizli obüs bataryaları yuvalanmış bulunuyordu.Enver Paşa yalnız denizden yapılacak bir saldır ile Çanakkale’nin geçilmezsinin olanaksızlığını göstermekteydi. Bu nedenle İstanbul’da halk arasında dedikoduların uyandırmış olduğu korku, kuşku ve telaşına anlamıyordu. Ona göre, düşman büyük istihkamları uzaktan ateş hattına olabilir, tahrip de edebilirdi. Fakat mayın tarlalarını savunma bataryaları tahrip etmek için bataryaların üzerine kadar gelmesi gerekliydi. Gelecek olan gemiler ufaksa, kolaylıkla batırılabilirdi. Büyük savaş gemileri ise batmak korkusundan oraya kadar yaklaşamayacaklardı. Şayet düşman donanması mayın tarlalarına geçip Çanakkale şehri önüne Boğazı kıvrılarak Nara’ya dönüp, Marmara’ya geçmeye girişirse karşısında bizim donanmamızı bulacaktı. Bizim donanmamız ufak olduğu halde büyük top düşmanın teker teker geçmeye mecbur olan gemilerine karşı üstündü. Düşman gemileri bu dönüş esnasında bizim gemilerimize karşı ancak 2 topla ateş edebileceği halde 5 kilometreden fazla olmayan etki menzili içinde bizim en aşağı 30 topumuz, onların karşılayabilecekti. Bu durumda en büyük dretnotlar bile batırılacaktı.
ÇANAKKALE DENİZ SEFERİNDEN BEKLENENLER:
Enver Paşa’nın Çanakkale deniz kuvvetleriyle zorlanamayacağı hususundaki düşünceleri, Birinci Dünya Savaşı başlarında İngiltere’de de aşağı kabul edilmişti. Fakat Charebill’in ilkin Mısır’ın savunması için ortaya atılan bu fikri zamanla kök tutmuş ve bunun eyleme konulup başarılmasıyla şu önemli istifadelerin sağlanabileceği İngilizlerce hayal edilmeye başlanmıştı:
İstanbul’un Ruslar tarafından ele geçirilmesi önlenerek İngiliz hakimiyetine geçecektir. Bu durumda Osmanlı Devleti toprakları ve ordusu ikiye bölünmüş olacağından barış yapmak zorunda kalacaktı. Buna yanaşmadığı taktirde de kısa zamanda savaş dışı bırakılacağına şüphe yoktu. Bu durumda Rusya ile batık dost devletler arasında bağlantı sağlanacak, karşılıklı ekonomiksel ve savaşsal yardımlaşama sağlanacaktı. Bütün bunlardan başka Dünya Savaşı’nın başlangıcından beri tarafsızlıkları ile sallantıda bulunan Bulgaristan ve Romanya, İngiltere ile Fransa’nın yanında savaşa gireceklerdi. Girince Almanya ile Avusturya’nın etrafındaki çember tamamlanmış ve kuvvetlenmiş olacaktı. Sözün kısası ” can boğazdan gelir” atasözüne uygun olarak dünya savaşının bitirme yolu, Çanakkale Boğazı’ndan geçmekteydi.
SAVAŞIN BAŞLAMASI (ŞUBAT 19):
Yukarıda sözü geçen Gordon planının eylemine 19 Şubat saat 10’da başladı. Bu tarih 1807 yılında İngiliz filosuna başarı ile sonuçlanan Boğaz zorlaması 108. yıl dönümüne rastlamaktadır. Saldırı amacı ilkin boğazın girişini koruyan Anadolu yakasındaki Kumkale ile Orhaniye’de ,Rumeli yakasında Ertuğrul ile Seddülhisar’deki tabyaları yok etmekti. İkisi Fransız, dördü İngiliz olmak üzere altı zırhlı bu işi başarmak için görevlendirilmişti. Bu gemiler 12.000 ile 10.000 metreden bataryalar üzerine ateşe başlamışlardı.
İlk ateşi açan HMS Cornwasllis zırhlısının topçu subayı Yüzbaşı Harry Minchin, bunu büyük babasına yazdığı bir mektupta gururla anlatmaktadır. İlk topa ateş emrini verdim ve daha ilk ateşte isabet kaydettik. Onların menzillerini dışında olduğumuzdan ateş oranı çok ağardı, dakikada bir mermi falan. Öğlene kadar buna devam ettik. Öğleden sonra biz ve Vengeance 8.00 ile 5.000 yarda kadar yaklaştık ve Vengeance epey yoğun bir ateş altına girdi. Biz hemen onu desteklemeye koştuk ve gemideki bütün toplarla kaleye ateşe başladık. Her top yaklaşık olarak dakikada iki mermi atıyordu. Bu numaralı tabya sır taşı, duman, alev ve toz yığını halinde havaya uçtu. Ondan sonra başka bir tabyada üzerimize ateş başlayınca hemen o yana döndük ve yaşamım boyunca bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Birkaç kere çok yaklaştıysa da biz hiç isabet almadık. Ateş hızımız onların şaşırtmış olmalıydı. İnsanın çevresine dakikada 1500 kilo mermi yağması epey sinir bozucu olmalı.
Türk bataryaları menzillerinin kısalığından susmak zorunda kaldılar. Saat 12’den sonra zırhlılar kıyılara yaklaşarak 7000 metreden ateş etmeye başlayınca bataryalar da karşıt ateşe geçtiler. Ateş şiddetliydi iki gemi isabet aldı. Amiral Garden saat 17:30 da geri çekilme emri verdi. Dış bataryaları bir günde tahrip etmek ümidi bu suretle suya düşmüş oluyordu. Ertesi gün başlayan fena hava saldırıyı 25 Şubat’a kadar geciktirdi.
(DÜŞMAN KARŞISINDA ÇANAKKALE’DE ATEŞTEN BİR PERDE HALİNDE DİRENEN 3.KOLORDU ERKÂNI)
BOMBARDIMANA DEVAM EDİLMESİ (25 ŞUBAT):
25 Şubat’a dış bataryalar üzerine yarıda kalmış olan saldırıya tekrar başladı. Bu kez saldırıya 12 Şubat gemisi katıldı. Bataryalar top menzillerini elverişsizliği alanına giren gemilere güçlü bir karşılık verdiler. İkisine önemli isabetler kaydetmeye muvaffak oldular. Ne var ki, bu yüzer kaleleri yürüyüşlerinden alıkoyacak olanaklara sahip bulunmuyorlardı. 25 Şubat’tan beri artık susmak zorunda bırakılmışlardı. Düşman savaşın sonuçlarını anlamak için tabyalara deniz erleri çıkarmış ve henüz kullanabilecek gibi görünen bir iki topu tahrip ettirmişlerdi. Dış bataryaların susturulması işi bu suretle sona ermiş bulunuyordu.
26 Şubat’ı izleyen günlerde ve havanın elverişliliği ölçüsünde saldırı planının ikinci ve üçüncü bölümlerine yani iç bataryaların tahrip edilmesine girişilmişti. Amaç Dardonos ve Erenköy tabyaların savaş dışı etmek için Boğazın içine girmekti. Savaş gemileri ateş ederken mayın tarama gemileri de kendilerine yol açacaktı. Planı bu bölümünün eylemini sağlamada hesapta olmayan engellerle karşılaşıldı. Kıyılarda yerleştirilmiş gizli ve hareketli sahra bataryalarıyla Dardonos tabyasının topçuları yapılacak işi güçleştiriyorlardı. Devamlı olarak yer değiştiren mayın tarama gemilerine nefes aldırmıyorlardı. Zırhlılara isabetler oluyordu. Kaydedilen başarılar umulanlara yaklaşık olmadığı halde Amiral Gorden, 2 mart’ta Churchill’e çektiği bir telgrafta Mart ortalarında İstanbul’a ulaşacağı ümidinde olduğunu bildiriyordu. 11 Mart’ta Churchill, Gorden’le bu konumdaki düşüncesini bir kez daha sordu. Gelen cevap, filonun Marmara’ya girmesi üzerine, geri güvenliğin korunması için kara kuvvetlerine ve bulunmadığı gibi Gelibolu’ya sır çıkartmakta planı da hazırlamıştı. Hemen kara kuvvetlerinin tedarike girişildi. Bu kuvvet general Hamilton komuta atandı ve Çanakkale’ye gönderildi. Amiral Gorden’in ordusuz bir komutana ihtiyacı yoktu. Edindiği bilgilere göre Türklere Almanya’dan mühimmat gönderilmesi ihtimali de vardı. Bu arada da Almanya’dan ve Avusturya ve Avusturya denizatlıları işe karışabilirdi. Buna zaman yoktu. Kaldı ki planın iç bataryaların susturulması ile mayınların toplanmasından ibaret olan ikinci kısmın tamamlanmış olduğuna dair de kanıtı vardı. 15 Mart’ta saldırı için kararını verdi . Saldırı 17 ve 18 Mart’ta yapılacak yani Boğaz gerilecekti. Ne var ki, vermiş olduğu karardan bir gün sonra Gorden yorgunluktan, sinirden ve uykusuzluktan güçsüz düşmüştü. Doktorunun tavsiyesi İstanbul’dan vazgeçerek Londra’ya dönmesi merkezin deydi. Bu suretle Amiral hazırlanmış olduğu planın trajedi ile sonuçlanacak son perdesini görmekten kurtulacaktı. 17 Mart’ta yerine Harmay başkanlığı yapmakta da Vis Amiral de Robeck atandı.
İSTANBUL’U SAVUNMA TEDBİRLERİ:
Üçlü uzlaşma devletleri savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı’nın geçilme girişiminin Osmanlı Genelkurmayı’nın kuşkuya düşmesi normaldi. Kaldı ki bu girişime paralel olarak Rusların da Karadeniz Boğazı’na bir saldırıda bulunmaları olasılığı da büsbütün ortadan kalkmış değildi. Bu durum göz önünde tutularak Boğazların ve İstanbul’un savunulması için şu askersel tedbirlerin alınması gerekli görülmüştü; Çanakkale Boğazı ile İstanbul doğrultusunu savunmak görevi Liman Von Sanders komutasında bulunan I. Orduya verilmişti.
Bu ordudan I. Kolordu Gelibolu Yarımadasına, 15. Kolordu Çanakkale’nin Anadolu kıyılarına 6. Kolordu da Yeşilköy bölgesine yerleştirilmişti. Karadeniz Boğazı’nın savunması ile Vehip Paşa’nın komutasında bulunan 2. Orduya verilmiş bulunuyordu. Boğazların savunması ile görevli kuvvetlerin tümü , 200,000 kadardı.
(ON DOKUZUNCU FIRKA KARARGÂHI, CEPHENİN EN HAREKETLİ YERİ İDİ. FIRKA KUMANDANI ESAT PAŞA İLE EDİRNE VALİSİ ÂDİL BEY, FIRKA KARARGAHNA GELİP ZİYARET ETMİŞLERDİ)
18 MART SALDIRISI ÖNCESİNDEKİ HAZIRLIKLAR:
Saldırının yüksek komutası da Robeck’e verilmişti. De Robeck bir gün önce görevinde çekilmiş olan Gorden’in planını uygulayacaktı. Plan sade idi.
Amaç Boğazın iki kıyısındaki bataryaların susturulması, torpillerin ayıklanması, bu suretle açılacak yoldan filonun boğaza girilmesine olanak sağlanmasında ibaretti. De Robeck bu planı başarıyla gerçekleştirmek için savaş gemilerini üç kümede savaş düzenine getirmiş bulunuyordu. Birinci kümede Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson ve İnflexible bulunuyordu. Bunlar güneye doğru sardırmışlardı. Bu üç savaş gemisinin sahra bataryalarına karşı güvenlikleri kuzey kanatta Lrince George ve güney kanatta Triumph tarafından sağlanacaktı.
İkinci kümede Amiral Guepratte komutasında şu dört Fransız zırhlısından kurulmuştu; Buffren, Bouvet, Goulois ve Charlemagne. İlk ikisini boğazın Anadolu kıyılarını, diğer ikisi de Rumeli kıyılarını döveceklerdi.
Üçüncü küme, İrresistable, Albian , Vengeance, Swiftsare ve Magestic yedekte bırakılmışlardı. Üçüncü küme gemileri sırası gelince ikinci kümenin yerine alacaklardı. Son olarak Cornwallis, Conapus, Dorthmouth ve Dublin kruvazörleri geliyordu. Bunlardan ilk ikisinin görevi mayın taramak, doğu ilgisinin de aşırma ateş yapmak suretiyle sahra bataryalarını arkadan varmaktı.
Dünya topraklarında güneşin batmadığı iki büyük imparatorluğun meydana getirdiği bu kudretli ve haşmetli savaş gücüne insan gücü ile karşı gelinemeyeceği konusuna İngiliz ve Fransız denizcilerinde genel birkaç doğmuştu. 18 Mart saat 10:58’de yukarıda işaret edilen savaş düzeni almış olan aramada da ilk bombardıman için suretle görev bölümü yapılmıştı:
Queen Elizabeth, Anadolu yakasında bulunan Hamidye I ve Çimenlik tabyalarını, Agamemnon, Lord Nelson ve İnfletible ise boğazın Rumeli yakasındaki Yıldız, Mescidiye, Hamidiye II ve Namazgah tabyalarını ateş edeceklerdi. Düşman ordusu büyük saldırışa geçeceği sırada Türk bölgesi savunma karargahında durum şöyleydi;
Karargah komutası Albay Cevat , 18 Mart’tan önce Bozcaada’da düşman savaş gemilerinin toplanmakta olduğunu haber almıştı. 18 Mart sabahı da bir araştırıcı uçağımız Bozcaada’da büyük bir kaynaşma olduğunun haberini getirmişti.
Ne var ki, komutanlık bu haberleri büyük bir saldıranın ilk işaretleri olarak kabul etmedi. O kadar etmedi ki komutan Albay Cevat, 18 Mart sabahı karargahta ayrılıp Kirte’deki birlikleri teftişe gitmiş ve ancak 16:30’da karargaha dönebilmişti. Bu nedenle savaşı Kurmay Binbaşı Selahattin Adil(paşa) yönetmişti. Savaş sırasında yanında bulunmuş olan yardımcıları Kurmay Kolağası Osman Zati ile Yüzbaşı Hamdi’dir. Bu kısa açıklama da göstermektedir ki, 18 Mart saldırısı bir baskın biçiminde başlamıştır.
SALDIRININ BAŞLAMASI:
Birinci küme ile kendilerine hedef olarak gösterilmiş plan tabyaları arasında düello saat 11:15’te başlıyor. Queen Elizabeth, ağır toplarıyla uzak mesafeden ilkin Çimenlik’e sonra Çanakkale şehrine daha sonra da Hamidiye tabyasına ateş ediyor. Çimenlik’e iki isabet oluyor. Çanakkale’de yangın çıkıyor. Hamidiye’de yıkıntı meydana geliyor.
Saat 11:35’te Lord Nelson, Rumeli yakasındaki Hamidiye II tabyasına; George ve Triumph, Mecidiye, Yıldız ve Dardonos tabyalarına açıyorlar. Fakat zırhlıların büyük şikayeti bu tabyalardan olmaktan çok, görünmeyen ve göründüğü anda hızla yer değiştiren sahar bataryalarındandı.
12:30’da Amiral de Robeck Fransız gemilerinden kurulmuş olan ikinci küme gemilerine kıyılara yaklaşarak, yakın mesafeden bombardımanı sürdürmesi emrini veriyor.
Bunlar Erenköy bizansında duran İngiliz gemileri arasından geçerek kıyıya 400 metre kadar yaklaşıyorlar. Bütün ağır toplarıyla Rumeli yakasında Kilitsihar ile Mesudiye tabyaları, Anadolu yakasında da Dardonos ile Beyaztepe mevkileri ateşe tutuyorlar. Büyük Aramada boğaz en dar olan Kilitsahir ile Çanakkale arasına yönelmişti. Buraya gelmeden önce birkaç gemi feda edileceği de hesaba katılmıştı. Bu kayıpları karşılıksız olmayacaktı. Boğaz geçilip İstanbul alınmakla, Osmanlı ile müttefiklerin bağlantısı kesilecekti, çember içine alınan Avusturya ile Almanya da pes demek zorunda kalacaklardı. Sözün kısası savaşın muhteşem armadanın birkaç kilometre daha ilerlemesine bağlı kalmıştı. Tarihsel Fransız cesareti ile İngiliz soğukkanlılığı Türk’ün alçak gönüllü kahramanlığı karşısına bu alınacak yerde bir sınav verecekti.
Deniz savaşının en bunalımlı anı iki taraf içinde gelip çatmıştı. Dünya bu olaya kadar Türklerin fetihler savaşlarında tanımıştı. Yurt savunmasında ise güçlerinin neye yettiğini ilk kez hecelemeye başlayacaklardı.
Hava şartları Türk’lerin lehineydi. Gemi bacalarından ve toplardan çıkan dumanlar sayesinde Türk bataryaları görünmüyordu. Türk savunma komutanlığı düşman zırhlılarının merkez bataryalarına 14 kilometre kadar yaklaşması üzerine bu bataryalar tarafından da ateş emri verildi. Türklerin ağır toplarıyla ötüşlerinin ateşi düşman üzerine şaşırtıcı bir etki yapmaktaydı. Kaptan köprüsünden isabet alan İnflexible’den geriye dön emri verildi. Bouvet’de de almış olduğu isabetten dolayı yangın başlamıştı. Geminin toplarının yarısı kullanılmaz hale gelmişti. Bir çeyrek saatte 14 isabet alan Suffren hemen hemen savaş dışı edilmişti. Ne var ki, bu arada da Çanakkale’de başlamış olan yangın genişlemiş, Dardonos, Namazgah ve Hamidiye bataryaları, Fransız gemilerinin ateşi karşısında susmuştu. Deniz ile kara arasındaki büyük düello taraflar ağır yaralar almışlardı.
Fransız gemilerinin yıprandığını gören Robeck de, geri dönmelerini ve üçüncü küme gemileri ile yedeklere onların yerine almalarını emrini veriyor. Saat 13:34: Ne var ki, Boğazdan çıkmak girmek kadar kolay değildi. Donanmalara taranmış sandıkları karanlık limanın güney kısmına, Erenköy açıklarından Doğuya doğru da Nusrat adındaki mayın gemisi geceleyin, Ruslarca Karadeniz kıyılarımıza dökülüp tarafımızdan toplanmış olan mayınlardan 26 tane döker. İşte bu mayınlardan birine çarpan Bovvet bir buçuk dakikada 640-700 kadar mevcudu ile sulara gömülüyor. 5 subayla 51 er ancak kurtarılıyor. Bu kurtarma işine karışmış olan Gaulios zırhlısına da iki ağır top mermisi ile yaralanıp su almaya başlayınca diğer iki Fransız gemisini yardımı ile savaş yerini terk ediyor. Fransız, tümden yok olmamak için savaş yerinden çekilmek zorundadır. Ve şimdi Türklerle İngilizler karşı karşıya geliyorlar.
Bovvet’in batış anını anlatan Yarbay Worsley Gibson’un sözleri: Bovvet’in sancak tarafına yattığına dikkat ettim ve bunu McB’ye söyledim. Daha sözümü bitirmeden gemi daha fazla yatmaya başladı. Ağır yara aldığı belliydi. Çokta hızlı ileri gitmekteydi ve az sonra direkleri suya girdi, büyük bir duman ve buhar sütünü yükseldi ama herhangi bir patlama olmadı ve birkaç saniye sonra sulara gömüldü.
Bovvet’in batması Golois’in yaralanması ve tüm Fransız gemilerinin geri çekilmesi Türklerin moralini yükseltiyor. Saat 14:00’ten sonra savaş 6 İngiliz zırhlısı ile bataryalar arasında tekrar başlıyor.
15:15’te Irrsistable zırhlısı Beyaz tepe hizasında torpidoya çarparak yan yatmaya başlıyor. Makineleri su ile doluyor. Hareket edemiyor. Ocean zırhlısı imdada koşuyor. Onu geriye çekmek istiyor fakat akıntı iki gemiyi Anadolu kıyısına doğru sürüklüyor. Ocean’da Bovvet’in batmakta olduğu yerde bir mayına çarpıyor. İki yaralı gemi Türk Topçusunun ateşi altında gemiler boşaltılarak kendi hallerine bırakılıyor. Bu gemiler Çanakkale Savaşının son kılavuzları oluyor. Amiral de Robeck saat 17’de muhteşem armadadan geri kalan zırhlılara dönüş emrini veriyor. Çanakkale direnişinin ilk bölümü; İngiliz ve Fransız armadasının yenilgisi ve Türklerin zaferi ile son buluyor.
(ÇANAKKALE HARBİ SIRASINDA ORDUNUN BÜYÜK İKMALİ KARADAN YAPILIYORDU. MUSTAFA KEMAL PAŞA, TRAKYA İSTASYONLARDAN BİRİNDE İKMAL İŞLERİNİ TETKİK EDİYOR)
İKİ TARAFIN KAYBI:
18 Mart’ta Boğazı geçmek için 12 büyük zırhlı savaşa katılmıştı. Diğer gemilerden her biride az çok isabet almışlardı. Osmanlı kaybına gelince; Bataryalardan hepsi isabet almıştı. Boğazın girişindekiler susturulmuştu. İç bataryalardan da çok veya az yaralananlar olmuştu. 176 Kaptan 8’i kullanılmayacak duruma gelmişti. İnsan kaybı 40 ölü ve 74 yaralıdan ibaretti. Yaralılarınsa 18’i Almandı.
İki tarafında sahip bulundukları savaş güçlerine göre kayıplar önemli sayılamaz. İngiliz ve Fransız imparatorları engin servet kaynaklarına sahiptiler. Batan ve yaralanan gemilerini yerlerine kolaylıkla başkalarını koyabilirlerdi. Ne var ki, iki devletin normal kayıpları hiçbir suretle giderilemeyecek kadar ağırdı.
Türklerin uğradığı nesnel kayıplara karşılık moral kazançları yüksekti. Aylardan beri İstanbul’da kuşku içinde yaşayan Türkler için Çanakkale deniz zaferi, kurtuluş anlarını taşıyordu. Türklerin İngiliz donanması için kökleşmiş bir hayranlığı vardı, bu donanmayı, yüz gemisi dönmeye zorlamanın büyük heyecanını duymaları doğaldı. 18 Mart akşamı İstanbul ve zafer haberinin ulaştığı bütün Türk şehirlerinde, kasabalarında ve köylerinde evler bayraklarla süslenmiş, aydınlatılmış ve şenlik yapılmıştı. Çanakkale deniz zaferinin dünyada bulunan diğer Müslüman ülkelerinde de etkisi görüldü. Sömürge yaşamı süren Müslüman ve hatta Müslüman olmayan halklarda, Emperyalizme karşı bu üstün direnişi kendi kurtuluşları için değerli bir örnek gibi kabul eder oldular…
Çanakkale deniz yenilgisi altında kalmak istemeyen ve olumsuz etkisini her ne pahasına olursa olsun silmek isteyen uzlaşma devletleri talihlerini bu kez de İstanbul’u almak için kara yolundan giderek denemeye karar verdiler. Bu yolun Gelibolu yarımadasından geçtiğini düşündüler ve kara ordularını oraya çıkartmakla ilgili işe giriştiler.
18 Mart yenilgisi İngiliz ileri gelenleri arasında bir takım tartışmalara yol açmıştı. Amiral de Rocek ile Ian Hamilton arasında ortaya çıkan sorun; donanmanın Boğazı geçmek için yapacağı ikinci bir denemesinin ordu tarafından desteklenmesine karşılık, ordunun Gelibolu Yarımadasına yapacağı bir çıkartma hareketinin donanma tarafından desteklenmesinin daha uygun olup olmadığı nedeniyle ortaya çıkmıştır. İngiliz ileri gelenleri başvekil, savaş komitesi, deniz bakanlığı amirallik, savaş komisyonu da savaşa devam düşüncesindeydiler. Hatta Fransız Deniz Bakanı da aynı düşüncede olduğunu belirtmiştir.
ilk başta Amiral Robeck tekrardan boğazı zorlayarak İstanbul’u almayı düşünmüşse de bu kararında vazgeçerek ordunun Gelibolu Yarımadası’na yapacağı bir çıkartma hareketinin donanma tarafından desteklenmesi planına uymuştur. Bu nedenledir ki, 18 Mart saldırısı bir daha tekrarlanmayarak tarihte tek bir olay olarak kalacaktır.
Böylelikle 18 Mart yenilgisinin intikamını almak isteyen uzlaşma devletleri 15 Nisan da Gelibolu’ya ilk birlikleriyle çıkartma yaparlar.
EKSİKLİKLER BENİM…FAZLALIKLAR “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” DEDİRTEN ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİNDİR.
BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALIN.