19 Mart 1915 tarihli İkdam Gazetesi’ni görmekteyiz. Çanakkale Deniz Savaşı sonrasında kazanılan zafer Osmanlı Basınında geniş yankılar uyandırmış, özellikle ilk haberlerin yer aldığı İkdam Gazetesi Zafere ve Yenilmez Armada’nın Boğaz’ın derinliklerine kaybolan vurguda bulunmuştu.
Çanakkale Zaferi’nin detaylarını aktaran diğer gazetelerde hazırladığı manşetlerle ahalinin dikkatini çekmeye çalışmışlardı.
İşte O Manşetler:
—“Osmanlı Tarihi Muvaffakiyatına Şan veren Müdafilerimizin Mermileriyle Gark Olmuş Bir Cesim Fransız Zırhlısı “Bouwet’e Dair Haber”,
—“Şanlı Zafer Karşısında”,
—“Çanakkale Muzafferiyeti Etrafında”
Değerli okurlar, ne hazindir ki bugünden tam 102 yıl önce Çanakkale Zaferini dünyayı şaşırtacak bir kudretle milletimize kazandıran ATATÜRK, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa, kat kat üstün düşman kuvvetlerini denize dökerken bir an bile anılmıyor adı gazetelerde geçmiyordu. Çünkü Başkomutan kabul edilen Sultan Reşat’ın vekili olan Harbiye Nazırı Enver Paşa, Mustafa Kemal’in başarılarını kıskandığı için gazeteler de ondan bahsettirmiyordu.
“4 Eylül 1915 tarihli İkdam Gazetesi”nde bunu en canlı örneğini görüyoruz.
Almanya Devleti Veliahttı ve 5. Alman Ordusu Komutanı Prens II.Vilhelm (Türk Ordusu ve Donanması) Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya Çanakkale Zaferinden dolayı gösterdiği tebrik telgrafında ve Enver Paşa’nın verdiği cevaplarda Mustafa Kemal’in adı bile anılmıyordu. Gerçi protokol bakımından bu tebriklerde savaşta zafer kazanan komutanların adı anılmayabilirdi. Fakat havadislerde de Mustafa Kemal ‘in adının yazılmaması bildirilmişti.
“5 Eylül 1915 tarihli İkdam Gazetesi”nde İlk defa Mustafa Kemal’in adı geçmektedir. Gazete Bir Alman Gazetecisinin Mektubu’nu yayımlar ve satırlar içerisinde:
—“ Ve otuz altı saatten beri ağır topçunun kudurmuş ateşi altında bekliyor. Mevziini terk etmek, kimsenin aklından bile geçmiyor. Ve bunlar arasında bulunan cesur Erkân-ı Harp Kemal Bey’de bulunuyordu….” Değerli okurlar bütün savaş boyu sadece Mustafa Kemal’in bir defa, o da bir Alman gazetecisi tarafından ismi yazılmış oluyordu.”
Fotoğrafımız 1915 Çanakkale’nin cehennemi andıran savaşları sırasında çekilmiştir. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal daima askerleri ile birlikte siperde ve cephede…
18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferine Doğru…
ATATÜRK ve ÇANAKKALE:
3 Kasım 1914, İngiliz ve Fransız harp gemilerince Çanakkale Boğaz girişindeki tabyaları topa tutması, Ertuğrul, Seddülbahir, Kumkale ve Orhaniye tabyalarını hedef alan bu ilk deniz taarruzunun başladığı tarihtir.
Çanakkale Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı olan Selahaddin Adil Paşa, 4 Kasım 1914’te İstanbul’da yeni doğum yapan eşi Siret Hanıma bir mektup yazar;
Fotoğrafta; Selahaddin Adil Paşa (solda).
—“Sevgili makikatli Sir. Sen nasılsın? Yavrun nasıl? Seni üzüyor mu? Sir içinde bulunduğumuz şartlar dolayısıyla seni görüp teselli edemediğime, sevimli çehreni yavruna şefkatle bakarken temaşa edemediğime ne kadar müteessirim. Cenab-ı Hak sıhhat ve selamet ihsan etsin. İnşallah bu dar zamanların bir müsterih devamı gelir. Selahaddin Adil”
Osmanlı Devleti 11 Kasım 1914’te I. Dünya Harbi’ne girdiğini ilan etmiş, Selahaddin Adil Paşa’nın İstanbul’da bulunan ailesinin aldığı mektubun üstüne Kasım’ın 14’de ise Osmanlı Devleti’nin “Cihad-ı Ekber” çağrısı eklenmiş ve Ruslar 17 Kasım günü Trabzon’u bombalamışlardı.
Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) Sofya’dan Salih (Bozok)’a mektubu:
-…”Genel durum hakkındaki görüşümü soruyorsun. Bu husustaki görüşüm yalnız sende kalmak şartıyla yazıyorum. Ben Almanların bu harpte muzaffer olacaklarına katiyen emin değilim. Bir vazifeye atanmam için Harbiye Nazırına yazdım. Ataşemiliterlikte kalmak istemediğimi, millet ve memleketin büyük bir savaşa hazırlandığı bir sırada benim de herhangi bir kıtanın başında bulunmak istediğimi bildirdim. Henüz cevap alamadım” (1914 yılı sonlarında yazılan bu mektupta ay kaydı bulunmamaktadır. Olayların akışına göre mektup tarihi muhtemelen Kasım veya Aralık olmalıdır).
Fotoğrafta; Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK), Sofya’daki baloda yeniçeri kıyafeti ile (11 – 12 Mayıs 1914)
Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) Sofya’dan Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya mektubu:
-…“Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben, Sofya’da Ataşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz!”
Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) I. Dünya Harbi’nin başlaması üzerine Başkomutanlık Vekâletine müracaat ederek cephede bir görev istemiş, kendisine:
—“Sizin için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak Sofya Ataşemiliterliğini daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz,” cevabı verilmişti. Bu cevap üzerine muhtemelen Aralık 1914’de Başkomutanlık Vekâleti ’ne yukarıdaki yazıyı yazdı ve bu yazının da etkisiyle 20 Ocak 1915’de Esat (Bülkat) Paşa komutasındaki 3. Kolordu’ya bağlı olarak Tekirdağ’da teşkil edilecek 19. Tümen Komutanlığına atanmıştır. Sofya’dan İstanbul’a dönüşü 25 Ocak 1914’e rastlar ve yeni görevi hakkında Harbiye Nazırı Enver Paşa ile görüşür. (Bu tarih Ocak sonu olmakla beraber gün kesin değildir. Olayların akışı muhtemel tarihin 25 Ocak 1915 olduğunu düşündürmektedir.)
Fotoğrafta; Düşman karşısında Çanakkale’de ateşten bir perde halinde direnen 3.Kolordu erkânını görmekteyiz. (Mustafa Kemal Paşa’nın solundaki 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’dır.)
Olayların akışındaki tahmini düşünceyi de; Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) ‘ün 27 Ocak 1914 tarihli Madam Hilda’ya İstanbul’dan mektubudur.
Mektupta:
“…Sanıyorum ki size yazmak fırsatını uzun zaman bulamayacağım. Şimdilik size bir adres vermem mümkün değil’ Fakat sonradan size yazacağım” demektedir.
1 Şubat 1914’te Üçüncü Rütbeden Osmanî Nişanı verilen Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) 2 Şubat’ta Tekirdağ’a gelerek 19. Tümeni kurma çalışmalarına başlamıştır.
İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale’nin dış tabyalarını topa tutması ve karaya asker çıkarmaya yönelik ikinci girişimi 19 Şubat 1915’te olmuştur.
25 Şubat 1915’te Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) ‘ün, Tekirdağ’daki 19.Tümen Komutanlığı’nın “görülen lüzum üzerine-“ Maydos (Eceabat)’a nakli yapılarak, 19. Tümen Komutanlığı üzerinde olmak üzere Maydos Bölgesi Komutanı olarak görevini sürdürmüş ve 19. Tümene ilâveten 9. Tümenin 2. Piyade Alayı ve bazı topçu birlikleri de Maydos Bölgesi Komutanlığı emrine verilmiştir.
Fotoğrafta; On Dokuzuncu Fırka Karargâhı, cephenin en hareketli yeri idi. Fırka Komutanı Mustafa Kemal o gün
3. Kolordu komutanı Esat Paşa ile Edirne Valisi Adil Bey, Fırka Karargâhına gelip ziyaret ettiklerinde.
Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) ÇANAKKALE’DEKİ İLK EMRİNİ TELEFONLA VERİYOR:
İngilizlerin Seddülbahir’e asker çıkarma girişimi üzerine o bölge de bulunan 26. Alay Komutanı’na Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) ‘ün telefon emri:
-…“Bizzat şimdi yanınıza hareket ediyorum. Benim oraya varışıma kadar sahile çıkmış olan düşman mutlaka denize dökülecektir!”
27 Şubat 1915’teki bu emri takiben Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, Maydos (Eceabat)’dan Kirte’ye, oradan da Seddülbahir’e gelmiş; varışında düşmanının karaya ayak basmış olan küçük bir kuvvetinin oradaki kuvvetlerimizin süngü hücumu ile yok edildiğini ve düşmanın Seddülbahir’den uzaklaşarak Kumkale’ye yöneldiğini görmüştür. Bilâhare Kumkapı’daki çıkarma girişimi de püskürtülmüştür.
Kurmay Yarbay Mustafa Kemal (ATATÜRK) ÇANAKKALE’DEKİ 19. Tümen birliklerine İLK yazısı:
-…“İlk Fırsat çıktığında, bütün subay arkadaşlarımın en büyük taltiflere hak kazanacak kahramanlıklar göstereceklerine inanıyorum. 13 Mart 1915”
18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferine Doğru…
ATATÜRK ve ÇANAKKALE:
Çanakkale Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı olan Selahaddin Adil Paşa:
—“Gündüz zırhlılar, geceleyin mayın tarama gemileri mayın hattına yaklaşıyorlar ve arma yapıyorlardı. Mayın tarlasında düşmanlarımız büyük cüret ve cesaret gösterdiler… Elimizde mevcut 4 – 5 projektör ışığıyla bu gemiler ateş altına alınıyordu. Buna rağmen birkaç gemi cesaretle yine çalışıyordu.”
Birleşik filonun Boğaz saldırısındaki başarısının devamı gelmedi. Üç hafta boyunca donanma savunmayı aşmayı başaramadı. Bataryalar susturulamamış, mayınlar temizlenememişti. Her şey yavaş gidiyordu. İngiltere Bahriye Bakanı CHURCHILL Amiral Carden ’e sabırsızlığını belli eden telgraflar çekiyordu:
—“Bahriye Bakanlığı’ndan Amiral CARDEN ‘e;
Hiçbir kayba yol açmayan ateş nedeniyle mayın temizlemeye ara verilmesini anlayamıyorum. Boğazın temizlenmesi için iki – üç – yüz kişilik bir kayıp kabul edilebilir bir bedeldir. İngiltere Bahriye Bakanı CHURCHILL”
Başarısızlık İngiltere için özellikle Asya’da ve Müslüman sömürgelerinin gözünde ciddi bir prestij kaybına sebep olabilirdi. Filo komutanı değiştirildi. Artan uluslararası baskı üzerine Winston CHURCHILL yeni komutan Amiral John De ROBECK ‘ten savunmayı aşmak üzere kesin bir saldırı yapmasını istedi.
18 Mart’ta İngiliz ve Fransızlara ait 16 savaş gemisiyle 3 hat halinde yapılması planlanan saldırı başladı.
Mecidiye Tabyası’nın komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi (SANLITOP) Bey saldırı başlamadan önceki son emrini verdi:
—“Kimse yaralı ve şehitler ile uğraşmayacak. Ben ölürsem üzerime basıp geçin. Yaralanırsam yine önem vermeyin. Ben de size öyle yapacağım. Şehit ve yaralıların yerine geçecekler tayin edilmiştir. Savaşta hiçbir ödüllenme beklemeyin. Bunu vaat etmem ve edemem.”
11.25’te korkunç bombardımanın başlamasıyla bir saatten az bir zamanda istihkâmlar arası iletişim çöktü. Birçok top kullanılamaz hale geldi. Şehre düşen bir bomba yangın başlattı. Bütün batarya komutanlarına gemiler menzile girinceye kadar ateş etmeme emri verilmişti. Yüzbaşı Mehmet Hilmi’nin Mecidiye Tabyası yoğun bombardıman altındaydı.
Bombardıman altında yaşanan o anları Yüzbaşı Mehmet Hilmi (SANLITOP) şöyle anlatır:
—“Beklemeye devam etmenin Mecidiye’de hasarlar yapacağını göz önünde tutarak,, bütün mesuliyeti üzerime alıp ateşe başladım. Fakat atışa yalnız başladığım için hemen bütün gemiler ateşlerini üzerime döndürdüler. Batarya isabet eden atışların dumanı içinde boğuldu… Top çavuşları değil hedefi, bazen denizi bile göremiyordu.”
Kıyıyı daha yakından dövmek üzere saat 12.06’da Fransız gemilerinden oluşan ikinci hat ilerlemeye başladı. Tabyaların menziline girmeleriyle ağır bir düello başladı.
Çanakkale Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı olan Selahaddin Adil Paşa:
—“Saat 13.00’e doğru savaş son şiddetini bulmuştu. Durum her on dakikada bir telgrafla İstanbul’a bildiriliyordu. Bazı mermi parçaları gözetleme yerimizin etrafına kadar gelmeye başlamış, hatta bunlardan biri Binbaşı Sedat’ın hemen önüne düşmüştü.”
Bu aralar toplar da gemilere ciddi hasarlar vermişti. Gaulois’in baş tarafı ağır hasarlıydı. Agamemnon 25 dakika içinde 12 kere vurulmuştu. Inflexible’ın kaptan köprüsü ve pruvası alevler içindeydi. Karada durum daha kötüydü.
Karada kötüleşen o anları Yüzbaşı Mehmet Hilmi (SANLITOP) şöyle anlatır:
—“Şehit ve yaralı sayısı artıyordu… Beline gelen büyük bir taş parçasından dolayı batarya subayı yarım saat kadar kumanda edememiştir. Kumandaya başladığında megafonu delerek ağzına giren bir şarapnel parçası dilinden bir kısım kopardığı ve iki dişini kırdığı halde o vaziyette akşama kadar kumandaya devam etmiştir.”
Türk topçu ateşinin iyice güçsüzleşmesinin ardından 13.45’te De Robeck yedekteki İngiliz hattının hasarlı Fransız hattıyla yer değiştirmesini emretti. 14.00’te son Fransız gemisi ağır hasarlı Bouvet, geri çekilmek üzere manevra yaparken ani bir patlamayla sarsıldı ve iki dakikadan daha kısa bir süre içinde battı. 600 Fransız denizci ve kaptan gemileriyle birlikte sulara gömüldü. Sadece 66 kişi kurtarılabildi.
Çanakkale Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı olan Selahaddin Adil Paşa:
—“Saat 14.00’de Beuvet’nin battığı her taraftan görüldüğünden herkesin maneviyatı üzerine büyük tesir bıraktı. Meydana gelen bu sükûnetten faydalanarak askerler hemen rayları temizlediler. Topların kamalarını yağladılar.”
Artık toplar atışlarını Irresistible ve Inflexible üzerine yoğunlaştırmıştı. 16.11’de Inflexible Bouvet’nin battığı yerde bir mayına çarptı ve 22 adamı öldü. Yardımla acilen boğazdan çıkarıldı. Üç dakika sonra toplardan uzaklaşmaya çalışan Irresistible de aynı bölgede mayına çarptı. Acil bir messajla Occean personeli, kurtarılan Irresistible’ı yedekte çekme emri aldı. Fakat 18.05’te o da bir mayına çarptı. Kendi kendine sürüklenen iki gemi de top ateşiyle battı. Saat 19.00’da her şey bitmişti, savaş toplam dokuz saat sürmüştü.
Sadece 12 gün önce, mayın gemisi Nusret birleşik filonun daha önceki saldırılarda manevra yaptığı yer olarak belirlenen alana 26 mayın döşemişti. İngiliz istihbaratı bölgenin “güvenli” olduğunu rapor etmiş, bu tehlikeli mayın hattını fark etmemişti.
Savaşa giren 18 savaş gemisinin üçü batmış, üçü görev dışı kalmıştı. İngiliz ve Fransızlar tek bir günde gemilerinin üçte birini yitirmişlerdi.
Yüzbaşı Mehmet Hilmi (SANLITOP) şöyle anlatır:
—“Gözetleme yerinden inerek ağır ağır yaralıları gezdim. Onlarla görüşmemiz bir baba – evlat gibi olduğundan pek hazindi. Yaraları çok ağır olduğu halde beni üzmemek için son gayretlerini sarf ederek acılarını gizlemek istiyorlardı.”
18 Mart gecesi Çanakkale istihkâmları hasarlı toplarını tamir ettiler. Artık cephanelerinin üçte ikisi yedeklenmiş, moralleri ve silahlarının çoğu sağlam halde birleşik filonun yeni saldırısını beklemeye başladılar. Ama saldırı gelmeyecekti.
Avustralya New South Wales Üniversitesi Tarihçilerinden Robın Prıor saldırının neden gelmeyeceği hakkında görüşünü şu ifade ile açıklar:
—“Bu İngilizler ve Fransızlar için tam bir hezimetti. Gemilerinin üçte biri ya batmış ya da büyük hasar görmüş vaziyette. Türk tabyalarının ve toplarının ise bu tarz başka saldırılara karşı koyacak kadar cephaneleri var. İngilizler ve Fransızlarsa bu tarz iki saldırı daha yapsalar ellerinde gemi kalmazdı.”
18 Mart 1915’te Atatürk ’ün, Maydos (Eceabat)’a gelen Müstahkem Mevki Komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa ile Seddülbahir kıyı bölgesinin korunmasında aldığı önlemleri göstermek üzere Kirte’ye gidişi, daha sonra tekrar Maydos’a dönmüşlerdir. Kirte’de iken düşman donanmasının boğaz girişini ateş altına aldığını görmüşlerdir.
Fotoğrafta; Düşman çıkarmasını önledikten sonra Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal, Grup Karargâhı önünde arkadaşları ile beraber görülüyor.
Tarih diyor ki:
—“Birinci Cihan Harbinde Çanakkale boğazını geçmek veya Gelibolu yarımadasına batıdan asker çıkarmak isteyen düşman kuvvetlerine karşı, Türk askeri en şiddetli mukavemet kudretini göstermiştir.”
Çanakkale, bu harp boyunca daima Türk topraklarının bir kilitli kapısı olarak kalmıştır. Bu cephenin Gelibolu yarımadasındaki karadan müdafaa ordusu içinde Mustafa Kemal ilk askeri zaferini tarihe kaydettirmiştir.
Mustafa Kemal ismi Türk ve müttefikler orduları içinde bu vesile ile işitilmiştir.
ATATÜRK ‘ün manevi kızlarından Öğretmen, Tarihçi ve Profesör Ayşe Afet İNAN (UZMAY) anlatır:
—“Arıburnu – Anafartalar galibi Mustafa Kemal bu harp hatıralarını canlandırırken büyük hüzün ve elem duyduğuna kaç kereler şahit oldum. Düşmanın nefes alışını işitircesine, karşılıklı cephelerde bulunan kıymetli askerlerinin cesaret ve fedakârlıklarını bin bir misal ile anlatan Anafartalar kumandanı Mustafa Kemal, bir insan olarak Türk şehitlerini ve ölülerini gördüğü zaman (Ağustos 1915) hayatının en acı dakikalarını yaşamış olduğunu söylerdi. Fakat oralardaki taarruz ve müdafaa neticesinde Türk ordusu bir zafer kazanmıştır.
Yıllarca sonra ATATÜRK Cumhurbaşkanı olarak Çanakkale Boğazını geçiyordu. Gelibolu’ya çıkıp, eski harp sahasını onunla beraber görmeyi arzu etmiştim. Fakat O’nun kaptana emri şu oldu:
-…”BOĞAZI GEÇİP NATI KIYILARINA İSTİKAMET ALINIZ.”
Şimdi tam düşman donamasının ihraç yaptığı yerde Suvla limanında idik. ATATÜRK o günleri yeniden yaşar gibi anlatıyor ve denizden çok iyi görünen bir geçit yerine gözlerini dikerek:
-…”İŞTE BURASI DAİMİ TOP ATEŞİ ALTINDA BİZİ TEHDİT EDEN YERDİR… İRTİBAT TEMİN ETMEK İÇİN GEÇEN ASKERLERİMİZ MAALESEF BURADA BÜYÜK ZAYİATA UĞRADILAR.”
Ve ilave etmişti:
-…”ANAFARTALAR VE CONKBAYIRI MUHAREBESİ MUHAKKAK Kİ TARİHİN EN YAKIN CEPHELİ BİR SAVAŞIDIR.”
ATATÜRK, şehit Mehmetçikleri minnet ve şükranla yâd ederek karaya çıkmadan geri dönmüştü. O şüphe yok ki denizden dolaşmakla 1915’teki şehit ruhları tavaf etmişti.
1935 yılında Türk Tarih Kurumu azaları ile tarihi bir gezi tertip etmiştim. ATATÜRK ‘ten aldığım müsaade ile, programımızda ilk uğradığımız Anafartalar ve Conkbayırı olmuştu. Yirmiyıl sonra bir savaş meydanında dolaşmanın heyecanını duyuyordum. Toprağa basmakla aziz şehitlerimizi rahatsız etmekten korkar gibi idim. Hakikatten ayaklarımıza ilişen bir konserve tenekesi, bir mermi parçası ve ayakkabılar içinde insan kemiklerine rastlamamak mümkün değildi. Bu topraklarda kanlarını döken vatan müdafilerinin gönüllerde yaşayan hatıralarına saygı ve ruhlarının şad olmasına dua ederek ayrılırken, mütevazı Mehmetçik abidesi karşısında yükselen yabancı abidelere de hayranlıkla bakmıştım. Bu seyahat dönüşü ATATÜRK ‘e ihtisaslarımı anlatırken bizim de orada niçin büyük bir abide yapamadığımızı sordum. O bana şu cevabı vermişti:,
-…”EVET, DOĞRU, BİZ DE MEHMETCİĞİMİZİ ANMAK İÇİN BÜYÜK, ÇOK BÜYÜK ABİDELER YAPMALIYIZ, FAKAT BU BİR ZAMAN VE İMKÂN MESELESİDİR. ANCAK TATMİN ETMEK İÇİN SÖYLEYEYİM Kİ BU TOPRAKLARIN TÜRK HUDUTLARI İÇİNDE KALMASI İLE MEHMETÇİK EN BÜYÜK ABİDEYİ BİZZAT KURMUŞTUR.”
Bu şüphe yok ki ATATÜRK ‘ün ifadesi ile büyük mana taşımaktadır, ancak bu hatıradan 17 yıl sonra bu işin tahakkuku için yapılan teşebbüsü, film olarak gördüğüm zaman derin bir heyecan duydum. Savaş meydanında kemikleri bile vatan toprağına katılan şehitlerimizin hatırasına büyük bir abidenin yükseleceğini minnetle karşılıyorum. Memleket abidelerle tarihi hatıraları yaşatır. Çünkü genç nesiller sadece tarih yapraklarında okudukları ile değil, vatan topraklarında gördükleri abidelerle bu vatanı korumak gayesini güdeceklerdir.
Yurdumuzun aziz şehitleri! Sizin kumandanlarınızdan biri olan Mustafa Kemal’in bu savaşa ait bazı hatıralarını anmakla O’nun ve hem sizlerin ruhlarınızın şad olmasını diliyorum.”
Yararlanılan kaynaklar:
“Kaynakçalı ATATÜRK Günlüğü” Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK,
“Çanakkale Savaşı Gerçeği” Feza TOKER – Tolga ÖRNEK, 1.baskı İstanbul 2005,
“Çanakkale Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK” Hayri BİLDİK, Bildik Basın Yayın Dağıtım, Aralık 2010- ISBN: 978-605-5622-40-4
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir efendim. Huzurlarınızdan ayrılırken Cumhuriyetimizi kuran Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün aziz hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyor, vatan topraklarının kurtarılmasında canlarını feda eden şehitlerimizi rahmetle ve minnetle, gazilerimizi şükranla anıyorum efendim. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız.