Merhaba sevgili okur,
Tarih sayfalarına adını büyük harfler ile yazdırmayı başaran 2020 yılının son dönemecine girdik nihayet. Zorlandık, yorulduk, yıprandık, karıştık, kayıplar verdik, sınandık, değiştik her birimiz. Bedenen sağlıklı kalabildik ya da sağlığımıza geri kavuşabildik belki ama ruhen nasılız?
Yeni düzenlemelere, yeni düzenimize, içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal şartlara adapte olabildik mi? Korkularımızla baş edebiliyor muyuz? Stresimizi biraz olsun azaltıp; acılarımızı az da olsa hafifletebildik mi?
Hepimizi dönüşüme sevk eden, farklı noktalarımızdan zorlayan bu sürecin ve hayatın yeni getirilerinin bize yaşattığı kaygıları “oyun oynayarak” aştık biz. Oyun deyip geçmeyin. Çocukken neden daha mutluyduk? Çünkü hep oyun oynardık. Büyüdükçe oyuncaklarımızı bıraktık, oyunlarımızın yerini sorumluluklarımız, oyuncaklarımızın yerini aslında bizi yalnızlaştıran teknolojik aletlerimiz aldı. En az iki kişi ile oynanan ve çocukların dili olan oyun, aslında biz büyükler için de bir ihtiyaç. Gündelik yaşamın gerilimlerini boşaltma imkanı bulduğumuz, duygusal ve sosyal ilişkilerimizi geliştirdiğimiz, sonucunu düşünmeden eğlendiğimiz iyileştirici bir güç. Hepimiz için harika bir terapi yöntemi.
Oyun ve oyun terapisi; eğitimden sağlık alanına, hatta kurumsal firmalarda iş dünyasının liderlerinin çalışanlarının streslerini azaltmak ve hem birbirlerine hem de şirketlerine olan bağlılıklarını arttırmak amacıyla kullanılan en etkili ve eğlenceli yöntemlerden birisi.
Oyunun iyileştirici gücü ve oyun terapisi ile ilgili tüm merak ettiklerimi hepimize şifa olması dileği ile sevgili arkadaşım üç çocuk annesi, Klinik Psikolog Gökçe Gül’e sordum.
Sevgili Gökçe, okuyucularımız için kendini kısaca tanıtır mısın? Gökçe Gül kimdir?
1986 Almanya Stade şehrinde dünyaya geldim. ilkokul, ortaokul ve lise eğitimimi aynı şehirde okudum. Hamburg Üniversitesi Psikoloji Fakültesinde Klinik Psikoloji, İş ve Organizasyon Psikolojisi ve Pedagojik Psikoloji ağırlıklı olarak 2012 yılında yüksek lisans tezimi tamamlayarak mezun oldum.
Üniversite yıllarında iki büyük stajımın ilkini Elbeklinikum Stade Hastanesi’nde Psikiyatri bölümünde tamamladım. İkinci zorunlu stajı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde erkek bölümü Psikoz ve Gündüz Hastanesi’nde tamamladım.
Üniversite sonrasında çeşitli kurum ve özel anaokullarında stajyer olarak çalıştıktan sonra, Bahçeşehir Koleji Beylikdüzü, Başakşehir ve Halkalı Şubelerinde Psikolog olarak görev aldım. Terapist olma yolculuğum bu zamanlarda başladı ve çeşitli eğitimlere katılarak uluslararası sertifikalar ekledim sandığıma. Oyun terapisi yaklaşımı bunlardan birisi, bunun yanında kum tepsisi terapisi, Storyplay ve EMDR terapi yaklaşımlarını da aktif olarak kullanıyorum. 2019 yılında arkadaşım ve meslektaşım ile birlikte NOKTA Psikoloji adındaki danışmanlık merkezini kurduk. Çocuk, ergen ve yetişkinlerle görüşmelerimiz devam etmekte ve terapiler yapmaktayız. Aynı zamanda Ahenk Çocuk’ta Klinik Psikolog olarak görev yapmaktayım. Evli ve 3 çocuk annesiyim. Ebeveyn olmak bu yolculuğumu daha bir derinleştirmemi sağladı tabi ki. Hiçbir şeyin kitaplardaki gibi olmadığını öğretti.
Tek bir isim altında buluşuyor olsalar da oyun terapisi altında bir çok terapi yaklaşımı vardır. Teknikleri arasında fark olsa da hepsi aynı felsefe ile aynı isim altında buluşabiliyor: Çocukların dili oyundur! Yetişkinler için konuşma ne ise, çocuklar içinde oyun aynı şeydir. Şu sözü çok severim: “kuşlar uçar, balıklar yüzer, çocuklar oynar.”
Ekolleri şöyle sıralasam çeşitliliği göstermiş olurum:
Yani en kısa tanım şekli; terapi, terapist eşliğinde terapi odasında uygulanan terapi yöntemidir. Bu yöntemlerden biri de oyun terapisidir. Oyun terapisi, daha çok çocuklarda kullanılan bir terapi yöntemidir. Oyun terapisi Çocuklarda görülen ruhsal problemlerin, davranış sorunlarının oyun ve oyuncaklar aracılığıyla tedavi edilmesidir. Oyun terapisi çocukların duygularını ve yaşadıkları sorunları dışa vurmalarına yardımcı olur. Seanslarda çocuğun içsel dünyasında yaşadığı yoğun duyguların (örneğin korku, öfke, kaygı, kıskançlık vs) ve çatışmaların oyuncaklara ve oyunlara aktarımı gerçekleşir. Benimde uyguladığım “Çocuk merkezli Oyun Terapisi” yaklaşımında amaç çocuğun kendi davranışlarının farkına varmasını sağlamak ve kendini yönetmesine izin vermektir. Terapist olarak çocuğa ve içindeki kaynaklarına güveniriz. Danışanımız ile kurduğumuz ilişki asıl olandır ve çocuk bu koşulsuz kabul ortamını büyümek ve gelişmek için kullanır.
Biz ilişkinin çocuğun iyileştirme gücünü harekete geçireceğine inanırız. Bu iyileşme dikkatle ve özenle hazırladığımız oyun terapi odasındaki oyuncaklar yolu ile gerçekleşir. Adı üstünde Çocuk Merkezli yaklaşım olduğu için, merkezde çocuk vardır ve hangi oyuncağı seçip, hangi oyunu oynayacağı tamamen onun tarafından belirlenir.
Çocuk Merkezli Oyun Terapisi genel olarak 2-10 yaş arasındaki çocuklarda kullanılır. Otizm, zeka ile ilgili sorunlar dışında depresyon, kaygı, takıntı gibi belli başlı çocuk sorunlarında etkilerini fazlasıyla tecrübe ediyoruz.
Deneyimsel Oyun Terapisi örneğin iki oyun terapisinin sentezi ve geliştirilmiş şeklidir. Çocuk Merkezli Oyun Terapisinde terapist sözel yıllar ile geri bildirimlerde, yansıtmalarda ve aynamalarda bulunarak çocuğun deneyimini pekiştirir. Deneyimsel Oyun Terapisi’nde terapist rolü farklıdır. Sözel geri bildirim, içeriği aktarmak yerine daha çok çocukla birlikte çocuğun oyununu deneyimler.
Gelişimsel Oyun Terapisi daha farklı olarak temelinde çocuğun dokunma yoluyla iyileştirilmesine inanır. Dokunmayı temel terapötik araç olarak kullanır. Gelişimsel oyun Terapisinde terapist, çocukla dokunma merkezli çeşitli oyunlar oynar. Yani “çocuklar zaten oyun oynuyor, bu nasıl farklı?” diye düşünülebilir, ama doğru terapist müdahaleleri ve özenle kurulan ortam içerisinde terapist danışan ilişkisi bu yapının en temel sütunları.
Yine benimde çok kullandığım ve çok sevdiğim Kum Tepsisi Terapisi vardır dediğim gibi. Kum Terapisi de bir çeşit oyun terapisi tekniğidir. Bu terapi yaklaşımında kum, su, yüzlerce minyatür oyuncak ve kum tepsisi kullanılırız. Kum terapisi sözel olmayan bir terapi çeşididir ve çocuklarda, ergenlerde ve yetişkinlerde kullanılır. Kısa kısa bir kaçını özetlemeye çalıştım tabi ki eklenecek ve paylaşılabilecek bir çok bilgi daha var, ama bu kısa şekilde belki güzel şekillenmiş olur okuyucu için.
Çocuğumuzun terapiye ihtiyacı olduğunu nasıl anlarız?
Ebeveynlerin, özellikle annelerin, içgüdülerine güvenmeli. Genelde zaten bir şeyler ters gidiyor, bir şeyler doğru değil hissi ile geliyorlar. Çeşitli davranışlarda bu hisleri pekiştirmiş oluyor tabi. Çocuğumuzun işlevselliğini etkileyen ve engelleyen bir şeyler varsa o zaman genelde terapi şart artık deriz. Ama bunu ilk görüşmemizde detaylı bir aile öyküsü alarak tespit etmeye çalışırız. Tüm bilgileri alır ona göre terapi planımızı yaparız. Terapiye ihtiyaç var mı yok mu geri bildirimi için ilk görüşme şart oluyor.
Terapide iyileşme çok hızlı gelişen bir süreç değildir. Elimizde bir sihirli değnek de yok tabi ki, bir dokunuş ile yılların birikmiş problemini yok edelim. Keşke böyle olabilse de, bunu beklemekte çok gerçekçi değil. Genel olarak da 8 seansın altında bir terapi yapılması pek mümkün görünmemektedir. Biz ilk görüşmede aile öyküsünü alarak ve çocuk ile de ilk görüşmemizi yaparak terapi ihtiyacını kategorilere ayırarak ebeveyne bunu bildiririz. Bazı sorunlar terapi gerektirmeden basit önerilerle ve birkaç ebeveyn seansı ile çözülebilmektedir. Fakat bazen terapist danışmanlığın ve önerilerin yeterli gelmeyeceğini düşünüp terapinin başlamasını önerebilir. Ortalama 12-24 seans aralığında sürebilir bu süreç. Her çocuğun problemi ve problemin derinliği farklı olduğu için bu süre bazen 40-50 seansı ve üstünü gerektirebilir. Herkesin yolculuğu farklı oluyor, her çocuk ile onun hayatının yolculuğunda bir süre ona eşlik edebilmek çok eşsiz bir duygu. Terapi seanslarımızın sonuna geldiğimizde vedalar her zaman kolay olmayabilir, ama her seferinde “İyi ki bu işi yapıyorum, iyi ki Oyun Terapistiyim” diyorum.
Terapi maliyetleri nedir?
Buna net bir cevap vermek zor tabi ki. Kurumdan kuruma değişiyor. Ortalama 250 TL’den başlar seans ücretleri.
Terapiye ihtiyacı olmayan çocuğumuza terapi aldırmak istesek gelişimine katkısı olur mu?
Gerek görülmediği zaman terapiye almıyoruz. Baş edebiliyor belli ki, neden yormalı. Terapi öyle kolay bir şey de değildir çünkü. Yetişkin için nasılsa, çocuk içinde öyle. Yorucu olabiliyor. Neyse ki çocuklar oyun oynayarak oda da kendilerini regüle edebiliyorlar.
Çocuğun kalbine giden en güzel yol oyundur derler. Ebeveyn olarak bizler evde onların iç dünyalarına ulaşabilmek için hangi oyunları oynamalıyız?
Şunu gözlemliyorum genelde, ebeveynleri fazla bilgiler biraz korkutmuş durumda. Bu soruyu çok sorarlar “sen mesela neler yapıyorsun çocuklarla evde” diye. İlle de etkinlik yapacağız veya bir şey öğreteceğiz diye uğraşmamak lazım. Her gün bir yarım saat aktif oyun oynayabiliyorsak kesinlikle yeterli. İstanbul şartlarında da zor olabiliyor bu bunu biliyorum, ama inanın bu herkese çok iyi gelecek.
Oyunda roller değişmeli mi?
Roller değişiyorsa da değişebilir. Bazen ebeveyn olmak isterler, bazen öğretmen ve siz öğrenci olursunuz. Aslında bize de güzel bir veri oluyor kendimiz hakkında. Çocuklar güzel aynalar. Her zaman hoşumuza gitmese de.
Oyunda kontrolü tamamen çocuğa mı bırakmalıyız?
Bu sorularda biraz herkesin aslında kalbini dinlemesini isterim. Oyun oynayabilmek çok kolay gibi dile gelir ama herkes kolaylıkla yapamaz. Ama eğlenceli olması, zorunlu olmaması ve bunu böyle hissedebilmek güzel. Bazen daha aktif olmanızı isteyebilir çocuk o zaman öyle olursunuz, bazen pasifleştirir. Önemli olan orda, anda olabilmemiz.
3 çocuklu psikolog bir anne olarak sizin evde her şey yolunda mı? Öfke kontrolünü başarabiliyor musun? Kardeşler arasında kıskançlık krizleri yaşandı mı? Tüm çocukların sence yeterince özgüvenli mi?
Heeeer şeeey çook yolunda! Bu soruyu da çok sorarlar bana. 3 küçük çocuk demek gerçekten çok hareket ve çok ses demek. Gün sonunda şöyle değerlendirme yapmaya çalışırım: “Bugün yeterince oyun oynadılar mı? Bugün yeterince hareket ettiler mi? Yeterince ağladılar mı? Ve yeterince hayal kurdular mı?” ki bunların hepsi doğal iyileştiricidir. Tabi zaman zaman kıskançlıklar oluyor, çatışmalar yaşanıyor. Herkes gibi aynı duygularla baş etmeye çalışıyoruz biz de. İlk çocuktan üçüncüye giden yolculuğumda benim içinde çok şey değişti. Mükemmel ebeveynlik yoktur bir kere. Hata yapılıyor, önemli olan elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak. Ben de elimden geleni yaparım, duygularını kabul etmekle başlarım buna. Gözüm tabi üstlerindedir, bazen bir şeylerin birisi için fazla yorucu olduğunu düşündüğümde hafifletmek veya güçlendirmek için yardım alırım. Ben onların annesiyim, ama annelerinin çokca psikolog arkadaşı var. Özgüven dediğimiz terim dinamiktir. Çocukta da yetişkinde de oynayabilir değil mi, sabit değildir. Buna göre her zaman güçlendirmeler mümkün. Benim üçlüye bakınca özgüven ile bir şüphem olmadı hiç. Ama üçü de çok farklı karakter ve mizaçta. Yetişmem gerekiyor onlara. Artık annelere sormak lazım bu soruyu: “özgüvenin ne durumda” diye. Sistem anneyi çok yoruyor çünkü. Yetersizlik duygusu daha çok burada baskın, ne yazık ki.
Daha iyi ebeveyn olabilmek, ruhen daha sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirebilmek için önerilerin nelerdir?
Kendimizi unutmayacağız bu yolculukta. Ebeveynliğe kendini adamak çok kolay olabiliyor bazen. Ama özellikle annenin ruh hali çok önemlidir. Doğum öncesinde olsun, hamilelik sürecinde, doğum anında ve sonrasında annenin psikolojisi bebeğin ilk psikolojik yapılanmasını oluşturur. Ruh hali ve bulunduğu şartlar. Bu yüzden destek olmalı ve anne de kendini korumalı, iyi gelen şeyler bulmalı. Önce oksijen maskesini kendine takmalısın.
Peki sence “oyun” hepimizin iyileştirici gücü olabilir mi?
Kesinlikle. Oyun yetişkinler için de bir ihtiyaçtır. Büyüdükçe oyuncaklarımızdan ayrılmamız oyundan kopmamız anlamına gelmemeli. Oyun yetişkinlerde de doğal ve süregelen bir davranıştır. Çocuğumuzla, eşimizle, aile büyüklerimizle, dostlarımızla ve hatta iş arkadaşlarımızla ile oynadığımız oyunlar; aramızdaki bağları güçlendirir, stresimizi azaltır. Oyun oynarken, beynimizin her iki tarafını da kullanırız. Analitik sol kısım bize kazanmanın yolunu açacak bir sonraki hamleyi düşündürür. Sanatsal sağ kısım ise bulutlardan sihirli bir şeyler yaratmanın keyfini çıkartmamızı sağlar. Beta-endorfinlerin kendimizi iyi hissetmemiz üzerindeki etkisi kaçınılmazdır. Gülerken, şarkı söylerken, dans ederken, oyun oynarken daha derin nefesler alır, daha iyi oksijen alışverişi yaparız. Sindirimimiz rahatladığında, kalp ve gastrointestinal rahatsızlık ihtimalini azaltırız. Genel olarak kas gerilimi de azalır ve dolayısıyla yorgunluk ve vücuttaki tutulma ve ağrılarda azalır. Oyunun hepimiz için iyileştirici gücü vardır.
Çok keyifli bir sohbet oldu Gökçecim. Vakit ayırıp aktardığın kıymetli bilgiler için çok teşekkür ederim.
Ne demek. Asıl ben teşekkür ederim. Tüm okuyucularımıza şifa olsun.
Evet sevgili okur, gözlerimizdeki ışığın tekrar parlaması, kalbimizin ısınması, ruhumuzun rahatlaması, kaygılarımızın yerini mutluluğa bırakması için hadi akşamları kapatalım birazcık televizyonlarımızı, bırakalım bir kenara telefon ve tabletlerimizi. Oyuna verelim kendimizi.
Var mısınız oyunun iyileştirici gücüne tutunmaya?
Mutlu anlarımızı çoğaltabilmek dileği ile,
Sevgiyle,
Seda.