İzlediğim en güzel dönem dizilerinden ikisi Vikingler ve Outlander’dı. Özellikle Vikingler’de eski zamanların ve olayların sahiciliği tarihsel bakış açısıyla işlenmişti. Ek olarak çekimler gerçeği aratmayacak kalitedeydi ve başta Ragnar, Lagertha ve Bjorn olmak üzere oyuncular çok iyi iş çıkartmışlardı. Bu iki kaliteli diziye gelen tek eleştiri ise ikisinin de çok kanlı olmasıydı. Oysa bu iki dizi kanlı değildi tam da dönemin şartlarını olduğu gibi yansıtmış dizilerdi; ne bir eksik, ne bir fazla. Kanlı olan ise insanlık tarihiydi…
Tarihimizin son altı bin yıllık bölümünde hastalıklar, salgınlar, savaşlar hiç eksik olmamıştı ve insanların güvenli olarak görebildikleri hiçbir yer yoktu. Ne kadar zengin ya da güçlü olursanız olun, her zaman için eşkıya ve haydutların saldırısına uğrayabilir, evinizi barkınızı, çoluk çocuğunuzu, ailenizi bir anda kaybedebilirdiniz. Krallar, zenginler, asiller ve imparatorların yüzde 70’i elli yaşını görememiş, yüzde 80’i ise günümüzdeki basit hastalıklar dediğimiz ülser, grip, astım gibi nedenlerle ölmüşlerdi. 1800’lü yıllarda dünyadaki hiçbir ülkede beklenen yaşam süresi 40’ı aşmıyordu hatta ortalama yaşam süresi 29 yıl civarındaydı. Son yüzyıl hariç şayet beş yaşını geçtiyseniz şanslı olarak görülmekteydiniz. 1930’larda bile kan kaybından insanlar ölüyordu. Çünkü henüz kan grupları fark edilmemişti. Kan kaybı yaşayan birine rastgele kan veriliyor ve her on kişiden dördü ancak yaşayabiliyordu.
Peki sonra ne oldu?
Daha sonra kan grupları bilindi ve hastalıklarda da bir ilaç alıp yaşamaya devam ettik. Dünya’nın nüfusu, M.S. 1000’li yıllarda üç yüz milyon, 1800’lü yıllarda bir milyar civarındayken 2022’de ise 8 Milyara ulaştı. Tüm tarih boyunca dünya nüfusunun yarısına yakını yoksulluk, çeyreğine yakını da açlık sınırındayken şimdilerde açlıktan ölenlerin oranı 800 de 1’e kadar düştü.
Şehirlerdeki mühendislik sayesinde insanlara temiz su ulaştırıldı. Mikropların hastalığa neden olduğu bilgisi insanlara verildi. Eller düzenli olarak sabunla yıkanmaya başlandı, beslenme gelişti. Yiyecekleri güvende tutabilmek için buzdolabı gibi araçlar insanlığın hizmetine sunuldu. Antibiyotik icat edildi, aşılar geliştirildi. Böylece insanoğlunun bildiği en kötü katillerden biri olan bakteriler etkisiz hale getirildi, hatta güzel amaçlarla kullanılmaya başlandı. Dünya çapındaki ortalama beklenen yaşam süresi hızla artmaya başladı. Bunun en büyük nedeni de yaşlanmadan önce bir enfeksiyondan ölme ihtimalinizin artık daha az olmasıydı.
Sümerlilerden beri yazılan tarihimizin her dönemi Vikingler ya da Outlander dizisi gibi kanlıyken şu anki yaşadığımız çağa şükretmemek mümkün mü?
Bardağın boş tarafına bakıp da sürekli mutsuz insanlara günümüzdeki kaosu görmek yerine kanlı tarihimizi okumalarını ve dünyanın % 95’inin güvenli olduğu şu an ki sisteme (her ne kadar yetersiz olsa da) teşekkür etmelerini öneririm. Özellikle de tarihin hemen hemen her döneminde ikinci sınıf insan olarak görülmüş, meslek sahibi olamamış, seyahat özgürlüğü bulamamış, sadece eş ve anne olarak görülmüş, tüm angarya işlerden sorumlu tutulmuş günümüzün özgür kadınlarına…