Matrix 4 Resurrections (Diriliş)’ın vizyona giriş tarihi yaklaşırken ve Metaverse kavramı hayatımıza hızla girmişken Matrix serisi hakkında yazmak istedim. Sosyolog kimliğime ek olarak alternatif tarih anlayışına ve felsefeye duyduğum ilgi farklı dönemlerde bu film serisine çekilmeme neden oldu. Bana göre bu seri çok fazla insana “gerçekten bir Matrix’te yaşıyor olsaydım bunu nereden bilebilirdim” sorusunu sordurdu. Matrix denince illa ki makineler dünyası algılanmamalı, burada sorulan soru gerçek nedir, sahte nedir? Matrix kelime olarak gerçeklik algısının olasılıklarını anlatmakta kullanılıyor.
Matrix simülasyonunun zamanımızın gerçek dünyasındaki ismi denebilecek Metaverse yani kelime anlamı ile evrenler ötesi, günümüzde yaratımına başlanan sanal gerçekliği ifade ediyor. Ya zaten bir metaverse içindeysek, bunu nereden bilebiliriz?
Matrix serisinin ilk filminde Morpheus’un Neo’ya sunduğu kırmızı hap uyanışı yani gerçekliğe ulaşmayı, mavi hap ise zihinsel köleliği, gerçekliğe uyanamamayı, sanal dünyada olduğunu bilmeden yaşama devam etmeyi simgeliyordu. Gerçekleri bilmenin ya da bilgilenmenin çoğu zaman biraz yalnızlık biraz da mutsuzluk getirdiği kabul görmüş bir tezdir. Uyanışın da her türlüsü zordur, acılıdır buna rağmen bilmenin hazzına varanlar daha çok bilmeyi seçerler.
Morpheus Neo’yu ilk kez Matrix’e getirdiğinde şaşırarak kırmızı koltuğu gösteren Neo?
Bu gerçek değil mi? diye soruyor
Morpheus; “Gerçek nedir? Gerçeği nasıl tanımlarsın? Eğer hissedebildiğin, koklayıp, tadıp, görebildiğin şeylerden söz ediyorsan “gerçek” beyne iletilen elektrik sinyallerinin yorumlanmasıdır.” diyor
Sonra gerçek dünya sandıkları dünyanın sadece beyin etkileşimli bir simülasyonun parçası olduğunu buna da matrix dendiğini söylüyor.
Morpheus soruyordu;
“Gerçek olduğuna inandığın bir rüya gördün mü Neo?, Ya o rüyadan hiç uyanmasaydın rüya olduğunu nereden bilebilirdin?”
Rüyadan uyanmasak gerçek ile rüyayı nasıl ayırt edebiliriz? Bu diyalog Jorge Luis Borges’in “Olağanüstü Masallar” kitabındaki kelebek hikayesini hatırlattı. Hikaye özetle şöyle; Çinli bir bilge rüyasında kelebek olduğunu görür, uyandığında şu soru aklına takılır:
-Gerçekte ben rüyasında kelebek olduğunu gören bir adam mıyım yoksa rüyasında insan olduğunu gören bir kelebek miyim? Hangisi rüya?
Buna dayanarak şunu sorabiliriz, gerçek nedir? Veya gerçeği nasıl tanımlayabiliriz?
Gerçeklik, duyu organlarımızdan beyne iletilen elektrik sinyallerinin beyinde yorumlanması olarak tanımlanıyor. Peki beyin neye göre yorumluyor? Öğretilene göre? Öğretilen yanlışsa ne oluyor? O kişinin gerçeklik algısı… Özetle gerçeklik dediğimiz şey öğrendiğimiz kavramların zihnimizde oluşturduğu görüntüye verdiğimiz anlam ve yorumlar oluyor. Bir bebeğin dünyayı algılaması olarak düşünelim, ona nesneleri nasıl tanımlarsak o şekilde öğreniyor ve zihnindeki nesnenin resmine bir isim etiketi ekliyor.
Serideki Matrix alanı kollektif bir rüyadır. Aslında herkes birbirinin beyin simülasyonunda yaşamaktadır. Uyananlar Zion dedikleri makinelerden korunmuş gerçek bölgede yaşarlar.
Felsefik bakış açısından bu film serisi Neo karakteri ile insanın sınırsızlığını, kendine inanan kişinin kendini istediği gibi dönüştürebileceğini, imkansız diye bir şeyin olmadığını anlatır. Bir anlamda bize öğretilen her şeyi şüpheyle karşılayıp, sorgulamamızı bu bilgilerin bizi sınırlayan limitler olabileceğini de vurgular. Burada izleyiciye seçilmiş kişi olmadığı, herkesin kendi hayatının seçilmiş kişisi, seçimleriyle kendi hayatını yaratacak, dönüştürecek kişisi olduğu mesajı da verilir.
Filmdeki insan doğasını anlamak için programlanmış kahin karakteri insanlara inanç ve seçim hakkı verildiğinde %99 unun her türlü koşul ve şartı kabul ettiğini çözmüş 3. ve sonraki versiyonları buna göre düzenlemişti. Matrix koduna seçilmiş kişi kodunu bu nedenle eklemiş, insanlara Kurtarıcı inancını vermiştir. Kahin karakteri kişilerin her ne kadar seçimler ve sonuçlarına göre değiştirebildiklerini sandığı bir matrixin içinde olsalar da aslında seçimlerin illüzyon olduğu mesajını verir.
Matrixten uyananlar kahinle tanışmaya götürülür, kahin onlara hepimiz yapmamız gerekeni yapmak için, bir görev için bu gerçeklik algısındayız (dünyada) mesajını verir.
Hem doğu dinleri hem semavi dinler hem de pagan inanış, içinde yaşadığımız 3. dünya boyutunun sanal bir alem (ya da sınavlar alemi) olduğunu, öldüğümüzde (veya öteki aleme geçtiğimizde) asıl gerçekliğimize uyanacağımızı, sonsuz ruh yaşamının orada var olduğunu söylerken kastettiği nedir? İster tek tanrılı dinlere ister pagan inanışına ister hiçbir dine inanmayıp enerji, ışık… vs dünyasında yaşadığına inanıyor olsun herhangi bir inanca sahip kişi bu çıkarımdan hareketle sanal bir yaşam sürdüğüne inanmış olmuyor mu? Birçok din aliminin, bilgelerin rüyalar aleminde yaşadığımızı söylemesi bunu mu (sanal yaşamı) anlatıyor? Burada bir görev için mi bulunmaktayız?
Sümerlerin Tanrıları Anunnakiler de Sümer tabletlerinde açıkça yazılanlara göre inançları gereği insanlığa rehber olup, insanlar için en uygun yapıyı oluşturduktan sonra dünyadan gitme amacındalardır. Buradan çıkarımla benzer inanışla tekamüllerinin bu olduğuna inanmaktalar diye anlıyorum.
Filmdeki Ajan Smith, uyananların uyanışını engelleme görevinde olan kişi. Günümüz yaşamında hayata geliş amacını sorgulayan, bu yolda ruhsal yolculuğuna kendini adayan kişilerin etraflarından “Ya sen de uçtun, nelerle uğraşıyorsun, seni kaptırdık… vs “gibi söylemlerle hevesini kıran, yolculuğunu sorgulamasına neden olan kişilere ne kadar benziyor değil mi?
Trinity sorgulayanları, hayatı öğretildiği gibi kabul etmeyip merakla arayışta olanları uyanışa davet eden rolünde. Morpheus ise uyananların rehberi rolünde. Filmde kullanılan isimlerin, karakterlerin, sayıların aslında her şeyin tarihsel, mitolojik, felsefik veya sembolik anlamları var. Hepsine bakmak çok zaman alır, burada belirgin mesajları aktarmaya çalıştım.
Film ilk olarak 1999 yılında gösterime girdi. O zaman çoğumuz bu filmi bilim kurgu ve/veya aksiyon filmi gibi izledik. Fakat hızla artan teknolojik gelişmelerin 22 sene sonra bugün geldiği nokta ve devam filmlerinde gelen felsefik göndermeler içinde bulunduğumuz yaşamı sorgulamaya bu filmde verilenlerle karşılaştırmaya yönlendirdi. Wachowski kardeşler bu senaryoyu nasıl yazmış olabilir sorusu sanırım en çok sorulan sorulardan?
Metaverse son günlerin gündemine otura dursun yapay zeka hayatımıza çoktan girdi. Worldometer adlı web sitesi neredeyse west world dizisinin son sezonundaki yapay zeka gibi işliyor. Rakamlar dünyadaki harekete göre hızla değişiyor. Anlık olarak dünyadaki doğumlar, ölümler, harcanan su, yiyecek, hatta oyunlara harcanan paraya kadar pek çok detay işleniyor. Binlerce yıldır yaşam koşulları çok benzer ilerlerken rönesans ve reformlarla başlayan büyük dönüşüm son beş yüz yılda hayatımıza bilgiden, genetiğe, teknolojiden, enerjiye pek çok gelişim, dönüşüm getirdi. Neredeyse değişimi takip edemez olduk. Bu durum kova çağının teknoloji ve bilgi çağı olacağını da gösterdi. Yapay zeka hızla güçleniyorken sosyolojik açıdan da hiçbir şeye şaşırmayan veya kısa süreli şaşkınlıktan sonra normal hayatına dönen insanlar olmadık mı? Sadece teknolojik gelişmeler değil, bir çok konu için geçerli. Salgının filmi pandemiden çok önce önümüze kondu, izleyip geçtik, böyle bir şey olacağına ihtimal vermedik. Karşılaşınca da az çok bir hazır olmuşluğumuz vardı.
Bilgiyi kitlelere ulaştırmayı mümkün kılan mecraların en önemlilerinden biri filmler. Bazıları matrixin belgesel olduğunu, aslında tüm mesajlarıyla bakıldığında matrix de yaşadığımızı, farklı olarak bunu farkedecek olanları yani uyananları seçip bir sonraki simülasyona hazırladıklarını söylüyorlar. Zion’un da matrix içinde matrix olduğunu düşündürten detaylar var. Bunu son bölüm yayınlandığında anlayacağız. Bu doğruysa uyananlar da başka bir sanal gerçekliğe uyanmış oluyorlar. Bir nevi rüyalarında hapsolmuş oluyorlar.
Ya sen seçim şansın olsa kırmızı hapı mı seçerdin mavi hapı mı?