Hem düşünceler hem de duygular enerji formlarıdır ve farklı duygu ve düşüncelerin farklı frekansları vardır. Özellikle danışan dostlarım ile hayatı biraz yukarıdan izlemeyi başarabilmek nasıl olur konusunda yaptığımız sohbetlerde ilk sorulan soru olan hiç kimseye kızmamak, her şeyi affetmek, ne olursa eyvallah modunda olup adeta duygusuzlaşmak nasıl mümkün olur noktasında epeyce beyin fırtınası yapıyoruz.
Bizler bu Dünyaya zaten duyguları deneyimlemeye geliyoruz, duygularımız olmaz ise zaten insan değil android oluruz. Sadece ince bir çizgi var, duyguları deneyimledik, sevindik, üzüldük, kırıldık, döküldük, çok sinirlendik eyvallah ! Ama bu duyguları takıntı halinde uzun süreli üzerimizde taşımamalıyız. Yaşadık, deneyimledik ve bitirdik gitti. Bu süreci kısa tutmayı öğrenmeli ve tam da o noktada oyunun dışına çıkıp tüm olani biteni sanki bir filmde izliyormuş gibi duygunun dışına çıkıp değerlendirebilmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Her defasında, her anıda tekrar tekrar aynı duyguya girmek insanın hem enerjisel hem fiziksel olarak taşıdığı yükten başka bir şey değildir.
Sürekli duyguda kalma halini bırakabilmek insanı atalete sürüklemez, bilakis objektif baktığında daha iyi kararlar alıp kendi yolunda daha doğru ve emin bir şekilde ilerlemeye teşvik eder.
Eğer kendinizi aynı olayların ve negatif duyguların içinde buluyorsanız hem ruhsal hem de fiziksel olarak sadece acı çekip kendinizi ağır yüklerin altında eziyorsunuz demektir. Sonuç zamanla önce psikolojik çöküş sonrasında da bedensel hastalık olarak ortaya çıkabilir. Doğru olan ise bu kadar yükü taşımamak, bırakmayı öğrenmek, geleceğin pozitif potansiyeline güvenmektir.
Bir kişiye çok kızdınız veya çok kırıldınız mı? Önce duygunuzu yaşayın bir kaç saat veya bir kaç gün. Sonra çıkarın kendinizi o alandan, bırakın o kişi de kendi ruhsal yolculuğunu tamamlasın. Her bireyin kendi yaşam alanı var, zorlayarak başkalarının alanlarına kimse giremez, girmeye çalışsada kapıda kalır. Açık olmayan kapıları zorlamayın. Alanınızda istemediğiniz kimselere de kapınızı aralamayın. Artık siz o enerjide olmayın, o insanları da kendi deneyimleri ve duyguları ile bırakın, onlara kızmadan, kırılmadan, gurur yapmadan saygı ile… Sistemin dengesine ve terazisine güvenin. Sistem kin, nefret, korku, gurur frekanslarında hiç kimseyi yükseltmez.
Şimdi bir de aynanın diğer tarafından bakalım. Kıran, döken, üzen, kızdıran, haksızlık ve gurur yapan eğer siz iseniz bu enerji zaman içinde sizi de aşağı çekecektir. Yaşattırdıklarınız da siz de yük olarak birikecektir, evrende enerji yok olmaz. Bu sebepten “ah” alma denir. Ama bunu telafi etmek bu enerjiyi dönüştürmek de sizin seçiminiz. Duygudan çıkıp samimi bir özür, küçük bir açıklama, belki sözcüksüz samimi bir sarılma enerjiyi tahmin edemeyeceğiniz kadar kolayca sağaltabilir, tüy gibi hafiflediğinizi hissedersiniz.
Yaşam planında tesadüf kavramı yoktur, ruhsal planlarımızda yani nasiplerimizde ne varsa zaten zamanı geldiğinde önümüze gelecektir, yeter ki biz doğru frekansta olalım .
Denklem aslında o kadar basit…
Geçmişi vefa ile geleceği ise umut ile onurlandıralım…
Sevgiyle