“Az zamanda çok büyük işler başaran” Atatürk, Türk bağımsızlık mücadelesinin askeri, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi ve sosyal alanda Ebedi Şef’idir. Atatürk’e göre Şef, …”görüşünü ve düşüncesini en üstün kabul ettiren, işi yönetendir. Şef, niteliği ve değeri en yüksek olan adamdır ve Şef, şef olmalı; ister sivil ister asker…”
Atatürk’ün takdirini kazanmış ve O’nun tarafından önemli yerlerde görevlendirilmiş Ord. Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü’ye göre: ”Mustafa Kemal, ‘hadiselerin yarattığı bir Şef değil, hadiseleri yaratan Baş idi. (1)”
Milli Mücadele kapsamında çok tartışılan hadiselerin başında “Cumhuriyet’in İlanı” hadisesi gelmektedir. 4 Ağustos 1923’te Başvekillikten ayrılan Rauf Bey (Orbay) Türk Cumhuriyeti’nin İlan günlerinde ‘Vatan’ gazetesinde çıkan bir beyanatında; …”Cumhuriyeti ilan etmek suretiyle, milletin emrivakiler karşısında bırakıldığını” söyleyecek kadar ileri gitmişti.
Kazım Karabekir Paşa’da İstanbul’da yayımlanan 31 Ekim 1923 tarihli “Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte: “…Cumhuriyet’in İlan edildiği gün kendisinin Trabzon’da olduğunu belirterek, Mustafa Kemal Paşa’nın artık zafer kazanmış bir Başkomutan sıfatı ile emrindeki kumandanlara Cumhuriyet’i dikte ettirmiştir…” demiş ve “…Cumhuriyet’in İlan edilmesinin aceleye getirildiğini, Mustafa Kemal’in kendisine bağlı olan grupla, grup ya da, kişisel bir diktatör olmak yolunda gideceğini” de belirtmiştir.
Gazetelere verilen beyanatların etkisi olmuş mudur bilinmez amma, Cumhuriyet’in İlanı üzerine tartışmalar, “(…) Cumhuriyet’in İlanı aniden mi gerçekleşti? (…) Bu düşünce Şef’in aklına son anda mı gelivermişti? (…) Yoksa bu uzun süren planın sonucu mu idi?” şeklinde sürüp gitmiştir. Atatürk esasen tüm bu soruların yanıtlarına çıktığı yurt gezilerinde, detaylı olarak da1927’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15 – 20 Ekim tarihleri arasında toplanan II. Büyük Kongresi’nde yazılı olarak okuduğu söylevinde vermiştir: (1927, Nutuk I, Sf: 15-16):
…”Milli Mücadele’ye beraber başlayan yolculardan bazıları, milli hayatın bugünkü Cumhuriyet ve Cumhuriyet kanunlarına kadar gelen gelişmelerinde, kendi fikri ve ruhi yeteneklerinin kavrayış hududu bittikçe, bana karşı direnişe ve muhalefete geçmişlerdir. Bu son sözlerimi özetlemek lazım gelirse, diyebilirim ki, ben milletin vicdanında ve geleceğine hissettiğim büyük gelişme istidadını, bir milli sır gibi vicdanında taşıyarak yavaş yavaş, bütün toplumumuza uygulatmak mecburiyetinde idim.”
Atatürk’ün Büyük Nutuk (Söylev)’inden sonra, Türk Tarih Kurum tarafından 4 Mart 1948’de Son Telgraf gazetesinde yayımlanan Mazhar Müfit Kansu’nun anıları Atatürk’ün Erzurum’a varışı (3 Temmuz 1919) Ankara’da Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı (23 Nisan 1920) arasında geçen evre için en önemli kaynak kabul edilerek yayımlanmıştır(2).
Denizli Milletvekili Mazhar Müfit Kansu, yayımlanan eserinde:
-Mustafa Kemal ve Cumhuriyet:
…”Atatürk “Cumhuriyet” ilanını hadiselerin akışı ve zaferlerin elde edilişi içinde mi düşündü, yoksa daha önceden mi bu arzu ve kararda idi? İşte bu soruyu tarih huzurunda aydınlatmak ve teşvik etmek için bu bahsi araya sokuyorum. Çünkü büyük Ata’nın: -…”Şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır” demesi Erzurum Kongresi’nin toplanmasından öncedir (7 – 8 Temmuz 1919, Sabaha karşı, Erzurum !). Bu izahımı yıllardan sonra cereyan etmiş bulunan bir vakaya bağlayarak yapacağım:
Eski Adliye Vekili ve İzmir Milletvekili Mahmut Esat (Bozkurt) merhum bir gün Atatürk’e müracaat ediyor: …”Paşam Üniversitede İnkılap derslerinde okutmak üzere tarafınızdan “Cumhuriyet” sözlerini ilk önce nerede, ne şekilde ve kimler arasında telaffuz buyurduğunuzu öğrenmek istiyorum?” diyor.
Atatürk, kendisine şu cevabı veriyor:
-…”Bunu Mazhar Müfit’ten öğreniniz. O, günü gününe bütün hadiseleri not etmiştir.”
Bunun üzerine Mahmut Esat Bey bir mektupla bana müracaatta bulundu. Ben de yine yazı ile kendisine cevap verdim. Bu mektupları neşretmek suretiyle istediğim izahı yapmış bulunacağım. Yalnız bir noktayı kaydetmeliyim ki Mahmut Esat Bozkurt’a mektubu göndermeden önce Büyük Ata’ya Merhumun mektubundan bahsederek sordum:
…”Cevap vermeme müsaade ediyor musunuz?”
Çünkü Ata, hatıratımın ve notlarımın neşri hususunda kendisinden izin almadıkça herhangi bir teşebbüste bulunmamak-lığımı daha önceden emir buyurmuşlar ve:
-…”Henüz notlarımı neşretmenin zamanı gelmedi” demişlerdi.
Bunun içindir ki, müsaadelerini ve muvafakatlerini rica etmek zorundaydım. Ata:
-…”Hay hay. Yalnız onu…” diyerek müsaadelerini sağladılar ve bir de latife yaptılar:
-…”Senden korkulur Mazhar, daha ilk günden nemiz var, nemiz yok hepsini not ettin. Bari onları iyi, şöyle sağlam bir kasada muhafaza et.”
Ben de:
…”Paşam merak buyurmayın, banka kasasında herkes parasını, ben de notlarımı saklıyorum! Cevabı ile tebessümlerini davet etmiştim.
İşte o mektuplar:
Mektup 1;
-“31. 03. 934
Çok Muhterem Mazhar Müfit Beyefendi’ye
“Muhterem beyefendi;
Gazi Reisicumhur hazretlerinin Erzurum ve Sivas kongrelerine ait vesikaları muhtevi hususi dosyalarını büyük bir alaka ve istifade ile okudum. Neler olmuş, neler. Bütün bunları Türk gençliğine anlatmamak cidden günah olurdu.
O Türk gençliği ki, Büyük Şef, eserini, Cumhuriyeti ona emanet etti.
Biliyorum ki, zatı aliniz bidayetten beri Şef’in yanında bu rejim, bu memleket için çalıştınız. Bu vesile ile bir nokta hakkında malumatınıza müracaat etmek istiyorum: Erzurum Kongresi’nde müfrit millet hâkimiyetçiliği pek barizdir. Cumhuriyet’e kadar yol veren bir millet hâkimiyetçiliği. Fakat o sıralarda Şef ne düşünüyordu? Bu hususta sarih malumatınız var mıdır? Vermek lütfunda bulunacağınız cevap tarihe hizmet etmiş olacaktır.
Sevgi ve saygılarımın kabulünü rica ederim muhterem Mazhar Müfit beyefendi.
İmza: Mahmut Esat”
Mektup 2;
…”05.04.934
Aziz kardeşim Mahmut Esat Beyefendi
İzmir Meb’usu
31. 03. 934 tarihli mektubunuzu büyük bir saygı ile aldım ve okudum. Erzurum’dan itibaren tuttuğum hatıra defterinden sualinize temas eden kısmı aynen aşağıya yazmakla emrinizi ifa etmiş oluyorum, zannındayım. Hatıra defterimin o mevzua ait olarak kaydettiği satırlar şunlardır:
20 Temmuz 1335 (1919)
“Bugün Mustafa Kemal Paşa ile öğle yemeğinden sonra bazı meseleler hakkında müzakerelerde bulunduk. Kongre’nin Temmuz’un yirmi üçüncü günü açılmasını muhakkak sayıyoruz. Müzakerelerin sona ermesinden sonra, yine o kafamdaki her vakit ki fikri sabit harekete geçmiş olmalı ki Paşa’ya yine bir fırsatını getirerek: …”Paşam muvaffak olacağımıza inanıyorum. Bu kanaatim kat’idir. Bunun için de emriniz altında bulunuyorum.
Mustafa Kemal’e inanıyorum, muvaffak olacağına inanıyorum, dediğini yapacağına inanıyorum ve… Ben şimdiden Cumhuriyet rejiminin başladığını kabul ediyorum. Üst tarafı resmi ve fiili tatbikat nihayet bir zaman meselesi. Tek dileğim: Allah o günü bana göstersin.”
Muhterem Mahmut Esat Beyefendi, hatıratım arasından sualinize temas eden noktayı işte böylece size nakletmiş bulunuyorum.
Derslerinizle aziz gençliğe ve büyük milletime çok büyük hizmetlerde bulunduğunuza eminim. Muvaffakiyet ve himmetinizin devamını kalben diler, hatıralarımdan nakil ve arz ettiğim veçhile hükümetin Cumhuriyet olacağını 20 Temmuz 1335 günü Erzurum’da (!) öğrenmiş bulunduğumu bildirerek gözlerinizden öperim.
İmza: Mazhar Müfit”
Mahmut Esat Bozkurt, 1930 sonlarında Adliye Vekilliğinden istifa ettikten Ankara Hukuk Fakültesi’nde Devletler Hukuku, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde “Anayasa Hukuku” Profesörü olarak görev yapmıştır. Atatürk’ün isteğiyle Türk gençliğine İhtilal ’in Hukuk Tarihini anlatmak üzere görev almış ve İstanbul Üniversitesi İnkılap Tarihi kürsüsünde 8 Mart 1934 Perşembe günü ilk dersini vermiştir (!). Mahmut Esat Bey, Denizli Milletvekili Mazhar Müfit Kansu’nun 5 Nisan 1934 tarihli cevabi mektubuna istinaden, eserinde (3):
-“Cumhuriyet Bizde Nasıl Oldu?
…”Erzurum Kongresi sıralarında, bir gün Atatürk, Erzurum Millet bahçesinde gezinirken(!), millet etrafını almaya başladı. Atatürk’ün yüzüne bakan halk, bir ağızdan bağırdı: ‘YAŞASIN CUMHURİYET!’
Cumhuriyet İstiyorlar;
Düşünelim bir kere, bunu bağıran kimdi?
Türk halkı… Hem de öz Türk halkı.
Bu halk, arkası gelmeyen savaşlarda bunalmış, sırtında yırtık gömleğiyle, ayağında yarım çarığıyla, yeni kurtuluş savaşlarına girmek üzere bulunan bir halktı.
Açtı, çıplaktı. Fakat “açım, çıplağım!” diye bağırmadı, ekmek dilenmedi.
Fransız İhtilali’yle son Türk İhtilalini başlangıcı arasındaki fark, psikolojik fark bu kadar büyüktür. Fransız İhtilali ekmekle başladı. Fransız Cumhuriyeti ’de bunun verimi oldu.
Türk İhtilali ve Türkiye Cumhuriyeti baylık davasının verimidir.
Türk, önce ekmeği değil, baylığı istedi ve aldı.” Demiş ve eklemiştir:
Bay olacağım:
…”Demek oluyor ki, bizde milletin seviye geriliğinden bahsedenler, kendi seviyesizliklerini ispat etmiş oluyorlar.
Demek oluyor ki, Türk milleti emrivakiler kabul etti sanısında bulunanlar, Türklükten, Türk tarihinden ve bütün milletler tarihinden gafil bulunuyorlar.”
Atatürk diyor ki:
-…”Efendiler, son sözlerimi, yalnızca ülkemizin gençliğine yöneltmek istiyorum. Gençler! Yürekliliğimizi arttıran ve sürdüren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık niteliğinin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yaşatacak sizsiniz”.
“Yaşasın Cumhuriyet !..
-Kaynakça:
(1): Prof. Dr. Utkan Kocatürk, “Atatürk Çizgisinde Geçmişten Geleceğe (Atatürk ve Yakın Tarihimize İlişkin Görüşmeler, Araştırmalar, Belgeler)”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2005, Sf:131.
(2): Mazhar Müfit Kansu, “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber”, I. Cilt, Türk Tarih Kurumu Basımevi – Ankara, 1997, Sf: 72-73.
(3): Mahmut Esat Bozkurt, “Atatürk İhtilali, I-II” Kaynak Yayınları, Nisan 2003, Sf:127.