Ocak ayı bütün özellikleri ile kendini hissettiriyor. Bugün günlerden Pazar, hava soğuk.
Ben çoktandır bir şeyler yazamadım. Özel mesaj kutuma gelen mesajlarımı okuyorum; gözlerim doldu, ben biraz değil fazla sulu gözlüyümdür, her şeye ağlarım. Aslında kendime haksızlık etmeyeyim her şeye değil, yüreğime dokunacak şeylere ağlarım ama çabuk ağlarım…
Neden mi ağlıyorum bu sabah?
Yazdığım birkaç yazıdan sonra o kadar güzel geri bildirimler geldi ki, sabah bilgisayarımı açtığımda inanamadım sıcak, yüreğe dokunan geri dönüşler. Beni teşvik eden,’Yazmaya devam’ diyen sevgi dolu mesajlar…
Nazara inanırım ya, tuuutuuu nazar değmesin…
Bu mesajları okurken, yazı yazma ve gelinlik tasarlama serüvenime kadar uzanan iş hayatım aklıma geldi…
Mobbing nedir? Biliyor musunuz? Ben başıma gelene kadar bilmiyordum. EN İYİ İFADE EDEN ANLAMI İLE YILDIRMA VEYA İŞ YERİNDE PSİKOLOJİK TERÖR.
O mobbingler olmasaydı, bu kadar özgür olamazdım, özgürlük değil mi insanı insan yapan ve her şeye bedel.
Ne alakası mı var ?
Şöyle ki; yıllar önce çalışmayı ve bir şeyler üretmeyi kafaya koyup da evde durmanın ve yaz günü tüm gün güneşlenmenin içime fenalıklar getirdiği fakat çalışma hayatına da nereden, hangi ucundan başlayacağımı bilemediğim yazlardan birinde, gazetede gördüğüm bir ilan ile başladı her şey… Türkiye’nin en eski ve en şık perakende devinin bir ilanı ‘Satış ekibimizde çalışacak ev hanımları aranıyor’. Hemen ada vapuruna atladığım gibi Ağustos sıcağında Beyoğlu’nun yolunu tuttum. Görüşme mağazada yapılacakmış. Mağazanın önüne gelmeden şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım; inanılmaz bir kadın kuyruğu ile karşı karşıya kaldım. Sırada benim gibi yazlıktan inen bir kişi daha vardı. Sohbet, muhabbet önümüz ve arkamızla…
Sıra bana geldi. Görüşmeye girdim ve hemen Pazartesi işe başlamak üzere ayrıldım oradan. İşte benim iş ve perakende hayatına ilk adımım.
Ben o zamanlar o kadar aymazlık içindeyim ki zannediyorum çalışarak her şey başarılır, siz de öyle sanıyorsunuz değil mi? Öyle sanmaya devam edin…
-Sigara içiyor musunuz ?
-Hayır.
-Ya kahve.
-Aram yok…
-Kahve molalarında kulis ve muhabbet?
-Iııı.
-Ayak kaydırma vs?
-Hayır hayır ben işkoliğim. İş saatlerinde yukarıda saydıklarınızla hiç işim olmaz , ben işime bakarım diyorsanız, yazık size hiç şansınız yok ilerleyemezsiniz.
Hele hele azıcık güzel, biraz da zayıfsanız ve çalıskansanız bittiniz demektir.
İnanın ben aynı aymazlıkla yıllarca o kurumsal şirket, bu kurumsal şirket dolaştım durdum.
Nelerle karşılaşmadım bir bilseniz; yerden çöp toplatan orta kademe yöneticiler, o zamanlar her yerde bilgisayar yoktu, siz öğrenemeyesiniz ve kendinizi geliştirmeyesiniz diye bilgisayarları sizin odanızdan toplatan yöneticiler… İşin komik tarafı, asıl baştaki patronların yapılanlardan habersiz oluşu ve performansı veren orta kademe yöneticiye körü körüne inanmaları…
Enteresan olan, yakın arkadaş çevremde de hem arkadaşlarımın, hem çocuklarının benzer nedenlerle işten ayrılmış olmaları… Geçenlerde katıldığım bir kızlar toplantısındaki işten ayrılma hikayelerini dinleyince bu durumun sadece kendi başımıza gelen bir durum olmadığını fark ediverdim.
İşte size o toplantıdan birkaç gerçek işten ayrılma hikayesi:
Arkadaşımın kızı büyük bir yapı market öncüsü firmada çalışmaya başlamış. İşletme mezunu, yüksek lisansı falan da var. İş yerinde verilen bir sürü eğitimden sonra ‘nasıl yönetici olunur? İnsan nasıl motive edilir?’, büyük hayaller içinde iş başı yaparken kendini bir anda sabahın altısında içinde elli tane anahtar olan marketi açarken buluvermiş.
– ‘Kapanışa kadar koşturup duruyordum ‘diye anlatıyor ve tüm market içinde müdürlere dağıtılmış olan bölümlerinde ürün eksiği, müşteri arttırma, personel vs sorunları ile boğuşurken, sıra performans ölçmeye geliyor. Kızcağız performansı iyi çıksın, notları iyi olsun diye deliler gibi bir dakika boşa harcamadan koşturup durmuş iken…
360 derece denilen bir ölçüm çıkmış ortaya çalışanların başarısını ölçmek için… 360 derece ne mi? Herkes birbirine not veriyor üstleri, astları, ekip arkadaşları. Böylece farklı kaynaklardan veri toplanıyor. Neyse kızın 360 derecesi gelmiş; beş üzerinden 4.8. Kızcağız bir başarı sarhoşu olmuş ki kendi kendine sormayın, bölümlerinin satış hedeflerini tutturmuş, karnem harika artık diyerek, terfiler falan hayal ederek, iş dönüşü evine geliyormuş… Daha ne olacak, ne istendi ise yapmış…
Hikayenin sonunu kızın annesinden dinledim. Kızı işe alan müdürü ve bir üstü kızı odaya çağırıyorlar; ‘dokumuz tutmadı, yollarımızı ayırmak istiyoruz’ diyorlar. Dikkatinizi çekerim; ‘işe geç kaldın, işini yapmadın, hedefleri tutturamadın’ falan değil, koskoca Türkiye’nin devi firma ‘DOKUMUZ TUTMADI’ diyor. Kızcağız o kadar aymazlık içinde ve saf ki ‘tamam’ diyor, söyleyemiyor ki hani bunun matematik ölçütü, 360 derecesi, bölüm hedefleri vs… Pılısını pırtısını toplayıp, salya sümük ayrılıyor oradan…
Annesinin anlattığına göre ruh durumu o kadar bozulmuş ki çalışacak, mücadele edecek enerji de bulamıyormuş kendinde.
Bir diğer arkadaşımın kızı Avm’lerin birinde perakende sektöründe çalışmaya başlamış. Bu çocuk da yüksek lisansını yeni bitirmiş, yabancı dili falan olan bir işletmeci. Amacı tecrübe kazanıp ilerlemek. Yine benzer filmler bu iş yerinde de bu çocuğun başına gelmiş; tek personelle bırakılarak yıldırmalar, her ay yapılan sabahlara kadar süren sayım değil işkenceler, ertesi gün de dinlenmeden işe devam ettirilmeler. İş değil Çin işkencesi; alışveriş merkezinde tuvaleti bile kullanamadan -belli bir saatten sonra tuvaletler kapanıyor alışveriş merkezinde – yaptırılan binlerce ürünlük sayımlar, yıldırma politikaları…Ortalıkta dolaşan, bol bol çay, kahve ve sigara içen, bol çene müdürler, ‘kulisler kulisler’ diye yakınıyor arkadaşımın kızı ve devam edemeyip kendi ayrılıyor işten.
Kısaca bu onlarca mükemmel eğitim almış, çalışmak isteyen çocuklar ya iş bulamıyor veya karşılarına çıkan onların eğitim seviyelerine göre olmamasına rağmen tecrübe edinmek için kabul ettikleri iş yerlerinde duygusal taciz, psikolojik şiddet, dışlama, öz güveni kırma ve mutsuz etme gibi davranışlarla karşılaşıyorlar.
Bu iş yerlerinde yaşanan yıldırma politikası ile iş görememe durumuna getirme sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her tarafında, her seviyedeki iş pozisyonunda görülebiliyor. Yurt dışında gelişmiş ülkelerde çalışan arkadaşlarım var. Örneğin Kanada’da, İngiltere’de de bu şekilde sadece bir üst yönetici ile yıldızınız barışmadı diye işine son verilen bir sürü örnek olay kulağıma çalındı.
Türkiye’de yargı yürümüyor falan denmesin, yürüyünce çok güzel yürüyor. Bu tarz durumlarda İş mahkemelerine müracaat eden ve hakkını savunup hemen sonuç alan birçok tanıdığım var. Bu durumun benim tarafımdaki fotoğrafına göz gezdirirsek; girişimcilik eylemime kadar, yukarıdaki örneklere benzer durumlar yani mobbingleri yaşamamış olsaydım ben hala sabah 9 akşam 10 çalışıyor ve asla yaratıcılığımı kullanamamış olacaktım. Girişimcilik, gelinlik tasarımı, yazı, kitap falan hepsi hikaye olacaktı. O yüzden bu satırlardan mobbingcilere teşekkürlerimi gönderiyorum ve başına bu tarz olaylar gelen arkadaşlarıma diyorum ki ‘yılmak yok, yola devam ve teşekkürler mobbing’
HAMİŞ: Başınızdan bu tarz hikayeler geçti ise seç haber mail adresime gönderebilirsiniz, isimsiz paylaşabiliriz, başınızdan geçen hikayeler diğer insanlara cesaret kaynağı olabilir. Sevgi ile kalın.