Pasifik okyanusundaki Filipin’in kuzey bölgesinde bulunan Luzon adasında yeni bir insan türüne ait iskelet parçaları bulundu. Önemli bir bilim dergisi olan Nature dergisinde 10 Nisan 2019 tarihinde bu buluş yayınlandı. (Kaynak: https://www.nature.com/articles/s41586-019-1067-9 ). Luzon adasındaki Callao mağarasında bulunmuş olan bu kemiklerin günümüzden yaklaşık 67.000 yıl öncesine ait oldukları açıklandı.
Homo Luzonensis adı verilmiş olan bu yeni insan türünün oldukça kısa boylu olduğu anlaşıldı. Mağarada bulunmuş olan çene kemiğindeki dişlerin insan dişine benzediği ve bir maymun türüne ait olmadığı saptandı. Altta solda mağaranın yerini ve sağda yeni türün dişleri ile kemiklerini görüyoruz.
Günümüzden 16.000 yıl öncesine kadar güneydoğu Asya adalarına yürüyerek geçmek mümkündü zira deniz seviyesi günümüzden çok daha alçaktaydı. Aynı bölgeye yakın olan Endonezya’nın Flores adasındaki bir mağarada 9 tane fosilleşmiş insan iskeleti 2003 yılında bulundu. Boyları 1 metre civarında olan bu iskeletler ilk bulunduklarında çocuk iskeleti oldukları sanılmıştı. Nedeni ise, bulunan kafatasların oldukça küçük, 300 cm-küp hacminde oluşlarıydı. Fakat daha yakından incelendiğinde iskeletlerin gelişmiş insan yapısında oldukları anlaşıldı. Zira 9-10 yaşlarında ve boyları 1 m. civarında olan çocukların kafatası hacmi, gelişmiş insanınkine yakın, yaklaşık 1250 cm küp kadardır. Liang Bua mağarasında bulunmuş olan bu yeni türe Homo Floresiensis (HF) adı verildi.
Filipinlerde bulunmuş olan yeni türün boyu da Homo Floresiensis kadar, hatta daha da kısa olması mümkün. Acaba buraya gelmiş olan insanların boyu neden uzamadı? Bu durumu açıklayan bir yorum yapmak istiyorum. Günümüzden 76.000 yıl önce Güneydoğu Asya bölgesinde büyük bir felaket meydana geldi. Sumatra adasındaki Toba yanardağı infilak edip göğe sıcak kükürt külleri saçtı. Sumatra adası bugün dahi dünyanın en önemli kükürt ihracatçısıdır. Gökteki su damlacıklarıyla birleşen kükürt buharı, yere sülfürik asit (H2SO4) yağmuru şeklinde yağmaya başladı. Haftalarca süren asit yağmuru bölgedeki tüm bitkilerin ölümüne yol açtı. Bitkiler çürüyünce ardından ot yiyen hayvanlar da açlıktan öldüler. Ot yiyicilerin tükenmesiyle, et yiyiciler ve insanlar da büyük oranda yok oldular. Geriye kalan az sayıda insanlar, mağaralara sığınıp dere ve göllerdeki balıklarla, kükürt bulaşmış ot ve küçük bitkilerle yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar. Bölgede yaşayan tüm insanlar kükürt içeren bitkilerle beslendiklerinden boyları kısa kaldı.
Asya kıtasının Güneydoğu bölgelerindeki insanların oldukça kısa boylu oluşu, renklerinin sarımtırak görüntüsü ve özellikle dişlerinin farklı bir yapı sergilemesi, tüm bölgenin uzun yüzyıllar boyunca kükürt külleri ile kaplı oluşunun sonucu olabileceği görüşündeyim.
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.