ATATÜRK, 24 Temmuz 1922 akşamı General Towshend şerefine verdikleri ziyafette, yemeğin sonlarına doğru elindeki mercan tespihi General’e uzatarak:
–…”Biz Türkler ’de bir âdet vardır. Misafirimize mutlaka bir hediye veririz. Ben asil bir milletin mütevazı bir başkomutanıyım. Size ancak bu tespihi verebiliyorum.”
…ve sofradan kalkacağına yakın da kolundaki saati çıkararak General’e: “Bu saati bana Anafartalar’da bir Türk askeri, ölen bir İngiliz subayının kolundan çıkardığını söyleyerek, getirdi. Saatin arkasında subayın künyesi yazılıdır. Bu subayın ailesini arattımsa da bulamadım. İngiltere’ye döndüğünüzde ailesini bulur ve saati verirseniz çok memnun olurum,” demişti.
ATATÜRK, savaş alanlarında gösterdiği başarısını barış ve siyasette de göstermiş, milli mücadele yıllarında Türkiye’nin çeşitli yerlerini işgal eden devletlerle dahi diyalog yollarını aramış ve sorunların barışçı yollarla çözümlenmesi için yoğun çaba harcamış ve zamanın bütün devlet başkanlarıyla temasa geçmiştir.
-…“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” söyleviyle devlet başkanlarının bazılarını Türkiye’ye davet etmiş, onları en samimi şekilde karşılamış ve çeşitli hediyeler sunmuş, diğer devlet başkanları ile de mektuplaşmak suretiyle sıcak ilişkiler kurmaya, dünya barışına katkıda bulunmaya çalışmıştır.
Bilindiği üzere, Türkiye-Afganistan arasındaki ilk ilişkiler Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Ağustos 1920’de Abdurrahman Bey’i Afganistan’a temsilci göndermesiyle başlamış 1 Mart 1921’de Moskova’da imzalanan Türk-Afgan Dostluk Antlaşmasıyla ivme kazanmıştır.
Afgan Kralı Amanullah Han, Milli Mücadele boyunca Türk milletinin yanında olmuş, Türk ordusunun başarılarını alkışlamış, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Türk komutanlarına çeşitli nişanlar göndermiştir.
Türkiye ile Afganistan arasındaki dostluk ilişkileri Cumhuriyetin ilanından (29 Ekim 1923) sonra da devam etmiştir.
Afganistan, Türkiye devletinin yönetim şeklinin “Cumhuriyet” olarak belirlenmesi ve Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhurbaşkanı seçilmesi Afganistan’da büyük bir memnuniyetle karşılanmış, Cumhuriyet Türkiye’sinin hukuk, eğitim, kültür ve sosyal alanlarda gerçekleştirdiği yapısal reformlar Afgan yöneticileri tarafından dikkatle ve takdirle izlenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Reisicumhuru Mustafa Kemal Paşa da Afganistan’ın bağımsızlık günü yıldönümlerini kutlamış ve bu samimi dostluğun bir göstergesi olarak Ocak 1926’da gümüş çerçeve içerisinde bir resmini Amanullah Han’a göndermiştir. Ayrıca Türkiye devleti, kardeş Afganistan’a öğretmen, subay ve doktor gibi teknik uzmanlar göndermiş ve Afgan gençlerinin Türk üniversitelerinde eğitim görmesini sağlamıştır.
Yine Türkiye Cumhuriyeti,(17 Kasım 1926 tarihli bakanlar kurulu kararıyla) Afgan ordusunun güçlenmesine katkıda bulunmak için;
…”iki bin İngiliz tüfeği, tam teçhizatlı dört makineli tüfek ve beş yüz bin fişek” hediye olarak gönderilmiştir.
Afgan Kralı Amanullah Han’ın Mayıs 1928’de Türkiye’ye yaptığı ziyaret ise Türk-Afgan ilişkilerini zirveye ulaştıran bir gelişme olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, Türkiye’ye gelen ilk devlet başkanı olması dolayısıyla Afgan Kralının ziyaretine büyük önem vermiş, Kralın herhangi bir hükümdar gibi değil, değerli bir kardeş gibi karşılanacağını ifade etmiştir.
Nitekim hazırlıklar günlerce önce başlamış, Kral ve Kraliçeye uygulanacak program ve takdim edilecek hediyeler belirlenmiştir.
19 Mayıs 1926’da İstanbul, 20 Mayıs’ta Ankara’da coşkulu törenlerle karşılanan Amanullah Han’a ziyaret boyunca yakın ilgi gösterilmiş ve Türkiye’den ayrılırken kendilerine;
…”İpekten bir muhafaza örtüsü içinde ipekten yapılmış eski usul hesap işi işlemeli bir elbise, On iki parçadan ibaret olan örtüleri, Yine ipekten yapılmış ve hesap işlemeli çay takımı, İstanbul’un manzaralarını gösteren bir albüm, Ankara için hazırlanmış yaldızlı bir albüm, Osmanlıca harflerle süslenmiş kıymetli bir seccade, Bir kılıç ve bir at” hediye edilmiştir.
Türkiye ile Afganistan arasındaki bu dostluk havası, Ortadoğu’da ve Hindistan’da çıkarları olan ve o dönemde oldukça zor durumda bulunan İngilizleri endişelendirmiş, Afgan Kralının Türkiye ziyareti İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Sir GeorgeClerks tarafından dikkatle izlenmiştir.
Yüzyıllara dayanan Türk-İran ilişkileri incelendiğinde ise zaman zaman dostluk havası, zaman zaman da soğuk ilişkiler ve savaşlar hâkim olduğu görülmektedir. Atatürk döneminde de“Türk-İran” ilişkileri başlangıçta olumsuz seyretmekteydi. Bunun da başlıca nedeni, Türkiye’nin doğusunda faaliyet gösteren Kürt isyancıların İran’dan destek görmeleri ve bazı sınır anlaşmazlıklarıdır.
Şöyle ki, Ağa Muhammed, Kerim Han Zend’in ölümünden sonra 1779’da Şiraz’dan kaçmayı başarmış ve 1781’de Çarlık Rusya’sını devirerek Astarabad’da Develi kolunu yenerek Kaçar konfederasyonunu birleştirmişti. 1796’da İran’ı birleştirerek başkenti Tahran olan Kaçar Hanedanı’nı kurmuştu. Nisan 1925’de, İran’da Kaçar Hanedanlığının yıkılıp yerine Pehlevi Sülalesinin geçmesi Türk-İran ilişkileri için yeni bir başlangıcı olurken, 25 Nisan 1926’da kendisini İran Şahı ilan eden Rıza Pehlevi, sınır anlaşmazlıklarını çözüp Türkiye ile iyi ilişkiler kurmayı ve yapacağı reformlar için yardım almayı amaçlamaktaydılar.
İran’ın bu yeni tutumu Türkiye’de olumlu karşılanmıştır.
Nitekim Mustafa Kemal Paşa, Şah Rıza Pehlevi’nin taç giyme törenine bir heyet göndermiş ve Şah’a;
…”kıymetli taşlarla süslenmiş bir kılıç”hediye etmiştir. Bu kılıç için Bilal N. Şimşir, “Bizim Diplomatlar” adlı eserinde şöyle demektedir: …”Birinci Dünya Savaşı sırasında Afganistan Emiri Habibullah Han’a hediye edilecekmiş. Afganistan’a Osmanlı Sefiri olarak tayin edilen eski İzmir mebusu Abdullah Efendi, kılıcı Han’a teslim edecekmiş, ama oraya ulaşamamış. Sonra da Habibullah Han bir suikasta kurban gitmiş. Şimdi bu maceralı kılıç Şah Rıza Pehlevi’ye hediye edilecek. Kime niyet kime kısmet!… 29 Nisan 1926 günü, bu değerli kılıç için bir kararname çıkarılıyor ve altında Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in ve bütün bakanlarında imzası bulunmakta.”
Şah Rıza Pehlevi, bu hediyeden çok memnun olmuş ve duygularını şöyle ifade etmiştir:
—“Bu, yalnız bir dost yadigârı değil, bir kardeş yadigârıdır, nezdimde mevkii büyüktür. Gazi Hazretlerini, hediyeyi bana, bu dört zabit ile gönderdiğine ne derece memnun olduğumu ifade edemem, bunları gördükçe insanın sinesi iftihar ve ümit ile doluyor…”
Türk-İran ilişkileri Şah Rıza döneminde giderek olumlu bir seyir izlemiştir.
Mustafa Kemal Paşa, İran’daki yeni yönetime verdiği önemi göstermek bakımından Milli Mücadelede ve daha sonraki dönemde devamlı yanında bulunan arkadaşlarından Hüsrev Gerede’yi Tahran Elçiliği’ne atamıştır. İki ülke arasındaki bu yakınlaşmanın bir sonucu olarak önce 14 Mart 1932’de sınır güvenliği ile ilgili bir anlaşma, daha sonra da 5 Kasım 1932’de yeni bir “Dostluk, Tarafsızlık ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması” imzalanmıştır. Bu Antlaşmaların imzalanmasından sonra Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler dostane bir havaya girmiş, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin 1934 Haziranında Türkiye’yi ziyaret etmesiyle bu dostane ilişkiler daha da pekişmiştir.
Türkiye ziyareti sırasında Türk halkı ve Atatürk tarafından sıcak bir şekilde karşılanan Şah Rıza Pehlevi’ye çeşitli hediyeler verilmiştir.
Bu hediyelerden en önemlisi;
…”Kayseri Fabrikası’nda Üretilen Uçak” tır.”
Bundan başka Rıza Şah’ın ziyaret hatırası olarak darphanede 150 adet madalya bastırılmıştı. Madalyanın bir tarafında Mustafa Kemal Paşa’nın diğer tarafında Rıza Şah’ın resimleri vardı.
Resimlerin altına “İran Şehinşahı Ala Hazret-i Hümayun Rıza Şah Pehlevi Hazretleri’nin Türkiye Cumhur Reisi Gazi Mustafa Kemal Hazretlerini Ziyaretleri Hatırası” cümlesi yazılıydı. Bu cümle Mustafa Kemal Paşa’nın resminin altına Türkçe, Rıza Şah’ın resminin altına Farsça yazılmıştı. Madalyanın birisi altından diğerleri gümüş ve bronzdan yapılmış, altın madalya Rıza Şah’a, gümüş ve bronz madalyalar ise Şah’ın maiyetindeki zevata verilmişti.
Ayrıca Rıza Şah’a;
…”Değerli bir albüm” de hediye edilmişti. Şah Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti her iki ülke basınında da geniş yer almış, iki ülke ilişkilerini öven yayınlar yapmışlardır.
Cumhuriyet dönemi Türkiye-Irak ilişkileri, “Musul Sorunu” ve İngiltere’nin Irak üzerindeki mandaterliği nedeniyle başlangıçta soğuktu ve Atatürk, Irak’a karşı mesafeli bir tutum izliyordu.
Irak Kralı Faysal, daha önce Türkiye’yi ziyaret etmek istemesine rağmen Atatürk, Türkiye’nin Bağdat elçisi vasıtasıyla Kral Faysal’ın ziyaretinin teşvik edilmemesini istemişti. Ancak İngiltere ile Irak arasında 30 Haziran 1930’da imzalanan Antlaşmasıyla Irak’a muhtariyet verilmesi ve daha sonra bölgede ve dünyada meydana gelen son gelişmeler iki ülkeyi giderek birbirine yaklaştıracak, Irak Kralı Faysal, 6-8 Temmuz 1931 tarihlerinde Türkiye’yi ziyareti ise ilişkilere bir dostluk havası kazandıracaktı. Kral Faysal ve maiyetine hediye edilen resimler ise bu dostluğu pekiştirmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizlerin düşmanca faaliyetleri sonucunda Türk halkı büyük çileler çekmiş fakat büyük millet ve devlet ciddiyetinde hareket ederek kendisine kötülük yapan diğer milletlerde olduğu gibi İngilizlere karşı da hiçbir kin beslememişti. Nihayetinde Türk milletinin sinesinden çıkmış olan ve O’nun duygularını en güzel şekilde ifade eden Büyük önder Atatürk, bütün bu kötü maziye rağmen İngilizlerden “karakter sahibi bir millet” diyerek bahsetmişti.
Lozan Antlaşmasından arta kalan sorunlardan Musul Meselesi İngiltere ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesini bir süre engellemişti. Ancak, Türkiye’nin yaptığı inkılaplarla hedefinin batı olduğunu göstermesi, bölgesinde modern ve güçlü bir devlet olarak ortaya çıkması ve Avrupa’da savaş rüzgârlarının esmeye başlaması iki ülkeyi birbirine yaklaştırmıştı.
İşte bu sırada Akdeniz’e yat gezintisine çıkan Kral VIII. Edward’ın Türkiye’ye uğraması ise ilişkilerin işbirliği ve dostluk seviyesine ulaşmasına vesile olmuştu. 3 Eylül 1936 günü Çanakkale’ye gelen ve burada çeşitli ziyaretlerde bulunan Kral VIII. Edward, 4 Eylül 1936 günü İstanbul’a geldi. Kral Edward’ı törenle karşılayan Atatürk, O’na büyük ilgi göstermiş ve bir ara sohbet esnasında ikram ettiği sigarayı çok beğenmesi üzerine;
…”İki sandık sigara” hediye etmiştir.
ATATÜRK, Türkiye ziyaretinden çok memnun ayrılan Kral VIII. Edward‘a;
…”Kendi fotoğrafından başka; Türkiye’yi ziyareti esnasında çekilmiş fotoğraflar, Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından tertip edilmiş bir albüm, bu ziyaret vesilesi ile Türkiye’deki çeşitli gazetelerde yer alan fotoğraf ve haberler (ki ayrı ayrı ebatta ciltlenmiş ve iki albümde toplanmıştı)ve yine ziyaret sırasında amatörler tarafından çekilmiş fotoğraflardan oluşan bir takım” hediye göndermiş ve bu hediyeler Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Fethi Okyar tarafından 25.11. 1936’da Kral VIII. Edward’a takdim edilmiştir.
Yüzyıl başlarında güçlü bir konuma ulaşan Türkiye-Almanya ilişkileri, I. Dünya Savaşı sonrası İtilaf bloğunun da etkisiyle kesintiye uğramışsa da, her iki tarafta yeni rejimlerin kurulmasıyla tekrar başlamış ve giderek gelişmiştir. Bu dönemde Almanya Cumhurbaşkanı Mareşal VonHindenburg ile Mustafa Kemal Paşa birbirlerine imzalı fotoğraflarını hediye ederek iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerine katkıda bulunmuşlardır.
Alman Nasyonal Sosyalizminin lideri olan Adolf Hitler, Alman halkının içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sıkıntıların etkisiyle kısa sürede güçlenmiş, mecliste çoğunluğu ele geçirmiş ve başbakan olmuştur. Cumhurbaşkanı Hindenburg’un ölümü ile de devlet başkanlığını ele geçirmiştir. Avrupa devletlerinin korkulu rüyası olan Adolf Hitler, Mustafa Kemal Atatürk’e saygı duymakta ve değer vermekteydi.
Atatürk de iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmek, bölge ve dünya barışına katkıda bulunmak amacındaydı. Nitekim Atatürk, iki ülke arasındaki rutin resmi yazışmaların ve kutlamaların önüne geçmiş ve Adolf Hitler’e imzalı bir resmini göndermiştir.
Atatürk’ün, kendisine imzalı resmini göndermesinden büyük memnunluk duyan Adolf Hitler, bu memnuniyetini Mustafa Kemal Atatürk’e gönderdiği 13 Ağustos 1937 tarihli mektubunda şöyle ifade etmekteydi:
–…”Bay Cumhurbaşkanı,
Siz Ekselans, Büyükelçiniz Bay Hamdi Arpağ vasıtasıyla, bana kalbi temennilerinizle beraber resminizi göndermek lütfunda bulunmuşsunuz. Bu münasebetle siz Ekselans tarafından izhar buyurulan ve bütün Alman halkınca şükranla karşılanan dostane hislerden dolayı size samimiyetimi, teşekkürlerimi ifade benim için hakiki bir ihtiyaç olmuştur. Hakkımda gösterilen nezakete, milletlerimizi bağlayan dostluk münasebeti için yeni bir delil görüyorum.
Bu fırsattan istifade ederek, Türk milletinin inkişafla devamı ve siz Ekselansın şahsi saadeti hakkında en hararetli temennilerimi sunarım.”
İtalya ile Türkiye arasındaki ilişkiler incelendiğinde, Lozan Barış Antlaşmasından sonra belli bir süre gelişme kaydedildiği görülmektedir. Atatürk, İtalya ile en üst düzeyde ilişki kurmaya çalışan bir liderdi.
1926 yılında İtalya Ana Kraliçesi Marguerita öldüğünde Atatürk, Kral Victor Emanuel’e bir mesaj göndererek başsağlığı dilemiş, İtalyan Kralı da ertesi yıl Atatürk ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilince bir kutlama telgrafı göndermiştir.
1928 yılında da Atatürk, özel sigarasından bir miktarını hediye olarak Kral Emanuel’e göndermiş ve daha sonra da İtalyan Kralı ve ailesine karşı yakın ilgisini sürdürmüştür.
Nitekim 1929’da İtalyan Veliahttı Prens Humbert nişanlanmış, Atatürk, Kral ve Kraliçeyi kutlamıştı. Ertesi yıl Veliaht evlenmiş, Atatürk düğünde temsil edilmiş ve yeni evlilere;
…”Bir Hereke Halısı” hediye etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın taraf ülkelerinden birisi olması açısından Lozan Konferansı’na katılan Yugoslavya Barış Antlaşmasını imzalamamıştı.
Bundan dolayı Türkiye ile Yugoslavya arasındaki savaş durumu devam ediyordu.
Ancak 28 Ekim 1925 tarihinde imzalanan “Dostluk Paktı” iki ülke arasındaki savaş durumuna son verdiği gibi ikili ilişkiler için bir başlangıç teşkil etmiş ve Yugoslavya Kralı I. Alexandre’ın 4-5 Ekim 1933 tarihlerinde Türkiye’yi ziyareti ve Atatürk’le yaptığı görüşme ise iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinde ve Balkan Birliği’nin kurulmasında büyük rol oynamıştır.
Kral Alexandre’ın 7 Ekim 1934’de Fransa’ya yaptığı bir ziyaret esnasında Borsa Meydanı’nda bir Hırvat tarafından öldürülmesi Türkiye’de büyük üzüntüye neden olmuştu.Çünkü Kral Alexandre, Balkan Antantı’nin ve bölge barışının mimarlarından birisiydi. Bu barış adamının çabalarını unutamayan Atatürk,kenidlerine ithaf edilmek üzere;
…”altın plaka üzerine büyük bir portre” hediye etmiştir (9.07.1937).
Yüzyılın başından itibaren dünya siyasetinde ağırlığını hissettirmeye başlayan Amerika Birleşik Devletleri ile Ortadoğu’nun genç ve dinamik devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilişkileri özellikle Roosevelt döneminde büyük gelişme kaydetmişti.
ABD tarihinin en ağır ekonomik bunalımı sırasında başkanlık koltuğuna oturan Roosevelt (4 Mart 1933), üst üste reformlara girişti. Roosevelt aynı zamanda dünya barışının korunması konusuyla da yakında ilgileniyordu. Roosevelt’in bu reformcu ve barışsever yapısı Atatürk ile Roosevelt yakınlaşmasının en önemli özelliği olmuştur.
ABD Başkanı Roosevelt’in pul koleksiyonuna meraklı olduğunu öğrenen Mustafa Kemal Paşa, kendisine;
…”Türk posta pullarından ve Türk Kadınlar Birliği’ne ait pullardan” birer seri göndermiştir.
Uzun yıllar süren savaşlardan sonra adeta harabeye dönmüş olan bir ülkenin ve esaretle yüz yüze kalmış bir milletin liderliğini üzerine almış olan Mustafa Kemal Atatürk,
–…”Ben gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim,” demiş, ülkesini ve milletini çağdaşlarının hayranlığını kazanacak bir seviyeye ulaştırmış, izlediği politikalar ve dünya liderleri ile kurduğu dostluk ilişkileri sayesinde Türkiye’yi kısa sürede birçok devletin ittifak yapmak istediği saygın bir devlet konumuna getirmiştir.
Kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin daimi bekçileri olan bizler, O’nun ilke ve inkılaplarının ışığında yürüyor, yeni bir senenin tüm insanlığa barış ve huzur getirmesini diliyoruz efendim.
Yeni Yılınız Kutlu olsun.
*Yazının her türlü hakkı saklıdır.