Paris’te yaşayan Nedim Gürsel son çıkan romanı Yüzbaşının Oğlu’nda günümüz Türkiye’sinin dönem dönem süratini dolu dizgin arttıran tutucu değerlerini, siyasi, sosyal ve cinsel alanda ivme kazanan tabularını mizahi ve sivri bir üslup ile ele alıyor. Yazarın otoriteyle ilk hesaplaşması değil bu ama ‘kullandığı dil hiç bu kadar alaycı ve kışkırtıcı olmamıştı’ diyebiliriz belki.
Yüzbaşının Oğlu’nu, ‘topluma dayatılmak istenen muhafazakar değerlere, bireysel özgürlükleri giderek kısıtlayan otoriter anlayışa bir yazarın isyanı’ olarak tanımlayan Gürsel, ölümün kıyılarında dolaşan yaşlı bir adamın iç hesaplaşmalarını geçmiş ve günümüz arasında gidip gelmelerle anlatıyor.
Başta siyasi iktidar olmak üzere herkes ve her şeyle kafayı bozmuş isyankar ve ‘çılgın’ yaşlı bir adamla bir yolculuğa çıkarıyor yazar bizi…
1950’li yılların sonunda Galatasaray Lisesi’nde okuyan bir ergen… Babası daha sonra 27 Mayıs darbesini yapan Milli Birlik Komitesi üyelerinden biri olduğu için ‘Asan Hasan’ lakabını alacak bir yüzbaşı. İntihar eden bir anne ve iktidarı korku aracılığıyla elinde tutan bir babaanne. Sınıf arkadaşları Beyoğlu’nun batakhanelerinde cinselliklerini keşfederken, baba/anne otoritesine başkaldırış ve yoksun kaldığı anne şefkatini arayış mücadelesinde Cazibe Hanım’ a sığınıyor. Yasak bir aşk bu; Cazibe Hanım Menderes’in bakanlarından Halim Bey’in karısı ve sınıf arkadaşı Cımbız Metin’in annesi.
Bir yandan Cazibe Hanım ile ilk aşkı ve cinselliği yaşarken diğer yandan da Galatasaray Lisesi’nde son sınıf öğrencisi olmanın keyfini sürüyor pervasızca. Argo konuşmalar, takılan lakaplar, hocalara yapılan şakalar ‘Hababam Sınıfı’ tadında .
Evinde yaptığı ses kayıtlarıyla geçmişi anlatırken sık sık günümüze dönerek siyasi iktidarı eleştirmekten de kendisini ala koyamıyor yaşlı adam. Kimi zaman mizahi ama hep sivri sipsivri bir dille.
Nedim Gürsel bu kitabıyla ergenlik yıllarına dönüp bir selam çakıyor ancak aslında amacı her tür otorite ve tabuyla hesaplaşmak. Hikaye ve kurgunun ‘esas oğlan’ olduğu günümüz popüler edebiyatına inat, bir köşede kalmış ‘karakter oyuncusu’ üslubu ön plana çıkarıyor. ‘’Sahi haykırsam kim duyar sesimi kendimden başka. Hayat mutlak yalnızlıkta uzun konuşmalarmış, yeni fark ettim bunu.’’ diyen yaşlı adamın hikayesi okunmaya değer.
NEDİM GÜRSEL 1951’ de Gaziantep’te doğdu. Galatasaray Lisesi’ni ve Paris Sorbonne Üniversitesi Fransız Edebiyatı bölümünü bitirdi, aynı üniversitede Nazım Hikmet ve Aragon üzerine karşılaştırmalı edebiyat doktorası yaptı. Halen Fransa Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi (CNRS) de araştırma direktörü olarak görev yapmakta ve Paris Doğu Dilleri Yüksekokulu ( INALCO) da Türk Edebiyatı dersleri vermektedir. Kitapları Fransa başta olmak üzere yirmi beş ülkede yayımlanmıştır.
Hülya Sezik YILDIZ